- Gösterim: 14454
Genellikle maling melanoma-MM olarak tanımlanmakla birlikte melanomanın bening formu olmadığı için “maling” sözcüğü gereksiz olmakta bu nedenle çoğunlukla sadece melanom tabiri kullanılmaktadır.
Melanom muhtemelen çok eski çağlardan beri bilinmektedir. Hipokrat, metastaz yapan ölümcül siyah tümörlerden bahsetmiştir. Bir hastalık olarak melanomu ilk kez 1806’da Paris’te Fransız hekim René Laennec tanımlamıştır. Medikal metinlerde melanom sözcüğünü ilk kez Laennec'ın kullandığını görmekteyiz.
MM melanositlerden köken alan kanserleri tanımlamaktadır. Melanositlerin buunduğu deri, göz, kulak, sindirim sistemi, beyin zarları, ağız ve genital bölge mukozasında yerleşebilmektedir.
Malign melanoma deride melanosit adı verilen hücrelerden gelişen en tehlikeli kanserdir. Son 20 yılda en hızlı artış gösteren kanserle arasında yer almaktadır. Ölüm oranı ve tanı sonrasında zor tedavisi ile kanserler arasında oldukça şöhret sahibidir. Görülme sıklığı her yıl % 6 oranında artmaktadır. Tüm deri kanserlerinin % 5 ini oluşturmakta ancak tüm deri kanserlerinden ölümlerin % 75 ini oluşturmaktadır. Geç tanı konulduğunda örneğin uzak metastaz yaptığında 5 yıl hayatta alma oranı % 5 iken erken dönemde tanı konulduğunda bu oran % 90 lara çıkmaktadır.
Kadınlarda erkeklerden 1.5 kat daha fazla ancak erkeklerde daha ağar seyretmektedir. Özellikle kızıl ve sarışın 25-29 yaşındaki kadınlarda sık gözleniyor. Gebelik MM gelişim riskini arttırmamakla birlikte metastaz gelişme riskinin arttırmaktadır. Ayrıca gebelikte melanoma kanser hücrelerinin plasenta ile çocuğa geçebildiği gösterilmiştir.
Maling Melanoma'nın Kadın ve Erkeklerde Dağılım Lokasyonları
Maing Melanomalar %95 deriden kaynaklanmaktadır. Deri dışında göz ve mukozal yapılardanda kaynaklanabilmektedir.
Maling melanomaların %75 – 80 i “de novo” yani deride hiçbir belirti yokken başlamaktadır. % 20-25 oaranında ise eskiden bulunan renkli bir deri lezyonundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle derinin tüm leke ve benlerinin tanımlanması ve takibi önemlidir. Ancak sonradan çıkan bir renklenme çok daha önemlidir.
Deride özellikle atipik ve displastik nevusler, doğumsal dev boyutlu melanositik nevüsler, lentigo maligna ve sonradan gelişen nevuser MM için risk oluşturmaktadır.
Melanoma in situ, neoplazinin epidermiste ve/ veya folikül veya ter bezi epitelinde yerleştiği evreyi tanımlar. Dermisin tutulmadığı ve vasküler yapılarla ilişkinin olmadığı bu evrede teorik olarak metastaz potansiyelinin olmadığı kabul edilir. Bu nedenle erken dönemde melanom tanısı ile hastalığın kür şansı bulunmaktadır. Melanom bilincinin geliştirilmesi için düzenlenen kampanyalar ve profesyoneller için düzenlenen eğitim programları ile güneşten korunma ve periyodik muayenenin önemi yerleştikçe melanomun erken tanısı ile hayat kurtarma şansı artacaktır.
Çalışmalar melanom gelişiminde genetik yatkınlık ve güneş maruziyetinin rolünü ortaya koymuştur. Melanom gelişiminde tutulan majör gen 9p21 (CDKN2A = INK4a/ ARF)’ dir. Bu gen, hücrenin yaşamsal sürecinde negatif düzenleyicileri olan p16 ve p14ARF ( “alternative reading frame” ) isimli 2 farklı ürünü kodlar. CDKN2A mutasyonu ile p16 fonksiyonu kaybedilir ve mutajenik DNA, bölünme öncesi onarımdan kaçar. p14ARF ise melanosit gelişimini p53 yolundaki etkileri ile düzenler. p14ARF fonksiyonunun kaybı sonucu artmış p53 destrüksiyonu ile hücrenin yaşamı durdurulamaz.
Ailesel melanom vakalarında p16 anormalliği % 30-50, ailesel olmayan melanomlarda % 25-40 olarak bildirilmiştir. Daha az sıklıkla görülen genetik değişiklikler CDK4 genini, Ras protoonkogenini, p53 tümör supresör genini tutabilir, son zamanlarda üzerinde durulan apoptoz efektörü Apaf-1’ in inaktivasyonu da p53 üzerinden etki ederek apoptozu inhibe eder ve melanom gelişimine katkıda bulunur.
Melanoma gelişiminde kişinin immün sistemide son derce önemidir. Melanomun kısmi veya tam olarak gerileyebilmesi, lezyon çevresinde inflamasyon ile birlikte depigmentasyon ve halo gelişimi melanomun immünojenik bir tümör olduğunu düşündürmüştür. Tanımlanan majör melanom antijenleri, mutasyona uğramış antijenler (örn. mutasyone p16), kanser/ testis ailesinin paylaşılan tümör- spesifik antijenleri (örn. Mage-1, -3, NY-ESO-1) ve diferansiyasyon antijenlerini (örn. tirozinaz, gp100, MelanA/ MART-1) kapsar.
Melanomada risk faktörleri
Melanomda risk faktörlerini tanımlamak, erken tanı ve korunmada so derece öemlidir. Risk faktörleri genetik ve çevresel faktörler olarak iki gruba ayrılabilir.
Genetik Faktörler: Melanom riskini arttıran 3 majör gen tanımlanmıştır;
- 9. kromozomda yerleşik CDKN2A geni,
- 12. kromozomda yerleşik CDK4 geni ve
- 1. kromozomda yerleşik bir gen.
- Atipik/ displastik nevus sendromları ile CDKN2A geni arasında korelasyon mevcuttur.
Çevresel risk faktörleri:
- Ana risk faktörü açık deri tipli bireylerin UV radyasyonuna özellikle de doğal güneş ışığına maruziyetidir. Aralıklı olarak yüksek yoğunlukta ultraviyole radyasyonuna maruziyet, özellikle açık deri tipli bireyler için yaşam boyunca kronik güneş maruziyetinden daha büyük bir risk faktörüdür.
- Melanositik nevus sayısı arttıkça melanom gelişme riskinin arttığını göstermektedir.Melanom riskinin arttığı öne sürülen toplam melanositik ben sayısı 50 ve üzeri olarak tanımlanmıştır.
- Çapı 5 mm.’den büyük olan, koyu renkli veya düzensiz pigmentasyon dağılımı gösteren atipik nevuslar da melanom için risk faktörüdür. Özellikle ailesel olarak görülenlerde (atipik/ displastik nevus sendromu) bu risk %10 olarak tahmin edilmektedir.
- 20 cm.’den büyük konjenital nevus varlığı, malin dönüşüm için hayat boyu %5-20 olduğu varsayılan bir risk taşır. Potansiyel riskin nevus büyüklüğü arttıkça yükseldiği düşünülmektedir.
- Daha önceden melanom öyküsü olan bireylerde, atipik nevus olmasa bile ikinci bir melanom geliştirme riski %3-5’ tir.
- Yapılan çalışmalar melanomun sosyo ekonomik olarak daha iyi çevrelerde daha fazla görülen bir tümör olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum tatillerde artmış ultraviyole maruziyetine bağlı olabilir.
- Diğer risk faktörleri arasında deri fototipi I/ II(açık ten, zayıf bronzlaşabilme yeteneği, açık saç ve göz rengi, çil varlığı, kolay güneş yanığı öyküsü), enlem (melanomun enlemle ters orantılı bir ilişkisi olduğu rapor edilmiştir), immunsupresyon (melanom için 3 kat artmış risk taşır; örn. solid organ transplantasyonları veya kalıtımsal immünyetmezlikler), defektif DNA onarımına yol açan hastalıklar (örn. kseroderma pigmentozum) sayılabilir.
- Gebelik ve östrojen kullanımının melanom gelişimi ile ilişkisi net olarak açıklığa kavuşmamıştır.
- Aynı şekilde güneşten koruyucu kullanımının melanom gelişimi üzerine etkisi ile ilgili henüz net veriler yoktur.
- Kadınlar yerleşim yeri ve tümör kalınlığından bağımsız olarak erkeklere göre biraz daha iyi prognoz gösterirler.
Akılda kolay kalması için MMRISK (malin melanom risk) akrostişi geliştirilmiştir.
M: “Moles”: Atipik nevüs ( Displastik/ Clark nevüs ) (>5)
M: “Moles”: Banal nevüs (>50)
R: “Red hair and freckling”: Kızıl saç ve çillenmeye eğilim,
I: “Inability to tan”: Kolay bronzlaşamama: Deri fototip I/ II
S: “Sunburn”: Güneş yanığı:Özellikle 14 yaşından önce ciddi güneş yanığı
K :”Kindred”: Ailesel melanom öyküsü.
Yapılan çalışmalar UVB’ nin olduğu kadar UVA’ nın ve kısa görünür dalgaboylu UV ışığının melanom indüklemede rol oynadığını düşündürtmektedir. UVA’ nın melanom etyolojisinde önemli olduğu, UVA kaynaklı solaryuma girenlerde melanom riskinin arttığını gösteren epidemiyolojik çalışmalarla da desteklenmektedir. UVB de melanom gelişiminde halen kritik rolünü korumaktadır. Yapılan deneysel hayvan çalışmalarında melanom indüksiyonunda UVB’ nin anlamlı etkisinin olduğu ve UVB radyasyonu ile atipik melanositik lezyonların indüklendiği gösterilmiştir.