- Gösterim: 17263
Nevus, mole ya da halk arasında bilinen adıyla benler, genel olarak zararsız cildin tümoral oluşumlarıdır. Doğuştan ya da sonradan gelişen tüm benler, saçlı deriden ayak tabanına kadar tüm vücutta, hatta tırnak altlarında ve genital alanlarda yerleşim gösterebilmektedir. Büyüklükleri, şekil, yüzey dokusu ve renkleri çeşitlilik göstermektedir. Yaşam boyu benler çıkabilir ya da var olanlar değişim gösterebilir. Benlerin bu değişimlere daha yatkın olduğu bazı özel zamanlar vardır; ergenlik, hamilelik ve doğum kontrol haplarının kullanımı sırasındaki hormonal değişikliklerden dolayı renklerinin daha koyu ya da açık olması veya sayılarının artışı gibi. Bazılarının kanserojen riskler taşıdığı unutulmamalıdır. Bu nedenle mutlaka klinik tanıları ve varsa risk faktörlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Benlerin tanı, takibi, riskleri ve tedavileri mutlaka bir dermatolog tarafından yapılmalıdır.
İster doğuştan olsun ister sonradan gelişsin, benler çoğu zaman estetik güzelliğin kabul edilebilir bir parçası ya da kişiyi karakterize eden bir özellik olarak algılanmaktadır. Marilyn Monroe'nun imzası olarak kabul edilen beni gibi. Ya da bir aileyi karakterize eden ve tüm aile bireylerinin yüzünde aynı alanda çıkabilen et benleri gibi. Bunlar, klinik olarak değişim göstermedikleri ya da estetik algıda rahatsızlık vermedikleri sürece bir dermatoloğa gösterilmez. Ancak son yıllarda güneşin zararları ile cilt kanserleri ve benler ile malign melanom kanserleri arasındaki ilişkileri anlatan haberlerde, magazin ve sosyal medyada paylaşımlarda yoğun bir artış görmekteyiz. İstemeden de olsa bilgilendirmeye dönük olan bu paylaşımların yanlış yönlendirmesi bizlerde daha fazla benler ile ilgili kaygıya neden olmakta, hatta ben fobisi gelişmektedir. Bu kaygılarla benlerini düzenli muayene ettirmek isteyenlerin sayısı hızla artarken, istenmeyen benlerin tıbbi ya da estetik amaçlarla aldırılması gibi talepleri daha sık görmekteyiz. Bu talepler öncesinde yüz ve vücutta benlerin alınması ile ilgili birçok soruyla karşı karşıya kalmaktayız. Benler nasıl alınır? Benler estetik amaçlı alınabilir mi? Alınmasının herhangi bir sakıncası var mı? Benlerin alınması sayısını artırır mı? İz kalmadan nasıl alınabilir? gibi.
Öncelikle, yüzde ve vücuttaki herhangi bir ben dermatoloji uzmanı tarafından klinik ve dermatoskopik olarak değerlendirilerek "düşük riskli ya da risksiz bir ben" olarak tanımlandıysa, bunun medikal olarak alınması veya çıkarılması gerekmemektedir. Düşük riskli ya da risksiz bir ben ancak estetik kaygılarla alınabilmektedir. Estetik kaygılarla ben alımı için müracaat eden her hastada, mümkünse tüm vücut benleri klinik ve dermatoskopik olarak değerlendirilmelidir. Hastanın ben haritası çıkarılmalı, cilt kanseri riskleri belirlenmeli ve mevcut benlerin sınıflaması yapılmalıdır. Estetik amaçlarla ben alımında kriyoterapi, elektrocerrahi, cerrahi eksizyon ya da lazer tedavileri uygulanmaktadır. Alınma yönteminin belirlenmesinde hasta yaşı, benin yerleşim alanı ve uygulama sonrası iz kalabilme riskleri kriter olarak kullanılmaktadır.
Tıbbi ya da estetik olarak istenmeyen benlerin cerrahi olarak alınması, tartışmasız kabul edilebilecek en doğru yaklaşımdır (alınan her benin alındıktan sonra patolojik olarak incelenmesi son derece önemli olduğu için). Ancak benlerin cerrahi olarak çıkarılması sırasında uygulanması gereken cerrahi sınırlar her zaman benden daha büyük ve farklı olmaktadır. Bu da cerrahi sonrası kalabilecek istenmeyen izlerin, cerrahi skarının riskini taşımaktadır. Cerrahi uygulanacak benin anatomik yerleşimi doğal bir çizgi ya da deri katlantısına yakınsa, ameliyat izi bunların arasına saklanarak cerrahi skarın estetik sonuçlarını daha tatmin edici hale getirebilmektedir.
Cerrahi olarak benlerin alınması ne kadar cerrahi standartlarda yapılırsa yapılsın, sonrasında istenmeyen iz ve skar gelişmektedir. Benin alınma amacı estetik kaygılar ise, cerrahi skar hasta için uygun olmamaktadır. Ayrıca, yüz yerleşimli benler, özellikle göz kapağı, dudak ve burun yerleşimli olanlarda, cerrahi sonrası fonksiyon kayıplarının gelişme riski de bulunmaktadır. Bu tür koşullarda elektrocerrahi ya da karbondioksit (CO2) lazer uygulamaları, minimal iz riski ile en iyi alternatif olarak tercih edilmektedir.
Dermatolojik cerrahi uygulamalarda karbondioksit lazer (CO2), uygulama sırasında yüksek kanama kontrolü sağlaması, lokal anestezi altında kolay ve hızlı yapılabilmesi nedeniyle günümüzde daha sık tercih edilmektedir. CO2 lazerin dokularda kontrollü derinlikte ablazyonu, dokunun buharlaşması sonrası klinik sonucun kolay gözlemlenmesi benlerin çıkarılmasında uygulayıcıya bir avantaj sağlamaktadır. Lazer uygulaması sırasında doktor, ciltte istenilen ablazyon derinliğine daha rahat ulaşabilmektedir.
Diğer lazer sistemlerine göre benlerin alımında CO2 lazerin tercih nedeni, aşağıdaki temsili resimde çok güzel tanımlanmaktadır. Cildin kalınlığı ve histolojik katmanları, bu derinliklerde yerleşim gösteren benleri tanımlayan bu temsili resim, CO2 lazerin bu uygulamada ne kadar değerli olduğunu göstermektedir.
CO2 lazer benlerde derin ablazyon modlarında dermis derinliğinde rahatlıkla uygulanmakta. Uygulama sonrası kontrollü derinlikle ablazyon yapılan ben klinik olarak kaybolmakta ancak yerinde bir yanık alanı gelişmektedir. Bu yanık alanı 1-2 hafta içerisinde iyileşmektedir.
Benlerin karbondioksit lazer ile alınmasında asıl belirleyici kriter, benin klinik tanımı, türü ve çapıdır. Bu kriterler, lazer sonrası kalabilecek izlerin en aza indirilmesi için son derece önemlidir. 5 mm'den küçük benlerde CO2 lazer uygulandığında, iyileşme sonrasında estetik olarak çok daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Benler 5 mm'den büyükse, CO2 lazer yapıldığında uygulama alanında deri seviyesinde hafif çökme, atrofi ve istenmeyen bir skar dokusu oluşmaktadır.
Son çalışmalarda önerilen 5-10 mm arasındaki benlerin tek seansta değil, 2 hafta aralıklarla seanslar halinde alınmasıdır. Böylece uygulama sonrası izin minimal olması sağlanmaktadır. Bunun için 5 mm'den büyük benlerde lezyon 2, 3 veya 4 parçaya bölünerek 2 hafta ara ile uygulama yapılmaktadır.
Aşağıda 5 mm'den büyük bir ben, lokal anestezi uygulaması sonrası 4 alana bölünerek 2 hafta arayla 4 seans CO2 lazer uygulanmıştır. Uygulama sonrası 2 hafta antibiyotik içerikli bir krem kullanılmaktadır.
Son seanstan sonra lazer uygulama alanında hafif pembelik gelişerek iyileşme olmaktadır.
Bu pembelik, 6 ay içerisinde normal deri rengine dönmektedir. Ya da bu sürecin kontrolü için pulsed dye lazer uygulanmaktadır.
CO2 lazerler, benlerin dışında tuberoskleroziste adenoma sebaseumlarda kullanılmaktadır. Ancak yıllar içerisinde bu lezyonların başka yerlerde de çıkabileceği hastaya hatırlatılmalıdır.
Epidermal komponentleri daha fazla olan seboreik keratozlara, boyutlarından bağımsız olarak tek seansla karbondioksit lazer tedavileri uygulanabilir.
Saçlı deri yerleşimli benlerin alınması sırasında saçlara kalıcı zarar verilmediği için estetik olarak karbondiokist lazerin sonuçları daha avantajlıdır.