Meme Estetiğinin Değerlendirilmesinde Matematiksel Ölçümler

Fototerapi amacıyla lazer sistemleri de kullanılmaktadır.

Excimer Lazer - XeCl Lazer

Xenon klorid excimer lazer, 308 nm dalga boyunda monokromatik bir UVB kaynağıdır. 308 nm dalga boyu, 304-311 nm aralığında ideal etki sağladığı için etkili bir UV tedavisi sunar. Bu lazer, hedef deride yüksek emilim ve yüksek enerji kullanımı imkanı tanır. Sedef hastalığında bu tür lazerin klinik kullanımı ilk kez 1997 yılında bildirilmiştir. Bazı sedef hastalarında klasik dar bant tedavisinden daha uzun remisyon süreleri sağladığı gösterilmiştir. Tedaviye MED dozunun 2-3 katı ile başlanmakta ve her seans doz %20-30 oranında artırılmaktadır. Ayrıca, bazı klinik çalışmalarda bu dozların iki katı kullanımını savunan bulgular mevcuttur. Ancak, spot büyüklüğünün 2 cm²'den küçük olması nedeniyle yaygın lezyonların tedavisinde bu yöntem etkili değildir. FDA onayı bulunmaktadır, ancak yüksek maliyeti bir dezavantaj olarak öne çıkmaktadır.

Pulsed dye lazer, PDL sstemleri

PDL (Pulsed Dye Laser) deriye uygulandığında, seçici ısı hasarı oluşturarak damarsal yapıları yok eder. Bu amaçla, PDL sistemleri 1 ms'den daha kısa 0.45 ms'lik pulse süreleri ve 585-595 nm dalga boyları ile deriye uygulanır. Bu sayede çevre dokularda ısı hasarı oluşturmadan istenmeyen damarsal yapılar zarar görür. PDL, klinik olarak 3-10 J/cm² enerji seviyelerinde ve 2-10 mm'lik spot başlıkları ile kullanılmaktadır. Bu parametrelerle uygulandığında, lazer derinin epidermisini geçerek dermisteki damarlar içerisindeki hemoglobin tarafından emilir ve ısıya dönüşerek damar duvarında hasar oluşturur. Damar çapı küçüldükçe, ısı daha fazla damar duvarını etkiler.

PDL Sistemlerinin Uygulama Sonrası Yan Etkileri;

  • Purpura: Uygulama sonrası hafif de olsa görülmektedir. Başlangıçta canlı kırmızı olan lezyonlar, 24-48 saat içinde daha koyu bir renk alır ve 10 gün içinde kendiliğinden kaybolur.
  • Hipopigmentasyon:
  • Daha çok koyu tenlilerde görülmekle birlikte, tedavi öncesi bronzlaşmış kişilerde de gelişebilir.
  • Hiperpigmentasyon: Uygulama sırasında damar içerisindeki eritrositlerin hasar görerek damar dışına çıkması sonucu ortaya çıkar ve epidermiste melanin artışına neden olur. Genellikle geçici olup, 6 ay içinde kaybolur.
  • Atrofik Skarlar: Uygulama sırasında aşırı güç kullanıldığında gelişebilir.
  • Su Toplaması, Skar ve Keloid Gelişimi:Son derece nadir görülen yan etkilerdir.

 

Cilt hastalıklarının tedavisinde güneş ışığı ve yapay güneş ışık kaynakları uzun zamandır kullanılmaktadır. Bu tedavi yöntemleri "Foto-tedavi" olarak adlandırılmaktadır. Foto-tedaviler, belirli dalga boylarına sahip özel lambalarla gerçekleştirilir; klasik UVB fototerapisi, PUVA ve dar bant UVB fototerapisi gibi. Ancak bu tedavilerin en büyük sorunları, hastalıklara özgü bir ışınım dalga boyunun olmaması ve tüm vücudun ışınıma maruz kalmasıdır. Uzun süreli takiplerde, bu tedavileri alan hastalarda deride erken yaşlanma ve cilt kanseri riski artışı gözlemlenmiştir.

Bu bulgular doğrultusunda "Hedefe Yönelik Fototerapi" geliştirilmiştir. Bu yöntem, "mikro-fototerapi" veya "seçici fototerapi" olarak da bilinir. Hedefe Yönelik Fototerapi ile, klasik fototerapilerde uygulanabilenden çok daha yüksek ultraviyole (UV) dozları, yalnızca tedavi edilmek istenen hastalıklı bölgeye kısa sürede uygulanabilmektedir.

Bu tedavi yöntemleri dört ana başlık altında incelenmektedir.
308 Nm MEI Sistemleri

Bunlar sadece UVB nin 308 nm dalga boyunu hastalıklı alan uygulama imkanı sağlamaktadır.

Dar Bant UVB Mikrofototedavi

Bu fototerapi yönteminde, klasik dar bant UVB cihazına benzer şekilde 314 UVB, fiber optik bir kablo aracılığıyla 2.56 cm çapındaki bir uygulama ucuna iletilir. Bu uç, yalnızca lezyonlu deri üzerinde tedavi uygulanmasını sağlar.

Genişbant UVB Mikrofototedavi

Genişbant UVB, yalnızca hedef lezyona ulaşabilen bir UVB sistemi ile uygulanmaktadır.

UVB/UVA1 Mikrofototedavi

Bu sistem, UVB (296-315 nm), UVA1 (360-370 nm) ve mavi ışık (405-420 nm) olmak üzere üç farklı dalga boyunda uygulama yapma imkanı sunmaktadır. Ayrıca, UVB ve UVA1 dalgaları aynı anda hastalıklı bölgeye uygulanabilmektedir.


UVB Fototerapisi

280-315 nm dalga boyundaki UVB ile fototerapi, 75 yıldan daha fazla süredir geleneksel olarak uygulanmaktadır. Goeckerman tarafından sedef hastalığının tedavisi için kullanılan deriye ham kömür katranı ve takiben UV uygulanması yöntemi, tüm dünyada yarım yüzyıl boyunca sedef için standart tedavi olmuştur. 1970’lerde tek başına geniş bant UVB tedavisi hafif sedefli hastalarda kullanılmıştır. Asıl büyük gelişme, 1980’lerin ortalarında 311-313 nm dalga boyunda dar bant UVB lambalarının keşfi ile olmuştur. Bu dar spektrum, özellikle başta sedef, vitiligo ve egzama olmak üzere birçok cilt hastalığında kullanılmaktadır.

UVB tedavileri, 280-315 nm aralığında ışınım sağlayan yapay ışık kaynakları ile uygulanmaktadır. Bunlar, tüm vücut kabinleri ya da lokal kabinler şeklinde kullanılmaktadır. UVB tedavileri, geniş dalga boyları - geniş bant UVB (BBUVB; 280–320 nm) ya da UVB'nin belli bir dalga boyu - dar bant UVB (NBUVB; 310-315 nm) şeklinde kullanılmaktadır. BBUVB, seçici bir dalga boyunun olmaması nedeniyle hastalıklı alanda istenilen etkinin az ve istenmeyen etkinin fazla olmasına neden olmaktadır.

UVB fototerapinin başlangıcında, hastanın UV duyarlılığı fototest ile değerlendirilmesi önerilir; bu, sadece hastanın deri tipinin ışığa olan duyarlılığını yansıtmamaktadır. Bununla birlikte, fototerapide deneyimli doktorlar için fototest uygulamak zorunlu değildir. Test sırasında hastanın bel ya da kalça gibi güneş görmeyen alanları seçilir. 1 cm çapında 6 adet alana UVB doz artımı yapılarak uygulama gerçekleştirilir. Doz artımı, son test dozunun %40’ı şeklindedir. Test uygulama alanına 24 saat sonra tekrar değerlendirme yapılır. Minimal eritem - kırmızılık olması, minimal eritem dozu (MED) olarak kabul edilmektedir. (Testin okunması: 0 eritem yok, +/- minimal eritem, + pembe eritem, ++ keskin sınırlı eritem var, ödem ve ağrı yok, +++ parlak kırmızı eritem, hafif ödem ve hafif ağrı, ++++ morumsu eritem, belirgin ödem, şiddetli ağrı, yer yer büller.) MED bulunduktan sonra bunun %70'i ile ilk seans yapılmaktadır. Seanslar haftada 2-3 kez olmak üzere uygulanır. Uygulama alanında reaksiyonel cevaplar değerlendirilir. Bu değerlendirme eritem ile yapılır. Minimal eritemde dozlar aynı kalmakta, eritem çok düşük ise dozlar her seansta MED sağlanana kadar %5-20 oranında artırılmaktadır. Uygulama alanında aşırı eritem ve reaksiyon gelişmesi durumunda seanslara 1-2 hafta ara verilmektedir. Sonra son seans dozunda %20-50 oranında azalma yapılarak tekrar başlanmaktadır.

 

 

UVB Fototedavilerinin Yan Etkileri

Erken gelişen yan etkiler

  • Eritem-kızarma ve yanma; bu etkiler bar bant UVB(NBUVB) fototedavilieri ile azaltılmıştır.
  • Su toplamsı ve yanıklar; sık gözlenmektedir.
  • Kaşıntı; cilt kuruluklarında daha fazla ortaya çıkmaktadır. Nemlendiriciler ile desteklenmelidir.


Geç gelişen yan etkiler

  • Hücrelerde DNA hasarına bağlı foto-yaşlanma gelişebilmektedir. Klinik olarak deride kırışıklıklar, deride kuruluk ve kabalaşma, çillenmeler, telenjektaziler, sarımsı lekelenmeler ve siyah noktalar şeklinde görülmektedir.
  • Kanser gelişme riski; kanser riskinde artışa neden olduğu gösterilmiştir. Özellikle 300 nm den daha düşük dalga boyuna sahip UVB nin kanserojen riskinin yüksek olduğu görülmüştür.


UVB Fototerapisi

Normal deride UVB ışınları, keratinosit adı verilen deri hücrelerinde transforming growth factor (TGF)-α sentezini artırır. Bu durum, keratinositlerin çoğalmasını ve epidermisin kalınlığını artırır. UVB uygulandığında, deride TGF-α, interferon (IFN)-γ, tümör nekroz faktörü (TNF)-α, interleukin (IL)-1, IL-6 ve IL-8 gibi bazı sitokinlerin üretimi de artar. Ayrıca UVB, deride lökositlerin dokuya geçişini ve aktivitelerini artırır. Ancak, UVB'nin bu etkileri sedef hastalığında beklenenin aksine, klinik durumu iyileştirir. Sedefli bölgeye UVB uygulandığında, epidermal kalınlık azalır, lezyondaki aktif IL-6 düzeyi düşer ve IFN-γ'nın ortadan kaldırılmasıyla HLA-DR ve ICAM-1 proteinleri azalır. UVB'nin bu etkisi, uygulandığı bölge dışında vücutta T lenfositlerinin fonksiyonlarını baskılayarak gerçekleşir. UVB uygulanan deride lenfositlerin %5-10 oranında etkilendiği gösterilmiştir. UVB ışınları, deri yüzeyinden büyük ölçüde dağılır ve emilen ışınlar, keratinositlerdeki proteinler tarafından absorbe edilir. Keratinositler üzerindeki UVB'nin hücre hasarı etkisi, lenfositlere göre on kat daha düşüktür. UVB, keratinositlerden ziyade lenfositler üzerinde daha fazla etki gösterir. Ayrıca, UVB derinin irritan ve alerjen maddelere karşı duyarlılığını azaltır, bu nedenle egzama tedavisinde etkili bir şekilde kullanılabilir. Bu etki, keratinositlerin çoğalmasını baskılayarak ve egzamada rol oynayan Langerhans hücreleri ile T lenfositlerini inhibe ederek ortaya çıkar. UVB'nin yüksek dozlarda uygulanmadığı deri bölgelerinde de egzamanın baskılanmasını sağladığı görülmektedir.

Son yıllarda UV ışınlarının deriye uygulanmasının, keratinositlerden IL-10 salınımına yol açtığı ve bunun vücut dolaşımına katılarak immün sistemi baskıladığı gösterilmiştir. UV, "trans-urocanic acid (UCA)"yı "cis-UCA"ya dönüştürerek immün sistemi inhibe eder. Bu özellikleri, alopesi (saç dökülmesi) gibi hastalıklarda kullanımını mümkün kılar. Ancak UVB'nin bu olumlu etkilerine rağmen, uzun süreli immün sistem baskılanmasının bir yan etkisi olarak kanser gelişme riskinin artması söz konusudur. Bu riski azaltmak amacıyla, son yıllarda UVB'nin 280-320 nm gibi geniş bir dalga boyu yerine 310-315 nm gibi daha dar bir dalga boyu aralığında kullanılması tercih edilmektedir. Bu tedavi yöntemlerine dar bant UVB veya NBUVB fototerapileri denir. Bu dalga boylarının seçilmesinin nedeni, bu aralıkta eritem (deri hasarı) oluşumunun daha az olmasıdır.

NBUVB tedavilerinde, öncelikle hastanın derisinde oluşturulacak minimal eritem (kızarıklık) dozu belirlenir; bu doza minimal eritem dozu (MED) denir. Tedaviye, belirlenen MED'in %50-70'i ile başlanır ve klinik cevaba göre dozlar yavaşça artırılır. NBUVB, geniş bant tedavilerden farklı bir şekilde uygulanır; MED, kullanılan UVB dalga boyuna göre belirlenir. Uygulama haftada 2-3 kez yapılır ve tedaviye ara verildiğinde dozlar yeniden değerlendirilir. Örneğin, tedaviye bir hafta ara verilirse son UVB dozunun %20’si, iki hafta ara verilirse %25-50’si azaltılmalıdır. Üç hafta ara verilirse, tedavi yeni başlanıyormuş gibi uygulanmalıdır. Her seansta klinik yanıt değerlendirilerek, minimal eritem prensibine göre doz artırılmalıdır. Günlük %10-20’lik artış, haftalık %30-40'lık sabit artış veya 0,01-0,05 J/cm²/gün artış önerilmektedir. Ancak bu konuda henüz uluslararası bir uzlaşma sağlanmamıştır.

Son yıllarda NBUVB tedavilerinde daha agresif yaklaşımlar benimsenmiştir; bu tedavilerde MED'in %70-90 ile başlanmaktadır. NBUVB öncesinde derinin yağlanması, UVB'nin deriden yansımasını azaltarak etkinliği artırır. Ancak bu ürünler seçilirken UVB'yi emebilecek salisilik asit gibi maddeler tercih edilmemelidir. Bazı cilt hastalıklarında UV tedavilerine nadiren de olsa intolerans gelişebileceği unutulmamalıdır; bu hastalarda UV tedavisi ile birlikte sistemik tedaviler de uygulanmalıdır.

Dar bant UVB fototerapisinin en önemli yeniliklerinden biri, daha dar dalga boyuna sahip UVB lambalarının kullanıma girmesidir. Dar bant UVB tedavisinin eski fototerapi yöntemleri ve PUVA tedavisinden üstünlüğü, ağızdan ilaç alımını ve gözlük kullanımını gerektirmemesi; geniş bant UVB (290-320 nm) tedavisine göre ise birçok deri hastalığını daha etkili bir şekilde tedavi edebilmesidir. Eski UVB tedavilerinde hastalıksız alanların UV maruz kalması, tüm klasik fototerapi yöntemleri için geçerli olumsuz bir durumdur.


UVA-1 Fototerapisi

UVA-1 fototerapisinin derideki temel etkileri şunlardır: inflamatuar sitokinleri azaltarak antiinflamatuar bir etki sağlar, T hücrelerinde apoptoza yol açar, derideki kollajenaz aktivitesini artırır ve dermisteki Langerhans ile mast hücre sayısını azaltır. İlk kez 1981 yılında geliştirilen UVA1 lambaları, 340-400 nm dalga boyunda ışınım yayarak geniş bant UVA1 tedavisi olarak adlandırılmaktadır. Günümüzde UVA1 tedavisi çeşitli kaynaklardan elde edilebilmektedir. Floresan lamba kabinleri, düşük ve orta dozlarda farklı uygulamalar için kullanılabilirken, yüksek doz radyasyon verebilen yüksek çıkışlı kaynaklar da mevcuttur. UVA1 tedavisi, düşük dozda 10-30 J, orta dozda 40-70 J ve yüksek dozda 70-130 J olarak uygulanmaktadır.

UVA, hastanın altı alanına artan dozlarda uygulanır. UVA uygulamasından 24 saat sonra eritem yerine pigment değerlendirmesi yapılır. Minimal pigmentasyon dozu, minimal bronzlaşma dozu (MBD) olarak tanımlanır. Ayrıca eritem, su toplaması ve deride kabarmalar gözlemlenir. (0: pigmentasyon yok, +/- keskin sınırı ile minimal fark edilebilir pigmentasyon (=1 MBD), + hafif pigmentasyon, ++ belirgin pigmentasyon, +++ yoğun pigmentasyon şeklinde) UVA'nın riskleri nedeniyle seans sayısı ve yıllık kullanımı sınırlandırılmalıdır. UVA-1 tedavisinin en önemli kronik yan etkisi fotoyaşlanma ve deri kanseridir. UVA-1, uzun dalga boylarında ışık yaydığı için bazal hücreli kanser ve skuamöz hücreli kanserden ziyade melanom ile ilişkilendirilmektedir.

PUVA Tedavisi

PUVA tedavisinde, hastalara ışık duyarlılığı artıran Psoralen adlı ilaç verildikten sonra UVA ışığı uygulanır. Eski Mısır'da psoralen içeren bitkilerin güneşle birlikte sedef tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir. 1951 yılında Pinkus, psoraleni ilk kez sedef tedavisinde kullanmış, ancak fotoduyarlandırıcı olan 8-MOP ile ilk PUVA tedavisi 1974 yılında Parrish tarafından tanıtılmıştır. Psoralen, ağız, banyo veya krem yoluyla uygulanabilir.

Ağız yoluyla PUVA tedavisinde 8-methoksipsoralen (MOP) veya 5-MOP kullanılır ve her ikisi de hastanın vücut ağırlığına göre dozlandırılır. UVA uygulaması, 8-MOP için 1 saat, 5-MOP için ise 2 saat sonra yapılır. (8-MOP: 0.6 mg/kg, 5-MOP: 1.2 mg/kg)

Banyo PUVA tedavisinde 8-MOP ve 8-trimetilpsoralen (TMP) kullanılır. 8-MOP, banyo suyunda 1 mg/L konsantrasyona ulaşacak şekilde çözülür. Hastalar, 8 MOP içeren banyo küvetinde 15-20 dakika kalır ve hemen ardından UVA ışığı alır. (Banyo ile UVA uygulaması arasında en fazla 15 dakika olmalıdır, çünkü ışık duyarlılık artırıcılar çabuk bozulur.) El ve ayaklar için banyo suyundaki konsantrasyon ise 3-5 mg/L olmalıdır.

Krem PUVA tedavisinde 8-MOP kullanılır. Tüm vücut tedavisinde %0.006, 8-MOP içeren yağ içinde su emülsiyonu (%30 H2O) kullanılabilir. %0.1-0.15 konsantrasyona sahip losyon, jel veya krem bazında da uygulanabilir. Ülkemizde, topikal 8-MOP %0.1 ve %1 konsantrasyonlarında jel formunda mevcuttur. Uygulamadan 30 dakika sonra UVA ışığı uygulanır.

UVA dozları, hastanın cilt tipine göre belirlenir. (Tip I: 0.75 Joule/cm², Tip II: 1.0 Joule/cm², Tip III: 1.25 Joule/cm², Tip IV: 1.5 Joule/cm².) Haftada 0.5-1 J/cm² artışlarla tedavi yapılır ve haftada 2-3 seans uygulanır. Ortalama 25 tedavi, yani 2 veya 3 aylık bir süre içinde gerçekleştirilir. Yılda 30-40 tedavi ile sedef hastalığı kontrol altında tutulabilir. Psoralen, göz lensinde biriktiği için psoralen alındığı günlerde ultraviyoleyi engelleyen gözlük takılmalı ve güneşe çıkılmamalıdır. PUVA tedavisi uzun vadede sürekli uygulanırsa deri yaşlanması, lekeler ve deri kanseri riskini artırabilir. Bu nedenle dermatologların dikkatli bir şekilde takip etmesi önemlidir. Ayrıca, "Banyo PUVA" olarak adlandırılan yöntem, ağızdan psoralen alamayan hastalar için geliştirilmiştir. Bu yöntemde hasta psoralen ile yıkanır ve ardından UVA ışığı alır.


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency