- Gösterim: 4906
Kaş kaldırma ve yeniden şekillendirme, estetik alanında hem tıbbi bir gereklilik hem de son yıllarda kozmetik kaygılarla tercih edilen uygulamalardır. Bu işlemler için cerrahi ve cerrahi olmayan çeşitli yöntemler mevcuttur. Hangi yöntemin seçileceği, hastanın beklentileri, uygulanabilirliği, bütçesi ve iyileşme sürecine toleransı gibi faktörlere bağlıdır. Bu yazıda, cerrahi olmayan kaş kaldırma ve şekillendirme yöntemlerine genel bir bakış sunulmaktadır. Cerrahi olmayan ve minimal invaziv estetik prosedürler, daha kısa iyileşme süresi, daha iyi estetik sonuçlar ve daha düşük yan etki riski gibi avantajlar sunar. Kaş kaldırma ve yeniden şekillendirme için botulinum toksini, dermal dolgular, iplik askı uygulamaları, yüksek yoğunluklu odaklanmış ultrason, fraksiyonel radyofrekans ve lazerler gibi farklı yöntemler ele alınmaktadır.
Kaş kaldırma ve şekillendirmede iplik askı uygulamaları ile botoks enjeksiyonları etkili tedavi seçenekleri olarak öne çıkmaktadır. Botoks, en popüler ve ekonomik cerrahi olmayan kaş kaldırma tekniği olarak dikkat çekmektedir. Dermal dolgular, botoksun etkilerini önemli ölçüde artırabilir. Son yıllarda iplik kullanımı, kaş kaldırma işlemlerinde popülerlik kazanmıştır. Bu yöntem, botoks ve dolgu enjeksiyonlarına göre daha invaziv olsa da, sonuçları daha etkileyici ve kalıcıdır. Diğer yöntemlerin (HIFU hariç) sonuçları ise hâlâ tartışmalıdır. Bazı araştırmalar, kaş kaldırmada istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar bulsa da, hasta memnuniyeti genellikle düşük kalmaktadır. Bu yöntemler, birden fazla tedavi seansı gerektirdiğinden maliyeti artırmakta ve hastaların zaman beklentilerini karşılamamaktadır. Ayrıca, günümüzde bu yöntemlerin maliyetleri oldukça yüksektir.
Kaşlar, yüzün en önemli estetik unsurlarından biridir ve duygusal ifadelerde önemli bir rol oynar. Kaşlar, cinsiyet ve yaşa bağlı olarak farklılık gösterir ve dinamik yapılarıyla karmaşık bir görünüm sergiler. Erkek kaşları, kadın kaşlarına göre daha geniş ve yoğun başlayarak yatay bir düzlemde hafif bir açılma ile dışa doğru uzanırken, kadın kaşları daha ince başlayıp dışa doğru daralarak göz üstünde konumlanmaktadır.
Kaşın anatomik olarak yerleştiği supraorbital kemik, yaşlanma sürecinde kolajen ve cilt altı yağ dokusunun azalmasıyla birlikte kaşın hacmini ve destek yapısını kaybetmesine neden olur. Ayrıca, dokusal kalitenin ve elastikiyetin azalması, yerçekimi etkisiyle kaşların aşağı doğru kaymasına yol açar. Bu durum, bireyin yorgun, üzgün ve daha yaşlı görünmesine neden olmanın yanı sıra, görme yetisini de etkileyebilir.
Kadınlarda kaş şekilleri zamanla değişim göstermiştir. Son yıllarda, 1990'larda popüler olan ince, martı kanadı şeklindeki kaşların yerini daha doğal görünümlü kaşlar almıştır. Toplum ve döneme bağlı olarak değişen bu eğilim, popüler kültür, ikonlaşmış kadınlar, medya trendleri ve makyaj sanatçıları tarafından şekillendirilmektedir. 1970'lerde makyaj sanatçısı Westmore, ideal kadın kaşlarına dair modern kavramları tanımlamıştır. Ancak, kaşın kalınlığı ve şekli konusundaki tartışmalar hâlâ devam etmektedir. Bireylerin kaş şekli tercihleri, yaşa göre değişiklik göstermektedir. 30 yaşına kadar genç kadınlar daha doğal ve düz kaşları, dış kısmı kalkık olanları tercih ederken, 50 yaş üstü kadınlar ince ve yay şeklinde açılan kaşları tercih etmektedir.
Güzellik, kültürel bir kavram olduğundan, kaş şekilleri ve stilleri kültürel, ırksal ve etnik özelliklere göre değişiklik göstermektedir. Kaşlar için yüz şekline dayanan belirli standartlar bulunsa da, evrensel bir estetik kaş şekli tanımlamak mümkün değildir. Örneğin, Uzak Doğu'da daha çocuksi ve yuvarlak yüz hatlarına sahip kadınlar, ince ve düz kaşlar ile büyük gözler ve ince bir çene tercih ederken; Batı'da belirgin elmacık kemikleri, çene hattı, dolgun dudaklar ve doğal, daha kalın kaşlar öne çıkmaktadır. Asyalı kadınlar genellikle "öfkeli bakış" olarak adlandırılan "Samuray kaşı" şeklini tercih etmezler; bu, kaşların dış kısmının daha yukarıda olmasını içerir.
Kültürel farklılıklar, yüz ifadeleri ve mimiklerin kullanımını da etkilemektedir. Örneğin, Uzak Doğu'da kadınlar sinirlendiklerinde kaşlarını çatmak yerine dişlerini sıkmayı tercih ettikleri için, kaş ortasında mimik kırışıklıkları yerine masseter kasının büyümesi gözlemlenmektedir.
Kaş, dinamik yapısı ve konumu nedeniyle alın anatomisi içinde önemli bir yer tutar. Alında, deriden frontal kemik dokusuna kadar sekiz katmanlı bir yapı tanımlanmıştır.
Frontal kemik periostundan başlayarak deriye kadar uzanan üst, orta ve alt frontal septumlar, bu katmanları kompartımanlar halinde ayırırken, orbicularis retaining ligament ve supraorbital ligamentöz yapışma alanı altında süt ve alt bölmeler için sınır oluşturur.
Yaş ilerledikçe kaşlarda meydana gelen değişiklikler genellikle kaşın düşmesi olarak tanımlanır. Ancak son araştırmalar, bazı kadınlarda yaşla birlikte kaşın iç kısmında yükselmenin görülebileceğine dair artan kanıtlar sunmaktadır. 20 ila 30 yaşlarındaki kadınlar ile 50 ila 60 yaşlarındaki kadınlar arasında yapılan bir çalışmada, yaşlanma ile birlikte kaşın iç ve orta kısmının dış kısmına göre yükseldiği gözlemlenmiştir. Bu durumun, yaşlanma sürecinde üst göz kapağında oluşan doku fazlalığı ve düşmeye bağlı olarak azalan görme alanını genişletmek amacıyla frontalis kasının sürekli aktivasyonundan kaynaklandığı düşünülmektedir. Frontal kasın aktivasyonu, şakak sınırına kadar belirgin hale gelir; ancak bu etki sonrasında azalacağından, kaşın dış kısmının düşmesine neden olur.
Cerrahi Olmayan Kaş Kaldırma Uygulamaları
Botulinum Toksini, Botoks
Botulinum toksini, cerrahi olmayan kaş kaldırma tedavileri arasında en yaygın olanıdır ve kimyasal kaş kaldırma olarak da bilinir. Kaşlar, altta bulunan kemiğe doğrudan bağlı olmadıkları için son derece dinamik bir yapıya sahiptir. Yüzdeki duygusal durumun sözel olmayan ifadesi olan kaşlar, mimikler sırasında çevre kasların etkilerine duyarlıdır. Botox tedavileri bu kasları hedef aldığından, kasların dengesini ve etkileşimini anlamak son derece önemlidir. Kaşlar, dört ana kas tarafından kontrol edilir. Kaşların yukarı kalkmasını sağlayan başlıca kas occipitofrontal kas iken, kaşların aşağı hareketinden sorumlu olan kas grubu ise depressor supercilii kaslarıdır. Bu grup, orbital orbicularis oculi, procerus, corrugator supercilii ve depressor supercilii kaslarının kaşın iç kısmına uzanan demetlerini içerir. Kaş ortası, glabella ve göz dışı kaz ayağı bölgelerine Botox uygulandığında, kaşları yukarı kaldıran frontal kasın aktivitesi devam ettiği için kaşların yukarı kalktığı ve böylece yeniden şekillendirilebileceği gösterilmiştir. Farklı basitlik derecelerine ve enjeksiyon noktalarına sahip çeşitli protokoller önerilmiştir; ancak henüz standart bir tedavi protokolü bulunmamaktadır. Botox uygulamaları, hastaya özel olarak bireylerin kas fonksiyonlarına göre düzenlenmelidir.
Botoks uygulanması sırasında enjeksiyon derinliğinin son derece önemli olduğu gösterilmiştir.
- Depressor supercilii, kaşları aşağı çeken yüzeysel bir kastır. Bu nedenle, botoks enjeksiyonu yüzeysel bir derinlikte yapılmalıdır.
- Procerus kası da kaşları aşağı çeker ve depressor supercilii kasının altında yer alır. Bu nedenle, botoks enjeksiyonu orta derinlikte uygulanmalıdır.
- Corrugator supercilii, kaşları aşağı ve içe doğru çeker. Derin bir yerleşime sahip olduğu için botoks enjeksiyonu derin bir şekilde yapılmalıdır.
- Orbital orbicularis oculi'nin göz dış kısmı yüzeysel bir konumda bulunur ve kaşları aşağı ve içe doğru çeker. Bu nedenle, botoks enjeksiyonu yüzeysel olmalıdır.
- Frontal kas ise kaşları yukarı doğru çeker ve orta derinlikte bir yerleşime sahiptir. Bu nedenle, botoks enjeksiyonu orta derinlikte uygulanmalıdır.
Kaş şekilleri, kaşların alınması veya yarı kalıcı makyaj uygulamaları nedeniyle özellikle kadınlar için önemli bir referans noktası olabilir. Botox tedavisi, hastanın bireysel mimik kaslarının kullanım alışkanlığı, kas kütlesi, kas şekli, kas aktivite örüntüsü ve yüz yapısıyla birlikte değerlendirilerek belirlenmelidir. Uygulama öncesinde deri ve altındaki yumuşak dokuların incelenmesi faydalı bir adımdır. Her hasta için botox enjeksiyonlarının dozu ve sayısı kişiye özel olarak ayarlanmalıdır. Botox, 3-4 ay içinde metabolize olduğu için uzun vadeli ciddi yan etkiler nadiren görülür. Ancak, kısa vadede küçük sorunlar daha olasıdır; bu sorunlar arasında enjeksiyonla ilgili yan etkiler, toksinin farmakolojik özelliklerine bağlı yan etkiler ve uygulanan bölgelerde istenmeyen etkiler yer alır. En yaygın enjeksiyon sonrası sonuçlar arasında ağrı, şişlik, morarma, ağırlık hissi ve baş ağrısı bulunmaktadır.
Dermal Dolgular
Cerrahi olmayan kaş kaldırma ve şekillendirme işlemlerinde botoks enjeksiyonlarının yanı sıra dermal dolgular da kullanılmaktadır. Bu dolgular genellikle botoks uygulamalarıyla birlikte veya botoks sonrası 2-3 hafta içinde uygulanır. Dermal dolgular, kaşların kaldırılmasının yanı sıra şekillendirilmesine ve hacminin artırılmasına da yardımcı olur. En yaygın kullanılan dolgu maddeleri arasında hyaluronik asit ve kalsiyum hidroksiapatit bulunmaktadır. Estetik açıdan kaşları geliştirmek ve kaldırmak için düşük ve yüksek yoğunluklu hyaluronik asit dolguları farklı bölgelerde tercih edilmektedir. Dış kaş kuyruğunda düşük yoğunluklu hyaluronik asit, şakak ve temporal alanlarda ise yüksek yoğunluklu dolgu tercih edilmektedir.
Kaş şekillendirme ve yükseltme amacıyla dermal dolgu enjeksiyonu yapılırken dikkate alınması gereken üç temel faktör bulunmaktadır: enjeksiyon giriş noktaları, uygulama derinliği ve genişliği, ayrıca kullanılan enjeksiyon teknikleri.
Enjeksiyon giriş noktalarının doğru belirlenmesi, morarma ve diğer damarsal komplikasyon riskini azaltmak açısından son derece önemlidir. Kanül kullanıldığında, iyi planlanmış bir giriş noktası seçilmesi ve giriş noktası sayısının azaltılması, tedavi sürecini daha konforlu hale getirebilir.
Ayrıca, enjeksiyonların derinliği ve genişliği, dolguların pre-periosteal düzleme yerleştirilmesinin daha az dolgu hacmi gerektirdiğini göstermektedir. Son yıllarda, deri altı yağ dokuları arasında retro-orbicularis oculi yağ (ROOF) dokusuna enjeksiyon yapma tercihinin arttığı gözlemlenmiştir. ROOF yağ bölmesi yaklaşık 1,2 cm derinliğe sahiptir ve ortalama kalınlığı göz bebeği hizasında 1,40 ± 0,2 mm, dış göz köşesi hizasında ise 1,30 ± 0,2 mm olarak ölçülmektedir. Bu yağ bölmesi, orbicularis retaining ligament ile supraorbital ligamentöz yapışma arasında uzanmakta olup, ortaklama 13-14 mm'dir.
Enjeksiyon tekniği, göz çevresinin yoğun damarsal yapılar içermesi nedeniyle dikkat gerektirir. Dolguların damar içine enjeksiyonu veya damar basısı sonucu oluşabilecek yumuşak doku nekrozu ve görme bozuklukları, her 10.000 enjeksiyonda 3-9 oranında düşük bir risk taşımaktadır. Bu riskler, özellikle kaş ortası, glabella ve burun bölgesinde daha sık görülse de, bir atardamarın geçtiği her yerde ortaya çıkabilir. Bu riskleri azaltmak için çeşitli önlemler alınabilir; ancak iskemik sonuçları önlemede hiçbir strateji %100 güvenilir değildir.
Uygulama öncesinde, göz çevresi anatomisinin hastanın üzerinde işaretlenmesi ve tüm prosedürün planlanması büyük önem taşır. Enjeksiyon sırasında atardamarların daralmasını sağlamak için soğuk uygulama ve adrenalin içeren lokal anesteziklerin kullanılması önerilir. Dolgu, her zaman kanül geri çekilirken uygulanmalı, iğne veya kanül ucu sabit tutulmamalı, her noktada az miktarda enjeksiyon yapılmalı ve enjeksiyondan önce aspirasyon yapılmalıdır. Ancak, iğnenin uzunluğu, dolgunun doğası ve atardamarın boyutu nedeniyle aspirasyon her zaman yeterli olmayabilir; bu nedenle yeterli aspirasyon süresi (5-7 saniye) uygulanmalıdır. Düşük enjeksiyon basıncı kullanılmalı, yara izi olan bölgelerden kaçınılmalı ve 25-G künt uçlu kanül tercih edilmelidir; ancak bu önlemler riski tamamen ortadan kaldırmaz. Keskin uçlu iğne kullanılacaksa, 23-G iğne tercih edilmelidir.
Alın bölgesine yapılan enjeksiyonlarda, iğne 45 derece açıyla kullanılmalı ve iğne veya kanül ucu, enjeksiyon yapmayan elle palpe edilerek atardamar varlığı kontrol edilmelidir. Uygulamaların ultrason ile gerçekleştirilmesi de etkili bir strateji olabilir. Ayrıca, uygulama sırasında hyaluronidaz enziminin hazır bulundurulması ve olası atardamar riskleri için tedavi protokollerinin geliştirilmesi önemlidir.
Son yıllarda dolgu uygulamalarında, iplik uygulamalarında da kullanılan "çek ve sıkıştır" prosedürü tercih edilmektedir. Bu teknikte, enjeksiyon yapılacak yüzeysel hareketli doku katmanları, daha derin katmanlardan ayrılabilir; bu sayede damarsal yapıların korunması sağlanır. Ancak bu tekniğin uygulanması, yalnızca alnın üst üçte ikisinde mümkündür; alnın alt üçte birindeki kaş bölgesine "çek ve sıkıştır" manevrası uygulanamamaktadır.
İplikler ile kaş kaldırma ve yeniden şekillendirme
İpliklerle kaş kaldırma, minimal invaziv bir tekniktir. Hafif ve orta dereceli kaş düşmelerinde etkili kozmetik sonuçlar sunar. Ayrıca, kaşın yeniden konumlandırılması ve bakışın iyileştirilmesi için mükemmel bir seçenektir. İplikler, bu yazıda ele alınan diğer kaş kaldırma yöntemlerine göre gerçek mekanik süspansiyon sağladıkları için önemli bir avantaja sahiptir.
1993 yılında başlayan ip askı uygulamaları, günümüzde iplerin malzeme içeriği, fiziksel özellikleri ve uygulama prosedürleri açısından önemli ölçüde gelişmiştir. Günlük hayatta yaygın olarak kullanılan ipliklerin çoğu, ya emilebilir (polilaktik asit, kaprolakton iplikler, polidioksanon) ya da emilmeyen, kalıcı (polipropilen) ipliklerdir. İpliklerin fiziksel dış yüzeyleri de çeşitlenmiştir; tek yönlü veya çok yönlü dikenli iplikler, dış yüzeylerinde koni bulunan iplikler ve düz iplikler gibi farklı seçenekler mevcuttur. İplikler, tek veya çift iğneye bağlı ya da bir kanül içinde bulunabilir. Bu çeşitlilik, uygulama prosedürlerini de şekillendirir.
Fraksiyonel Radyofrekans ve Radyofrekans Fraksiyonel Mikroiğneleme
Radyofrekans (RF) cihazları, dokularda kontrollü ısı üreterek rejenerasyonu ve sıkılığı artırır. Deride retiküler dermiste kolajen, elastin ve hyaluronik asit üretimi için ideal sıcaklık, üç saniye boyunca 67 santigrat derece olarak belirlenmiştir. Bu amaçla RF mikroiğneler, bipolar ve fraksiyonel yöntemlerle uygulanmaktadır. RF mikroiğneleme, retiküler dermisin yanı sıra mimetik kaslara da uygulanmaktadır; özellikle deri ile mimik kaslarının yakın olduğu alt göz kapağı, kaz ayakları, üst dudak ve ağız köşelerinde. Ancak klinik çalışmalar, kaş kaldırma ve şekillendirme konusundaki etkinliklerinin beklenenden daha düşük olduğunu göstermiştir.
Yüksek Yoğunluklu Odaklanmış Ultrason (HIFU)
Akustik enerji, 60 °C ila 70 °C arasında ısı üreterek cilt altındaki derin dermisi ve yüzeysel muskuloaponörotik sistemi (SMAS) hedef alır. Bu uygulama, kolajenin parçalanmasına, yeni kolajen sentezine, cilt sıkılığının artmasına ve hacim kazanımına yol açar. Birçok araştırma, HIFU tedavisinin özellikle kaş düşüklüğünde önemli iyileşmeler sağladığını göstermektedir. Ancak elde edilen sonuçlar beklenenden daha az tatmin edicidir. Bu nedenle, botulinum toksini, dolgu maddeleri ve mikro odaklı ultrason uygulamaları bir arada kullanılmaktadır.
Lazerler
Lazer tedavileri, ablatif ve ablatif olmayan fraksiyonel lazerler, yüz cilt gençleştirme konusunda en popüler seçeneklerden biridir. Bu tedaviler, kırışıklıklar, ince çizgiler, lekeler ve benzeri sorunları hedef alarak etkili sonuçlar sunmaktadır. Ancak, bu lazerler genellikle kaş kaldırma yerine, öncelikle üst göz kapağı ve göz çevresindeki cilt gençleştirme amacıyla kullanılmaktadır.