- Gösterim: 16135
Cilt altındaki danmarlar içerisindeki kanın damar dışına çıkarak cilt yüzeyinden görünür hale gelmesi sonucu oluşan klinik duruma purpura denir. Eğer bu kanamalar küçük iğne ucu büyüklüğünde (3 mm'den küçük) ise peteşi, 1 cm'den büyükse ekimoz olarak adlandırılır. Deri dışındaki derin dokularda meydana gelen kanamalar ise hematom olarak tanımlanır. Purpura, halk arasında berelenme veya kan oturması olarak da bilinir. Genellikle herhangi bir tedaviye ihtiyaç duymadan 2-4 hafta içinde kendiliğinden geçer.
Deri içinde venüller, arterioller ve dermal kapillerden oluşan zengin bir damar yapısı bulunmaktadır. Bu damar yapılarının bütünlüğü ve iç kısımlarını kaplayan endotel hücreleri, kanın damar dışına çıkışını kontrol eder. Damar yapısı ve endotel hücrelerinin hasar gördüğü durumlarda purpura gelişir. Purpura, lokal travma (sıkışma, ezilme, basınç veya enjektör iğnesi gibi nedenlerle), sistemik enfeksiyonlar sonucu dolaşımdaki toksinler, hipoksiye bağlı laktik asit birikimi, damar içi basınç artışları, inflamatuvar değişiklikler ve damar destek dokularının bütünlüğünün bozulması gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Ayrıca, kanın pıhtılaşma sisteminde meydana gelen herhangi bir patoloji de purpura oluşumuna yol açabilir.
Kan hücrelerinin damarlardan deriye sızmasıyla birlikte, hemen ya da birkaç saat içinde inflamasyon gelişir ve dokuda hafif bir ödem oluşur. Eritrositler, yani kırmızı kan hücreleri, deride purpura alanında erken dönemde kırmızı-mor-yeşil bir renk değişikliği yaratır. Bu purpura alanı, sınırlı kalabileceği gibi çevre dokulara veya yerçekimi etkisiyle anatomik olarak daha aşağıdaki dokulara da yayılabilir. Zamanla eritrositlerdeki hemoglobin, bilirubine dönüşerek rengin sarıya dönmesine neden olur. Purpura, bu süreci herhangi bir kalıcı belirti vermeden birkaç günden iki haftaya kadar tamamlar.
Girişimsel dermatoloji ve dermato-kozmetik uygulamalar sonrasında purpura ile sıkça karşılaşmaktayız. Estetik cerrahi işlemler, enjeksiyonlar (dolgu, botulinum toksin, PRP, lokal anestezi gibi), yüz askı uygulamaları ve yağ transferleri gibi işlemler, genellikle yüz gibi estetik açıdan önemli bölgelerde gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, bu uygulamalar sonrasında ortaya çıkan purpura, hastalar için ciddi bir estetik sorun haline gelebilir. Bu sebeple, purpura oluşumunu önlemek, öncelikli hedefimiz olmalıdır. Bu amaçla çeşitli yöntemler kullanılmaktadır.
- Uygulama öncesinde hastada purpura gelişimini artırabilecek faktörlerin kontrol edilmesi gerekmektedir.
- Kanama ve purpura oluşumu ile ilgili kanama yatkınlığı sorgulanmalıdır. Gerekli durumlarda kan tahlilleri yapılmalıdır.
- Uygulama öncesinde aspirin, nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAI), E vitamini ve bitkisel kaynaklı ek besinler veya çaylar gibi kanamayı artırabilecek ilaçların kullanımı varsa, bunların kontrollü bir şekilde uygulama öncesi ve sonrasında kesilmesi önemlidir.
- Uygulama öncesi ve sonrası bölgeye soğuk kompres uygulanması önerilmektedir; soğuk kompreslerin dokuda yarattığı hipoterminin ekimoz ve ödem gelişimini engellediği düşünülmektedir. Ancak, soğuk kompresin beklenen kadar etkili olmadığı gözlemlenmiştir.
- Eğer kontrendike değilse, enjeksiyonlarda adrenalin gibi damar daraltıcıların kullanılması faydalı olabilir.
- Enjeksiyon ve dikiş işlemlerinde atraumatik ürünlerin tercih edilmesi önemlidir.
-
Uygulama öncesinde bromelain, Arnica montana ve melilotus (yonca) ekstrelerinin sistemik veya topikal olarak kullanılması da önerilmektedir.
Purpura gelişimi gözlendiğinde yapılması gerekenler
- Topikal K Vitamini Kullanımı
- Topikal hidrojen peroksit purpura gelişen bölgelere 12-18 saatlik bir oklüzyon ile 8-12 saat boyunca uygulanmaktadır. Bu amaçla, hidrojen peroksit ve üre içeren "Carbamide peroxid" jeller tercih edilebilir. Carbamide jel, %5-20 oranında hidrojen peroksit içermektedir. Hidrojen peroksitin %5'lik formları, saç ve kılların ağartılmasında kullanılmaktadır. Purpura alanına uygulandığında, hidrojen peroksit derideki eritrositleri parçalayarak, eritrosit pigmentasyonları arasındaki bağları kırarak rengin açılmasına yardımcı olur. Hidrojen peroksitin %3'lük formları ise reçetesiz olarak antiseptik amaçlarla satılmaktadır.
- Ekimoz tedavisinde kullanılan serumlar, reçetesiz olarak temin edilebilen ürünlerdir ve içeriğinde çuha çiçeği yağı (evening primrose oil), Vitamin E ve gliserin bulunmaktadır. Çuha çiçeği yağında gamma linoleik asit ve esansiyel yağ asitleri mevcuttur. Bu serumlar, derinin su içeriğini artırarak elastikiyetini artırır ve görünümünü iyileştirir; ancak doğrudan ekimoz üzerinde etkili değildir.
- Lazer Uygulamaları. Bu amaçla pulsed dye lazer PDL kullanılmaktadır.
Dermato-kozmetik ve estetik cerrahi uygulamaları sonrasında ortaya çıkan purpuraların tedavisinde PDL (Pulsed Dye Laser) ilk kez 2016 yılında kullanılmıştır. PDL, doğumsal veya sonradan oluşan damarsal lezyonlar, roza gibi durumlarda zaten yaygın olarak kullanılmaktadır. 595 nm dalga boyuna sahip PDL'ler, 0.5-0.6 ms'lik pulse süreleriyle uygulandığında, purpura gözlemlendikten hemen sonra %75 oranında daha hızlı kaybolmasını sağlamakta ve bu durum klinik ve estetik açıdan başarılı sonuçlar vermektedir. Ayrıca, ekimozlar üzerinde yapılan uygulamaların ilk 48-72 saat içinde etkili olduğu gösterilmiştir; bu uygulamalar 10 mm'lik spot alanı, 6-7.5 J/cm² fluence ve 6 milisaniye pulse süreleri ile gerçekleştirilmiştir.
Yukarıdaki klinik çalışmada, ön kolun iç kısmında oluşturulan ekimoz alanlarından birine uygun parametrelerle PDL uygulanmış, diğer alan ise kontrol amacıyla bırakılmıştır. PDL uygulanan ekimozda, ilk 24 saat içinde belirgin bir klinik azalma gözlemlenmiştir. Ayrıca, 1. hafta sonunda her iki alanda da tam klinik düzelmenin olduğu unutulmamalıdır.
Purpuralarda klinik olarak rengin sarıya dönüşmesi, doku makrofajlarının hemoglobini bilirubine dönüştürmesiyle gerçekleşir. 595 nm dalga boyundaki PDL lazer, oksihemoglobin tarafından emilirken, bilirubin 460 nm dalga boyunu absorbe eder. Bu nedenle, ekimozların tedavisinde PDL lazerin ilk 48-72 saat içinde uygulanması önemlidir; yani purpura henüz kırmızı-morumsu bir renkteyken müdahale edilmelidir.
PDL lazer, 595 nm dalga boyunda çok kısa pulse süreleriyle uygulandığında, normal deride 7 mm'lik bir spot alanı, 6.5 J/cm² fluence ve 0.45 ms pulse süreleri ile ekimoz oluşturabilmektedir. Bu uygulama sonrasında, deride 1 dakika içinde ekimoz gelişimi gözlemlenmektedir.
Özellikle dolgu ve yağ enjeksiyonları sırasında ekimozlar sıkça meydana gelmektedir. Aşağıdaki çalışmada, hastaya uygulanan dolgu sonrası burun sırtı ve ucunda 5. günde ekimoz oluşmuştur. 6. ve 7. günlerde PDL lazer tedavisi uygulanmıştır.