- Gösterim: 27
Rujların eski zamanlardan beri kullanıldığını ve en çok talep gören kozmetikler arasında yer aldığını biliyoruz. Rujlar, dudakları renklendirip kişinin güzelliğini ve çekiciliğini artırırken dış ortamdan dudakları koruyucu ve tedavi edici özelliklere sahiptir. Bakım ürünleri kapsamında kullanılan rujlar, dudaklarda bakteri ve viral enfeksiyonlara karşı koruma, güneş ve UV'den korunma, dudakların kuruması ve çatlamasının tedavisi gibi faydalar sağlamaktadır. Günümüzde doğal kozmetik olarak da bilinen bitkisel içerikli kozmetikler hızla yükselen modern bir trenddir. Kimyasal ürünlere göre doğal ürünler daha fazla tercih edilmektedir. Kurşun, petrolatum ve ftalatlar gibi bileşenleri içeren sentetik ürünlerin düzenli kullanımlarının zararları tartışılmaktadır. Bunları içeren rujlar, dudaklarda iritasyona, tahrişlere, kuruluğa ve çatlamaya neden olabilir; alerji, astım ve kanser gibi genel sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Rujlar kullanıldıktan sonra dudakları yalama, yemek yeme ve içme alışkanlıkları sorunları daha da kötüleştirebilir. Bu yazıda rujun tarihi, rujların hazırlanmasında kullanılan bileşenler, içeriklerindeki doğal ve kimyasal bileşenler, rujların hazırlama yöntemleri, karakterizasyonları, olası iritasyon ve alerjik reaksiyonları hakkında bilgiler vermeye çalıştık.
İnsanların avlamak istedikleri hayvanları, karşı cinsi cezbetmek ya da korkutmak ve inanç ritüelleri için vücutlarında, giysilerinde süsleme amaçlı renkleri kullanmaya başladıkları düşünülmektedir. Dudakların boyanmasının tarih öncesi döneme dayanan eski bir gelenek olduğu bilinmektedir. İlk örneklerine M.Ö. 3500'lerde İndus Vadisi'nde rastlamaktayız; bakım amaçlı doğal içerikli ve renk maddeleri içeren rujlar kullanılmıştır. M.Ö. 3000'lerde Mezopotamya'da değerli taşların tozları dudaklara estetik ve sosyal statü amaçlı sürülmüştür. M.Ö. 50'lerde Mısır'da Kleopatra'nın özel bir karışımla canlı kırmızı renkte bir ruj kullandığı bilinmektedir. M.S. 400'lerde antik Yunan'da genç kadınlara sosyal hayatta ruj kullanma zorunluluğunun yasalarla düzenlendiği görülmektedir. M.S. 700'lerde Avrupa'da Kilise, kadınların ruj kullanımını şeytanlıkla ilişkilendirip yasaklamıştır. M.S. 800'lerde Orta Doğu'da parfümlü rujların yapıldığını ve kullanıldığını görmekteyiz. M.S. 1500'lerde I. Elizabeth'in siyah renkte ruj kullanımına son derece ilgi gösterdiği görülmektedir. 1850'lerde renkli rujların kullanımı Avrupa'da popüler olmaya başlamıştır. Ruj ismi ilk olarak 1869'da Fransa'da hayvansal yağ ve balmumundan yapılan bir kozmetik ürünü için kullanılmıştır. 1883 yılında Amsterdam'da rujlar Dünya Fuarları'nda tanıtılmaya başlanmıştır. 1915'de ABD'de silindirik metal tüp ambalajlarda rujlar kullanılmıştır. 1920'lerde sessiz ve siyah beyaz film sektöründe dudakların vurgulanması için aktrislere siyah rujlar sürülmüştür. 1923'te Elizabeth Arden tarafından üretilen rujların satışlarını görebilmekteyiz. Kozmetik sektörü inanılmaz büyük bir ekonomiye sahip ve her satılan 4 ürününden biri rujdur. Günümüzde rujlar birçok tüketici için vazgeçilmez bir ürün haline gelmiştir. Kadınların %21'i günlük hayatlarında sürekli ruj kullanırken, %78'i özel günlerinde ruj kullandığını ifade etmektedir. Covid-19 pandemisinde maskelerin kullanımı ruj alışkanlıklarını kısıtlamıştır. Ruj terimi ekonomide de kullanılmaktadır. Ekonomik krizlerde insanların ruj kullanımı arttığı için buna ekonomide "ruj etkisi" denilmektedir.
Rujlar kozmesötik olarak tanımlanır. Genel olarak, "kozmesötikler" kavramı ve yapısı ilk olarak ABD Kozmetik Kimyacıları Derneği'nin kurucusu Raymond Reed tarafından 1961 yılında dile getirildi. "Dekorasyon yeteneği" anlamına gelen Yunanca "kosm tikos" teriminden türemiştir. Daha sonra, 1984'te Albert Kligman hem kozmetik hem de tıbbi özelliklere sahip bileşikleri ifade etmek için "kozmesötikler" kelimesini kullandı.
Rujların yapısı, içeriği
Rujlar, doğal ve kimyasal kaynaklardan veya her ikisinin karışımından yapılmış çok çeşitli bileşenler içerir. Bu nedenle, içerikleri sentetik bazlı ruj bileşenleri ve doğal bazlı ruj bileşenleri olarak tanımlayabiliriz.
Rujlarda sentetik bazlı bileşenlerin kullanılması ciddi olumsuz reaksiyonlara neden olabilir. Örneğin, bileşenlerde bulunan kurşun gibi ağır metaller, nikel ve bakır gibi alerjik reaksiyonlara yol açabilen metaller bulunmaktadır. Rujlar kullanıldıktan sonra dudakları yalama, yemek yeme ve içme alışkanlıkları bunların yutulması ile sonuçlanmaktadır. Deneysel çalışmalar, günlük ruj kullanımında bir yılda bir adet rujun yutulduğunu göstermektedir.
Rujlarda doğal bazlı bileşenler olarak sıklıkla bitkisel formüller kullanılmakta; hint yağı, parafin mumu, balmumu, pancar kökü suyu, shikakai'nin olgun meyve tozu, limon yağı, portakal özü ve vanilya özü gibi.
Sentetik ve doğal mumlar, ruj üretiminde kullanılan baskın unsurlardan biridir. Rujun dudakta ve dış ortamda, ambalajında ideal eriyebilirliği önemlidir. Bu nedenle, değişen erime noktalarına sahip bir mum karışımı ile yüksek erime noktasına sahip bir mum uygun miktarlarda karıştırılarak nihai ve ideal erime noktasına sahip bir ruj elde edilir. Parafin mumu bu amaçla kullanılan faz değişim malzemelerinden biridir. Yüksek bir ısı depolama kapasitesine sahiptir. Parafin mumları kömür ve petrolün rafinasyonunda elde edilir ve ucuzdur. Parafin mumları, cilt iyileştirme üzerindeki olumlu etkileri ve cilt bakım ürünlerinin geliştirilmesindeki faydaları nedeniyle tercih edilmektedir. Rujlarda parafin mumu, parlatıcı, sertleştirici ve katılaştırıcı bir madde olarak kullanılmaktadır.
Parafin mumlarının iki formu vardır: makrokristalin mum ve mikrokristalin mum. Mikrokristalin mum opak, esnek ve yapışkandır; oysa makrokristalin mum yarı saydam, parlak, kaygan ve kırılgandır. Mikrokristalin mum, ruj üretiminde ruj bazı ve sertleştirici madde olarak kullanılmaktadır. Ozokerit mumu kömürden üretilir ve rujun erime noktasını yükseltmeye yardımcı olur. Rujlarda %10'dan fazla ozokerit mumu kullanıldığında, ruj ufalanma eğilimi göstermektedir. Ceresin mumu, mineral mum olarak da bilinir ve ozokerit mumun sülfürik asit kullanılarak rafine edilmiş bir türünü ifade eder. Ceresin mumu, diğer mumları birleştirerek farklı erime noktalarına sahip rujların üretiminde kullanılmaktadır.
Ruj dudaklara uygulandığında, dudak yüzeyinde istenilen film tabakasının oluşturulması ve parlak bir görünüm vermesi için mumlar sıvı parafin veya beyaz mineral yağlarla karıştırılmalıdır. Butil stearat, hint yağı ile birlikte kullanılabilecek faydalı bir maddedir. Kısmi bir çözücü olarak çalışır ve çözünmemiş boya maddesinin ürün bütününde dağılmasını sağlar. Bazı ruj formüllerinde, oleyl alkol hint yağı yerine kullanılır. Oleyl Hint yağına göre üstün bir eozin çözücüsüdür ve uygulandığında dudaklarda yüksek bir etkinlik için kulanılmaktadır. Yüksek bir erime noktası sağlayan oleyl alkol dudaklara kolay uygulanır ancak dudak yüzeyinde yağlı bir film bırakır. Oleyl alkol içeren ruj formüllerine bir antioksidan mutlaka eklenmelidir. Oleyl alkolün neden olduğu ruj egzamalarıve alerjilieri bildirilmiştir.
Yüksek antimikrobiyal etkinliği olan koruyucular, kozmetik ürünlerin raf ömrünü uzatmak için kullanılmaktadır. Sentetik koruyucular, ciltte olumsuz reaksiyonlara neden olabilmektedir. Parabenler, kozmetik ürünlerinde en yaygın kullanılan sentetik koruyuculardır. Parabenlere karşı aşırı duyarlılık reaksiyonu gelişerek, temas alanlarında kontakt dermatit ortaya çıkmaktadır. Parabenler, zayıf östrojen benzeri özelliklere sahiptir ve meme kanseri ile parabenler arasında bir korelasyon olduğu düşünülmektedir. Kozmetikler arasında, rujların en yüksek paraben konsantrasyonlarına sahip olduğu görülmektedir. Metilparaben ve diğer parabenler, sadece kozmetiklerde değil, ayrıca ilaçların farmasötik formülasyonlarında da koruyucu olarak sıklıkla kullanılır. Ayrıca, rujlarda koruyucu olarak %0,1 oranında propil-p-hidroksibenzoat da kullanılmaktadır. %0,2 oranında propil-p-hidroksibenzoat konsantrasyonları, ciltte hafif bir yanma hissine neden olabilir. Hassas ciltlerde ise alerjik reaksiyonlara yol açabilmektedir.
E vitamini doğal formu ve sentetik α-tokoferol formu rujların üretiminde antioksidan olarak kullanılmaktadır.
Lanolin (yün yağı) %2 ila %20 oranlarda yumuşatıcı nitelikleri nedeniyle kozmetiklerde ve topikal ilaçlarda kullanılır. Rujlarda yüksek bir yumuşatıcı etki istendiğinde, kalın, yağlı bir film tabakası oluşturması tercih edildiğinde yüksek lanolin içeriği kullanılmaktadır. Yüksek lanolin içeriğine sahip rujlar yağlı veya yapışkan olabilir. Uzun saklama sırasında koku belirgin hale gelebilir. Rujlarda yağlı içeriklerin doğru oranlarda karıştırılması için lanolin veya lanolin türevlerinden biri kullanılmaktadır. Kozmetiklerde ürünlerin plastikleştirme özelliğinden bahsedilir. Lanolin, rujlarda plastikleşmeyi iyi sağlamaktadır. Bu, rujun dudağa uygulandığında iyi bir film tabakası oluşturmasını ve dudakların yüzeyinde dayanıklılığını artırmasını sağlar. Ayrıca, ruj içerisindeki sıvı ürünlerin katılardan ayrılmasını da önlemektedir. Lanolin, bu etkilerine rağmen %1,2 ila %6,9 oranında temas alerjeni olduğu unutulmamalıdır.
Titanyum dioksit, rujlarda pigment olarak (beyaz) veya diğer renkleri değiştirmek için kullanılır. Diğer beyaz pigmentlere göre daha örtücü ve yüksek bir parlaklık derecesine sahiptir. Örtücülük gücü çinko oksitten daha iyi performans gösterir. Başlangıçta diğer pigmentlerde yüksek renk oranları ve canlı efektler yaratmak için kullanılıyordu; günümüzde hassas pastel tonlar yaratmak için düşük renk oranlarıyla yaygın olarak kullanılmaktadır.
Rujların renklendirilmesi için çözünmeyen boya maddeleri ve kalsiyum, baryum ve alüminyum içeren boya havızları kullanılır. Rujun tonuna ve opaklığına bağlı olarak değişmekle birlikte kullanılan miktar %10 ile %15 arasında değişir. Dudağa uygulandığında pürüzsüz bir uygulama sağlaması için ruj içerisindeki renklerin ince ve tutarlı bir parçacık boyutuna sahip olması gerekir. Uygun renklendirme, örtücülük gücü ve iyi bir opaklığa sahip olmalıdır. Bu arada rujlar yağ ağırlıklı içeriğe sahip oldukları için renklerin yağ ile olan davranışlarının özellikleri de önemlidir. Ruj içeriğinde birincil endişelerden biri rujlarda ve renklendirici kimyasallarda kurşun bulunmasıdır.
Rujlarda parlatıcı amaçlı % 2-3 oranında izopropil miristat veya izopropil palmitat kullanılmaktadır.
Asetogliseridler, ruj formülasyonlarında yağların ve mumların reolojik özelliklerini değiştiren karıştırma maddeleridir. Rujların sıcak havalarda katı kalmalarını ve düşük sıcaklıklarda yayılabilirlik özelliklerini korumalarını sağlarlar. Asetogliseridlerin sıvı ve katı formları kullanılır. Sıvı asetogliseridler, yağlı bileşenler üzerinde plastikleştirici bir etkiye sahipken, katı asetogliseridler mumlar üzerinde karşılaştırılabilir bir etkiye sahiptir. İki kısım katı asetogliserid ve bir kısım sıvı asetogliseridin karışımı en sık kullanılan formülasyondur.
"Bromo karışımı" ifadesi, rujlarda temas ettiği yüzeyde silinmez bir leke bırakan ürün bileşenini ifade eder. Bromo karışımı, uygun bileşenlerle birlikte boya maddelerinden (bromo asitleri olarak da bilinir) oluşan bir çözeltidir. Bromo asitlere örnek olarak floreseinler, halojenli floreseinler ve suda çözünmeyen boyalar verilebilir. D ve C renklerinde bulunan bromo asitler iki gruba ayrılır: kırmızı veya kırmızımsı-mavi leke üreten kırmızı bromo asitleri ve pembe ile sarımsı-pembe leke üreten turuncu-kırmızı bromo asitleri. Rujdaki bromo karışımları ürüne bakılarak anlaşılamaz. Bunların dudakta hafif iritan etkiye sahip olduğu ve alerjik sonuçlar doğurma potansiyeli bulunduğu belirtilmelidir. Bromo karışımlarının bu etkileri, ruj üretiminde her zaman bir zorluk oluşturmaktadır. Tetrahidrofuril alkol, asetat, stearat ve benzoat gibi esterler bromo asit çözücüler olarak etkilidir. Bunlar, rujlarda leke bırakma sıkıntısını gidermek ve bromo karışımının çözülmesi için kullanılmaktadır. Ancak aseton gibi çözücülerin üründe ciddi bir koku problemi yaratmaktadır. Diğer çözücüler cildi kurutma eğilimindedir ve dermatite neden olabilir. İyi sonuçları elde etmek için küçük miktarlar kullanılmakta ya da herhangi bir kurutma etkisini önlemek için rujdaki yumuşatıcı miktarı artırılmaktadır.
Tıbbi bir bitki olan Shikakai'nin olgun meyve tozu, ruj formülasyonunda yüzey aktif madde olarak kullanılmaktadır.
Limon yağı renksiz, sarı ve güçlü bir limon kokusuna sahiptir. Yağın narenciye aroması vardır. Limona tat vermek için kullanılır. Bakteri ile mantar enfeksiyonları için etkili bir antioksidandır. Bu nedenle, rujlara limon yağı dahil edilerek formülasyon kalitesini artırmak için önemlidir.
Rujun bileşenlerinin(yağ ve mumların) tadını ve kokusunu maskelemede formülasyonda aroma maddeleri kullanılmaktadır. Bunlar maskelemenin yanı sıra çekici bir tat vermek için de önemli bir bileşendir. Aroma olarak çilek özü, portakal özü ve mango yağı kulanılmaktadır. Mango içeriklerinin antiviral, antibakteriyel, analjezik, antiinflamatuar, immünomodülatör, anti-amip, kardiyotonik ve diüretik etkilere sahip olduğu bildirilmiştir.
Rujlarda hem doğal hem de sentetik renklendiriciler kullanılır. Sentetik renklendiriciler olumsuz sağlık etkilerine neden olabilir. Doğal renklendiriciler daha güvenlidir ve antioksidan aktivite de dahil olmak üzere ek faydalar sağlar. Bu amaçla sıklıkla pancar kökü suyu kullanılır. İçeriğindeki betanin pancar kırmızısı olarak adlandırılan doğal kırmızı boyanın ana kaynağıdır. Betalain pigmentleri genellikle koyu kırmızıdan mora kadar renktler vermektedir. Zerdeçal tozu ve zerdeçal özütü kullanılabilir ve bu da rujda sarı renk elde edilmesini sağlamakta. Rujların formülasyon süreçleri sırasında kakao çekirdeğinin dahil edilmesiyle rujda farklı derecelerde kahverengi renk elde edilebilir. Kakao çekirdekleri flavonoidler ve flavonoid olmayan polifenollerden ile mineraler içermektedir, bunlar antioksidan ve anti-inflamatuar özelliklere sahip en biyoaktif bileşenlerdir.Likopen, domateslere, kuşburnuna, karpuza ve pembe greyfurta kırmızı rengini veren doğal olarak oluşan bir karotenoiddir. Likopenin doğal kırmızı renk içn ruj bileşeni olarak kullanılmakta. Rujlarda benzer kırmızı renkler için narda kulanılmaktadır. Bitkisel bazlı rujlarda doğal renklendirici antosiyanin pigment kullanılmakta. Antosiyaninler, bitki türüne göre farklı renklere sahiptir. Mavi, mor, menekşe, macenta, kırmızı ve turuncu renklerde bulunurlar. Antosiyanin içeren bitki örnekleri olarak jati yaprakları (Tectona grandis), üzüm, yaban mersini, erik, mor lahana ve böğürtlen verilebilir.
Ruj fromülasyonlarında paraben yerine antiokisdan ve antimkrobiyal olarak vanilya özü, çay ağacı, limon otu, biberiye, lavanta, zedeçal ve zencefil tozu gibi doğal koruyucuların kullanılabilmektedir.
Oleik asit, fenolik bileşikler ve skualen, zeytinyağındaki başlıca aktif bileşenlerdir. Zeytinyağı, ruj formülasyonunda bir karıştırma maddesi olarak kullanılmıştır. Ayrıca, zeytinyağında likit tipi rujların hazırlanmasında da bir baz olarak da kullanılmıştır. Ayrıca, antioksidan ve güneş kaynaklı kanser gelişimi üzerinde engelleyici bir etkiyede sahiptir. Son birkaç çalışmada cilt bariyer fonksiyonu üzerinde zararlı bir etkiye sahip olduğu ve mevcut atopik dermatitin alevlenmesine neden olabilecek potansiyeline sahip olduğu belirtilmiştir.
Hint yağı, ricinus yağı olarak da bilinir, yağın yüksek viskozitesi, rujların bulaşmasını önleyebilir, oksidasyon bozulmasına karşı stabiliteyi artırabilir ve diğer bileşenlerle uyumlu olabilir. Günümüzde yaygın olarak ruj bazı olarak kullanılmaktadır.
Balmumu bal arılarından elde edilen doğal bir mumdur ve ruj formülasyonunda zorunlu bir bileşen olarak kabul edilir. Rujun dokusunu sertleştirmek ve parlak bir görünüm verme, bir cilalama maddesi olarak kullanılır. Ayrıca kuru ve çatlamış dudakların nemini korumaya yardımcı olur. Balmumunda az miktarda doğal antibakteriyel bir madde ve antiinfamatura başka maddelerin olduğu gösterilmiştir. Ruj formüllerini sertleştirmek için farklı tipte mumlar kullanılmıştır; karnauba mumu, kandelilla mumu, parafin mumu, alkenon mumu gibi. Bu mumlar arasındaki farklar erime noktalarıdır.
Hindistan ceviziyağı rengi beyazdan açık kahverengimsi sarıya kadar değişir. Hindistan cevizi yağı, düşük moleküler ağırlıklı doymuş yağ asitlerinin yüksek konsantrasyonuna sahiptir. Rujlara eklenmesi yumuşatacı, nemlendirici ve dudakların daha sağlıklı görünmesini sağlamak içindir.
Pitaya, ejderha meyvesi olarak bilinir tohumları doymamış yağ asitleri olan linoleik ve linolenik asitleri önemli miktarlarda içermektedir. Pitaya tohumu yağı doğal ruj formüllerine dahil edilmiştir.
Rujların üretimi
Ruj üretimi, kullanılan bileşenlerin organik ve seneteteik türüne bağlı olarak çok az değişiklik gösterir. Ruj bileşenlerinden mumlar en yüksek erime noktalarına uygun olarak ısıtılır. Boyar maddeler, diğer yağlar, koruyucu maddeler ve diğer katkı maddeleri ısıtılara karıştırılır. Sonra bu iki karışım birbirine karıştırılarak kalıplanır.
Rujlarda standartlar
Rujlar için standart kriterler belirlenmiştir. Bu kriterlerin üretim aşamasından depolanmasına, saklanmasına ve tüketimine kadar olan süreçlerde sürdürülebilir olması gerekmektedir. Formüle edilen ve tüketime sunulan tüm rujlarda kriterler; erime noktası, kırılma noktası, tiksotropi karakteri, uygulama kuvveti, yüzey anomalileri, kararlılığı, çözünürlük testi, pH parametresi, cilt irritasyonu ve alerji testleri, parfüm kararlılığı ve kurşun sınır testi gibi unsurları içermektedir. Özellikle rujlar içerisinde kurşun gibi ağır metallerin ve renk katkı maddelerinin üretiminde yasal sınırlamalar bulunmaktadır.
Erime noktası; rujun erime noktası, ürünün güvenli depolanması ve tüketicinin saklama koşullarını belirlemek için çok önemlidir. Rujun erime noktası için belirlenen standart 59 ila 64 °C arasında değişmektedir.
Yumuşama noktası; rujun kullanım aşamasında maruz kalacağı ısı koşullarında da dayanma yeteneğini belirlemektir.
Kırılma noktası yada ruj sertliği; rujun fiziksel karakteristik özelliklerinin önemli bir belirleyicisidir. Rujun kullanım aşamasında maruz kalacağı fiziklse kuvvetlere dayanma yeteneğini belirlemektir.
Tiksotropi Karakteri; tiksotropi, sıvı ya da yarı katı bir yapıya gerilme kuvvetleri uygulandığında viskozitesinin zamana bağlı olarak azalması, uygulanan gerilme kuvvetleri kaldırıldığında ise ilk viskoziteye geri dönmesini tanımlar. Rujların katı fiziksel yapıları viskozitelerinden kaynaklanır. Dudaklara sürülmesi sırasında uygulanan kuvvet ile viskozite azalarak yarı katı-sıvıya dönmekte, bu ürünün dudak yüzeyinde kalmasını ve kolay uygulanabilir olmasını sağlamaktadır. Uygulama bittiğinde ilk viskozitesine katı forma geri dönmektedir.
Uygulama Gücü; dudaklara ruj sürmek için gereken kuvveti değerlendirmek için bir uygulama kuvveti testi kullanılır.
Yüzey Anomalileri; ruj yüzeyinde herhangi bir anomali olmamalıdır; yüzeyde çizikler, ezikler, leke, renk ve/veya doku farkı, yüzeyde leke, yüzeylerinde kristal oluşumu gibi.
Depolama ve saklanması sırasında ürünün stabilitesi; ürünün son kullanma tarihine yada açıldıktan sonra izin verilen sürelere kadar stabil olması istenmekte. Ürünün görsel olarak stabil olması, renk, koku değişimi göstermemeli, pH değişimleri, renk değişimleri ve ruj yüzeyinde kristalleşme gibi
Yayılabilirlik Testi; rujun bir yüzeyde 3 cm uzunluğunda homejen olarak uygulanabilir olması istenir.
Çözünürlük Testi; rujdan alınan örneklerin metanol, etanol, kloroform ve petrol eteri gibi çözücülerde çözünürlük özelliklerine bakılmaktadır.
pH Parametresi ; rujlar için pH kararlılık profili ve güvenli pH aralığı dudaklara güvenli bir şekilde uygulanabilirlik sınırlarını tanımlar. pH seviyesi, bir ürünün fiziksel ve mikrobiyolojik kararlılığını tanımlar. Aşırı pH, cilt bariyerine zarar verebilir. Sağlıklı dudakların pH'ı ortalama 4,7'dir. Bununla birlikte, dudaklara uygulanması güvenli olan ruj için pH gereksinimi pH 4 ile 7 arasında değişmektedir.
Cilt iritasyon, tahrişi testleri; rujlar için insan modelleri kullanılarak ciltte iritasyon testleri yapılmış olmalıdır.
Kurşun ve Diğer Metallerin kabul edilebilir sınır testleri; yasal düzenlemelere rağmen maalesef ruj ve diğer kozmetik preparatlarda halen kurşun benzeri ağır metaller tespit edilmekte. ABD'de FDA ve Avrupa Kozmetik birliği zaman zaman pazardaki ürünlerde kurşun, nikel, bakır, çinko ve demir seviyeleri analiz etmekte. Saç boyaları, kozmetikler ve rujlarda kabul edilebilir sınırların üzerinde metal değerleri bulunmakta.
Rujlar ve diğer dudak bakım ürünlerine karşı reaksiyonlar
Rujlar,dudak kalemleri, dudak kremleri/merhemleri, dudak parlatıcıları, dudak dolgunlaştırıcıları ve güneş kremleri gibi birçok kozmetik ve bakım ürünleri dudaklarda kullanılmakta. Bunlarar bağlı olarak dudaklarda çeşitli cilt reaksiyonları gelişmektedir. Dudaklarda inflamasyon ile birlikte olan tüm reaksiyonlar "cheilitis,kelitis" olarak tanımlanmaktadır.
Ruj ve diğer dudak bakım ürünlerinden kaynaklanan kelitisler dudaklarda egzamatöz reaksiyonlara, pigment değişimlerine ve genel ürtiker reaksiyonlaraına neden olabiir. Bu nedenle;
- Egzamatöz kelitisler
- Alerjik temas kelitisler
- İritan, tahriş edici temas kelitisler
- Pigmentasyon artışına neden olan temas kelitisler
- Ürtikere neden olan temas kelitisler
- Pigment azalması ve kayıplarına neden olan temas kelitisleri olarak sınıflandırılmaktadır.
Rujlar ve dudak bakım ürünlerinde temel olarak mumlar, yumuşatıcılar, pigment/boyalar, çözücüler, koruyucular/antioksidanlar, parfümler/aromalar ve renklerden oluşur.
Dudak kozmetiklerine bağlı alerjik kontakt kelitis
Alerjik kontakt dermatit, alerjenlerin dudaklarla temasından sonra tip IV aşırı duyarlılık reaksiyonundan kaynaklanır. Genellikle üst ve alt dudaklarda, vermilyonda ve ağız köşelerinde egzama benzeri inflamasyon olarak ortaya çıkmaktadır. Egzamalı keilit vakalarının yaklaşık dörtte biri alerjik temastan kaynaklanır. Alerjik kontakt keilit, kadınlarda erkeklerden daha yaygındır. Her yaş grubunu etkileyebilir, ancak yetişkinler çocuklardan daha sık etkilenir. Alerjenlerle temas, farklı yaş gruplarında değişir. Bu farklılıklar, yaş gruplarının ve cinsiyetlerin farklı alerjen kullanımı ile ilgilidir. Bu keilit durumunda, hastanın atopik yapısı ve aşırı duyarlılığı sıklıkla bulunmaktadır.
Alerjik kontakt keilit genellikle dudaklarda vermilyonda veya ağız çevresindeki deride egzama benzeri değişiklikler olarak ortaya çıkar. Üst dudak ve/veya alt dudakta kuruluk, pullanma ve çatlama ile birlikte kızarıklık olabiir. Bunlar dudaklarda lokalize olabilir veya tüm dudağı etkileyebilir. Bazı hastalarda ağız köşelerinin tutulumu da görülebilir(angular keilit). Reaksiyon, akut veya daha kalıcı kronik formlarda ortaya çıkabilir. Akut alerjik kontakt dermatit, alerjenle temastan birkaç dakika sonra şişlik ve küçük kabarcıklarla kontakt ürtikerini taklit edebilir. Reaksiyon yüze ve boyuna yayılabilir. Ancak kronik form, kızarıklık, pullanma veya kuruluk ve kaşıntı ile ortaya çıkar. Bu, hafif şişlikle ilişkili olabilir. Tipik olarak temastan birkaç saat sonra başlar ve alerjene maruziyet devam ederse günler, haftalar veya aylar boyunca sürebilir.
Reaksiyonun şekli ve dudakta yerleşim yeri nedene dair bazı ipuçları verebilir; örneğin, bir müzik aletinin temasından kaynaklanan alerji, sadece enstrümanla temas eden dudak kısmında değişiklikler geliştirebilir. Alerjik kontakt keilit nadiren dudağın iç mukozal yüzünde klinik bulgu vermektedir. Hasta dudaklarda kaşıntı, yanma veya ağrı şikayetileride bulunabilir. Klinik muayenede dudakların yanı sıra ağız içi ve genel cilt değerlendirilmelidir. Atopik dermatit yönünde hasta değerlendirilmelidir.
Kadınlarda en sık görülen alerjen kaynağı dudak kozmetikleri, erkeklerde diş macunları ve yaşlılarda ise önemli bir kaynağı ilaçlardır. Diş hekimliği malzemeleri, ağız ve diş hijyen ürünleri her yaş grubunda keilite neden olmaktadır. Besinlere karşı oluşan reaksiyonlar özellikle çocukları etkilemektedir. Kontakt keilite neden olan yaygın alerjen grupları; nikel gibi metaller, koku/aromalar ve koruyuculardır.
Kontakt keilite neden olan alerjenlerin başlıca kaynakları şunlardır:
- Rujlar, dudak bakım ürünleri ve güneş kremleri dahil diğer dudak kozmetikleri
- Diş macunu ve diğer ağız hijyeni ürünleri (ağız gargarası, diş protezi temizleyicisi, diş ipi, kürdan)
- Metaller ; diş restorasyonları, ortodontik cihazlar, müzik aletleri, dudak kozmetiklerinin metal kasaları, metal nesnelerin alışkanlık halinde emilmesi sırasında temaslar
- Besinler
- İlaçlar
- Tırnak cilaları
- Kauçuk/lateks eldivenler; diş tedavisi sırasında kullanılan lastik barajlar, ellere giyilen eldivenler
Dudak bakım ürünlerinde bildirilen alerjenler;
- Eozin veya onun bir kirleticisi 1960'a kadar rujlarda tanımlanan en yaygın alerjendi. O zamandan beri eozin ruj formüllerinde daha az kullanıldı ve ayrıca daha yüksek oranda saflaştırıldı; bu nedenle artık nadiren sorun teşkil ediyor.
- Hint yağının temel bileşeni olan risinoleik asit, dudak kozmetiklerine bağlı alerjik keilitlerin günümüzdeki en yaygın nedeni olarak birçok geniş vaka serisinde tanımlanmıştır.
- Rujlarda ve dudak bakım ürünlerinde alerjik keilit reaksiyonlarına neden olduğu tespit edilen diğer bazı alerjenler ise
- Ürün içeriğinde ve ürünün mabalaj metal kasasında bulunan nikel
- Parfümler ve aromalar; Myroxylon pereirae (Peru balsamı); sitral; sinnamaldehit; nane yağı; vanilya; geraniol karışımı olan koku karışımları
- Yumuşatıcılar; lanolin; hint yağı; zeytinyağı; badem yağı; hindistan cevizi yağı; gliseril diizostearat, diizostearil malat, gliseril monoizostearat monomiristat gibi dallı zincirli yağ asidi esterleri; propilen glikol; oleil alkol; 12-hidroksistearik asit (hidrojene hint yağındaki ana yağ asidi)
- Boya çözücüsü; hint yağı
- Renkler; D&C Sarı #11; D&C Kırmızı #7, 17, 21 (eozin), 36; Lithol Rubin BCA; kinazolin sarısı
- Koruyucular/antioksidanlar – propil gallat.
- Diğer ek maddler;
- Güneş kremleri; benzofenon-3
- Parlaklık vericiler; kolofonyum ve türevi ester zamkı (ana alerjenin gliseril-1-monoabietat olduğuna inanılmaktadır); propolis (cera alba, propolis cerus, balmumu asidi, sentetik balmumu gibi propolisle ilişkili diğer maddeler)
- Emülgatör ve koyulaştırıcı maddeler
- Suya dayanıklı filmler; polivinilpirolidon/heksadeken kopolimeri (yapışkanlığın bütünlüğünü iyileştirmek, zengin bir his vermek ve pigmenti dağıtmak için kullanılır)
- Tahriş önleyici maddeler; bisabolol (papatyanın ana aktif maddesi)
- Sızdırmazlık maddeleri; şellak
- E vitamini.
Deri yama testleri, alerjik temas kelitisin tanısı ve nedenin belirlenmesinin anahtarıdır. Test, yama testi alerjenlerinin temel serisini, kozmetik ve diş macunu serilerini ve hasta öyküsünden çıkarılan diğer alerjenleri içermelidir. Mümkünse hastanın kendi ürünlerini ve müzik aletlerini de test etmek en önemlisidir. Pozitif sonuçlar dikkatli alınmış bir hasta öyküsü ve klinik muayene ile uyumlu olacak şekilde değerlendirilmelidir. Rutin yama testi negatif olduğunda, keilit araştırılırken fotoyama testi de düşünülmelidir.
Tedavi, alerjenin tüm olası kaynaklarından kaçınılmasıdır. Reaksiyon bu kaçınma ile sonrası genellikle hızla düzelir. Klini şiddete göre antihistamin, topikal kortikosteroidler kullanılabilir.
Dudak kozmetiklerine bağlı iritan, kontakt kelitis
Rujlar ve dudak bakım ürrünleri içeriğindeki iritan, tahriş edici içerikten kaynaklanan kelitislerdir. Tahriş edici kimyasalın neden olduğu temas keilitleri, alerjik bir nedene yönelik incelemeler negatif olduğunda, hasta atopik olmadığında ve dudak yalama gibi bir neden saptanamadığında düşünülmesi gereken bir tanıdır. Dudak bakım ürünlerinde bazı bileşenler hem tahriş edici hem de alerjen olabilir. İritan maddelere örnek olarak zeytinyağı, sitral, gomalak ve tarçın verilebilir. Dudak bakım ürünlerinde iyi bilinen tahriş edicilerden kaçınılmaya çalışılmakta ancak hafif tahriş ediciler hala mevcut olabilir.
Dudak kozmetiklerine bağlı pigmentasyon artışı yapan kontakt kelitis
Dudaklarla temas eden bir alerjen ya da tahriş ediciye bağlı olarak gelişen kelit reaksiyonları sonrası dudakta kahverengi-siyah renkte pigmentasyonlar gelişebilmektedir. Ruj ve dudak bakım ürünlerine karşı alerjen/iritan kaynaklı dudak egzamaların hepsinde pigmentasyon gelişmemekte. Bu nedenle bu tablonun gelişiminde henüz tanımlanmamış bazı yatkınlaştırıcı hasta faktörlerinin de bulunduğu öne sürülmektedir. Başlangıçta dudaklarda akut yada kronik kelitis tablosu olmakta, sonrasında dudakta giderek koyulaşan koyu mor-siyah renkli adacıklar gelişmektedir. Alerjen yada iritan madde bırakıldıktan sonra uzun bir üsre bu pigment lekleri kalabilmektedir. Bazen egzama olmaksızın pigmentasyon gelişebilmektedir. Hiperpigmentasyon, yeşil çay nikel alerjisi durumunda sadece alt dudakta olurken ruj reaksiyon durumunda her iki dudağa lokalize olabilir. Alerjen/tahriş edici kaynakların yaygın olması, ancak pigmentli kontakt dermatitlerin nadir olması göz önüne alındığında, henüz tanımlanmamış bazı yatkınlaştırıcı hasta faktörlerinin de olduğu ileri sürülmektedir.
Pigmentli kontakt kelitis nedenleri;
- Ruj ve dudak bakım ürünleri içerikleri; izopalmitil digliseril sebakat, risinoleik asit, dipentaeritritol yağ asidi esteri, ester zamkı, kömür katranı boyaları ve diğer 1-fenilazo-2-naftol türevleri
- Boyalarda bulunan para-fenilen diamin (PPD)
- Yeşil çay ve içeriğinde yüksek oranlarda nikle bulunduğunda
Dudak kozmetiklerine bağlı ürtiker, anjiyoödem
Kontakt ürtiker, ani ancak geçici lokalize bir ürtikerdir. Doğrudan etken maddeyle temastan sonra ciltte oluşan şişlik ve kızarıklık ile karakterizedir. Kontakt ürtiker, immünolojik (alerji) veya immünolojik olmayan olarak ortaya çıkabilmektedir. Klinik tablo akut veya kronik olabilir.
İmmünolojik olmayan temas ürtikeri, tipik olarak saatler içinde düzelen hafif lokalize reaksiyonlara neden olur; örneğin, ısırgan otu döküntüsü. Bu ürtiker türü, hastanın bağışıklık sisteminin bir alerjene daha önce maruz kalması olmadan ortaya çıkar. Kozmetik ve ilaçların içerikleri, peru balsamı, benzoik asit, tarçın alkolü ve aldehiti, sorbik asit(birçok gıda da ve kozmetiklerde kullanılan bir koruyucu madde), çiğ et, balık ve sebzeler.
İmmünolojik kontakt ürtiker oluşması için daha önce bir alerjene maruz kalma gereklidir. En sık atopik bireylerde (alerjiye yatkın kişilerde) görülür. İmmünolojik kontakt ürtiker nedenleri; dpğal kauçuk lateks, birçok antibiyotik, nikel gibi bazı metaller, parabenler, benzoik ve salisilik asitler, polietilen glikol, kısa zincirli alkoller, çiğ et, balık ve sebzeler.
Temas ürtikeri reaksiyonları, maddenin dudaklara maruz kalmasından birkaç dakika ila yaklaşık bir saat sonra ortaya çıkar. Dudaklarda lokal yanma hissi, karıncalanma veya kaşıntı gelişir. Sıklıkla dudak çevresinde temastan dolayı ellerde lokalize veya genelleşmiş kırmızı şişlikler veya kabarcıklar oluşabilir. Hafif kızarıklık veya minimal şişlikle birlikte gergin şişlik ve kabarcıklarla birlikte dudaklarda ateşli kızarıklığa neden olabilir. Genellikle başlangıcından itibaren 24 saat içinde kendiliğinden düzelir. Dudaklar ve cilt dışındaki diğer organlarda da belirti ve semptomlar görülebilir. Bunlar; hırıltı (bronşiyal astım), burun akıntısı, sulu gözler, boğazda şişme hissi, ses kısıklığı, yutma zorluğu, mide bulantısı, kusma, ishal, kramplar, yaşamı tehdit edici olabilen anafilaktik şok.
Son yıllarda kullanımı artan dudak dolgunlaştırıcılar sonrasında temas ürtikerleri gelişmektedir. Dudak dolgunlaştırıcılar, dudakların görünür hacmini kan dolaşımını arttırarak, vazodilatasyon veya nemlendirme yoluyla artırmak için kullanılan kozmetiklerdir. Bu ürünlerde vazodilatasyon, üç mekanizmadan biriyle elde edilebilir;
- İmmünolojik olmayan(alerjik olmayan) temas ürtiker mekanizması üzerinden; en sık görülen ani temas reaksiyonudur. Tarçın ile acı biberin prostaglandin metabolizmasını etkilemesinden kaynaklanır. Klinik olarak tahriş edici temas keilitini andırabilir.
- İritan, tahriş edici temas keilit; kullanılan tarçın ve acı biber gibi substans P reseptörler üzerinde etkili olan baharatlar, bu reaksiyona neden olmakta.
- Benzil nikotinat ve L-arginin' gibi doğrudan vazodilatasyon etkisi olan maddeler ile.
Dudak dolgunlaştırıcının ürünün uygulanmasından hemen sonra bir öpücük ile reaksiyonun istenmeyen bir şekilde başkasına aktarılabilmektedir.