- Gösterim: 957
Cildimizde avuç içi, ayak tabanı ve dudaklar dışında foliküler ünite olarak tanımlanan özel yapıların içerisinde kıllar bulunmaktadır. Kıllar, saçlı deride olduğu gibi kalın, pigmentli terminal kıllar ya da ince, açık renkli vellus(ayva tüyü) formunda bulunur. Kıl foliküllerinin gelişimi anne rahminde 8. haftada başlar; 22. haftada ise bütün kıl foliküllerinin gelişim süreci tamamlanır. Doğum sonrasında vücutta toplam 5 milyon kıl folikülü bulunur. Kıl folikülünün 1 milyonu baş-boyun bölgesinde olup, bunun da 100-150 bin kadarı saçlı deridedir. Saç gövdesi folikül yapıların dermal papillasında bulunan melanositlerinde bulunduğu matris hücreleri tarafından üretilir. Bu hücrelerin farklılaşarak yukarı doğru hareketi, korteksi ara filamentleri ve proteinlerin yapımı saç gövdesine katkıda bulunur. Folikülün hemen tabanında bulunan kan damarlarından aldığı besin maddeleri ile fizyolojisini devam ettirir.
Her saç folikülünün kendine özgü bir yaşam süresi ve bu süre boyunca diğer foliküllerden bağımsız bir yaşam döngüsü vardır. Folikül, bir yaşam döngüsünde yılda yaklaşık 10 cm olacak şekilde saç gövdesini büyütür; sonra büyüme durur ve saç gövdesi dökülürken folikül yeni saç gövdesi üretimine başlar. Sağlıklı bir saç folikülü, yaşam boyunca 10-20 kez bu döngüyü yaşar. Her bir saç folikülünün ortalama yaşam süresinin 85 yıl olduğu düşünülmektedir. Folikülün yaşam döngüsünün uzunlukları yaşa, beslenme düzenine, hormonal faktörlere, mevsime, psikolojik ve patolojik süreçlere göre değişmektedir. Bu fizyolojik düzen, kıl folikül kökünde dermal papilla tarafından biyolojik saatle düzenlenir. Düzenleme, hormonlar, nöropeptidler, büyüme faktörleri ve ara medyatörlerin kontrolü altındadır. Saç follikülleri saçlı deride farklı anatomik alanlarda ve aynı anatomik alanda kendi içlerinde ayrı bir büyüme evresi gösterirler. Örneğin, 1 cm² saçlı derideki saç foliküllerine bakıldığında, büyük kısmının büyüme evresinde olduğu, diğerlerinin bekleme ve dökülme evrelerinde olduğu görülmektedir. Kulak arkasındaki saçların büyüme evresi, diğer saç alanlarına göre 6 kat daha kısadır.
Foliküller, bir yaşam döngüsünü birbirini takip eden evrelerden geçerek sürdürürler.
- Anagen evresi; saç folikülünden saç gövdesinin üretildiği, folikülün en aktif olduğu büyüme evresidir. En uzun evredir ve 3-6 yıl sürmektedir. Saç dökülmesi olmayan insanlarda saçlı derideki foliküllerin %86'sından fazlası bu evrededir. Vücutta kıl foliküllerinin anagen evre süreleri değişmektedir. Örneğin, bacaklarda 19-26 hafta, kollarda 6-12 hafta ve sakalda 4-14 hafta gibi.
- Catagen evresi; aktif büyümenin durduğu bir geçiş evresidir. En kısa evredir ve 2-3 hafta sürmektedir. Saç dökülmesi olmayan insanlarda saçlı deride foliküllerin %1-2'si bu evrededir. Saç follikülünde hem yapısal hem de fizyolojik değişimler olmaktadır. Folliküler matrix yukarı çekilmekte ve bulge seviyesine kadar gerilemektedir. Normalde folliküler matrix dermal papilla ile aynı seviyede deride 2-4 mm derinlikte iken 0.25-0.5 mm derinliğe gerilemektedir. Kılların anagen evreden catagen evreye girmesi travma, kimyasallar ve endojen hormonlar (ACTH ve 17β-estradiol gibi) ile olabilmektedir.
- Telogen evre; dinlenme ve bekleme evresidir. Saçlı deride folliküllerin % 13-14'ü bu evrede yer alır ve 30-90 gün sürer. Kılların aktif büyümesi tamamen durmuştur ve foliküler matrix kıl gövdesi ile birlikte tam olarak yukarı çekilmiştir. Ancak dermal pailladan gelen bağlar saç gövdesini tuttuğu için saçlar dökülmez. Foliküler matrixin yukarı tam göçüne bağlı olarak melanogenezisin durması nedeniyle telogen saçların kök yapıları pigmentsizdir (buna “Club” denir). Saçlı deride saçların yaklaşık %10'u bu evrede olduğu için günde 50-100 saçın dökülmesi fizyolojik dökülme olarak kabul edilir (saçlı deride 100.000 follikül sayısından).
- Exogen (teloptosis) evresi; saç gövdesinin atıldığı, saçların döküldüğü evredir. Aslında foliküllerin telogen evreden anagen evreye girerken saçların atıldığı evredir. Foliküller yeni anagen evreye girmekte ve tekrar döngü başlamaktadır. Bu evrede folikül dermal papilla eski derinliğine göç ederken yeni saç gövdesi yapımı başlamıştır.
- Kenogen evresi; bazı saç folliküllerinde telogen evre sonunda folikülde yeni anagen saç olmayabilir. Bu evreye kenogen evresi denilmektedir. Kenogen evresi daha çok androjenetik alopesi ile görülmektedir.
Sağlıklı bir saçlı deride saç foliküllerinin anagen-telogen oranı yaklaşık olarak 14:1 ila 12:1'dir. Saç büyüme döngüsünde anagenden telogene ve telogenden anagene geçişi etkileyebilecek faktörler, bu oranları değiştirerek saç dökülmesine, alopesiye ya da saç dökülmesinde iyileşmeye neden olacaktır. Anagen-telogen oranının azaldığı, saç foliküllerinin hızla anagenden telogene geçtiği saç dökülmelerine alopesi areata (saç kıran), androgenetik alopesi (kadın ve erkek tipi saç dökülmesi) ve telogen effluvium (diffüz alopesi) örnek verilebilir. Bunlar arasında en sık olarak diffüz alopesi görülürken, bunu androgenetik alopesi ve alopesi areata takip etmektedir. Alopesi areatada 6:4 veya 5:5'lik bir anagen-telogen oranı ifade edilirken, bazı alopesi areata durumlarında telogen oranı anageni aşabilir. Anagen-telogen oranı androgenetik alopesi de yaklaşık 5:1'e ve telogen effluviumda 8:1'e düşmektedir. Bu nedenle, saç dökülmelerini temelde anagen ve telogen arasındaki dengesizlik olarak tanımlayabiliriz. Çeşitli faktörler anagen-telogen geçişini artırarak saç dökülmesini yoğunlaştırırken, bazı faktörler ve tedaviler telogen-anagen geçişini artırarak dökülmenin normal olmasını ve saçların büyümesini desteklemektedir.
Anagen'den telogen'e geçişi ve saç dökülmesini artıran faktörler
İnflamasyon, inflamatuar bir reaksiyon
İnflamasyon, anagen döneminden telogen dönemine geçişi artırarak saç dökülmesinin ilerlemesine neden olmaktadır. İnflamasyonun stres kaynaklı saç dökülmesi, alopesi areata ve androjenik alopesi gibi durumlarda saç dökülmesine aracılık ettiği bilinmektedir. Ek olarak, kronik sistemik inflamatuar bozukluklar, anagen döneminden telogen dönemine erken geçişlere neden olarak ilerleme ile karakterize telogen effluvium tipi saç dökülmesine yol açmaktadır. İnflamasyonun hem stres kaynaklı saç dökülmesine hem de alopesi areata'ya aracılık edebileceği ve proinflamatuar "substance P"nin önemli bir düzenleyici olduğu ileri sürülmektedir.
Hormonlar
Tiroid hormonları, dihidrotestosteron, östrojen ve testosteron dahil olmak üzere çeşitli hormonların saç döngüsünü etkilediği ve saç büyümesini düzenlediği gösterilmiştir.
Tiroid Hormonu
Tiroid hormonunun yetersizliği ve fazlalığı (hipo ve hipertiroidizm) yaygın ve kalıcı olmayan saç dökülmesine neden olabilir. Saç foliküllerinin anagen dönemden telogen dönemine erken geçişi potansiyel olarak telogen effluviuma yol açabilir. Aslında, telogen effluvium tiroid disfonksiyonunun tek belirgin belirtisi olabilir. Tiroid disfonksiyonu ve alopesi arasında artan yaşla birlikte daha büyük bir ilişki gözlemlenmektedir. Çalışmalar, saç matrisindeki kök hücrelerin dermal papillada uygun şekilde harekete geçebilmesi için tiroid hormonuna ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Ayrıca, uzun süreli tiroid hormonu fazlalığı matriste kök hücrelerin tükenmesine neden olabileceğini desteklemektedir. Bu nedenle, hem eksik hem de aşırı tiroid hormonu seviyeleri anajenden telojene geçişe ve saç dökülmesine katkıda bulunabilir. Yaygın saç dökülmelerinde standart bir değerlendirmenin parçası olarak hastada TSH, T3 ve T4 düzeylerine bakılmalıdır.
Dihidrotestosteron
Dihidrotestosteron (DHT), hedef dokularda testosterondan 5-alfa-redüktaz tip 2 enzimi etkisiyle üretilen androjenik bir steroid hormondur. Androjenler, saç foliküllerinin androjenlere spesifik reseptörlere bağlanarak foliküllerin minyatürleşmesine neden olarak androgenetik saç dökülmesine katkıda bulunmaktadır. DHT, erkeklerde sekonder erkek karakterlerinin gelişimine ek olarak, androgenetik alopesinin patofizyolojisinde rol oynar. DHT, saç folikülündeki androjen reseptörlerine bağlandıktan sonra anagen fazının kısalmasını ve telogen fazının uzamasına neden olarak saç dökülmesini artırır. DHT'nin saçlarda dökülme ve minyatürleşmeye neden olarak saç yoğunluğunun azalmasına ve saç morfolojisinin değişmesine yol açtığı görülmektedir. Androgenetik saç dökülmesi olan erkeklerde genetik olarak daha yüksek seviyelerde 5-alfa-redüktaz enzim aktivitesi ve saç folikülü androjen reseptör aktivitesinde artış bulunmaktadır. Antiandrojenler (finasterid gibi) androgenetik saç dökülmesinin yönetiminde kullanıldığında saç dökülmesinin ilerlemesinde azalma veya klinik olarak anlamlı saç sayısı artışları gözlemlenmektedir. Ancak DHT bir androjen olduğundan, antiandrojen tedavi ve DHT düzeylerinde azalma, cinsel işlev bozukluğu ve libido azalması gibi nadir yan etkilere neden olabilmektedir.
Androgenetik saç dökülmesi olanlarda serum DHT seviyeleri yüksek bulunmakla birlikte, androgenetik saç dökülmesi olmayanlarla karşılaştırıldığında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bu nedenle, bu tip saç dökülmelerinde serum DHT konsantrasyonundan daha çok saç köklerinin DHT'ye karşı genetik olarak belirlenen duyarlılığının saç dökülmesinde aracılık edebileceği sonucuna varılmıştır. Saç dökülmesi olan hastalar için rutin serum DHT testinin yapılması tartışılmaktadır.
Östrojen Testosteron Oranı
Saçlarda anagen evre uzunluğu da dahil olmak üzere saç parametreleri üzerinde testosteron ve östrojenin etkileri çok iyi değerlendirilmiştir. Testosteron saç dökülmesini teşvik ederken, östrojen saç dökülmesine karşı koruyucu etkilere sahiptir. Kadınlarda gebelikte yüksek östrojen seviyeleriyle saç büyümesi ve saçların kalınlıkları artarken, fizyolojik saç dökülmesi azalmaktadır (gebelikte östrojen dışında insan koryonik gonadotropini, progesteron, prolaktin, büyüme faktörleri ve sitokinlerdeki artışlar buna katkıda bulunabilir). Buna karşılık, doğumdan sonra östrojen ve progesteronda bir azalma, doğum sonrası saç dökülmesine telogen effluviuma neden olmaktadır. Menopozda karakteristik östrojen tükenmesi, saç yoğunluğu ve çapında azalma ile anagen faz uzunluğunda azalma ile kadın tipi androgenetik saç dökülmesine neden olmaktadır. Kadın tipi androgenetik alopesi de saç ön çizgisinin erkek tipi androgenetik saç dökülmesine göre korunmuş olması; kadınlarda androjenlerin östrojene dönüştürülmesinden sorumlu enzim olan aromatazın nispeten artmış bir seviyesine bağlı olarak östrojenin saç dökülmesindeki koruyucu rolünü desteklemektedir.
Kadın tipi androgenetik alopesi de östrojen ve androjenlerin mutlak serum değerlerinden ziyade östrojen/testosteron oranındaki azalmanın katkıda bulunabileceği düşünülmektedir. Premenopozal kadınlarda luteinize edici hormon (LH), folikül uyarıcı hormon (FSH), östradiol, serbest ve toplam testosteron, seks hormonu bağlayıcı globulin (SHBG) ve dehidroepiandrosteron sülfat (DHEAS) serum düzeyleri ölçülerek yapılan çalışmalarda androjenlerin mutlak değerleri normal bulunurken, östradiol/serbest testosteron ve östradiol/DHEAS oranları azalmış olarak bulunmuştur. Bu nedenle, kadın tipi androgenetik saç dökülmesinde östradiol/serbest testosteron oranının katkıda bulunabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle, östrojenin mutlak değerlerini artırmak yerine, östrojen/testosteron oranını artırmak etkili bir tedavi stratejisi olabilir.
Stres
Stres ve saç dökülmesi arasındaki ilişki yaygın olarak bilinmektedir. Substans P'ye bağlı olarak inflamatuar yolların stres kaynaklı saç dökülmesine aracılık edebileceği düşünülmektedir. Stres, saçların anagen dönemden telogen döneme geçişine neden olarak saç dökülmesine, telogen effluviuma yol açmaktadır. Ayrıca, stres karşısında birincil stres hormonu olan kortizolün saç döngüsü ve proteoglikan sentezinin düzenlenmesinde etkili olduğu gösterilmiştir. Androgenetik alopesi olan erkeklerde ve kadınlarda yüksek kortizol seviyeleri gözlemlenmiştir.
Versikan ve dekorin gibi proteoglikanların ve glikozaminoglikanların normal saç folikülü ve saç döngüsü işleyişindeki rolleri gösterilmiştir. Versikan, hücreleri oksidatif stres kaynaklı apoptozdan koruma işlevi görürken, dekorin anagen evreyi destekleyerek saç büyümesini teşvik eder. Ancak, yüksek kortizol seviyeleri saç folikülündeki proteoglikanların sentezinde azalma ve yıkımında artış etkileri göstermektedir. Bu nedenle, kortizolün baskılanması artan proteoglikan konsantrasyonları yoluyla anagen evresi üzerinden saç dökülmesini azaltabilir.
Erkek tipi androgenetik alopesi tedavisinde antifungal ve bir kortizol inhibitörü olan ketokonazolün şampuan ve losyon formları, saç dökülmesini kontrol altına almaktadır; bu tedavi, kullanılmaya devam edildiği sürece etkili olmaktadır. Ketokonazol, düşük yan etkilerine rağmen klinik etkinliği 6. ayda başlayacak şekilde geç ortaya çıkmaktadır.
Beslenme ve eksiklikleri
Uygun beslenme, saçların anagen ve telogen dengesi için önemlidir. Eksik kalori veya besin içerikleri, saç yapısını, büyümesini ve pigmentasyonunu olumsuz etkileyebilir. Telogen effluviumun hızlı kilo kaybı veya düşük protein alımının ardından ortaya çıkabilmesi güzel bir örnektir. Çalışmalar, beslenme eksikliği ile androgenetik saç dökülmesi ve alopesi areata dahil olmak üzere çeşitli saç dökülmeleri arasında sıkı ilişkiler bulmuştur. Çeşitli vitaminler, mineraller, yağ asitleri, protein ve ek olarak çeşitli besin bileşenlerinin saç yapısı ve büyümesi üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, herhangi bir eksikliği olmayan kişilerin saç dökülmesi için besin takviyeleri kullanmaları tartışmalıdır. Bazı aşırı gıda takviyeleri, vücutta toksisiteye neden olabilir, hatta saç dökülmesine yol açabilir.
Amino Asitler ve Protein
Protein, B ve E vitaminleri de dahil olmak üzere birçok önemli vitaminin önemli bir diyet kaynağıdır. Kwashiorkor, marasmus ve marasmik-kwashiorkor rahatsızlıkları olan çocuklarda cilt ve saç değişiklikleri gözlemlenir. Telogen effluviumun, kadın ve erkeklerde androgenetik alopesi ile esansiyel ve esansiyel olmayan amino asitler de dahil olmak üzere çeşitli beslenme eksiklikleri belirlenmiştir. Esansiyel amino asitler olan histidin, lösin ve valin eksikliği saç dökülmelerinde yaygındır. Esansiyel olmayan amino asitler arasında alanin ve sistein eksiklikleri saç dökülmelerinde en yaygın görülenlerdir. Saç dökülmesinde eksikliği saptananlara amino asit takviyeleri yapılmalıdır. Belirgin eksiklikleri olsun veya olmasın tüm alopesi hastaları için protein veya amino asit takviyesinin gerekli olup olmadığı belirsizliğini korumaktadır. Bir diğer belirsizlik ise belirli amino asit takviyelerinin, genel bir protein takviyesinden daha faydalı olup olmayacağı yönündedir.
Yağ Asitleri
Çalışmalar, omega-3 ve omega-6 yağ asidi eksikliklerinin telogen fazda bulunan saç köklerinin oranının artmasına ve bunun sonucunda saç dökülmesine neden olabileceğini göstermektedir. Bir omega-6 yağ asidi olan araşidonik asidin, fibroblast büyüme faktörü 7 ve 10 gibi saç büyümesinde rol oynayan büyüme faktörlerinin salınımını desteklediği gösterilmiştir. Ek olarak, araşidonik asit anagen fazını uzatmakta ve saç gövdesinin uzamasını desteklemektedir. Ayrıca, doymamış yağ asitleri finasteride benzer şekilde 5-alfa redüktazı baskılama ve saç köklerinde androjen aktivitesini azaltma etkinliğine sahiptir.
Vitaminler
Vitaminler saç folikülü döngüsünü etkiler ve saç folikülü dermal papillasında matris hücrelerinin yenilenmesini destekler. Ancak, aşırı vitamin takviyelerinin saç dökülmelerine neden olabileceği unutulmamalıdır.
A vitamini
A vitamini saç folikülü dermal papillasında lokalize beta-katenin ve WNT7A seviyelerini doza bağlı bir şekilde artırmaktadır. Bu etkisiyle diyetle alınan A vitamininin saçlarda anagen evresini desteklediği ve kök hücrelerde aktivasyona neden olduğu düşünülmektedir. A vitamininin bir metaboliti olan retinoik asidin benzer etkileri doza bağlı olarak düzenleyebileceğini göstermektedir. Ancak A vitamini eksiklikleri doğrudan saç dökülmesine neden olmazken, fazlalığı buna neden olmaktadır. Aknede kullanılan A vitamini türevi olan isotretinoinin hastaların saç sayısını, yoğunluğunu ve anagen saç yüzdesini azaltabileceği bildirilmiştir. Günümüzde A vitamininin saç kök hücrelerini uyarabileceği ve anagen evreyi desteklediği gösterilmekle birlikte, aşırı alımına bağlı serum seviyelerinde artışın saçlara zararlı etkilere sahip olabileceği düşünülmektedir.
B Vitaminleri
Niasin (B3 vitamini), biotin (B7 vitamini) ve folik asit (B9 vitamini) dahil olmak üzere B vitaminlerinin saç dökülmesinde rol oynadıklarını biliyoruz. En tipik örneği niasin eksikliğinde görülen pellagranın klinik bulgularından biri saç dökülmesinin varlığıdır.
Karboksilasyon enzimleri için bir yardımcı faktör olan biyotin, saç parametreleri üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle saç sağlığı için tasarlanan çeşitli takviyelere veya serumlara dahil edilmiştir. Genetik biyotin eksikliğinde şiddetli egzama ve çocukluk çağında başlayan saç dökülmeleri görülmektedir. Saç dökülmeleri, seyrek veya hiç olmayan kaşlar ve kirpiklerde de gözlemlenmektedir. Benzer şekilde, sonradan gelişen biyotin eksikliğinde saç dökülmesi ve kırılgan tırnaklar görülmektedir. Birçok yanlış anlamaya rağmen, biotin saç büyümesinden ziyade saç gücünü artırma özelliğine sahiptir. Ayrıca serum biotin düzeyleri kanda troponin ve tiroid hormon testlerini etkileyebilir. Örneğin, aşırı serum biotini düşük TSH seviyeleri ölçümlerine neden olabilir. Buna karşın son yıllarda hızla biotin takviyesi kullanımı artmaktadır. Bu nedenle biyotin takviyesi, özellikle sonradan gelişen veya kalıtsal biyotin eksikliğinde kullanılmalıdır.
D vitamini
D vitamini, vücutta birçok farklı işlevi olan temel bir besindir. Yağda çözünen vitamin, gıdalardan ve diyet takviyelerinden alınabilir veya derimizde güneşe maruz kalma sonrası fotokimyasal reaksiyon yoluyla vücut tarafından sentezlenebilir. Aktif hale getirildikten sonra D vitamini, bağırsakta kalsiyum emilimi üzerinden kalsiyum ve fosfat seviyelerinin düzenlenmesi yoluyla kemik mineralizasyonunu dengeler ve diğer immünomodülatör işlevleri sağlar. D vitamininin saç dökülmesindeki rolü tam olarak anlaşılmamış olsa da, saçlarda anagen evresinin başlatılması dahil olmak üzere normal bir saç döngüsü için D vitamininin gerekli olduğu ve bu etkinin D vitamini reseptörü üzerinden gerçekleştiği düşünülmektedir. D vitamini reseptörleri saç folikül epidermal keratinositleri ve dermal papilla hücrelerinde gösterilmiştir.
Androgenetik saç dökülmesi olan erkeklerde ve kadınlarda serum D vitamini düzeyleri önemli ölçüde düşük bulunmuştur. Bu nedenle androgenetik saç dökülmesinde minoksidil ile birlikte sistemik D vitamini kullanılmaktadır. Telogen effluviumda ise saç dökülmesinin tedavisi için serum D vitamini seviyeleri yüksek bulunmuştur. Saç dökülmesi yaşayan hastalarda serum D vitamini düzeyi değerlendirilmelidir; buna yönelik tavsiyeler verilmelidir.
E vitamini
E vitamininin antioksidan aktivitesi ve lipid peroksidasyonunu baskılaması nedeniyle saçlı deride saç sayısını artırdığı düşünülmektedir. Ancak E vitamini takviyelerinin fayda-zarar yönüyle değerlendirilmesi gerekmektedir. Aşırı E vitamini kullanımı kanama riskini artırır ve tiroid hormonu üretimini azaltır. Bu durum, ironik bir şekilde saç dökülmesini artırabilir. E vitamini takviyelerinin saçlardaki kullanımının etkili dozlarını belirlemek için araştırmalar yapılması gerekmektedir.
Mineraller
Demir, çinko ve selenyum, saçların evrelerinin düzenlemesinde rol oynayan minerallerdir.
Demir
Demir eksikliği, dünya çapında en yaygın mineral eksikliğidir ve demir eksikliği telogen effluvium gelişimine neden olmaktadır. Demir, vücut için olmazsa olmaz bir mineraldir. Oksijen dağıtımı için gerekli olan hemoglobin ve miyoglobin üretmesini sağlar. Ek olarak, demir belirli hormonların üretiminde rol oynar ve normal büyüme ile gelişmeye desteklemektedir. Hücrelerde DNA sentezinin hız sınırlayıcı enzimi için bir yardımcı faktör olan demir, saçların yaşamsal döngülerinde görev almaktadır. Kronik telogen effluvium, alopesi areata ve androgenetik saç dökülmesinde demirin vücutta depolama formu olan serum ferritini düşük olarak gözlemlenmiştir.
Ferritin, demirin hücre içinde depolanmasını sağlayan bir proteindir; ferritinsiz demir hücre içinde zararlı olabilecek serbest radikallerin üretimine neden olabilir. Serum ferritin seviyeleri, vücuttaki genel demir depolama seviyelerinin bir belirteci olabilir. Düşük serum ferritin seviyeleri, en yaygın olarak anemi olmak üzere demir eksikliğini destekler; ancak düşük seviyeler hipotiroidizm ve askorbat eksikliğinde de bulunabilir.
Klinik olarak, çalışmalar düşük ferritin seviyelerinin saç dökülmesiyle korelasyonunu ileri sürmüştür. Düşük ferritinin saç dökülmesine nasıl yol açabileceği mekanizması bilinmemekle birlikte, bir teori, DNA sentezinde hız sınırlayıcı enzim olan ribonükleotid redüktaz için bir kofaktör olarak demirin önemini vurgulamaktadır. Saç folikül hücreleri hızla bölündüğünden, ribonükleotid redüktazın sürekli kullanımını gerektirirler ve demir eksikliği bu enzimin etkinliğini sınırlayabilir. Buna karşılık, bu durum hücre yenilenmesinin ve rejenerasyonunun azalmasına ve bunun sonucunda saç büyümesinin azalmasına yol açabilir. Bu nedenle, saç dökülmesiyle gelen bir hastada değerlendirme genellikle demir seviyelerinin değerlendirilmesini içerir.
Çinko
Protein sentezini ve hücre bölünmesini düzenleyen çeşitli metaloenzimlerin önemli bir bileşeni olan çinko, eksikliğinde telogen effluviuma ve çabuk kırılan saçlara neden olmaktadır. Tüm saç dökülmesi tiplerinde hastalarda, sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında önemli ölçüde daha düşük serum çinko değeri bulunmuştur. Çinko eksikliği olan hastalarda çinko takviyesi faydalı iken, eksikliğin olmadığı saç dökülmelerinde çinko takviyelerinin gerekliliği tartışmalıdır.
Selenyum
Oksidatif hasar korumasında ve saç folikülü morfogenezinde görev alan bir mineral olan selenyum, seyrek ve geç uzayan saçlara ve saç dökülmesine neden olabilmektedir. Ancak diğer minerallerde olduğu gibi, eksikliği olmayan hastalarda selenyum takviyesinin yararlılığına dair bir kanıt yoktur. Dahası, selenyum toksisitesi, cilt lezyonlarına, sindirim sistemi belirtilerine ve hafıza sorunları ile birlikte genel saç dökülmesine neden olabileceği unutulmamalıdır.
Uyku, Uyku düzensizlikleri
Kötü uyku, özellikle alopesi areata ve androgenetik saç dökülmelerinde risk artışı ve klinik alevlenmeler ile ilişkilendirilmiştir. Saç dökülmesi olanlarda, kontrollerle karşılaştırıldığında daha yüksek uyku düzensizlikleri, anksiyete veya depresyon bulunmuştur. Özellikle alopesi areatada hem uyku kalitesinin hem de eşlik eden psikiyatrik sıkıntının iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Vücudun sirkadiyen ritmi, uyanma ve uyku döngülerini düzenleyen ve ışığın çevresel değişikliklerine yanıt veren yaklaşık 24 saatlik bir iç saattir. Sirkadiyen ritim, çeşitli pozitif ve negatif geri bildirim döngülerine katkıda bulunan saat proteinlerini kodlayan saat genleri tarafından düzenlenir. Sirkadiyen saat genleri (bHLH-PAS transkripsiyonel aktivatörleri CLOCK ve BMAL1, periyot genleri (PER), kriptokrom sirkadiyen düzenleyici genler (CRY'ler)) saç büyüme döngüsünde önemli bir düzenleyici rol oynadığı bulunmuştur.
Bazı İlaçlar
Hücre bölünmesini engelleyen kemoterapi ilaçları, saçların büyüme döngülerini etkilemektedir. Paklitaksel, docetaksel, vinblastin ve vinkristin gibi kemoterapi ilaçları, mitozu engelleyerek hızla büyüyen kanser hücrelerinin bölünme kapasitesini azaltmak için kullanılmaktadır. Bununla birlikte, ilaçların sadece kanser hücrelerine seçiciliği olmadığı için saç foliküllerinde hızla bölünen hücreleri de etkileyebilir. Yüksek oranda hücrelerin aktif olduğu ve çoğaldıkları anagen evresi (katagen ve telogenin aksine), toksinlere ve ilaçlara karşı en hassastır. Anagen evresinin etkilenmesine ek olarak, kemoterapi telogene geçişi hızlandırabilir. İlaçların kesilmesiyle, farklı bir renk veya formda olsa da, saçlar yeniden çıkabilir. Saç dökülmesi, kanser hastaları için önemli ve duygusal açıdan sıkıntı verici bir yan etkidir. Ne yazık ki, kemoterapi kaynaklı saç dökülmesi için onaylanmış farmakolojik tedavi yoktur. Topikal minoksidilin, ilaç kaynaklı saç dökülmesinin şiddetini azalttığı ve süresini kısalttığı gösterilmiş olsa da, saç dökülmesini tam olarak önleyememektedir. Saçlı derinin kemoterapi sırasında soğutulması, dolaşım sistemi ile saçlara ilacın ulaşmasını azaltarak saç dökülmesini hafifletebileceği gösterilmiştir.
Telogenden Anagen'e Geçişi ve Saç Büyümesini Artıran Faktörler
Telojenden anajene geçişi tersine olarak düzenleyen ve dolayısıyla saç büyümesini destekleyen çeşitli faktörler vardır; bunlar aslında saç dökülmelerinde tedavilerin başlıklarını da oluşturmaktadır: saçlı deride kan akımının artışı, saç folikülünün doğrudan uyarılması, büyüme faktörleri ve antiandrojenler gibi.
Saçlı deride kan akışının artırılması
Saç follikülleri, dermal papillada zengin bir damar ağı ile çevrilidir. Kan dolaşımı, foliküle besin sağlanması ve metabolik atıkların uzaklaştırılmasını desteklemelidir. Saç foliküllerinin fizyolojisi ve saç gövdesinin uzaması için kan temini gereklidir. Bu, özellikle metabolik olarak daha aktif olunan anagen evresinde daha önemlidir.
Saçlı deriye masaj
Standart kafa derisi masajı, saçlı deride kan akımını artırmaktadır. Ayrıca, masajın mekanik olarak dermal papilla hücrelerine yaptığı gerilme etkisi, papilla hücrelerinde değişiklikler aracılığıyla saç kalınlığını artırabileceği düşünülmektedir. Günde 1 defa 4 dakikalık standart kafa derisi masajının, özellikle saç kalınlığını artırabileceği öngörülmektedir.
Minoksidil
Hipertansiyon tedavisinde kullanılan minoksidil, saçlı deride kan damarlarını genişleterek kan akışını artırmaktadır. Bu etkinliği ile erkek ve kadınlarda androgenetik alopesi için topikal kullanımı ABD FDA kurumu tarafından onaylanmıştır. Sistemik formları telogen effluvium ve alopecia areata için onaysız kullanılmaktadır. Minoksidil, kan akışı üzerine etkilerine ek olarak Wnt/β-katenin sinyal yolu üzerinden anti-inflamatuar ve antiandrojen olarak da etki göstermektedir. Bu etkileri ile saçlarda telogen-anagen geçişini artırmaktadır.
%2 topikal minoksidilin erkek tipi androgenetik saç dökülmelerinde saçların ön köşelerinde ve tepe kısmında yeni saç çıkışları ve uzamayı desteklediği ve bu etkilerinin 1 yıl kullanımı ile en maksimum noktaya çıktığı gösterilmiştir. Etkinlik açısından %2 ile %5 topikal solüsyonlar arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. 5 mg oral minoksidil kullanımı, topikal minoksidil kullanımına göre önemli ölçüde daha etkili olduğu ifade edilmektedir.
Minoksidilin bu etkililiğine rağmen hipertrikoz (kıllanma artışı) gibi yan etkileri için tedavi stratejileri geliştirilmiştir;
- Minoksidil ile birlikte sistemik bir antiandrojen kullanımı, hipertrikoz gelişimi olmaksızın minoksidil kullanımını sağlamaktadır.
- Son yıllarda minoksidil + hyaluronik asit içeren solüsyonlar ile mikroiğneler kullanılmaktadır. Bu yan etkileri en aza indirirken saç dökülmesinde sinerjik bir etkinlik sağlamaktadır.
- Son yıllarda sıvı kristal nanotaşıyıcılar ile minoksidilin daha düşük konsantrasyonlarda foliküler yapılara ulaştırılması üzerine çalışmalar devam etmektedir.
HIF-1α
Saçlı deride düşük oksijen seviyesi, hipoksi ile aktif olan faktör (HIF) salınımına neden olmaktadır. HIF, deride yeni kan damarlarının düzenlenmesi yoluyla saçlı deride kan akımını desteklemektedir. Bu etkinliği ile androjenetik saç dökülmesinin tedavisinde kullanılmaktadır.
Saç Folikülünün Doğrudan Uyarılması
Bitkisel içerikler, gıda takviyeleri, prostaglandinlerin ve lazer/fototedavi yaklaşımların saç folikülünü doğrudan uyararak telogenden anagene geçişi ve saç büyümesini artırmaktadır
Bitkiler, Fitokimyasallar
Saç dökülmesinin tedavisinde bitkilerin kullanımı, geleneksel bir tedavi olarak günümüze kadar yaygın olarak kullanılmıştır. Ancak bunlar arasında ön plana çıkan bitkisel fitokimyasallar olarak Curcuma aeruginosa (pembe ve mavi zencefil), Serenoa repens (palmetto, cüce palmiye), Cucurbita pepo (kabak), Trifolium pratense (kırmızı yonca) ve Panax ginseng (Çin ginsengi) görülmektedir. Bu bitkisel tedavilerin saç büyümesi üzerindeki faydalı etkilerinin muhtemelen 5-alfa redüktaz üzerindeki baskılayıcı inhibitör etkilerinden kaynaklandığı öngörülmektedir. Genel olarak, literatürde alopesi tedavisinde etkililiği test edilmiş birçok bitki bulunmaktadır. Bu denemelerin çoğu ümit verici sonuçlar bulmuş ve bu nedenle saç dökülmesi yaşayan hastalar için kullanabilecekleri başka bir tedavi yöntemi sunmaktadır. Üzerinde çalışmalar olan diğer fitokimyasallar:
- Bitkisel kaynaklı topikal melatoninin saç sayısını, saç yoğunluğunu ve anagen saçını artırabileceği gösterilmiştir.
- Sistemik ve topikal kapsaisin ile artan saç büyümesi gözlemlenmiştir.
- Beyaz dut (Morus alba) saç dökülmesi için bir tedavi seçeneği olarak düşünülmektedir.
- Bhringraj (sahte papatya) diğer adıyla Eclipta alba, saç uzaması üzerinde %2 minoksidil kadar etkili olduğu gösterilmiştir.
- Çin kaynaklı Houttuynia cordata özütünün bir bileşeni olan kuersetinin saç uzaması için faydalı etkileri olduğu kanıtlanmıştır. Araştırmalar genel olarak saç büyümesindeki artışın, kuersetin uygulamasına bağlı olarak büyüme faktörlerinin artmasına bağlandığını ortaya koymuştur.
- Biberiye yağı ve lavanta yağı saç uzamasında minoksidil kadar etkili bulunmuştur.
- Üzüm çekirdeğinden elde edilen proantosiyaninler, telogen fazdan anagen faza geçişi artırma yeteneği ile ilişkilendirilmiştir.
- Elma özünden elde edilen procyanidin B2'nin etkileri de benzerdir.
Gıda takviyeleri
Saç dökülmesi ve uzaması için gıda takviyelerinin kullanımı araştırılmıştır. İki ürün üzerinde çalışmalar yapılmış; kurkumin, ashwagandha ve testere palmiyesi dahil olmak üzere çeşitli bileşenler içeren Nutrafol ve büyük ölçüde deniz proteininden oluşan Viviscal. Her ikisinde de saç kalınlığında anlamlı artışlar gözlenmiştir.
Kabak çekirdeği yağı takviyelerinin saç dökülmesine karşı da faydalı olduğu gösterilmiştir. Androgenetik saç dökülmesi olanlarda 450 mg kabak çekirdeği yağı takviyesi etkili bulunmuştur. Saç döngüsündeki kesin mekanizma bilinmemektedir, ancak kabak çekirdeği yağının delta-7-fitosteroller açısından zengin olduğu ve bunun 5-alfa redüktaz aktivitesini inhibe edebileceği düşünülmektedir.
Düşük enerjili lazer ve fototerapiler
Düşük enerji seviyeli lazer ve ışık tedavileri; kırmızı ve kızılötesi dalga boyları, saç folikül dermal papillasındaki epidermal kök hücrelerin uyarılmasını ve telogen fazdan anagen faza geçişinin artmasını sağlamaktadır. Sıklıkla topikal minoksidil ve sistemik finasterid ile kombine olarak kullanılmaktadır.
Prostaglandinler
Latanoprost, bir prostaglandin F2 agonistidir. Klinik olarak göz tansiyonu ve glokomu tedavisinde kullanılan bu ilacın kirpiklerde ve göz çevresindeki saçlarda büyümesi ve saç pigmentasyonu üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Bu etkilerinin telogen fazdaki saç, kirpik ve kıl foliküllerini etkilediği ve bunların anagen faza geçmelerine neden olduğu bulunmuştur.
Bimatoprost olarak bilinen bir diğer prostaglandin olan prostamid-F2 analoğunun da insanlarda saç büyümesi üzerinde olumlu bir etkisi olduğu bulunmuştur. Çalışmalarda insan saç derisinde saç foliküllerinde prostanoid reseptörlerinin varlığı gösterilmiştir.
Ancak, tüm prostaglandinlerin saç dökülmelerinde kullanılmayacağı iyi bilinmektedir. Androgenetik saç dökülmelerinde yapılan çalışmalarda saçlı deride prostaglandin D2 seviyelerinde yükseklik saptanmıştır. Saç foliküler büyümesinin evrelerine bakıldığında prostaglandin D2, anagen evre boyunca istikrarlı bir şekilde artmakta, katagen evreye geçiş zamanında geç anagende zirveye ulaşmaktadır. Bu bulgular PGD2'nin saç dökülmesi etkisinin PGE2 ve PGF2'nin saç büyüme etkilerine karşı bir denge oluşturduğunu desteklemektedir. Bu da tüm prostaglandinlerin aynı olmadığı bilgisini desteklemektedir.
Folliküler büyüme faktörleri ve Trombositten Zengin Plazma, PRP
Trombositten zengin plazma (PRP), geleneksel olarak trombosit kaynaklı zengin büyüme faktörleri içeriği ile yara iyileşmesinden estetik uygulamalara kadar geniş bir uygulama alanı sunmaktadır. Bu özellikleri ile saç dökülmelerinde PRP kullanımı çalışılmıştır. Büyüme faktörleri saç uzamasını desteklerken, telogen döneminden anagen döneme geçişi artırarak saç dökülmelerinde etkili olmaktadır. PRP içeriğinde büyüme faktörleri olarak fibroblast büyüme faktörünü (FGF), trombosit kaynaklı büyüme faktörünü (PDGF), transforming büyüme faktörü β'yı (TGF-β), damarsal endotel hücreleri büyüme faktörünü (VEGF), epidermal büyüme faktörünü (EGF) ve insülin benzeri büyüme faktörünü (IGF) görmekteyiz. Trombositten zengin plazmanın büyüme faktörleri, saçlı deride yeni foliküllerin ve yeni damarsal yapıların oluşumunu sağlamaktadır.
Androgenetik saç dökülmesinde PRP'nin klinik etkinliğine rağmen erkekler ve kadınlar arasında etkinlikleri arasında farklılıklar gözlemlenmiştir. PRP'nin erkeklerde saç yoğunluğunu ve saç çapını başlangıç değerine göre önemli ölçüde artırırken, kadınlarda saç yoğunluğunda önemli bir artış olmaksızın sadece saç çapını artırdığı bulunmuştur. Bu farklılıklar, PRP hazırlanmasında daha yüksek trombosit konsantrasyonları yoluyla giderilebileceği düşünülmektedir.