
280-315 nm dalga boyundaki UVB ile fototerapi, 75 yıldan daha fazla süredir geleneksel olarak uygulanmaktadır. Goeckerman tarafından sedef hastalığının tedavisi için kullanılan deriye ham kömür katranı ve takiben UV uygulanması yöntemi, tüm dünyada yarım yüzyıl boyunca sedef için standart tedavi olmuştur. 1970’lerde tek başına geniş bant UVB tedavisi hafif sedefli hastalarda kullanılmıştır. Asıl büyük gelişme, 1980’lerin ortalarında 311-313 nm dalga boyunda dar bant UVB lambalarının keşfi ile olmuştur. Bu dar spektrum, özellikle başta sedef, vitiligo ve egzama olmak üzere birçok cilt hastalığında kullanılmaktadır.
UVB tedavileri, 280-315 nm aralığında ışınım sağlayan yapay ışık kaynakları ile uygulanmaktadır. Bunlar, tüm vücut kabinleri ya da lokal kabinler şeklinde kullanılmaktadır. UVB tedavileri, geniş dalga boyları - geniş bant UVB (BBUVB; 280–320 nm) ya da UVB'nin belli bir dalga boyu - dar bant UVB (NBUVB; 310-315 nm) şeklinde kullanılmaktadır. BBUVB, seçici bir dalga boyunun olmaması nedeniyle hastalıklı alanda istenilen etkinin az ve istenmeyen etkinin fazla olmasına neden olmaktadır.
UVB fototerapinin başlangıcında, hastanın UV duyarlılığı fototest ile değerlendirilmesi önerilir; bu, sadece hastanın deri tipinin ışığa olan duyarlılığını yansıtmamaktadır. Bununla birlikte, fototerapide deneyimli doktorlar için fototest uygulamak zorunlu değildir. Test sırasında hastanın bel ya da kalça gibi güneş görmeyen alanları seçilir. 1 cm çapında 6 adet alana UVB doz artımı yapılarak uygulama gerçekleştirilir. Doz artımı, son test dozunun %40’ı şeklindedir. Test uygulama alanına 24 saat sonra tekrar değerlendirme yapılır. Minimal eritem - kırmızılık olması, minimal eritem dozu (MED) olarak kabul edilmektedir. (Testin okunması: 0 eritem yok, +/- minimal eritem, + pembe eritem, ++ keskin sınırlı eritem var, ödem ve ağrı yok, +++ parlak kırmızı eritem, hafif ödem ve hafif ağrı, ++++ morumsu eritem, belirgin ödem, şiddetli ağrı, yer yer büller.) MED bulunduktan sonra bunun %70'i ile ilk seans yapılmaktadır. Seanslar haftada 2-3 kez olmak üzere uygulanır. Uygulama alanında reaksiyonel cevaplar değerlendirilir. Bu değerlendirme eritem ile yapılır. Minimal eritemde dozlar aynı kalmakta, eritem çok düşük ise dozlar her seansta MED sağlanana kadar %5-20 oranında artırılmaktadır. Uygulama alanında aşırı eritem ve reaksiyon gelişmesi durumunda seanslara 1-2 hafta ara verilmektedir. Sonra son seans dozunda %20-50 oranında azalma yapılarak tekrar başlanmaktadır.
UVB Fototedavilerinin Yan Etkileri
Erken gelişen yan etkiler
- Eritem-kızarma ve yanma; bu etkiler bar bant UVB(NBUVB) fototedavilieri ile azaltılmıştır.
- Su toplamsı ve yanıklar; sık gözlenmektedir.
- Kaşıntı; cilt kuruluklarında daha fazla ortaya çıkmaktadır. Nemlendiriciler ile desteklenmelidir.
Geç gelişen yan etkiler
- Hücrelerde DNA hasarına bağlı foto-yaşlanma gelişebilmektedir. Klinik olarak deride kırışıklıklar, deride kuruluk ve kabalaşma, çillenmeler, telenjektaziler, sarımsı lekelenmeler ve siyah noktalar şeklinde görülmektedir.
- Kanser gelişme riski; kanser riskinde artışa neden olduğu gösterilmiştir. Özellikle 300 nm den daha düşük dalga boyuna sahip UVB nin kanserojen riskinin yüksek olduğu görülmüştür.

Normal deride UVB ışınları, keratinosit adı verilen deri hücrelerinde transforming growth factor (TGF)-α sentezini artırır. Bu durum, keratinositlerin çoğalmasını ve epidermisin kalınlığını artırır. UVB uygulandığında, deride TGF-α, interferon (IFN)-γ, tümör nekroz faktörü (TNF)-α, interleukin (IL)-1, IL-6 ve IL-8 gibi bazı sitokinlerin üretimi de artar. Ayrıca UVB, deride lökositlerin dokuya geçişini ve aktivitelerini artırır. Ancak, UVB'nin bu etkileri sedef hastalığında beklenenin aksine, klinik durumu iyileştirir. Sedefli bölgeye UVB uygulandığında, epidermal kalınlık azalır, lezyondaki aktif IL-6 düzeyi düşer ve IFN-γ'nın ortadan kaldırılmasıyla HLA-DR ve ICAM-1 proteinleri azalır. UVB'nin bu etkisi, uygulandığı bölge dışında vücutta T lenfositlerinin fonksiyonlarını baskılayarak gerçekleşir. UVB uygulanan deride lenfositlerin %5-10 oranında etkilendiği gösterilmiştir. UVB ışınları, deri yüzeyinden büyük ölçüde dağılır ve emilen ışınlar, keratinositlerdeki proteinler tarafından absorbe edilir. Keratinositler üzerindeki UVB'nin hücre hasarı etkisi, lenfositlere göre on kat daha düşüktür. UVB, keratinositlerden ziyade lenfositler üzerinde daha fazla etki gösterir. Ayrıca, UVB derinin irritan ve alerjen maddelere karşı duyarlılığını azaltır, bu nedenle egzama tedavisinde etkili bir şekilde kullanılabilir. Bu etki, keratinositlerin çoğalmasını baskılayarak ve egzamada rol oynayan Langerhans hücreleri ile T lenfositlerini inhibe ederek ortaya çıkar. UVB'nin yüksek dozlarda uygulanmadığı deri bölgelerinde de egzamanın baskılanmasını sağladığı görülmektedir.
Son yıllarda UV ışınlarının deriye uygulanmasının, keratinositlerden IL-10 salınımına yol açtığı ve bunun vücut dolaşımına katılarak immün sistemi baskıladığı gösterilmiştir. UV, "trans-urocanic acid (UCA)"yı "cis-UCA"ya dönüştürerek immün sistemi inhibe eder. Bu özellikleri, alopesi (saç dökülmesi) gibi hastalıklarda kullanımını mümkün kılar. Ancak UVB'nin bu olumlu etkilerine rağmen, uzun süreli immün sistem baskılanmasının bir yan etkisi olarak kanser gelişme riskinin artması söz konusudur. Bu riski azaltmak amacıyla, son yıllarda UVB'nin 280-320 nm gibi geniş bir dalga boyu yerine 310-315 nm gibi daha dar bir dalga boyu aralığında kullanılması tercih edilmektedir. Bu tedavi yöntemlerine dar bant UVB veya NBUVB fototerapileri denir. Bu dalga boylarının seçilmesinin nedeni, bu aralıkta eritem (deri hasarı) oluşumunun daha az olmasıdır.
NBUVB tedavilerinde, öncelikle hastanın derisinde oluşturulacak minimal eritem (kızarıklık) dozu belirlenir; bu doza minimal eritem dozu (MED) denir. Tedaviye, belirlenen MED'in %50-70'i ile başlanır ve klinik cevaba göre dozlar yavaşça artırılır. NBUVB, geniş bant tedavilerden farklı bir şekilde uygulanır; MED, kullanılan UVB dalga boyuna göre belirlenir. Uygulama haftada 2-3 kez yapılır ve tedaviye ara verildiğinde dozlar yeniden değerlendirilir. Örneğin, tedaviye bir hafta ara verilirse son UVB dozunun %20’si, iki hafta ara verilirse %25-50’si azaltılmalıdır. Üç hafta ara verilirse, tedavi yeni başlanıyormuş gibi uygulanmalıdır. Her seansta klinik yanıt değerlendirilerek, minimal eritem prensibine göre doz artırılmalıdır. Günlük %10-20’lik artış, haftalık %30-40'lık sabit artış veya 0,01-0,05 J/cm²/gün artış önerilmektedir. Ancak bu konuda henüz uluslararası bir uzlaşma sağlanmamıştır.
Son yıllarda NBUVB tedavilerinde daha agresif yaklaşımlar benimsenmiştir; bu tedavilerde MED'in %70-90 ile başlanmaktadır. NBUVB öncesinde derinin yağlanması, UVB'nin deriden yansımasını azaltarak etkinliği artırır. Ancak bu ürünler seçilirken UVB'yi emebilecek salisilik asit gibi maddeler tercih edilmemelidir. Bazı cilt hastalıklarında UV tedavilerine nadiren de olsa intolerans gelişebileceği unutulmamalıdır; bu hastalarda UV tedavisi ile birlikte sistemik tedaviler de uygulanmalıdır.
Dar bant UVB fototerapisinin en önemli yeniliklerinden biri, daha dar dalga boyuna sahip UVB lambalarının kullanıma girmesidir. Dar bant UVB tedavisinin eski fototerapi yöntemleri ve PUVA tedavisinden üstünlüğü, ağızdan ilaç alımını ve gözlük kullanımını gerektirmemesi; geniş bant UVB (290-320 nm) tedavisine göre ise birçok deri hastalığını daha etkili bir şekilde tedavi edebilmesidir. Eski UVB tedavilerinde hastalıksız alanların UV maruz kalması, tüm klasik fototerapi yöntemleri için geçerli olumsuz bir durumdur.