- Gösterim: 16379
Nevus Flammeus (NF), yaygın olarak Porto şarabı lekesi (Port wine nevus, PWN) olarak bilinen bir kılcal damar malformasyonudur ve %0,3 ila %0,5 oranında görülmektedir. Bu lekeler, doğumda ciltte ve/veya mukozada pembe, koyu veya açık kırmızı renkte belirginleşir ve deri seviyesindedir. Hemanjiyomların aksine, bu lezyonlar zamanla küçülmez veya kaybolmaz; dolayısıyla, hayat boyu kalıcı doğumsal benlerdir. En sık baş ve boyun bölgelerinde görülse de, gövde, kol ve bacaklar da etkilenebilir. Renk değişikliği, etkilenen alanlardaki genişlemiş kılcal damarlar ve venüller ile cilt kanlanmasının artması ve hemoglobin seviyesinin yükselmesiyle ilişkilidir. Bu durum, hastalar için önemli bir estetik sorun oluşturabilir. Tedavi edilmediğinde, yaş ilerledikçe lekelerin renkleri koyulaşabilir ve üzerinde nodüler kalınlaşmalar veya piyojenik granülomlar gelişebilir. Damar benleri için lazer tedavileri, damarsal lezyonlara seçici ısı hasarı uygulayarak etkili sonuçlar sunmaktadır. Vasküler lazerler (pulsed dye lazer, ND YAG lazer vb.) ile yapılan tedaviler, erken dönemde başlandığında daha olumlu sonuçlar vermektedir. Nevus Flammeus hakkında daha fazla bilgi için...
Porto şarabı lekelerinin doğumda varlığı, zamanla lekelerin kademeli olarak koyulaşması ve kalınlaşması, ayrıca ciltteki lekelerin tipik dağılım alanlarında fiziksel muayene ile pembe veya kırmızı plakların görülmesi, tanı koymak için yeterlidir. Yenidoğanlarda görülen her türlü pembe cilt lekesi ve plaklar, bebeklik döneminde düzenli aralıklarla takip edilmeli ve porto şarabı lekesi veya hemanjiyom açısından izlenmelidir. Yüz gibi bölgelerdeki porto şarabı lekeleri, glokom ve Sturge-Weber sendromu açısından mutlaka değerlendirilmelidir. Kol ve bacaklardaki lekeler ise yumuşak doku veya kemik hipertrofisi yönünden incelenmeli ve olası arteriovenöz malformasyonlar da kontrol edilmelidir.
Porto şarabı lekelerinin tedavisinde, hastanın yaşı, cilt tipi ve lekenin vücutta bulunduğu yer gibi faktörlere bağlı olarak çeşitli tedavi protokolleri uygulanmaktadır. Tüm bu tedavilerin klinik başarıları yanında, istenmeyen yan etkiler, yetersiz klinik yanıtlar ve olumsuz estetik sonuçlar ortaya çıkabilir.
Uygulanan cerrahi tedavi yöntemleri arasında şunlar bulunmaktadır:
- Radyoaktif maddelerin (örneğin radium) lezyonlara yerleştirilmesi
- X-ray tedavisi
- Kriyoterapi
- Elektrocerrahi
- Skleroterapi
- Lezyon bölgesine dövme yapılması ve kozmetik kamuflaj kullanımı gibi yöntemler.
Lazer tedavileri, düşük yan etkileri ve yüksek estetik sonuçları nedeniyle giderek daha fazla tercih edilmektedir. Porto şarabı lekelerinin kalınlığı ve bu lekelerin altında yatan damarsal malformasyonun yoğunluğu, lazer tedavisi öncesinde klinik olarak değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme için optimal koherens tomografisi gibi modern görüntüleme teknolojileri kullanılabilir. Ayrıca, üç boyutlu fotoğrafçılık ve yansıma spektrofotometrisi gibi görüntüleme sistemleri, uygulamaların takibinde faydalı olabilir. Lazer tedavilerine, tanısal sürecin ardından mümkün olan en kısa sürede başlanmalıdır; bu süreç genellikle çocukluk dönemine denk gelmektedir. Uygulamaların ağrılı olabileceği göz önünde bulundurularak, pediatrik hastalarda topikal anestezi, bölgesel anestezi veya hastane ortamında genel anestezi gerekebilir.
Porto şarabı lekelerinde, ciltte etkilenen damarların lazerle seçici ışık-ısı hasarı hedeflenir. Bu lekelerde, dermisteki papiller ve retiküler dermiste bulunan 10-500 μm genişliğindeki genişlemiş kılcal damarlar ve venüller, hedef kromofor olarak hemoglobin proteinini içerir. Hemoglobin, 400-600 nm dalga boylarında ışığı güçlü bir şekilde emerken, 700-1.100 nm aralığında emilim azalır. Lazerin seçici fototermoliz etkisiyle, damar içindeki hemoglobinde yüksek ısı oluşur; bu da fotokoagülasyon ve eritrositlerin agregasyonuna yol açar. Sonuç olarak, hedef damarların iç duvarlarını kaplayan endotel hücrelerinin nekrozu gerçekleşir ve damarlar yok olur. Uygulama sırasında damarlar kolabe olabilir, kapanabilir veya yırtılabilir (yırtılma durumunda peteşi ve purpura gelişebilir). Damar çevresindeki yapılara zarar vermemek için lazerin pulse süreleri, hedef damarların ısısında azalma süresinden (TRT) kısa veya bu süreye eşit olmalıdır; damarlar için TRT'nin 0,45–10 ms arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Lazer tedavisi sonrasında, damar duvarlarında meydana gelen ısı hasarı, 24 saat içinde vaskülit benzeri bir tepkiye yol açmaktadır. İyileşme sürecinde bazı damarlar kaybolurken, diğerleri yeniden yapılandırılmaktadır. Bu durum, porto şarabı lekelerinde damar sayısında ve boyutunda bir azalmaya neden olmaktadır. Lazer tedavilerinden önce veya sonrasında imiquimod ya da rapamisin gibi antianjiyojenik ajanların topikal olarak kullanılması, klinik sonuçları daha da iyileştirmektedir.
Lazer tedavisi, porto şarabı lekelerinde klinik görünümde %50'den fazla iyileşme sağlayabilir. Ancak, tedavi sonuçlarının %100 olmayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Klinik araştırmalar, lazer tedavilerinde %14-40 oranında minimal yanıt veya hiç yanıt alınamadığını göstermektedir. Bazı anatomik bölgelerdeki porto şarabı lekeleri, diğer bölgelere göre daha iyi yanıt verebilir. Özellikle parmaklar ve yüzün ortasındaki lekelerde elde edilen klinik yanıt, diğer bölgelere kıyasla daha düşüktür. Ayrıca, porto şarabı lekelerinin boyutları ne kadar küçükse, lazer tedavilerinden alınan yanıt da o kadar olumlu olmaktadır.
Pulsed dye lazer, PDL ve IPL Sistemleri
Darbeli boya lazer (PDL), porto şarabı lekeleri için en yaygın kullanılan lazer türüdür ve bu alanda daha fazla klinik çalışma yapılmaktadır. Günümüzde, 595-600 nm dalga boyu aralığında daha derin emilim sağlayan PDL'ler tercih edilmektedir. Tedaviye genellikle başlangıçta 8-9 J/cm² enerji ile başlanır ve istenen klinik sonuçlara ulaşana kadar parametreler artırılır. Pulse süreleri 0,45 ila 40 ms arasında değişirken, 2 ila 12 mm çapında spot boyutları tercih edilmektedir. Kriyojen sprey soğutma ve soğuk kompresler, uygulama sırasında ciltte epidermal koruma sağlar. Klinik çalışmalar, her seansta yaklaşık %10 oranında iyileşme sağlandığını göstermektedir. Daha erken yaşta başlanan tedavilerde iyileşme oranları daha yüksektir. PDL, cilt fototipleri I-III arasında olan açık tenli bireyler için mükemmel bir güvenlik profili sunar. Cilt fototipleri IV ve V olan hastalarda uygulanabilir, ancak bu durumda geçici hiperpigmentasyon gibi istenmeyen yan etkilerin gelişme riski bulunmaktadır. PDL, porto şarabı lekeleri için standart olarak tercih edilmesi gereken lazer tedavisidir; ancak, %20-30 oranında tedaviye direnç gösteren vakalar olduğu unutulmamalıdır. Dirençli porto şarabı lekeleri için alternatif lazer tedavileri değerlendirilmelidir.
577 nm dalga boyuna sahip lazerler, damarlardaki oksihemoglobin tarafından en yüksek oranda emilmektedir. 577 nm'nin üzerindeki dalga boylarında emilim oranı azalmaktadır. Örneğin, 585 nm'de emilim, 577 nm'ye göre üç kat daha düşüktür. Bu nedenle, 590 nm gibi daha uzun dalga boylarında emilim oranı daha da azalırken, bu dalga boyunda lazerin dermisteki damarsal yapılara ulaşma yeteneği artmaktadır.
Çocukluk döneminde (14 yaş altı) porto şarabı lekeleri için pulsed dye lazer (PDL) tedavisi düşünülmelidir. Bu yaş grubunda, damarsal anomaliler daha yüzeysel, damar genişlemeleri daha az ve damar duvarları erişkinlere göre daha incedir. PDL'nin bu dönemdeki klinik etkinliği oldukça yüksektir; neredeyse yüzde yüz başarı oranına sahiptir ve seans sayısı, erişkinlerle karşılaştırıldığında ortalama iki seansla daha azdır. Ayrıca, çocukluk döneminde porto şarabı lekelerinin erken tedavi edilmesinin diğer avantajları arasında daha az seans gerektirmesi, seanslarda daha az atış yapılması (2 yaş altındaki lekelerin boyutu, bedensel gelişimle 8 yaşında iki katına çıkmaktadır) ve anestezi gerektirmemesi bulunmaktadır. Erken çocukluk döneminde porto şarabı lekeleri için uygulanan pulsed dye lazer (PDL) tedavisinin, hemoglobinin yıkım ürünlerinin aşırı şekilde artmasına ve bu durumun özellikle böbrek yetmezliklerine yol açabileceği endişesi gündeme gelmiştir. Ancak, yapılan klinik çalışmalarda vücut yüzey alanının %3'ünden daha geniş alanlarda PDL tedavisi sonrası hemoglobin seviyelerinde anormal artışlar gözlemlenmemiştir. Bu yaş grubundaki çocuklarda PDL, lokal anestezik kremler, soğuk hava ve sedasyon anestezisi ile rahatlıkla uygulanabilmektedir. Ayrıca, çocukların hafızasının 2-3 yaşında gelişmesi nedeniyle, bu yaştan önce gerçekleştirilen PDL işlemlerinin psikolojik travma riskinin daha düşük olduğu belirtilmektedir. Erken çocukluk döneminde, yani 12 yaş altındaki bireylerde PDL uygulaması sırasında hafif purpura gelişimi için uygun enerji seviyelerinin kullanılması gerektiği unutulmamalıdır. Bu dönemde, PDL uygulamalarında 10-12 mm gibi daha büyük spotların tercih edilmesi önerilmektedir.
Erişkinlik döneminde PDL kullanımı, çocukluk dönemindeki uygulamalara benzerlik göstermektedir. Ancak, erişkinlerde lezyonlarda daha fazla damarsal genişleme ve derinin daha derin katmanlarında yerleşim gözlemlendiğinden, genellikle daha büyük spotlar (10-12 mm gibi) ve daha yüksek enerji seviyeleri tercih edilmektedir. Uygulamalara genellikle 5.0 – 5.5 J/cm² enerji ile başlanmakta, seans aralıkları 2-4 ay olarak belirlenmekte ve seansların yanıtına göre enerji 0.5 J/cm² artırılmaktadır. İlk 4-6 seansta her seansta %10'luk bir iyileşme hedeflenmektedir. Seanslar 2-4 haftada bir düzenlenmektedir; 2 haftalık aralıklarla yapıldığında klinik etkinliğin daha iyi olduğu kabul edilmektedir.
Son yıllarda PDL uygulamalarında 595 nm yerine özellikle 585 nm dalga boyu tercih edilmektedir. 7 mm'lik spot boyutu, 7–10 J/cm² doz aralığında kullanılmaktadır. 595 nm dalga boyu için ise 20 ms'lik bir süre tercih edilmektedir. Damar çapları 40, 80 ve 120 mikron olduğunda, sırasıyla 1.5 ms, 6 ms ve 20 ms'lik pulse süreleri uygulanmalıdır.
Yoğun darbeli ışık (IPL), bir lazer değil, ksenon flaş lambası kullanarak 390 ila 1.200 nm arasında geniş bir ışık yelpazesi sunar. PDL lazer veya diğer lazer tedavileri tercih edilmediğinde, IPL, porto şarabı lekeleri için alternatif bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilebilir. Ancak, genellikle lazer tedavilerine kıyasla daha düşük bir klinik etkinliğe sahiptir. Porto şarabı lekeleri için uygulanan dalga boyu aralığını ayarlamak amacıyla özel filtreler kullanılır. Filtre spot boyutları 8×15 mm ile 15×35 mm arasında değişebilir ve opak beyaz kağıtlar kullanılarak hastanın lekelerinin boyutuna göre özelleştirilebilir. Tipik ayarlarda, 550 nm filtre ile 50–75 J/cm² enerji ve 40–60 ms puls süreleri tercih edilmektedir. Bazı IPL sistemleri, PDL sistemleriyle entegre ve kombine bir şekilde kullanılabilmektedir. IPL sistemlerinin klinik kullanımında hastanın cilt rengi büyük bir öneme sahiptir. Koyu tenli bireylerde, daha yüksek dalga boyuna sahip IPL filtreleri kullanılmalı, 2-3 atış uygulamaları tercih edilmeli ve atışlar arasında bekleme süresi uzatılmalıdır. Uygulama sırasında PDL ve IPL sistemlerinde lazer ışınım alanlarının, yani spot boyutlarının, mutlaka %10 oranında örtüşmesi gerekmektedir. Bu, uygulama sırasında "ayak izi" olarak adlandırılan olumsuz etkilerin oluşumunu önlemektedir.
PDL ve IPL sistemleriyle yapılan tedavilerde istenmeyen yan etkiler genellikle nadir ve geçicidir. PDL uygulamasından sonra, özellikle göz çevresinde kızarıklık (eritem) ve hafif ödem oluşabilir; bu durum genellikle 24-48 saat içinde azalır. Geçici hiperpigmentasyon da görülebilir, ancak bu durum 2-3 ay içinde kendiliğinden düzelir. Ayrıca, hipopigmentasyon da meydana gelebilir ve bu da 3-6 ay içinde kaybolur. Uygulama doğru ve aşırı yapılmadığı sürece skar veya iz oluşumu beklenmez. Uygulama sonrasında, tedavi alanında hafif morumsu bir renk değişikliği gözlemlenebilir. Çok nadir durumlarda, doku altı kanamalarına (purpura) rastlanabilir. Uygulamanın ardından birkaç gün içinde, deri yüzeyinde epidermiste hafif bir kepeklenme görülebilir; bazı hastalarda ise hafif kabuklanma gelişebilir. Bu kabuklanma genellikle ilk seanslarda sıkça görülürken, sonraki seanslarda nadiren ortaya çıkar. Bu deri değişiklikleri 7-14 gün sürebilir. PDL uygulamalarında yan etkilerin azaltılması amacıyla soğuk hava-soğuk ped sistemleri kullanılmaktadır. Bu sistemler, uygulama alanına dakikada 500-1000 L soğuk hava gönderir ve soğuk hava seviyeleri 1 ile 6 arasında değişir. 6. seviyede uygulandığında, 32 °C olan deri sıcaklığını 1 saniyede 28 °C'ye, 8 saniyede ise 15 °C'ye düşürebilir. Bu, PDL uygulaması sırasında derinin, özellikle epidermisin korunmasına yardımcı olur ve PDL sonrası purpura gelişimini azaltır.
PDL ve IPL sistemleriyle yapılan tedavilerde, istenmeyen yan etkiler arasında cilt rengindeki değişiklikler uzun süreli sorunlar arasında yer alır. Özellikle Fitzpatrick deri tipi III ve üzerindeki, yani koyu tenli bireylerde, melaninin tedavi sırasında etkilenmesi nedeniyle geçici renk azalması ve hipopigmentasyon (dama tahtası görünümü) gelişebilir. Bazı hastalarda ise renk koyulaşması ve hiperpigmentasyon görülebilir. Bu renk değişiklikleri ortalama 6 ay sürebilir. Hiperpigmentasyon %1, hipopigmentasyon ise %2.1 oranında gözlemlenmektedir.
Daha nadir ancak ciddi olabilen yan etkiler arasında skar ve keloid gelişimi bulunmaktadır. Eskiden kullanılan argon lazerleri sonrasında sık ortaya çıkan bu yan etkiler PDL ve IPL sistemlerinde oldukça nadirdir. Bu yan etkilerin sıklıkla akne tedavisinde kullanılan izotretinoin ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. İzotretinoin tedavisi sonlandırıldıktan sonra, ideal PDL ve IPL uygulama zamanı 1 hatta 2 yıl sonra olmalıdır.
Uygulama sırasında hafif bir ağrı olmakta ancak bu ağrı düzeyi tedavinin kesilmesini engelleyecek kadar fazla değildir. Topikal anestezikler yada soğuk hava ile hasta konforu daha da arttırılabilmektedir.
PDL ve IPL sistemleriyle yapılan tedavilerin porto şarabı lekeleri üzerindeki başarısı, lezyonların anatomik konumuna bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Yüzün orta bölgelerinde (örneğin, yanakların iç kısımları, üst dudak ve burun) elde edilen klinik yanıt, göz çevresi, alın, şakak, yanakların dış kısımları, çene ve boyun gibi diğer yüz bölgelerine göre daha düşüktür. Trigeminal sinir dağılım alanları arasında, V2 bölgesindeki lezyonların yanıtı, V1, V3, C2 ve C3 bölgelerine göre daha azdır. Vücutta, özellikle kol ve bacaklarda, hatta parmaklarda bulunan porto şarabı lekeleri, yüze göre daha fazla seans gerektirmektedir. Bunun nedeni, bu bölgelerde damarlarda daha fazla deoksihemoglobin bulunması ve yerçekiminin etkisidir. Ayrıca, bu alanlardaki damar duvarları, yüz ve boyun bölgelerine göre daha kalındır. Bu nedenle, bu bölgelerde daha yüksek enerji seviyeleri (örneğin, 9 J/cm²) kullanılması gerekebilir. Ancak, yüksek enerji kullanımı istenmeyen yan etkilerin riskini artırmaktadır. Porto şarabı lekelerinin boyutları, tedavi için gereken seans sayısını da etkilemektedir. Örneğin, 60 cm² yüzey alanına sahip bir porto şarabı lekesi için 6-15 seans yeterli olurken, 100 cm²'lik bir leke için en az 17 seans uygulanması gerekmektedir.
PDL ve IPL tedavilerine başlamadan önce, lezyon bölgesine farklı enerji seviyelerinde testler uygulanmaktadır. Etkili enerjinin belirlenmesi, uygulama sonrasında lezyon alanında renk koyulaşmasının meydana gelmesiyle gerçekleşir. Eğer renk koyulaşması gözlemlenmiyorsa, bu durum düşük enerji kullanıldığını gösterir. Uygulama alanında ödem, su toplaması ve belirgin bir renk koyulaşması varsa, bu da kullanılan enerjinin fazla yüksek olduğunu işaret eder. Genellikle test amacıyla 4-6 farklı enerji seviyesi seçilmektedir. Test alanı, 6 hafta sonra değerlendirilir. Hangi test alanında yeterli ve istenmeyen yan etkiler olmadan sonuç alındıysa, bu enerji seviyeleri tercih edilir. Test uygulamaları, hastanın tedaviye olan güvenini artırmak amacıyla da yapılmaktadır.
Porto şarabı lekeleri üzerindeki damarsal nodüller veya piyojenik granulomların varlığı, lazer veya IPL uygulamalarında kullanılacak parametreleri belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. Uygulama alanının cilt kalınlığı, lezyonların rengi ve damarsal anomalilerin derinliği, bu parametrelerin seçiminde dikkate alınmalıdır. Porto şarabı lekelerinde genellikle %10'luk overlap ile tek atışlar tercih edilirken, vasküler yapıların yoğun olduğu bölgelerde (nodüller ve koyu renkli alanlar) 2-3 pulselar kullanılmaktadır.
Porto şarabı lekelerindeki damarsal yapıların çapı ve ciltteki derinliği son derece önemlidir. Örneğin, 585 nm PDL lazeri 6-8 J/cm² enerjilerde ciltte yalnızca 0.65 mm derinliğe inebilmektedir. Erken çocukluk döneminde, porto şarabı lekelerindeki damarsal anomalilerin çapı 10-50 mikron arasında değişirken, bu yapıların TRT (tekrar tedavi süresi) 1.2 ms'dir. Yaş ilerledikçe damar çapları artmakta; erişkinlerde lezyonlardaki damar çapı 300 mikron, TRT ise 10 ms olmaktadır.
PDL tedavileri bazı nevus flammeus (NF) vakalarında etkili olmayabilir ve bu tür NF'ler tedaviye direnç gösterebilir. Bu durumda, PDL dalga boyu 595 nm'den 585 nm'ye geçilmeli, pulse süreleri 0.45 ms'den 1.5-20 ms'ye çıkarılmalı ve birkaç pasla tedavi uygulanmalıdır. Tek pulse yerine 2-3'lük pulse kullanımı da mümkündür. Pembe ve açık kırmızı NF'lerde 585 nm, morumsu ve koyu kırmızı NF'lerde ise 595 nm PDL tercih edilmektedir.
Diğer bir yöntem, damarsal yapının çapını azaltmak için damarın üst kısmına turnike benzeri bir basınç uygulamaktır. Porto şarabı lekelerindeki nodüler lezyonlar ve piyojenik granulomların ablasyonu için CO2 lazer veya RF (radyo frekansı) kullanılabilmektedir.
Nd YAG Lazer ve KTP Lazer Sistemleri
1064 nm neodimiyum katkılı itriyum alüminyum garnet (Nd:YAG) ve 532 nm potasyum titanyum fosfat (KTP) lazerler, ciltte melanin tarafından emildiği için porto şarabı lekelerinin tedavisinde kullanılmaktadır. Bu tedavi için genellikle cilt fototipleri I-III olan açık tenli hastalar tercih edilmektedir. KTP lazer, 532 nm dalga boyu ile ciltte sınırlı bir penetrasyon derinliğine sahip olduğundan, özellikle yüzeysel vasküler lezyonların tedavisinde etkili sonuçlar vermektedir. Ayrıca, KTP lazerler diğer tedavilere dirençli lezyonlarda da başarılı sonuçlar elde edebilmektedir.
Porto şarabı lekelerindeki damarsal yapılar ciltte 3-5 mm derinliğe kadar yerleşebilirken, PDL (585-595 nm) lazerler ciltte yalnızca 1-2 mm derinlikte etkili olmaktadır. Bu nedenle, bazı durumlarda PDL tedavisi yetersiz kalabilmektedir. Bu tür vakalarda, 1064 nm Nd:YAG lazer kullanılarak daha derinlere ulaşmak mümkün olsa da, sonrasında skar oluşma riski göz önünde bulundurulmalıdır. Nd:YAG lazer, 7 mm spot boyutunda 100 J/cm² fluens ile 3-15 ms pulse sürelerinde veya 5 mm spot boyutunda 100 J/cm² fluens ile 3-15 ms pulse sürelerinde uygulanmaktadır. Tedavi öncesinde porto şarabı lekelerinde test alanları belirlenir ve bu alanlara 30 J/cm² enerji ile başlanarak %30 oranında artırılarak tek atışlar yapılır. Test alanlarında minimal purpurik klinik değişimler izlenir ve gözlemlenen dozların 0.8 ile 1.7 katları kullanılır. 7 mm spot kullanıldığında fluens 100 J/cm² düşük, 5 mm spot kullanıldığında ise fluens 100 J/cm² yüksek olmalıdır. 7 mm spot için 40-100 J/cm², 5 mm spot için ise 100-250 J/cm² fluens uygulanmaktadır. Porto şarabı lekelerinin rengi, pembe, kırmızı ve mor tonları, içerdiği damarsal yapıların yoğunluğuna, çapına ve derinliğine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Örneğin, damarsal yapılar yüzeysel olduğunda daha pembe görünmektedir. Uygulama sırasında ağrı hissedilebileceğinden, lokal anestezik topikallerin 30-60 dakika önce uygulanması önerilmektedir. Uygulama sırasında soğuk hava ve sonrasında soğuk kompresler kullanılmaktadır. Tedavi sonrası hastalar mupirosin içeren antibakteriyal kremler kullanmaktadır.
PDL ve Nd YAG Lazer Birlikte Kullanımı
Bu iki lazer, porto şarabı tedavisinde ardışık olarak kullanılabilir. Örneğin, nodüler lezyonu olan bir porto şarabı vakasında önce PDL uygulanır. Daha sonra, 1-2 ay sonra kalan nodüler lezyon için Nd YAG lazer tedavisi gerçekleştirilir.
PDL'in Fotodinamik Tedaviler ve Topikal Imiquimod ile Birlikte Kullanımı
PDL porto şarabı lezyonlarında uygulandıktan sonra günde 1 defa % 5 lik imiquimod krem sonraki seansa kadar kullanılmaktadır. Bu tedavi birlikteliğinde sonuçlar daha yüksektir.
CO2 lazer
Porto şarabı lezyonlarında nodüller yada piyojenik granulomlar var ise bunlarda CO2 lazer ablazyon amaçlı kullanılabilmektedir.
Alexandrite lazerler
Alexandrite lazerler, 755 nm dalga boyuna sahip olup, ciltte %50-75 oranında bir penetrasyon derinliği sağlar. Bu özellikleri sayesinde, koyu tenli bireyler ve diğer tedavilere dirençli porto şarabı lezyonları için tercih edilmektedir. Ancak, klinik yanıtlar oldukça değişkenlik göstermektedir; bazı hastalarda yanıtlar hafif kalmakta veya hiç yanıt alınmamaktadır.
Diyot lazerler
800-940 nm dala boyunda diyot lazerler venöz göller veya endovenöz ablasyon için tercih edilmektedir.
Argon lazerler
Argon lazerler, 1970'ler ve 1980'lerde yaygın olarak kullanılan en eski vasküler lazerlerdendir. Ancak, modern ve daha güvenli lazer sistemlerinin geliştirilmesiyle kullanımdan kalkmışlardır.