- Gösterim: 9363
Kültürümüzde bireysel temizlik veya sağlık amaçlı sıcak banyo, hamam ve kaplıcaların kullanımı oldukça yaygındır. Ancak son yıllarda SPA, sauna, jakuzi, aquapark, süs havuzları ve yüzme havuzları gibi ortak kullanım alanları, relaksasyon ve sosyal aktivite amaçlı daha sık kullanılmaya başlandı.
Bu kültürel değişim, eskiden evlerde kullandığımız sıcak küvetten ya da hamamlardan kaynaklanan ve nadir karşılaştığımız "hot tub follikülit" kliniğinin daha sık görülmesine neden olmaktadır. Hatta klinik tablo sauna folliküliti, havuz folliküliti ya da SPA folliküliti olarak da tanımlanmaya başlandı. Son yıllarda, döküntülerin aniden başlaması ve sıklıkla ateş gibi sistemik belirtilerin de eşlik etmesi ile birlikte bir sendrom olarak tanımlanmasını öneren görüşler bulunmaktadır.
Bu klinik tablonun etkeni Pseudomonas aeruginosa'dır. P. aeruginosa, fırsatçı enfeksiyonlara yol açabilen, aerobik, gram negatif bir bakteridir. Yeşil tırnak sendromu, sıcak ayak sendromu, malign eksternal otit ve ektima gangrenozum gibi deri enfeksiyonları, cilt hastalıkları pratiğinde iyi bilinen Pseudomonas kaynaklı hastalıklardır.
P. aeruginosa, yüzme havuzu, küvet ya da sauna gibi ortamlarda kontamine su ile temas sonrası gelişen salgınlara neden olmaktadır. İlk kez 1975 yılında McCausland ve Cox tarafından eğlence amaçlı kullanılan su ortamları ile temas sonrası gelişen folikülit etkeni olarak tanımlanmıştır. Daha sonra banyo küveti, havuz ve sauna kullanımına bağlı birçok Pseudomonas foliküliti olgusu bildirilmiştir.
Belirtiler sıklıkla kontamine su ile temastan 6-120 saat içerisinde gelişmektedir. Temas sonrası bir kişide ya da aynı kontamine su ile temas eden tüm bireylerde ortaya çıkmaktadır. Tüm vücutta, özellikle gövde, kalça ve kol-bacakların üst kısmında (yüz ve boyunda fazla görülmez) 2-5 mm çaplarında eritemli zeminde papüloveziküller gelişmektedir. Sonra bunlar hızla püstüllere dönüşmektedir. Kaşıntı olabilir. Döküntüler halsizlik, kas ağrısı, üşüme, ateş atakları, baş ağrısı, karın ağrısı ve koltuk altı lenf nodüllerinde büyüme ile eklenebilmektedir.
Klinik tablo 10 gün içerisinde kendiliğinden düzelmekte (1-21 gün). Kontamine su ile temas tekrar başlayabilmektedir. Kadınlarda kontaminasyon olmamakla birlikte, özellikle follikülitlerin 3 ay kadar sürdüğü gözlenmiştir.
Tanı, deri lezyonlarından ve şüpheli kontamine sudan alınan örneklerde P. aeruginosa saptanması ile konulabilmektedir.
Toplu kullanım alanlarında su serbest klor seviyesinin 1.0 mg/lt (ppm) olması önerilmektedir.
Jakuzi, aquaparklar, süs havuzları ve SPA'larda klorlamanın maalesef bu düzeyde yapılamadığı görülmektedir. Ayrıca, jakuzi ve aquaparklarda kullanılan sistemler P. aeruginosa'nın daha fazla ürüyebileceği alanlar oluşturmaktadır. Bu sularda insanlardan ve çevreden kaynaklanan organik atıklar ile suyun sıcak olması, klorlamanın etkisini azaltmaktadır. Ayrıca, bu ortamda P. aeruginosa daha fazla üremektedir.
Yapılan çalışmalarda suyun sıcaklığı 40 °C üzerine çıktığında klorlamanın etkisiz olduğu ve P. aeruginosa'nın daha fazla ürediği gösterilmiştir. Örneğin, saunada, Fin ya da Japon hamamlarında sıcaklık 42 °C'ye kadar çıkmaktadır.
Bu sular ile temastan hemen sonra herhangi bir sabunla vücudun temizlenerek durulanması, klinik tabloyu az da olsa hafifletmektedir.
Burada follikülit gelişimine neden olan P. aeruginosa'nın exotoksin ve/veya exotoksin kombinasyonlarıdır. Yapılan çalışmalarda follikülit gelişiminde serotip ayrımı ve exotoksin farkı görülmemiştir.
Özellikle böbrek yetmezliği ve diyabetli kişilerde bu follikülitin Pseudomonas septisemiine neden olabileceği unutulmamalıdır; bu kişilerde daha dikkatli olunmalıdır.
Follikülite benzer bir klinik tablo olan sıcak ayak sendromu, ayak tabanında kontamine su ile uzun süreli temas sonrası, özellikle topuk bölgesi gibi basınca maruz kalan bölgelerde ani başlangıçlı, hassas, eritemli nodüllerle karakterize olan bir klinik tablodur. Bazı olgularda aralıklı ateş, lökositoz ve palmo-plantar bölgede ağrılı eritemli nodüler lezyonlar meydana gelmektedir. Çocuklarda derinin en dış tabakası olan stratum korneumun daha ince yapıda olması nedeniyle mikrotravmalara daha duyarlı olmaları ve çocuk havuzlarının daha sığ olması nedeniyle P. aeruginosa bulaşma riski daha yüksektir.