- Gösterim: 732
Akne, dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen, yaşam kalitesi ve ruh sağlığı üzerinde önemli olumsuz etkileri olan yaygın, pilosebase üniteleri etkileyen kronik bir inflamatuar durumdur. Gerçek yaygınlığı tahmin etmek zor olsa da, ergenlikte %100'e yaklaşırken, yaşla birlikte azalarak sırasıyla 20-29 yaşlarındaki bireylerin %64'ünü ve 30-39 yaşlarındaki bireylerin %43'ünü etkilemektedir. Akne, değişen şiddette mikrokomedonlar, komedonlar, inflamatuar papüller, püstüller, nodülokistik ve mikst lezyonlarla karakterizedir. Yüz, göğüs ve sırtı veya bu alanların bir kombinasyonunu etkileyebilir. Akne sonrası iyileşme sürecinde atrofik, hipertrofik ve keloidal skarlar gelişebilirken, eritem, hiperpigmentasyon ve hipopigmentasyon gibi ciltte uzun süreli renk düzensizliklerine neden olmaktadır.
Son yıllarda akne tedavisinde nedene dayalı hedef tedaviler ve bunların kombinasyonları kullanılmaktadır. Hedef tedaviler, aknede rol oynayan faktörlere odaklanmaktadır. Aknenin iyileşmesi sonrası gelişebilecek pigmentasyon düzensizlikleri, atrofi, hipertrofik akne izleri ile keloidlerin oluşum risklerinin en aza indirilmesi için ana faktörleri hedefleyen agresif tedaviler kullanılmalı ve tedaviler erken başlanmalıdır. Akne klinik şiddeti ve akne izlerinin gelişimiyle ilişkili risk faktörleri arasında sistemik, lokal, çevresel ve yaşam tarzı faktörleri bulunmaktadır. Tedavi protokolleri bunları da düzenlenmelidir.
Akne klinğinin gelişiminde ve iyileşmesinde beş ana faktörden bahsedebiliriz: sebase bezlerde androjenler, insülin ve insüline benzer büyüme faktörü kaynaklı hiperaktivite ile birlikte sebum artışı; pilosebase ünitelerin üst kısmında bulunan, sebase bez ile kıl folikülünün ortak kanalı olan infundibulumdaki korneositlerin anormal hiperkeratinizasyonu; Cutibacterium acnes (C. acnes) bakterilerinin aşırı çoğalması, kolonizasyonu, inflamasyon ve akne sonrası yara iyileşmesi. Artık aknede inflamasyonunun ve buna neden olan inflamatuar medyatörlerin önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Akne için başarılı bir tedavi, bu dört ana faktörü, özellikle inflamasyonu hedeflemelidir. Örneğin, infundibulumdaki korneositlerin anormal hiperkeratinizasyonunu normalleştiren topikal retinoidlerin; bakteriyel çoğalmayı engelleyerek inflamasyonu azaltan topikal ve sistemik antimikrobiyallerin; C. acnes'i azaltmada oldukça etkili ve infundibulumdaki hiperkeratinizasyon üzerinde bir miktar etkiye sahip topikal benzoil peroksitin (BPO); sebumun baskılanmasıyla sonuçlanan androjen metabolizmasını düzenleyebilen antiandrojenlerin kullanılması gibi. Sistemik olarak kullanılan izotretinoin, şu anda akneye neden olan ana faktörlerin hepsini etkileyebilen tek ilaçtır.
Yeni çalışmaların bulguları, bu beş faktör üzerinde odaklanmış; aknede inflamasyonda sorumlu inflamatuar medyatörlerin önemini belirlerken, akne sonrası iz gelişme riskinde C. acnes bakterisi kolonizasyonuna dikkat çekmektedir.
Hiperkeratinizasyon
Akne, çok loblu sebase bezler ve kıl foliküllerinden oluşan pilosebase ünitelerde gelişmektedir. Foliküler infundibulumda hiperkeratinizasyon meydana gelerek bu alandaki yapışkan, yassılaşmış korneositlerin sayısının ve boyutunun artmasına neden olur. İlk olarak inflamasyon olmadan mikrokomedonlar gelişmektedir. Sonrasında infundibulumda hiperkeratinizasyonun devam etmesiyle açık ve kapalı komedonlar gelişirken, inflamasyonun katılmasıyla klasik papül-püstül formunda akneler ortaya çıkmaktadır. Hiperkeratozun itici güçleri tam olarak açıklanmamıştır, ancak çok sayıda faktör katkıda bulunmaktadır.
Yapılan çalışmalarda aknede pilosebase ünitlerde değişimler ve hiperkeratinizasyonda bazı bulgular;
- Aşırı çoğalan keratinositlerde tanımlanan hiperproliferatif keratinler (keratin 1, 16 ve 17) ve filagrin, akne lezyonlarında gösterilmiştir. Infundibulumda giderek daha fazla ifade edilir ve anormal keratinizasyon modellerine yol açar. Filaggrin, keratin (K) 16, K17 ve IL-1α akne lezyonlarında ifade edilir.
- Skualen ve tekli doymamış yağ asitlerindeki artış gibi sebum kalitesindeki değişiklikler de keratinizasyonda değişikliklere neden olabileceği düşünülmektedir.
- Androjenler hiperkeratoza da yol açabilir; bu, infundibulumdaki keratinositlerin androjenleri metabolize etme yeteneğinin artmasıyla desteklenmektedir. Akne lezyonlarındaki kıl foliküllerinin çoğu telogen ve katagen fazlarındadır.
- Cutibacterium acnes, hiperkeratinizasyonu indükleyen interlökin (IL) 1α salınımını aktive eder.
- Folliküler isthmusta retinoid reseptörleri gösterilmiştir.
Sebase bezlerin artmış aktivitesi ve sebum
Akne, sebase bezlerin artmış aktivitesi ile ilişkili bir hastalıktır. Sebase bezlerinde sebum üretimi androjenlere bağlıdır. Androjenik aktivite, sebase bez hücreleri olan sebositlerin çoğalmasını uyarır, hücre içi lipid damlacıklarının oluşumunu ve trigliserit oluşumunu artırır ve foliküler infrainfundibulumun hiperkeratinizasyonunu başlatır. Androjenler kesinlikle akneyi etkilerken, insülin benzeri büyüme faktörü-1 (IGF-1) aknenin başlıca hormonal destekleyicisidir. IGF-1 ayrıca nükleer transkripsiyon faktörü Forkhead Box protein O1'i (FoxO1) azaltarak lipogenezi ve androjen reseptör duyarlılığını artırır. IGF-1 ayrıca sebumda tekli doymamış yağlardan oluşan ve daha yüksek proinflamatuar özelliğe sahip sebum yapımına neden olmaktadır. Yüksek glisemik indeksli besinler, süt ürünleri ve peynir altı suyu proteininden oluşan diyetler, IGF-1'i uyararak akneye katkıda bulunurken, omega-3 yağ asitleri ve düşük glisemik yüklü diyetler IGF-1'i aşağı düzenlediği için akneye karşı koruyucudur. Olgun sebasitler parçalanarak (holokrin bir şekilde) içeriklerini pilosebase ünite içindeki infundibulumdaki kanala boşaltır. Artmış ve içeriği değişmiş sebum ile infundibulumda keratinizasyon değişiklikleri mikrokomedon oluşumunu başlatır.
Hormonlar dışında nöropeptitler de sebum artışından sorumludur. Nöropeptitler, nöronlarda bulunan biyolojik olarak aktif moleküllerdir. Bunlardan kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH), substans P (SP) ve proopiomelanokortin (POMC) dahil olmak üzere aknenin gelişiminde rol oynamaktadır. CRH, hipotalamus-hipofiz-adrenal hormonsal ekseninin bir parçasıdır ve akneye yatkın ciltte artmış aktivitesinden bahsedilir; stres kaynaklı akneden sorumlu olduğu düşünülmektedir. SP, stres ile artmakta ve aknede yağ bezlerini çevreleyen sinirlerde yüksek oranlarda bulunmuştur. SP, yağ bezleri aktivitesini değiştirirken aknede çok sayıda inflamatuar faktörü destekler. α-melanosit uyarıcı hormon (α-MSH) ve β-endorfin içeren POMC sistemi de aknede rol oynayabilir. α-MSH, sebositlerin farklılaşmasını ve lipid üretimini tetikler; ancak aynı zamanda sebositlerden IL-8 salgılanmasıyla oluşan inflamasyonu azaltır. β-endorfinin akne üzerindeki rolü belirsizdir.
Yapılan çalışmalarda aknede sebase bezler ve sebum içeriğindeki bazı bulgular;
- Androjenler, memeli rapamisin hedefi (mTOR), sterol düzenleyici element bağlayıcı protein-1 ve Wnt/β-katenin sinyal yolları sebositlerin çoğalmasını, farklılaşmasını ve lipit sentezini başlatır.
- Sebositlerde ayrıca IGF-1, SP, CRH ve leptin için reseptörler bulunur; hormonlar/peptidler arasındaki bağlantıları sağlar. Bir leptin reseptörünün varlığı, leptinin tokluk sinyali vermek için yağ hücrelerinden salgılanması nedeniyle diyetle bir bağlantıyı destekler.
- Sebuma özgü bir lipid olan skualen, ultraviyole (UV) radyasyona maruz kaldığında peroksidasyona uğrar ve lipoksijenaz ile IL-6 üretiminin uyarılması yoluyla komedon oluşumuna ve inflamasyona yol açar. Skualen ayrıca makrofajlarda reaktif oksijen türlerinin oluşumunu engelleyerek C. acnes'i öldürme yeteneklerini azaltabilir.
- Sebumdaki serbest yağ asitleri ve kolesterol ayrıca proinflamatuar sitokinler üretmek için PPAR yollarını aktive eder.
- C. acnes, sebase bezinden türetilen sebumu serbest yağ asidine (FFA) dönüştürebilen ve komedogenezise yol açan lipaz üretir. Akneli hastalarda, FFA seviyeleri artar ve aknesi olmayan bireylerde bulunanlardan %50 daha yüksektir. FFA, nod benzeri reseptör 3 (NLRP3) inflamazomunu ve IL-1β'yi uyarmaktadır.
- İnsülin büyüme faktörü 1 (IGF-1) sebositlerin çoğalmasını ve farklılaşmasını uyarmaktadır. IGF-1 ayrıca IL-1β yapımını da desteklemektedir.
- Akne klinik şiddeti sebum atılım hızı ile ilişkilidir.
- Aknede sebum içeriğinde linoleik asit seviyelerinin daha düşük olduğu gösterilmiştir.
- Lipid peroksit, sebase kanallarındaki hiperkeratozu etkiler ve akne patogenezinde yer alan proinflamatuar sitokinleri uyarmaktadır.
- Sebum içeriğindeki tekli doymamış serbest asitler aknede de önemlidir. Bunlardan sapienik asit akne lezyonlarında önemli ölçüde artmıştır.Sapienik asit ve oleik asit, plosebase ünit infundibulumda hiperkeratinizasyonu ve dolayısıyla komedon oluşumuna neden olan IL-1α üretimini desteklemektedir.
- Sebasitlerde PPAR, asetilkolin, oksidanlar ve aril hidrokarbon reseptörleri (AHR) aknede artmıştır.
- Aknede rol oynayan androjenlerin sebase bezlerde aktivitesini belirleyen 5α-redüktaz enzim aktivitesi artmıştır. Bu arada aknede ciltte lokal androjen üretimi de artmıştır. Sebase bezlerde artmış androjen ifadesi ve aşırı duyarlılığı, akne lezyonlarının oluşumunu ve klinik şiddeti belirlemektedir.
- Kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH), tiroid hormonu ve büyüme hormonu da sebum salgılanması üzerinde artış etkisi gösterirken östrojen sebum üretimini azaltır.
- Akneli bireylerin sebumlarında daha az E vitamini bulunur ve bu da antioksidan kapasitelerini azaltır.
Cutibacterium acnes bakterilerinin kolonizasyonu ve inflamasyon
İnsan cilt yüzeyinde C. acnes, koagülaz negatif Stafilokok bakterileri ve mantar türleri etkileşim halinde homeostatik ilişkileri dengeleyerek cildin mikrobiyotasını oluşturmaktadır. Cutibacterium acnes, eskiden Propionibacterium acnes olarak bilinirdi ve sebumun yoğun olduğu anatomik alanlarda ciltte en sık görülen bakteridir. Cutibacterium acnes, diğer patojen mikroorganizmaların kolonizasyonunu önlediği ve cildin normal pH değerini korumasına yardımcı olduğu için cilt homeostazı için önemlidir. Ancak bazı durumlarda fırsatçı bir mikroorganizma gibi davranmaktadır. Daha önce, C. acnes'in aşırı çoğalmasının akneye yol açtığı düşünülüyordu; ancak yeni veriler, ciltteki C. acnes miktarının akne ve normal ciltler arasında benzer olduğunu göstermektedir. Daha yeni hipotezler, C. acnes alt tipleri ve filotipleri arasındaki mikrobiyal denge kaybının akneye yol açtığını ileri sürmektedir. C. acnes filotipinin çeşitliliğinin kaybı akne gelişiminde rol oynamaktadır.
Ayrıca cilt mikrobiyatasındaki dengesizlik, mikrobiyal disbiyoz, PPAR, IFN sinyallemesi, TNF aktivasyonu, IL, TLR ve MMP aracılığıyla doğuştan gelen bağışıklık sistemini etkileyebilir. Örneğin, C. acnes ve Staphylococcus epidermidis arasındaki deri mikrobiyomunun disbiyozu akne gelişimine neden olur. Bu dengesizlik ayrıca epitel disfonksiyonuna, bağışıklık düzensizliğine ve patojenik mikropların aşırı büyümesine neden olabilir. C. acnes, akne patogenezinde önemli bir oyuncudur ve doğuştan gelen bağışıklık yoluyla inflamatuar yanıtları tetikler ve Th1 hücreleri aracılığıyla edinilmiş hücre aracılı yanıtlarla inflamasyonu sürdürür. C. acnes, ekstraselüler enzimler, reaktif oksijen, doğuştan gelen bağışıklık yoluyla TLR, sebum üretimi, keratin, filaggrin ve IGF'yi serbest bırakarak akne patogenezinde rol oynar ve bu da iltihaplanma ve hiperkeratoza neden olur.
- C. acnes'in bazı alt tiplerinin özellikle filotip IA1, proinflamatuar oldukları için daha fazla akneye neden oldukları gösterilmiştir. Daha az akneye neden olan filotiplerin ise bu özelliklerinin antiinflamatuar sitokin üretimiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
- Akneyle ilişkili C. acnes filotipleri yüksek IFNγ ve IL-17 düzeyleri de dahil olmak üzere inflamatuar sitokinleri uyarırken, akne oluşturmayan ve sağlıklı cilt yüzeyinde bulunan C. acnes filotipleri ciltte inflamasyonu baskılayan IL-10 yükselmesine neden olmaktadır.
- C. acnes, normal deride yerleşik bir flora olmasına rağmen, akne patogenezinde önemli bir rol oynar. Aknede foliküler kanallarda ve yağ bezlerinde bulunan C. acnes, artan lipaz aktivitesi yoluyla proinflamatuar bir sebum konsantrasyonu oluşturan ve antimikrobiyal ajanlarla tedaviye direnci teşvik eden biyofilmler oluşturur.
- Cutibacterium acnes, doğuştan gelen Toll benzeri reseptör 2 (TLR2) yoluyla Langerhans hücrelerini ve infundibulumdaki korneositleri ve sebositleri uyararak interlökin (IL)-12, IL-17A, IL-8, IL-6, interferon-γ (IFNγ), tümör nekroz faktörü alfa (TNFα) ve adaptif bağışıklık CD4+ T hücrelerinden IL-17A ve IFN-γ üretimine neden olmaktadır. Bu, aknenin en sık bilinen papül ve püstül gibi inflamatuar lezyonlarının gelişimine yol açmaktadır.
- C. acnes, aktivatör protein 1'i (AP1) ve nükleer faktör (NF)-κB'yi aktive ederek matris metalloproteinazlar (MMP'ler), TNFα, IL-1β ve IL-8 üretimini sağlar. Daha sonra, MMP'ler kolajen bozunmasını ve parçalanmasını teşvik eder ve TNFα, IL-1β, IL-8 ve MMP nötrofilleri çeker; bunun sonucunda kıl foliküllerinin yırtılması ve yaygın inflamasyon meydana gelir.
- C. acnes, foliküler duvarları parçalayarak yabancı cisim granülomlarına, hipertrofik skarlara ve keloidlere yol açabilen lipaz, hiyalüronidaz ve proteaz üretir.
- Hem doğuştan hem de adaptif bağışıklık sistemleri akne patogenezinde rol oynar.
- Cutibacterium acnes, sebositler ve keratinositler üzerinde TLR-2 ve TLR-4'ü aktive ederek monositlerden proinflamatuar sitokinler IL-6, IL-8 ve IL-12'nin salınmasına yol açar. Cutibacterium acnes ayrıca monositik hücrelerde Nod benzeri reseptör 3 (NLRP3) inflamazomunu aktive eder ve bu da proinflamatuar IL-1β'nin artan salınımına yol açar.TLR-2, TLR-4 ve proinflamatuar sitokinlerin hepsinin akne lezyonlarında yüksek olduğu gösterilmiştir. Erken akne lezyonları büyük miktarda CD4+ T yardımcı hücresi içerir; C. acnes, T hücresi çoğalmasını indükler ve C. acnes'e özgü T hücrelerinin birikmesine yol açar. Cutibacterium acnes ayrıca bu spesifik T hücrelerinin hem IFN-γ hem de IL-17A salgılamasına neden olarak hem Th17 hem de Th1/Th17 konak yanıtına yol açabilir.
- Erken akne lezyonlarında, CD4(+) lenfositler folikül ünitelerinin etrafına yerleşmektedir. Bir çalışmada mikrokomedonların içerisinde makrofajlar, CD3(+) ve CD4(+) hücreler, vasküler yapışma molekülleri, E-selektin ve integrin aktivasyonu birlikte gözlenmiştir. Bu çalışma, erken akne lezyonlarında inflamasyonun hiperkeratinizasyondan önce geldiğini göstermektedir.
- Peroksisom proliferatör aktive edici reseptör (PPAR) de aknedeki inflamatuar süreçte rol oynar. Ayrıca aknenin iyileşme evresindeki lezyonlarında, geç evrelerinde, hafıza T hücreleri, plazma hücreleri ve B hücreleri atrofik skarlarda baskın olduğu gösterilmiştir.
- İnflamazomlar akne patogenezinde rol oynar. Bu doğuştan gelen bağışıklık sistemi reseptörleri ve sensörleri IL-1β, TNFα ve Th17 farklılaşmasıyla ilişkilidir. IL-6 ve IL-8 de akne patogenezinde rol oynar. Bu nedenle, gelecekte bu sitokinlere odaklanan hedefli tedavileri inceleyen çalışmalara ihtiyaç vardır.
- Artan kanıtlar, cilt ve bağırsak mikrobiyomları arasında bir etkileşim olduğunu desteklemektedir; ancak kesin mekanizmalar henüz tam olarak açıklanmamıştır. Bağırsak mikrobiyomu, bağırsak mikroplarını ve metabolik ürünleri kan dolaşımı yoluyla cilde taşıyarak doğrudan cilt mikrobiyomunu etkileyebilir. Çalışmalar, batı tarzı bir beslenmede Bacteroidetes'te bir artış da dahil olmak üzere akne hastalarında bağırsak mikrobiyomunun çeşitliliğinin azaldığını göstermiştir. Bağırsak mikrobiyotası ayrıca aknede rol oynayan mTOR sinyal yoluyla hücre genişlemesini ve metabolizmayı etkiler ve bağırsak disbiyozu ile akne iltihabı arasında daha fazla bağlantı olduğunu düşündürmektedir.
Akne sonrası iyileşme süreci ve akne sonrarı izlerin gelişimi
Akne de gelişebilecek en önemli komplikasyon atrofik, hipertrofik ve keloidal skarların oluşumu veya eritem, hiperpigmentasyon ve hipopigmentasyon gibi renk düzensizlikleridir. Akne de inflamatuar papüller, püstüller, nodüller, deri altı kistleri ve apseler iyileşme süreçlerinde bu komplikasyonlara neden olabilmektedir. Komplikasyonlar akne de yara iyileşme süreci ile ilişkilidir. Akne'nin klinik değerlendirmesi, tedavi ve takibinde yara iyileşmesi ve yer alan süreçler dikkate alınmalıdır. Skar oluşumu inflamasyonun süresi, ciltteki yükü ve inflamasyonun derinliği ile ilişkilidir. Çalışmalarda bulunan bulgular;
- Aknede atrofik skarlarda inflamasyonda B hücrelerini ve makrofajları görmekteyiz.
- Aknede doku hasarı, inflamasyon ve yara iyileşme koşulları retiküler dermisi içeriyorsa, kolajen birikir ve bir dermal nodül, hipertrofik skar gelişmektedir. Dermal inflamasyonun yoğunluğu ve süresi genetik, sistemik, lokal ve yaşam tarzı risk faktörleri tarafından belirlenir (gebelik, hipertansiyon ve kadın cinsiyeti de dahil olmak üzere). Ana lokal risk faktörü, akne yarası/yara izinin mekanik kuvvetleridir. Mekanik kuvvetler, inflamasyon kaynaklı patolojik yara izini güçlü bir şekilde etkiler. Retiküler dermisteki mekanik gerginlik hipertrofik skar gelişimi ile ilişkilidir. Hipertrofik skarlar ile dolaşımdaki inflamatuar sitokin konsantrasyonları arasında ilişkiler de bildirilmiştir. Hipertrofik skarlaşma, akneli hastalarda doğuştan ve adaptif bağışıklık ile ilişkilidir. Bu nedenle, bireysel duyarlılık aknedeki skar iyileşme yanıtını etkileyebilir.
- Dermal inflamasyonun yoğunluğu ve süresine bağlı olarak retiküler dermisteki kan damarları etrafındaki keloidal kollajen üretimi geliştiğinde "hipertrofik yara izleri" yerine "keloid" klinik komplikasyon olarak karşımıza çıkmaktadır.
- Transforming growth factor-β (TGF-β), IL-6, MMP, IGF-1 ve B hücreleri keloid/hipertrofik yara dokularında bulunur. Atrofik yaralarda, TLR4, IL-2, IL-10, doku metalloproteaz inhibitörü 2 (TIMP-2), JUN ve TGF-β seviyeleri yüksektir. İmmünolojik yanıtlar, skar oluşumu olan ve olmayan hastalar arasında farklılık göstermektedir.
İdeal bir akne tedavisi sebase bezlerin artmış aktivitesini, hiperkeratinizasyonu, cildin ilgili bakterilerini, inflamasyonu ve akne sonrası cildin iyileşmesinde rol oynayan mekanizmaları hedeflemelidir.
Aknede enflamasyonu hedefleyen tedaviler
Aknede akut fazda enflamasyon için benzil peroksit (BPO), retinoidlerden adapalen ve antimikrobiyaller kullanılmaktadır. BPO, akne tedavisinde en yaygın kullanılan topikal ajandır. BPO, bakterilerde hücre duvarı, ribozom ve bakterilerdeki DNA giraz gibi çok odaklı bölgelerde etki ederek aknede antibakteriyel etkileri ile enflamasyonun baskılanmasını sağlamaktadır. Ayrıca BPO komedolitiktir. Son zamanlarda, BPO'nun C. acnes biyofilmlerinin üretimini inhibe ettiği gösterilmiştir. Antimikrobiyaller bakterisidal veya bakteriyostatik etkileri dışında IL-6 ve IL-8 gibi sitokinleri inhibe ederek anti-inflamatuar etkilere sahiptirler.
Aknedeki enflamasyonu engelleyen diğer tedaviler biyolojik ajanlardır. TNFα antikorları, hidroadenitis süpürativa ve akne konglobata gibi şiddetli aknede kullanılmaktadır. Son çalışmalarda Th17, aknede gözlemlenen inflamatuar süreçlerde dikkat çekmektedir. IL-17, inflamasyon alanına nötrofil infiltrasyonunu sağlayan önemli bir sitokindir. IL-17, keratinositleri, endotel hücrelerini, monositleri ve fibroblastları hedefleyen proinflamatuar medyatörleri uyarmaktadır. IL-17 antikorları ayrıca Th17 iltihabını azaltabilir ve skar oluşumunu önleyebilir. C. acnes membran bileşenleri monositlerde NLRP3 inflammasomunu aktive eder ve bu da IL-17 üretimiyle Th17 yanıtını aktive eden IL-1β salgılanmasının artmasına neden olur.
Akne gelişiminde rol oynayan düzenleyici birçok ilaç kullanılmaktadır. Aknede hiperkeratozisten IL-1α ve IL-1β sorumlu tutulmaktadır. Bunların antagonistleri özellikle hidroadenitis süpürativa tedavilerinde kullanılmaktadır.
Aknede artmış sebase bez aktivitesini ve hiperkerarinizasyonu hedefleyen tedaviler
- Sebositik farklılaşma ve sebum üretiminde aracılık eden testosteron ve DHT dahil olmak üzere androjenler, akne tedavisi için önemli hedeflerdir. Sistemik ve topikal anti-androjenler aknede etkilidir.
- Spironolakton, androjen reseptörlerine karşı orta düzeyde aktiviteye sahip seçici olmayan bir aldosteron reseptör antagonistidir. Tek başına veya oral kontraseptifler ile birlikte kadınlarda kullanılabilir.
- Oral kontraseptifler, kadınlarda overlerden androjen üretimini hedef alır. Özellikle adet öncesi akne alevlenmesi bildiren veya akne ile ilişkili polikistik over sendromu olan kadınlarda kullanılmaktadır.
- Sebase bez aktivitesini azaltan, sebum azaltıcı ilaçlar arasında erkeklerde ve kadınlarda sistemik olarak kullanılan sentetik retinoidlerden isotretinoin ve kadınlarda hormonal tedaviler yer almaktadır. Bugüne kadar sebumu etkili bir şekilde azaltabilen herhangi bir topikal ajan bulunamamıştır.
- Yeni bir topikal anti-androjen ajan olan clascoterone, 9 yaş ve üzeri akneli hastalar için yeni lisanslanmıştır. Sebum azaltabilen ilk topikal ajandır. Clascoterone, DHT ile rekabet ederek inflamatuar sitokin ve sebum üretimini azaltmaktadır.
- İzotretinoin sebum üretimini baskılar ve yağ bezlerinin boyutunu küçültebilir.
- Sistemik tip I 5a-redüktaz inhibitörleri aknede tedavide yeterli olmamıştır.
- Topikal linoleik asit aknede bir miktar etkililik göstermiştir, ancak sebumda önemli bir azalma sağlamamıştır.
- Antidiyabetik ve kanser koruyucu bir ilaç olan metformin, mekanik rapamisin hedefi kompleksinin (mTOR) salınımını azaltarak akne yönetimi için aday olabilir.
- Akne gelişiminde rol oyanayan düzenleyen birçok biyolojik ilaç kullanılmaktadır. Aknede hiperkeratozisten IL-1α ve IL-1β sorumlu tutulmakta. Bunların antagonistleri özelikle idroadenitis süpürativa tedavilerinde kulanılmakta.
- Topikal ve sistemik retinoidler, sebum üretimini, hiperkeratinizasyonu ve proinflamatuar sitokin üretimini baskılamak için retinoid X ve/veya retinoik asit (RAR) reseptörlerine bağlanan A vitamini türevleridir. Ayrıca, koyu tenli ciltlerde aknenin yaygın bir yan etkisi ve sonucu inflamasyon sonrası hiperpigmentasyonun (PIH) tedavisine de yardımcı olurlar.
- FDA tarafından onaylanan dört topikal retinoid adapalen, tretinoin, tazaroten ve trifarotendir (yüz ve gövde aknesinin tedavisinde yararlı olan yeni bir seçici RAR-γ topikal). Mikronize formülasyonlar, artan transepidermal su kaybından kaynaklanan kutanöz tahrişi ve eritemi azaltmaya yardımcı olabilir.
- İzotretinoin, özellikle yara izi olanlarda şiddetli, nodülokistik ve/veya dirençli akneyi tedavi etmek için FDA tarafından onaylanan tek oral retinoiddir. Ek olarak, izotretinoin akne patogenezinin ana faktörlerini hedef aldığı düşünülen tek akne ilacıdır: sebum üretimi, hiperkeratinizasyon, C. acnes konsantrasyonu ve inflamasyon.
- Topikal ve sistemik retinoidler, sebum üretimini, hiperkeratinizasyonu ve proinflamatuar sitokin üretimini baskılamak için retinoid X ve/veya retinoik asit (RAR) reseptörlerine bağlanan A vitamini türevleridir. Ayrıca, koyu tenli ciltlerde aknenin yaygın bir yan etkisi ve sonucu inflamasyon sonrası hiperpigmentasyonun (PIH) tedavisine de yardımcı olurlar.
- FDA tarafından onaylanan dört topikal retinoid adapalen, tretinoin, tazaroten ve trifarotendir (yüz ve gövde aknesinin tedavisinde yararlı olan yeni bir seçici RAR-γ topikal). Mikronize formülasyonlar, artan transepidermal su kaybından kaynaklanan kutanöz tahrişi ve eritemi azaltmaya yardımcı olabilir.
- İzotretinoin, özellikle yara izi olanlarda şiddetli, nodülokistik ve/veya dirençli akneyi tedavi etmek için FDA tarafından onaylanan tek oral retinoiddir. Ek olarak, izotretinoin akne patogenezinin ana faktörlerini hedef aldığı düşünülen tek akne ilacıdır: sebum üretimi, hiperkeratinizasyon, C. acnes konsantrasyonu ve inflamasyon.
Aknede Cutibacterium acnes hedefleyen tedaviler, antibakteriyel tedaviler
Akne tedavisinde kullanılan topikal antibiyotikler arasında benzoil peroksit (BP), klindamisin, eritromisin, dapson ve minosiklin bulunur. Bu ajanlar C. acnes konsantrasyonunu azaltır, anti-inflamatuar özelliklere sahiptir ve etkinliği artırmak için topikal retinoidlerle birleştirilebilir. BP, keratini parçalayan ve diğer antibiyotiklerle monoterapinin aksine antimikrobiyal dirence yol açmadan C. acnes'in peroksidasyonuna neden olan serbest radikalleri serbest bırakır. Klindamisin, C. acnes'in eritromisine karşı direnç olduğunda tercih edilir. Topikal dapson, renkli ciltlerde, iltihaplı aknesi olan kadınlarda ve/veya hassas ciltli, alerjisi veya diğer kontrendikasyonları olanlarda da ilk tedavi olarak kullanılabilen daha yeni bir ikinci basamak ajandır. Daha yeni bir ajan olan topikal minosiklinin, iltihaplı akne tedavisinde mükemmel bir etkinliğe sahip olduğu gösterilmiştir. Son olarak, sodyum sülfasetamid, kükürt, salisilik asit ve azelaik asit, akne tedavisinde faydalı olabilecek antimikrobiyal özelliklere sahip diğer topikal ajanlardır. Salisilik asit ve azelaik asit, inflamasyon sonrası hiperpigmentasyonun tedavisinde kullanılabilir.
Sistemik antibiyotikler akne tedavisinin bir diğer temel taşıdır; tetrasiklinler en çok kullanılanlardır ve doksisiklin, minosiklin ve daha yeni ajan sarekisin ile birlikte kullanılırlar. Bakteriyel ribozomların 30S alt birimini inhibe ederler ve akne tedavisinde submikrobiyal dozajın sürekli etkinliğiyle kanıtlandığı gibi güçlü anti-inflamatuar özelliklere sahiptirler. Penisilinler, sülfonamitler ve makrolidler daha az yaygın olarak kullanılır.
Aknede yara iyileşmesini hedefleyen tedaviler
Kortikosteroidlerin topikal formları, hipertrofik skar gelişiminin akut fazında birinci basamak tedavi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, hipertrofik skarın erken evresinde kortikosteroid enjeksiyonları da uygulanabilir.
Post-inflamatuar hiperpigmentasyon için topikal C vitamini, hidrokinon, azelaik asit, traneksamik asit ve kimyasal peeling yöntemleri tercih edilebilir. Hipertrofik skar ve keloidlerde topikal kortikosteroid enjeksiyonu, C vitamini, hidrokinon, azelaik asit, traneksamik asit, kimyasal peeling, TGFβ inhibitörü, IL-6 antikoru, IL-17 antikoru, trombositten zengin plazma (PRP), lazer, radyoterapi, kompresyon tedavisi ve mekanoterapi uygulanabilir.