- Gösterim: 814
Yaşlanma karşıtı veya gençleştirme uygulamalarında estetik cerrahi uygulamalar hâlâ altın standart olarak ilk seçenek. Aynı amaçlarla cerrahi dışı uygulamalar arasında botulinum toksini, iplik askısı, dolgu maddeleri başarıyla kullanılmakta. Hyaluronik asit gibi enjekte edilebilir dolgu maddeleri en fazla tercih edilen uygulamalardır. Dolguların birçok avantajına rağmen, yüksek maliyet, alerjik ve yabancı cisim reaksiyonları gibi hâlâ önemli yan etkileri bulunmakta. Bu nedenle, yağ dokusu, fibroblast ve kollajen içeren biyolojik dolgular geliştirilmiştir. Ancak daha uygun, güvenli ve ucuz otolog malzemelere ihtiyaç vardır.
Yüz veya vücut estetiğinde hyaluronik asit başta olmak üzere dolgular günümüzde en yaygın kullanılan uygulamalardır. Dolguların birçok avantajına rağmen, volüm ihtiyaçlarında yüksek uygulama maliyetleri, dolgu içeriğinden kaynaklanan alerjik ve yabancı cisim reaksiyonları gibi hâlâ önemli yan etkileri bulunmakta. Bu dolgu içeriklerine alternatif olarak yağ enjeksiyonları, fibroblast kültürleri gibi hastadan elde edilen, otolog biyolojik dolgular geliştirilmiştir. Biyolojik olmaları ve estetik sonuçlarının yüksek standartlarına rağmen daha fazla zaman ve ekipman gerektiren bu uygulamaların yüksek uygulama maliyetleri de bulunmakta. Estetik uygulama isteklerinde sentetik içerikler yerine daha doğal, biyolojik içeriklerin tercih edildiğini görmekteyiz. Bu nedenle hastaların estetik beklentilerini karşılayacak, güvenilir, ekonomik, biyolojik ve otolog içeriklere ihtiyaç duyulmaktadır.
Son zamanlarda, mevcut dolgu formülasyonlarının sınırlamalarını aşmak amacıyla yeni bir biyomalzeme dolgu olarak kullanılmaya başlandı. Biyolojik dolgu, organik dolgu, PRGF jel gibi tanımlamaları olan bu biyolojik dolgu kandan elde edilmektedir. PRP gibi büyüme faktörleri açısından zengin, hastanın kendi kan serum proteinlerinden elde edildiği için %100 biyouyumlu ve enjekte edilebilir formdadır.
Cilt ve cilt altı dokuların üç boyutlu özelliklerine, dokuların biyomekaniğine uyumlu ve dolgu gibi uygulanması için reolojik etkinliğini kanıtlamış jel benzeri bir yapıya sahiptir. Ayrıca, farklı estetik alanlara ve cilt derinliklerine uygulanabilmesi için düşük veya yüksek viskoziteli formları kullanılabilmektedir. PRGF cilt altına uygulandığında enjekte edildiği alanda lokalize bir dağılımı korurken, enjeksiyona izin veren optimum viskoelastik bir davranışa sahiptir. Yüksek viskoziteli formu ciltte derin uygulamalarda daha yüksek bir volüm verme özelliği gösterirken, düşük viskoziteli formu ciltte daha yüzeysel uygulamalara imkan sağlamaktadır. Birçok klinik çalışma, akne izleri gibi farklı cilt problemlerinde ve volüm verme estetik uygulamalarının gereksinimlerinin üstesinden gelebileceğini ortaya koymuştur. Plazma Biyo-Dolgu, yüzde ince kırışıklıkların giderilmesi, derin kırışıklıkların hafifletilmesinde, yüz, boyun ve ellerin hacimlendirilmesinde, yüz konturlarının stilizasyonunda ve dolgular ile yüz germede etkin sonuçları ile çalışılmış sonuçları ile heyecan verici bir estetik işlemdir. Özellikle sentetik dolgu uygulamaları istemeyen ve doğallıktan yana olan hastalar için iyi bir alternatiftir. Bu jel, plazmadan zengin büyüme faktörleri teknolojisinden türetilen yeni bir formülasyondur. PRGF, özel klinik ihtiyaçları karşılamak amacı ile kan plazmasının fizikokimyasal özelliklerinin güvenli ve çok yönlü bir şekilde değiştirilmesi ile elde edilen özel bir PRP türüdür. PRGF'den türetilen göz damlaları, topikal serumlar veya fibrin pıhtıları gibi formülasyonlar farklı tıbbi alanlarda kullanılmaktadır.
Hastanın alınan kanı sodyum sitrat içeren tüplere alınarak PRP ayrımı için santrifüj edildi. Trombositten zengin ve lökosit içermeyen PRP fraksiyonu elde edildikten sonra, PRP ısı etkisi ile jelleştirilmektedir. Yüksek viskoziteli PRGF düşük hızlarda santrifüj ve uzun ısı uygulamaları kullanılırken, düşük viskoziteli formu için PRP elde edilmesi için yüksek hızlarda santrifüj ve daha kısa ısı uygulamaları tercih edilmektedir.
Daha sonra plazma jel ile aktive edilmiş PRP (kalsiyum klorür ile aktive edilmiş) birlikte yüzde hedeflenen estetik alanlara uygulanmaktadır. Yüzde daha fazla hacim ve dolgunluk etkisi ve konturlar için yüksek/düşük viskoziteli plazma jeller cilt altına farklı katmanlarda uygulanırken ince çizgilerin olduğu alanlara cilt içerisine kolajen üretimi için PRP enjekte edilmektedir. Plazma jel uygulama alanında klinik cevabını hemen gösterirken PRP ile ince çizgilerin düzelmesi 3-4 hafta içinde olmaktadır (yeni kolajen üretimi nedeniyle). Plazma jelin volümetrik etkinliği 3-6 ay kalmaktadır. 3 ayda dolgu etkisi orijinal uygulama hacminin %60-70'ine kadar koruduğu, 6 ayda fark edilemeyecek düzeyde kaybolduğu gösterilmiştir. Bu nedenle plazma jel 3-4 ay aralar ile tekrarlanmaktadır.
Trombosit kaynaklı büyüme faktörleri açısından zengin plazma jeli dermatolojik gereksinimleri karşılamak üzere daha önce açıklandığı gibi düşük viskoziteli jel veya yüksek viskoziteli jel formları şeklinde özelleştirilebilir. Yüksek viskoziteli jel (yüksek viskoziteli dolgular gibi) plazma jeli derin doku uygulamaları için tercih edilirken düşük viskoziteli jel, yüzeysel doku uygulamaları için optimal reolojik özellikler sunmaktadır.
Hastanın 10 ml kan alınır, 1 mL antikoagülan asit sitrat tüpler içerisine. 8 dakika boyunca dakikada 3200 rpm hızında santrifüj uygulanır. Plazma başka bir tüpe alınarak 5 dakika boyunca 1000 rpm hızında ikinci santrifüj uygulanır. Son santrifüj ile üstte PPP, altta PRP elde edilmiş olmaktadır. Üst PPP 5 mL'lik bir şırıngaya alınırken, altta PRP 1 mL şırıngaya alınmaktadır. PPP şırıngasına 0,01 mL/1 mL oranında kalsiyum glukonat eklendi. Sıcak suda (metal bir kapta ısıtılmış) 100°C'de 5 dakika ve ardından 7-10 °C kaptaki soğuk su banyosunda 5 dakika bekletilir. Yaklaşık 3 mL hacimli viskoz jel elde edilmektedir.
Hastaya topikal anestezik krem uygulanır, sonra ciltte temizlenerek PRP alınır, göz çevresine ve dudak çevresine ince çizgiler ve kırışıklıklara birden fazla noktaya enjekte edilir.
Farklı viskoziteye sahip plazma jellerin ciltte farklı derinliklerde kullanımı ve bireysel estetik gereksinimlerle birleştirilerek uygulanmaktadır. Yüzde lifting hedefleniyorsa yüksek viskoziteli plazma jel, elmacık kemikleri alanlarına "zygomaticus major" kasına destek oluşturmak amacıyla derin cilt altı yağ dokusuna enjekte edilir. Çene konturları için aynı viskozitede plazma jel jawline üzerinde derin uygulanırken, çenedeki hacmi artırmak, çene konturu ve mentalis kasının aşırı aktivitesini engellemek amacıyla derin uygulamalar yapılmaktadır. Yanaklarda hacim kaybı ihtiyaçları için ve nazolabial kıvrımları yüksek viskoziteli plazma jel derin ve yüzeysel dokulara katmanlar halinde uygulanabilir. Bazı durumlarda (derin çizgiler, ağız köşesinin kaldırılması gibi) yüksek viskoziteli plazma jel cildin dermal katmanlarına seri mikro damlacıklar şeklinde yerleştirilebilir.
PRGF dolgu her iki zigomatik çıkıntıya üç nokta üçgen tekniği ile kemiğin hemen üzerindeki dermisin altına 24G iğne ile her iki tarafa 1 mL olmak üzere enjekte edilir. Nazolabial çizgilere her iki tarafa 0,5 mL doğrusal deri altı uygulama yapılır. Sonra hafif masaj uygulanır. Enjeksiyonlardan kaynaklanan hafif ağrı dışında, hastada herhangi bir olumsuz etki görülmedi. Hastaya, tedavi edilen bölgede bir hafta boyunca masaj veya uzun süreli basınçtan kaçınması önerildi. 2 hafta sonra optimum düzeltmeyi sağlamak için plazma jel enjeksiyonunun rötuş seansı yapılır.
PPP'ye kalsiyum glukonat gibi bir aktivatörün eklenerek ısı uygulanması serum proteinlerinin pıhtılaşmasını sağlayarak PPP'den plazma jelinin oluşması sağlanmaktadır. Serum proteinlerini oluşturan albumin (%60), globulinler (%38) jelleşirken bu jele daha fazla kıvam, hacim, direnç ve stabilite sağlayan fibrin lifleri demetleri oluşmaktadır. Fibrinden oluşan bu lifli ağ yapısı, doku büyüme faktörlerinin sürekli salınımı için bir kaynak görevi gören trombositler için bir rezervuar sağlar. Trombositler, yapılarında sentezlenmiş büyüme faktörleri içeren α-granülleri taşımaktadır. Plazma jel uygulanan bölgede aktive edilmiş trombositleri hem de trombositler kaynaklı büyüme faktörlerini lokalize etmektedir. Trombositler uygulama alanında biyoaktif büyüme faktörlerini sentezlemeye ve salmaya devam eder. Bu büyüme faktörleri uygulama alanında farklılaşmamış yağ kaynaklı kök hücreler ve dermal fibroblastlarla etkileşime girerek yeni kolajen ve yeni damarsal yapıların yapımını sağlarlar. Bu büyüme faktörleri ayrıca hyaluronik asit gibi hücre dışı matris bileşenlerinin sentezini de artırır. Kırışıklıklar etrafındaki miyofibroblastların kasılması, cildin sıkılaşmasına ve güçlenmesine neden olur. Enjeksiyon bölgesinde sıkışan trombositlerden büyüme faktörleri tedavi seansından sonra birkaç ay boyunca etkilerine devam etmektedir.
Plazma jel enjeksiyon bölgesinde geçici hafif ağrı, yanma hissi, eritem ve ödem gibi birkaç yan etki gelişmekte, bunlar birkaç saat içinde kendiliğinden kaybolmaktadır. Enjeksiyon bölgesinde dolgularda sık gözlenen hafif düzensizlik, sertlik veya nodül gelişimi bildirilmemiştir.
Soğuğun trombosit kaynaklı büyüme faktörlerine olan olumsuzluğu nedeniyle uygulama alanlarına soğuk kompresler istenmez.
Günümüzde doku mühendislikleri tarafından vücuda verilecek hücre ve ilaçlar için 3 boyutlu yapı iskelelerinin kullanımını teşvik etmiştir. Hücre ve ilaç dağıtım araçları, nakledilebilir organların mevcut sıkıntısı için olası bir çözüm gibi görünmektedir. İdeal olarak biyomateryaller, doğal hücre dışı matrisin (ECM) özelliklerine ve işlevlerine yakından benzeyecek şekilde tasarlanmalıdır. ECM, yalnızca mekanik destek sağlamakla kalmaz, aynı zamanda hücreleri yönlendirir ve hücre bağlanması, çoğalması, farklılaşması ve hayatta kalması gibi olayları yönlendiren birçok biyolojik bilgiyi sağlayan sinyalleri de sunar.
Bir dolgu maddesi olarak plazma jel enjeksiyonu, uygun maliyetli, iyi tolere edilen, çok basit bir cerrahi olmayan klinik prosedürdür. Hastanın kendi kanından kolayca elde edilen otolog bir materyaldir ve bu nedenle immünojenik reaksiyonlar veya hastalık bulaşma riskleri ortadan kaldırılır. Viskoz plazma jeli, 3-6 ay boyunca korunan anında önemli hacimsel dolgu etkisi sağlar. PRP ile karşılaştırıldığında yüksek trombosit konsantrasyonlarına ve büyüme faktörlerinin kademeli olarak salınmasına bağlı değildir; bunun yerine trombositler için bir iskele sağlayan ve onları tedavi alanında hapsederek büyüme faktörlerinin sürekli salınması için bir kaynak görevi gören fibrin demetlerine bağlıdır. Bu yöntemin daha fazla doğrulamaya ihtiyacı olmasına rağmen, ilk sonuçlar cesaret verici ve ümit vericidir. Diğer popüler dermal dolgu maddeleriyle karşılaştırmalı çalışmalara ek olarak, daha büyük çalışma popülasyonu ve daha uzun takip süresi olan daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.