- Gösterim: 3
Hormonal dalgalanmalardan etkilenen adet döngüsü, cildimizde çok çeşitli fizyolojik değişikliklere neden olur; bu değişiklikler cildin hidrasyon ve lipid seviyelerini, pigmentasyonunu, enfeksiyonlara karşı artan duyarlılığını, saç ve tırnak büyüme hızını ve ter bezi aktivitesini kapsar. Akne, sedef, atopi gibi var olan cilt hastalıklarında alevlenmelere neden olabileceği gibi, otoimmün progesteron ve östrojen dermatiti gibi direkt hormon kaynaklı cilt tepkilerine de neden olabilmektedir. Bu nedenle, cildin adet döngüsündeki hormon değişimlerine karşı döngüsel tepkilerini anlamak son derece önemlidir.
Adet döngüsü, bir kadının vücudunda adeta sessiz bir senfoniyi yönetir. Adet kanaması, döngünün başlangıcını tanımlar (döngünün 1. günü). Döngünün 7-14. günleri "Foliküler faz" olarak tanımlanır; bu fazda yumurtalıklar en güçlü formu östradiol olan östrojen salgılar ve bu hormon yumurtlamadan bir gün önce en yüksek seviyeye ulaşır. 14. günden sonra "Luteal faz" başlar ve 28. Güne kadar sürer. Bu fazda yumurtalıklarda korpus luteum gelişerek progesteron üretir. Östradiol seviyeleri yumurtlamadan yaklaşık beş gün sonra tekrar yükselir. Luteal faz sona ererken, azalan östrojen ve progesteron seviyeleri adet kanamasının başlamasını tetikler. Bu hormonal döngü tekrarlar.

Kadınlarda dolaşımdaki başlıca seks hormonları östrojenler, progesteron ve androjenlerdir. Seks hormonları, cildin fizyolojik dengesinde (homeostazında) önemli bir rol oynar. Seks hormonları, cilt üzerindeki etkilerini cilt hücreleri ve cilt eklerinde (kıl, yağ ve ter bezleri gibi) bulunan reseptörler aracılığı ile göstermektedir. Östrojen reseptörleri (ER) ciltte epidermis ve dermiste yaygın olarak dağılmıştır. ER-β ağırlıklı olarak epidermiste bazal keratinositlerde, yağ bezi hücreleri olan sebositlerde ve ekrin ter bezlerinde bulunurken, ER-α ise sebositlerde bulunur. Buna karşılık, progesteron reseptörleri esas olarak keratinosit ve sebositlerin çekirdeklerinde bulunur. Androjen reseptörleri ise keratinositlerde, dermal fibroblastların yaklaşık %10'unda, yağ bezi bazal hücrelerinde, sebositlerde ve kıl folikülü dermal tabakasında görülür. Androjenik reseptörler ekrin ter bezlerinde nadir bulunmaktadır. Bu farklı dağılım, adet döngüsüyle ilişkili hormonal değişikliklerin cilt hücrelerinin aktivitesini önemli ölçüde etkileyebileceğini göstermektedir. Hormonal değişiklikler ayrıca birçok cilt hastalığına katkıda bulunmaktadır.
Östrojen hormonunun cilt üzerindeki etkileri;
-
Melanogenezin uyarılması.
-
Epidermiste mitotik aktivitenin artırılması.
-
Cilt kalınlığının artırılması.
-
Sebum azaltımı (yüksek seviyeler östrojen).
-
Kolajen yıkımının azalması ve kolajen üretiminin artması.
-
Artan su bağlama kapasitesi ve artan sıvı tutulumu.
-
İmmünomodülasyon.
-
Artan vazodilatasyon, artan elastikiyet.
-
Makrofaj polarizasyonu M1'den M2'ye.
-
İnflamasyon ve oksidatif stresin azaltılması.
-
Ekstraselüler matrikste proteolizin azaltılması.
Progesteronun Etkileri
-
Sebum üretimini artırır ve saç köklerinin androjenlere duyarlılığını etkiler.
-
Melanin sentezini uyararak cilt pigmentasyonunun artmasına neden olur.
-
Periferik vazodilatasyona neden olarak vulva/vajinadaki cilt sıcaklığının ve damar geçirgenliğinin artmasına katkıda bulunur.
-
Epidermal su kaybını azaltır ve vajinal epitel hücre proliferasyonunu uyarır.
-
Th1'i baskılayarak ve Th2 sitokin üretimini artırarak bağışıklık yanıtlarını düzenler.
-
Kalın servikal mukus üretimini artırır.
Androjenlerin Etkisi
-
Sebositik hücrelerin çoğalmasını artırır; androjen reseptör aktivasyonu yoluyla sebum üretimini artırır.
-
Androjene duyarlı bölgelerde saç büyümesinin anagen fazını uzatarak terminal saç gelişimini destekler.
-
Fibroblast kollajen sentezini uyararak dermal kalınlığı artırır.
-
Anjiyogenezi artırır, potansiyel olarak yaranın yeniden epitelizasyonunu teşvik eder.
-
Deri sitokin ekspresyonunu düzenleyerek inflamatuar dermatozların patogenezini etkiler.
-
Ciltte lokal olarak hücre aracılı bağışıklığı baskılayabilir ve potansiyel olarak bazı cilt enfeksiyonlarına karşı duyarlılığı artırabilir.
-
Ciltteki Th1/Th2 dengesini değiştirerek, iltihaplı durumların düzenlenmesine katkıda bulunur.
-
Apokrin bezinin salgılanmasını uyarır; vücut kokusuna katkıda bulunur ve potansiyel olarak hidradenitis süpürativayı şiddetlendirir.
Hormonal Döngünün Deri Üzerindeki Fizyolojik Etkileri
Cilt; yukarıda cilt üzerinde etkileri tanımlanan hormon seviyelerinde dalgalanma her adet dögüsünde ciltte çok sayıda fizyolojik değişikliğe neden olur. Bu değişiklikler cildin hidrasyon ve lipid seviyelerini, pigmentasyonunu, enfeksiyonlara karşı artan duyarlılığını, saç ve tırnak büyüme hızını ve ter bezi aktivitesini kapsar. Cilt kalınlığı, deri altı yağ dokusu ve elastikiyeti adet döngüsü boyunca değişiklik gösterir. Luteal fazda transepidermal su kaybının, yüzey lipitlerinin ve mikrofloranın arttığı bildirilmiştir. Cilt, adet dönemlerinde ve erken proliferatif fazda daha kurudur. Bir çalışmada kadınların adet döngüsünün 20 ila 28. günleri arasında ultraviyole ışığa karşı çok hassas olduğuu bulunmuştur.
Ter Bezleri; Luteal fazda vücudun iç sıcaklığı artar; ancak adet döngüsü sırasında terleme hızı ve ortalama cilt sıcaklığı değişiklikleri hakkında çelişkili veya yetersiz veriler mevcuttur.
Saç; kadınlar arasında tanımlanan "Kötü saç günleri" saçlarının dönem dönem kontrol edilemez hale geldiği dönemdir. İlginç bir şekilde, bir çalışma kadınlarda kötü saç günlerinin adet döneminde daha yaygın olduğunu bulunmuştur.
Tırnaklar; tırnaklar adet öncesi dönemde daha hızlı uzar. Her adet döngüsünde fizyolojik Beau çizgileri(tırnak üzerinde enine çukurlanmalar) ve transvers lökonişi(tırnak plağında enine beyaz lekeler) görülebilir.
Pigment Değişiklikleri; seks hormonları pigmentasyonu düzenleyebilir, ancak mekanizmaları net değildir. Östrojen, melanosit östrojen reseptörleri aracılığıyla melanojenik enzimlerin aktivitesini artırır. Androjenler ayrıca siklik Adenozin Monofosfat (cAMP) üzerindeki etkileriyle pigmentasyonu düzenler. Küçük çalışmalarda luteal fazda, kadınlarda göz çevresinde ve renk yansımasına dayanarak yanaklarda pigmentasyonda artış bildirilmiştir.
Hormonlara Karşı Gelişen Özel Cilt Hastalıkları
Otoimmün Progesteron Dermatiti
Otoimmün Progesteron Dermatiti günümüzde Progesteron Hipersensitivitesi (PH) olarak yeniden adlandırılmıştır. Bu durumun kesin nedeni ve gelişimi henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, adet döngüsünde luteal fazda progesteron dalgalanmalarına ya da dışarıdan ilaç olarak alınan progesteronlara karşı aşırı duyarlılık reaksiyonlarının tetiklendiği düşünülmektedir. Tüp bebek tedavileri ve gebelik oranlarını artırmak için progesteron, suprafizyolojik dozlarda kullanılmasıyla daha fazla görülmektedir.
Hastalığın başlangıcı üçüncü on yılda zirveye ulaşır, ancak menarş ile menopoz arasındaki herhangi bir noktada da ortaya çıkabilir.
Gebelikle ilişkili PH, korpus luteum ve plasentadan gelen endojen progesteron tarafından tetiklenebilir. Klinik bulgular doğum sırasında başlayabilir, doğum sonrası devam edebilir veya doğumdan sonra ortaya çıkabilir. Paradoksal olarak, önceden var olan PH, yükselen progesteron seviyelerinden kaynaklanan oto-duyarsızlaşma veya annenin azalmış bağışıklık tepkisi nedeniyle doğum sırasında iyileşebilir.
Progesteron duyarlılığı gebelikte ya da adet döngüsünde ortaya çıktığında bu durum Endojen Progesteron Hipersensitivitesi olarak tanımlanır. Gebelik sırasında klinik bulgular hamilelik süresince başlar ve doğum sonrası döneme kadar devam edebilir. Adet döngüsünde ise klinik bulgular adet öncesi alevlenmektedir. Endojen APD'ye bağlı deri lezyonları genellikle adet başlangıcından 3-10 gün önce, progesteron seviyelerindeki bir artışla aynı zamana denk gelecek şekilde ortaya çıkar ve adet başladıktan birkaç gün sonra kaybolur.
Progesteron duyarlılığı, doğurganlığı artırmak veya doğum kontrolü için progesteron ilaç olarak alındığında ortaya çıktığında ise Ekzojen Progesteron Hipersensitivitesi olarak tanımlanır ve klinik bulgular progesteronun ilaç olarak kullanılmasıyla eş zamanlıdır. Ayrıca, bu iki durumun iç içe geçtiği Mikst Progesteron Hipersensitivitesi de tanımlanmıştır. Burada, duyarlılık doğurganlığı artırmak veya doğum kontrolü için progesteron ilaç olarak alındığında başlamakta, ancak adet döngüsü ve gebeliklerde klinik belirtiler devam etmektedir.
Progesteron Hipersensitivitesi kliniğinde cilt bulgularının çeşitliliği ayırt edici bir özelliğidir. Klinik olarak, kaşıntı, egzama, papüloveziküler döküntü, makülopapüler döküntü, ürtiker, anjiyoödem, stomatit, eritema multiforme, folikülit, fiks ilaç döküntüsü, aftöz ülserler, purpura, eritema annüler santrifüj, nekrolitik migratuar eritem, vulvovajinit ve dudak şişmesi şeklinde ortaya çıkar. Sistemik olarak ise astım ve şiddetli anafilaksiye neden olabilir. En yaygın olarak ürtiker ve akneiform döküntüler görülmektedir. Ürtiker belirtileri sıklıkla progesteron tedavisi gören hastalarda meydana gelmektedir.

Klinik cilt bulgularının zengin çeşitliliğine rağmen hastanın klinik öyküsü ve cilt muayenesi genellikle Progesteron Hipersensitivitesi tanısı için yeterlidir. Progestron ile yapılan deri testleri yanlış pozitif sonuçların fazla görülmesi nedeni ile tercih edilmez.
Progesteron Hipersensitivitesi tedavisi her hastaya özel olarak planlanmalıdır. Hastanın doğurganlık tercihleri mutlaka iyi değerlendirlmelidir.
- Gebelik düşünmeyen hastalarda endojen progesteron salgılanmasını durdurmak için yumurtlamanın baskılanması tedavileri uygulanır. Bu amaçla oral kontraseptifler, danazol, tamoksifen ve löprolid ile nafarelin gibi gonadotropin salgılatıcı hormon agonistleri kulanılabilir. Tedavilerin yeterli olmadığı şiddetli klinik durumlarında son çare olarak histerektomi ve bilateral ooferektomi düşünülebilir.
- Gebe kalmak isteyen kadınlara antihistaminiklerle birlikte oral kortikosteroidler verilebilir. Güvenli bir alternatif olarak progestrona karşı desensitizasyon uygulanabilir. Omalizumab, tekrarlayan ürtiker veya anafilaksi yaşayan bireyler için uygulanabilir.
Östrojen Dermatiti
Östrojen dermatiti, adet döngüsü sırasında dalgalanan endojen östrojen seviyelerine karşı nadir görülen bir cilt reaksiyonudur. Östrojen dermatitinin altında yatan mekanizmalar henüz tam olarak açıklığa kavuşturulmamıştır. Östrojene karşı aşırı duyarlılık reaksiyonu, çoğunlukla hormon tedavisi sırasında veya hormonal düzeylerdeki değişiklikler sırasında ortaya çıkar.
Klinik olarak ciltte yaygın kaşıntı(pruritus), papüloveziküler, büllöz, prurigo multiforme, ürtikerli veya egzamatöz lezyonlar olarak ortaya çıkabilir. Cilt lezyonları tipik olarak adetten 14 gün önce ortaya çıkar ve adetten kısa bir süre sonra geriler. Hastanın klinik öyküsü ve cilt muayenesi genellikle Östrojen Dermatit tanısı için yeterlidir. Östrojene karşı yapılan deri testleri pozitif, ani veya gecikmiş reaksiyon ile tanıyı destekler.
Östrojen dermatit tedavisi her hastaya özel olarak planlanmalıdır. Hastanın doğurganlık tercihleri mutlaka iyi değerlendirlmelidir.
- Gebelik düşünmeyen hastalarda endojen östrojen salgılanmasını durdurmak için tamoksifen, löprolid kulanılabilir. Tedavilerin yeterli olmadığı şiddetli klinik durumlarında son çare olarak bilateral ooferektomi düşünülebilir.
- Gebe kalmak isteyen kadınlara antihistaminiklerle birlikte oral kortikosteroidler verilebilir. Güvenli bir alternatif olarak östrojene karşı desensitizasyon uygulanabilir. Omalizumab kullanılabilir.

Adet Dönemi ve Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar
Vajinal mikrobiyom ve bağışıklıktaki adem dönemlerinin döngüsel değişiklikleri, özellikle doğum kontrol ilaçları kullanmayan kadınlarda antimikrobiyal savunmaların zayılayabileceği gösterilmiştir. Bu nedenle adet dönemlerinde cinsel yola bulaşan hastalıklar önem kazanmakta.
- HIV'in adet kanamasında salgılarında tespit edilmesi nedeniyle, adet döneminde cinsel ilişkiye girmek cinsel partnerde HIV bulaşma riskini arttırmaktadır.
- Adet kanaması sırasında demir ve diğer fonksiyonların azalması, Neisseria gonorrhoeae gibi mikroorganizmaların vajinal kolonizasyonu, invazyonunu ve sistemik bir enfeksiyona dönüşme riskini arttırmaktadır. Bu nedenle yaygın gonokok enfeksiyonların çoğu adet döneminde veya hemen sonrasında gelişmektedir.
- Adet döneminde cinsel ilişkiye giren kadınlarda bakteriyel vajinozis riski yüksek bulunmuştur.
- Adet döneminde cinsel ilişkiye girme ile HIV, Trichomonas vaginalis, bakteriyel vajinozis, sifiliz, şankroid, genital herpes, kondiloma akuminata, klamidya, bel soğukluğu ve hepatit B gibi cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar yüksek bulunmuştur.
- Herpes simpleks, adet öncesi, adet döneminde ve adet döneminin hemen sonrasında tekrarlayabilir ('herpes menstrualis').
Adet Döngüsüyle Şiddetlenen Cilt Dermatozlar
Birkaç cilt hastalığının adet dönemi öncesi ve adet döneminin ilk bir kaç günü(perimenstrüel) klinik olarak alevlenebildiğini biliyoruz. Perimenstrüel alevlenmeler öncelikle seks hormonlarındaki, özellikle östrojen ve progesterondaki, dalgalanmalardan ve bunların ciltte inflamasyondaki değişikliklerinden kaynaklanır.
-
Akne vulgaris: Adet öncesi akne alevlenmeleri birçok faktöre bağlı olarak ortaya çıkar. Foliküler fazda ve yumurtlama evresinde yükselen androjenler ve östrojenler, ciltte sebum üretimini ve cilt lipitlerini artırarak mikrofloranın büyümesini teşvik eder. Sonuç olarak, adet döngüsünün ilerleyen dönemlerinde düşük progesteron seviyeleri akne alevlenmesine katkıda bulunur.
-
Anogenital kaşıntı
-
Aftöz ülserasyon: Adet öncesi aftöz ülserler, östrojen kaynaklı mukozal bağışıklıktaki değişikliklerden kaynaklanabilir.
-
Atopik egzama: Atopik egzama hastalarının neredeyse yarısı adetten önceki haftada bir alevlenme yaşar ve kanama başladıktan sonra bu hızla iyileşir. Bu dönemde artan cilt geçirgenliği, cildi alerjenlere ve tahriş edici maddelere karşı daha savunmasız hâle getirerek bu adet öncesi alevlenmelere katkıda bulunur.
- Vitiligo: Vitiligodaki depigmente maküllerin bazı genç kızlarda ve kadınlarda adet döneminde pembe veya kırmızıya dönüştüğü bildirilmiştir (Punshi belirtisi). Hobnail hemanjiyom, arteriyovenöz hemanjiyom ve soliter fibröz tümör gibi deri neoplazmlarının adet döneminde alevlenmeleri bildirilmiştir ($\text{8}$)
-
Beau'nun çizgileri (veya Beau çizgileri): Her adet döngüsünde fizyolojik Beau çizgileri(tırnak üzerinde enine çukurlanmalar) ve transvers lökonişi(tırnak plağında enine beyaz lekeler) görülebilir.

-
Behçet sendromu
-
Büllöz pemfigoid
-
Kontakt dermatit: Adet öncesi dönemde alerjik kontakt dermatitin alevlenmesi veya tekrarlaması yaygındır. Adet döngüsünün foliküler fazı, immun duyarlılaşma durumunu azaltır. Bu nedenle, bu fazda yanlış negatif yama testi sonuçları gözlenebilir.
-
Kolestatik pruritus
-
Darier hastalığı
-
Dermografizm
-
Dermatitis herpetiformis
-
Meme başı salgılarının eroziv adenomatozu
-
Eritema anüler santrifüj
-
Eritema multiforme
-
Egzersiz kaynaklı anjiyoödem
-
Yüzün kızarması
-
Gardner-Diamond Sendromu
-
Glomangiona
-
Glossodini
-
El egzaması
-
Hailey-Hailey hastalığı
-
Kabarık çivi hemanjiyomu
-
Hemanjiom: Tüm hemanjiyomalar ve soliter fibröz deri tümörleri adet döneminde klinik olarak alevlenebildiği bildirilmiştir.
-
Kalıtsal anjiyoödem
-
Herpes simpleks
-
Hidradenitis süpürativa: Hidradenitis süpürativa, androjenlerle daha yakından ilişkili olmasına rağmen, androjen duyarlılığındaki dalgalanmalar ve progesteronun apokrin bezleri ile inflamasyon üzerindeki etkisi nedeniyle perimenstrüel alevlenmeler yaşayabilir.
-
İmpetigo herpetiformis
-
Keratolitik kış eritemi
-
Lökonişi
-
Liken planus
-
Lupus eritematozus
-
Melazma
-
Nevrotiklik
-
Ota nevüsünde renk yoğunluğunda dalgalanma
-
Gestasyonel pemfigoid
-
Pompholyx
-
Sedef hastalığı (Psoriasis): Sedef hastalığında adet öncesi hormonal değişimler bağışıklık tepkilerini bozabilir ve inflamatuvar sitokinleri tetikleyerek alevlenmelere yol açabilir.
-
Piyoderma gangrenozum
-
Raynaud fenomeni
-
Tekrarlayan vulvovajinal kandidiyazis
-
Gül hastalığı (Rozasea)
-
Soliter fibröz tümör
-
Yarı saydam perioküler deri
-
Trikotillomani
-
Trimetilaminüri kokusu
-
TNF Reseptörü İlişkili Periyodik Sendrom (TRAPS)
-
Ülseratif stomatit
-
Ürtiker
-
Varisli damarlar cilt semptomları
Kutanöz Endometriozis
Kutanöz endometriozis nadir görülen ancak iyi bilinen bir durumdur ve tüm endometriozis vakalarının %0,5-1'ini oluşturur. Normal uterus iç yzeyini kapalayan endometrium ektopik olarak ciltte blunması durumunu tanımlar. En yaygın tip olan göbeğe yerleşen umbilikal endometriozisdir. Cerrahi girişimler sonrası gelişimi nedeni ile primer veya sekonder olarak sınıflandırılabilir. Primer umbilikal endometriozis vakaların yaklaşık %30'unda kendiliğinden ortaya çıkar ve etiyolojisi belirsizdir. Sekonder endometriozis ise abdominal veya pelvik cerrahi sonrası endometriumun cilde taşınması ile ortaya çıkmaktadır.
Klinik olarak, ten renginden maviye veya menekşe kahverengisine kadar değişen renkte, sert bir deri altı papül veya nodül olarak görülür. Hastalarda tipik olarak lezyonlarda adet döngülerinde döngüsel ağrı, şişlik ve ara sıra kanama gözlenir. Göbek en yaygın bölge olsa da doğum sırasında vajinal epizyotomi yaraları, apendektomi izleri, sezaryen izleri, kasık ve kol gibi diğer bölgeler de belgelenmiştir. Cilt lezyonundan cerrahi eksizyon ve sonrası patolojik değerlendirme hem tanısal hem de tedavi edicidir.
Oral kontraseptifler, danazol ve gonadotropin salgılatıcı hormon agonistleri gibi endometriyal dokunun proliferasyonunu azaltan hormonal ajanlar tedevide düşünülebilir.
Adet Döneminde Kullanılan Hijyen Ürünlerine Bağlı Problemler
Hijyenik ped kullanımına bağlı olarak iritan(tahriş edici) kontakt dermatit gelişebilmektedir. Bu hijyenik pedlerin neden olduğu ıslak nemli koşullara ve sürtünmeye ikincil olarak ortaya çıkmaktadır. Klinik olarak genital alanda ve bazen perineal bölgelerde kaşıntılı cilt lezyonları olarak kendini gösterir.
Hijyenik ped kullanımına bağlı olarak alerjik kontakt dermatit gelişebilmektedir. Tampon ve hijyenik ped gibi ürünlerde alerjenik kokular tespit edilmiştir. Ayrıca alerjen olan kimyasallar arasında alpha-izometil iyonon, heksil sinnamaldehit, heliotropin ve benzil salisilat bulunmaktadır. Ayrıca hijyenik pedlerdeki kolofonyum da dermatite neden olabilir. Hijyenik pedlerdeki akrilatlardan kaynaklanan sistemik kontakt dermatitin meydana geldiği bilinmektedir.
Adet hijyen ürünlerinin vulvodini benzeri semptomlara neden olduğu da bilinmektedir.
Adetlerde kullanılan adet kablarının kullanımına ilişkin takma ve çıkarma sırasında rahatsızlık, vajinal yaralanmalar, vajina veya servikste tahriş, silikonun neden olduğu alerjik kontakt dermatit gelişme potansiyelleri bulunmaktadır.
Adetsel Toksik Şok Sendromu
Hijyenik pedler ve tamponların kullanımına bağlı gelişebilen en ciddi problem "Adetsel Toksik Şok Sendromudur". Süperantijen üreten Staphylococcus aureus tarafından tetiklenen nadir, yaşamı tehdit eden bir hastalıktır. 1970'lerin sonlarına kadar, özellikle vajinal tamponlarda birincil emici malzeme pamuktu; ancak, üreticilerin sentetik süperemici lifleri piyasaya sürmesi, önemli miktarda bu hastalığın gelişmesine yol açtı.Böylece Toksik Şok Sendromu (TSS) görülme sıklığı 1980'lerin başında zirveye ulaştı. Sonrasında vajinal petlerin kullanımlarıında kısıtlamalar, hasta eğitimi ve ardından ticari tampon ürünlerinde uyarı etiketlerin olmasının zorunlu hale gelmesi ile TSS vakalarında bir azalma oldu.
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine (CDC) göre, TSS adet başlangıcından dört günden daha kısa bir süre önce meydana gelirse bu Adetsel TSS olarak kabul edilmektedir. Adetsel TSS vajinal tampon kullanımı, S. aureus'un patojenitesi, konak bağışıklığı, immünolojik mekanizmalar ve adet sırasında vajinal ekosistemdeki değişiklikler arasındaki karmaşık bir etkileşim ile ortaya çıkmaktadır. Vajinal tamponlar dışında adet kapları ve rahim içi cihazlarla ilişkili vakalar da bulunmaktadır. Çocuklarda bildirilen bazı vakalar nedeni ile TSS'si ile tampon kullanımı arasındaki nedensel ilişki konusunda şüpheler gelişmiştir.
Klinik olarak, 39 derecenin üzerinde ateş, tipik olarak üç gün içinde düzelen yaygın maküler eritem gelişmekte. Cilt döküntüleri papülopüstüler ve skarlatiniform döküntüler şeklindede olabilmektedir. Ayak ve ellerde yavaş ilerleyen veziküler su toplamaları ve birlikte belirgin ödem de görülebilir. Konjonktiva, ağız, yemek borusu, mesane ve vajinal mukozada yaygın eritem mevcut olabilir. İkinci haftanın ilerleyen dönemlerinde çoğu hastada yaygın, kaşıntılı, makülopapüler ve bazen ürtikerli lezyonlar gelişir. Adet TSS'nin oldukça karakteristik bir bulgusu, hastalığın başlangıcından 10-21 gün sonra ortaya çıkan deri soyulması(deskuamasyondur). Bu durum, parmak uçlarıyla sınırlı olabilir veya tüm el içi ve ayaka tabanınını etkileyebilir.
Adet TSS tanısı alan hastalarda mutlaka kadın uzmanı ile konsültasyon istenerek unutulmuş vajinal tamponlar var ise bunlar tespit edilerek çıkarılmalıdır. Hastalara damar yolu ile sıvı desteği ve solunum desteği verilmelidir. Tercih edilen ilk tedavi, 1-2 hafta damar yolundan klindamisin uygulanmasıdır. TSS tedavisinde poliklonal IVIG kullanılabilir.
Adet Döneminde Dermatolojik Cerrahi ve Dermatokozmetik Uygulamalar
Bazı hastalarda, özellikle alt karın ve üst uyluk bölgelerinde liposuction sonrası adet düzensizlikleri bildirilmiştir.
Lazer tedavilerinden sonra postinflamatuar hiperpigmentasyon riskinin, luteal fazın sonunda, adetten hemen önce veya sonra en yüksek olduğu bildirilmiştir.




