- Gösterim: 11685
Damarsal lezyonların tedavisinde lazer uygulamalarının temel amacı, lazer ışığının damar içindeki hemoglobin tarafından emilerek ısıya dönüşmesi ve damara kalıcı hasar vermesidir. Bu tedavilerde, uygulamanın seçici olması hedeflenir; yani damarda hasar oluşurken, çevre dokulara verilen zarar minimal olmalı, hatta hiç olmamalıdır. Bu amaca ulaşmak için farklı dalga boyu, pulse süresi, spot boyutu ve enerji ayarları kullanılır.
Damarsal hastalıklarda lazer ışığının asıl hedefi oksihemoglobindir. Bu hedefin dışındaki diğer bir kromofor (ışığı emen madde) ise melanindir. Hem oksihemoglobin hem de melanin için en ideal ışınım dalga boyu, PDL (Atımlı Boya Lazeri) sistemlerinde kullanılan 585-595 nm'dir.
Lazer Tedavisinde Termal Gevşeme Süresi (TRT)
Atımlı boya lazeri (PDL) uygulamalarında termal gevşeme süresi (TRT) büyük önem taşır. TRT, lazer uygulaması sonrası dokuda oluşan ısının %50'sinin çevre dokulara yayılma süresidir. Vücuttaki her dokunun farklı bir TRT değeri vardır ve bu, dokudaki kromoforlara (ışığı emen maddeler) ve miktarlarına bağlıdır. PDL'nin hedef dokusu damarlardır. Damarların TRT'sini ise damarın çapı belirler.
Eğer PDL'nin uygulama süresi (pulse time) damarın TRT'sinden düşükse, sadece hedeflenen damarda hasar oluşur ve çevre dokularda istenmeyen hasar meydana gelmez. Bu duruma "seçici ısı etkisi" denir.
Pulseler ve Morluk (Purpura) Oluşumu
PDL uygulamasında bir diğer önemli özellik de kısa pulse sürelerinin kullanılmasıdır. Enerjinin kısa sürede uygulanması, fotoakustik etki, mekanik hasar ve kavitasyon (boşluk oluşumu) gibi etkilere yol açarak damar duvarında yırtılmalara neden olabilir. Bu yırtılmalar ise ciltte morluk (purpura) oluşumuna sebep olur. Bu nedenle PDL'nin pulse süresi 20 ms'den daha uzun olmalıdır. Günümüzde PDL'ler 500 mikrosaniyeden 40 ms'ye kadar olan pulse süreleriyle kullanılmaktadır.
Purpura, 1-2 hafta içinde kendiliğinden kaybolur ve yerinde hafif bir renk değişimi kalabilir. Ancak PDL sonrası oluşan purpura sadece kozmetik bir sorun olarak görülmemelidir. Damarın yırtılması, damar içeriğindeki lenfosit, monosit ve kan proteinlerinin dokuya sızmasına neden olur. Bu durum ise dokuda neovaskülarizasyon, yani yeni damar oluşumuna yol açar.
Uygulama Konforu ve Dalga Boyu Seçimi
Uzun pulse sürelerinin kullanılması, uygulama sırasındaki ağrıyı azaltarak hem hasta hem de uygulayıcı için konforu artırır.
Damarsal hastalıklar arasında nevus flammeus en sık görülen doğuştan damarsal hastalıktır. Bu anomali, deri altında 150-750 mikron derinlikte, 10-150 mikron çapındaki genişlemiş damarsal yapılardan oluşur.
PDL uygulamasına başlamadan önce damarsal yapılarda oksi-hemoglobin emilimi, 585 nm dalga boyunda 595 nm'den 4.8 kat daha fazladır. Ancak uygulamaya başlandığında, 595 nm dalga boyunun emilimi artar ve 585 nm/595 nm oranı 1.2'ye düşer. Bu durum, ışığın batokromik kayma ilkesi ve oksi-hemoglobinin methemoglobine dönüşmesiyle ilişkilidir.
Son yıllarda PDL'de 595 nm dalga boyunun tercih edilme nedeni, deride daha derine inebilme özelliğidir.Atımlı boya lazerleri (PDL), nevus flammeus (NF) tedavisinde etkili ve minimal yan etkilerle kullanılabilmesi için 585 nm dalga boyunda, 0.45 ms pulse süreleri ile uygulanmaktadır. Benzer lazer parametreleri, diğer damarsal hastalıklar için de kullanılır.
Nevus flammeus vakalarının %20'sinde PDL tedavisine direnç gelişebilir. Bu direncin oluşmasında, damarsal yapıların ciltteki dağılım şekli ve damarlardaki eritrosit (hemoglobin) yoğunluğu etkili olmaktadır.
PDL büyük uygulama alanlarıyla (spot size) uygulandığında, ciltte daha derine inerek geniş bir alana etki edebilir.
Atımlı boya lazeri (PDL) sistemlerinde toplam enerji, 1-3 atım (pulse) şeklinde bölünebilir. Bu uygulama, toplam enerjinin daha kontrollü ve güvenli dozlarda kullanılmasını sağlar.
Atımlı boya lazerleri (PDL), vasküler (damarsal) lezyonların tedavisinde en sık kullanılan sistemlerden biridir. İlk olarak 1989'da çocuklardaki şarap lekelerinin tedavisi için geliştirilmiştir. Yüksek enerjili flaş lambası kullanarak organik rodamin boyasını enerji ile yükler ve sarı ışık üretir.
Gelişen Teknoloji ve Etkiler
Başlangıçta kullanılan PDL sistemlerinin (577 nm) atım süreleri kısa olduğu için (0,45-1,5 ms), damar içindeki eritrositlerin (alyuvarlar) pıhtılaşmasına ve yaklaşık iki hafta süren morluk (purpura) oluşumuna neden oluyordu. Bu durum etkili olsa da, hastalar için rahatsız ediciydi.
Günümüzde kullanılan yeni nesil PDL sistemleri (585, 590, 595 ve 600 nm) ise daha uzun dalga boyuna sahiptir. Bu sayede, daha derine nüfuz edebilirler. Ayrıca, daha esnek atım süreleri (0,45-40 ms), enerji seviyeleri (5-10 J/cm²) ve nokta genişlikleri (2-12 mm) sunarlar. Bu sistemler, tek bir atımı birden fazla küçük atıma bölerek çalışır. Böylece, dokuya daha yüksek enerji aktarılırken, düzenli dağılmış mikro atımlar morluk oluşumunu engeller.
Tedavinin sonunda beklenen etki; 585-600 nm lazerler için hafif bir morluk, 595 nm için ise damarın tamamen yok olmasıdır.
Kullanım Alanları ve Yan Etkiler
Yeni nesil PDL'ler, hemanjiyom ve şarap lekeleri gibi doğuştan gelen damar anomalileri için standart bir tedavi yöntemidir. Bunun yanı sıra, yüzdeki telenjiektaziler, rozasea, bacaklardaki varisler ve telenjiektaziler, Civatte'nin poikiloderması ve piyojenik granülom gibi sonradan edinilen damar lezyonlarında da kullanılır. Ayrıca, akne, kalınlaşmış yara izleri (hipertrofik skarlar), psöriazis ve erken evre çatlaklar (strialar) gibi damar bileşeni olan diğer hastalıklarda da faydalıdır.
595 nm dalga boyu, aynı zamanda melanin (cilde renk veren madde) tarafından da emilir. Bu nedenle, yeni sistemlerin içerdiği basınçlı el üniteleri, damarları hedef alırken, melanine daha az zarar verme olanağı sunar. Eğer bu uygulamada soğutucu sprey kullanılmazsa, ciltteki epidermal melanin daha fazla ısınır ve bu sayede cilt rengi düzensizlikleri de etkili bir şekilde tedavi edilebilir.
Yeni PDL sistemlerindeki dinamik soğutma sistemleri sayesinde, epidermal hasar riski, uygulama sırasındaki ağrı ve tedavi sonrasında ortaya çıkabilecek pigmentasyon ve morluklar önemli ölçüde azalmıştır.
PDL tedavisi sonrası, hastaların çoğunda 7-10 gün süren kızarıklık, morluk, şişlik ve sızıntılı yara kabuklanmaları görülebilir. Daha nadir olarak, özellikle koyu tenli kişilerde hipo veya hiperpigmentasyon (cilt renginde açılma veya koyulaşma), çok nadiren de atrofik skar (çökük yara izi) oluşumu ve piyojenik granülom gelişimi gibi komplikasyonlar da bildirilmiştir.