Son yıllarda dermatoloji muayeneleri sırasında birçok hastanın besin ve sporcu takviyeleri kullandıklarını duymaktayız. Bunların doktor tavsiyesi olmadan, reçetesiz ve gelişigüzel kullanımları endişe verici. Kullanımları bilimsel çevrelerde savunulmasa da, doğru dozlarda alındığında genellikle zararlı olarak kabul edilmemektedir. "Güvenli, sağlıklı ve doğal" olarak lanse edilen bu ürünlerin büyük bir endüstriyel pazarı var. Ürünlere ulaşım, internet alışveriş siteleri, büyük marketler ve bazı spor merkezlerindeki stantlardan satın alınacak kadar kolay ve denetimsiz. Hata, bu ürünler spor eğitmenleri tarafından önerilmekte ve spor tutkunları ile amatör sporcular arasında yaygın olarak kullanılmaktadır. 5996 sayılı "Takviye Edici Gıdaların İthalatı, Üretimi, İşlenmesi ve Piyasaya Arzına İlişkin Yönetmelik" ile bu ürünler Tarım ve Orman Bakanlığı'nın kontrolü altında. Bakanlıktan onay alınmadan üretilemez, işlenemez, ithalatı yapılamaz ve satılamaz. Bu ürünlerin etiketinde, tüketicide ilaç algısı oluşmaması amacıyla "ilaç değildir" ibaresinin yazılması zorunlu tutulmaktadır. Yasa gereği takviye edicilerde herhangi bir ilaç etken maddesi bulunmamalıdır. Hastalıkları iyileştirici, zayıflatıcı, kilo verdirici, kilo aldırıcı, boy uzatıcı, cinsel performansı artırıcı, sigara bıraktırıcı, hücre yenileyici, zekâ artırıcı, beyin geliştirici gibi vaatlerle satılamaz, reklamı ve tanıtımı yapılamaz. Bunun yanında, macun, bitkisel çay, kahve ve çikolata gibi gıdalar da takviye edici gıda kapsamında değerlendirilmiyor. Ancak ülkemizde ürün pazarına bakıldığında, kanıtlanmamış iddialara sahip, içeriği tam bilinmeyen, ürün etiketi detaylandırılmamış ve içerik kaynakları açıklanmayan sayısız ürün bulunmaktadır.

Yetişkinler arasında yapılan bir anket çalışmasında bu tür takviyelerin kullanım yaygınlığı %35-80 olarak bulunmuştur. Aynı anketlerde bu ürünlerin kullanım amaçları ve hedefleri de sorgulanmış; sağlıklı yaşam tarzı, kas geliştirme, istemli kilo alma ve verme ile egzersiz dayanıklılığının artırılması gibi cevaplar alınmıştır. Son yıllarda kullanım hedeflerine estetik amaçlı ve cilt sağlığını artırma gibi yenilerinin eklendiğini görmekteyiz; kolajen ürünlerinde olduğu gibi. Gençlerde kullanım hızla artmakta ve kullanım nedenleri egzersiz dayanıklılığının artırılması değil, daha çok kaslı bir görünüm kazanmak veya kilo vermek olduğunu görmekteyiz. Hatta bu tür ürünlerin kullanımı ile egzersiz bağımlılığı, estetik görünüm kaygıları, düşük özsaygı ve şiddetli obsesif-kompulsif davranış (vücut dismorfik bozukluğu, kas dismorfisi) bozukluğu arasında bir korelasyon bile gözlemlenmiştir. Sporcu takviye ürünlerini kullanan kişilerde "kaslı bir vücut ancak ciltte akneler, lekeler ve saç dökülmesi, kellik" gibi olumsuz bir imaj sıkça birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Bu nedenle bu ürünlerle ilgili dermatolojik kaygılar da artmıştır. Son yıllarda nodülokistik akne ve androgenetik alopesi gibi bazı dermatolojik durumlar ile bu takviyelerin uygunsuz kullanımı arasında bir ilişki düşünülmektedir.

Sporcu takviye ürünlerine bakıldığında, kanıtlanmamış iddialara sahip sayısız etken madde görmekteyiz. Bu etken maddelerin farklı etki mekanizmaları öne sürülerek pazarlamaları yapılmaktadır.

  • Kas oluşturma ve geliştirme özelliklerine sahip etken maddeler:
    • Peynir altı suyu proteinleri ve bitki bazlı proteinler
    • Amino asitler; lösin, izolösin ve valin gibi dallı zincirli amino asitler, kreatin, beta-alanin, beta-hidroksi beta-metilbutirat, L-karnitin, glutamin ve konjuge linoleik asit
  • Testosteronu artırdığını iddia eden etken maddeler; bitkisel içerikler tercih edilmiştir; testere palmiyesi, ashwagandha, çemen otu, D-aspartik asit ve Tribulus terrestris.
  • Psikoaktif ve egzersiz kapasitesini artıran etken maddeler; kafein, nitrik oksit, krom, selenyum ve arginin..
  • Anabolik androjenik steroidler gibi hormonal takviyeler; dehidroepiandrosteron sülfat (DHEAS), insan büyüme hormonları ve insülin benzeri büyüme faktörü-1 (IGF-1).

Peynir altı suyu 

Peynir altı suyundan elde edilen gıda takviyeleri kas gelişimini destekleme, iyileşmeyi artırma ve yüksek kaliteli proteinin uygun bir kaynağını sağlama yeteneği nedeniyle kullanılmaktadır. Sporcular, vücut geliştiriciler ve fitness tutkunları arasında günlük rutinlerinin vazgeçilmezidir. Sütün peynir mayası veya organik asitle pıhtılaştırılmasından ve peynirin esasını oluşturan pıhtının alınmasından sonra, geri kalan yeşilimsi sarı renkteki kısım olarak adlandırılan peynir altı suyu, peynir üretiminin bir yan ürünüdür. Üretilen bir kilogram peynirin 9-10 litre peynir altı suyu ürettiği tahmin edilmektedir. Fransızca’da “Lactoserum”, İngilizce’de “Whey”, Almanca’da “Molke” olarak adlandırılır. Sütte bulunan iki temel proteinden biri peynir altı suyu proteinidir, diğeri ise kazeindir. Peynir altı suyu, süt proteinlerinin yaklaşık %20'sini içerir ve esansiyel yani vücudun kendi başına sentezleyemediği ve mutlaka beslenme ile alınması gereken dokuz temel amino asidin tamamını içerdiği için oldukça değerlidir.

Peynir altı suyu bileşenleri, peynir altı suyunun tipine (ekşi veya tatlı), süt çeşidine (inek, koyun ya da keçi), mevsime, hayvanın beslenme tipine, laktasyon dönemine ve işleme kalitesine bağlıdır. Peynir altı suyunda bulunan proteinler ve diğer içerikler;

  • proteinler; β-Laktoglobulin (β-Lg; peyniraltı suyu proteinleri içerisinde %58 ile en yüksek orana sahip olanı), α-Laktalbumin (αLa; %20 ile en fazla bulunan ikinci proteindir), Bovine Serum Albumin (BSA; sığır serum albümini yüksek seviyedeki yapısı ve boyutu nedeniyle serbest yağ asitlerini ve lipitleri bağlayabilmektedir), immunoglobulinler (Ig; süt proteinlerinin en küçük fraksiyonudur), proteoz-pepton fraksiyonları (peyniraltı suyu proteinlerinin de yaklaşık %20’sini oluşturmaktadır), laktoferrin (transferin protein ailesinin bir parçası ve fonksiyonu kan serumunda demir taşımak olan demir bağlayıcı bir glikoproteindir), laktoperoksidaz (LPO; lizozim enzimi).
  • aminoasitler; lösin, izolösin ve valin gibi dallı zincirli amino asitler.
  • karbonhidratlar; laktoz, peyniraltı suyu kuru maddesinin ana bileşenidir (yaklaşık %70) ve çok önemli bir enerji kaynağıdır.
  • suda çözünen vitaminler; miktarları çok değişken olmakla beraber, peyniraltı suyunun miktarı peynir üretiminden sonra depolama şartlarına bağlıdır. Riboflavin, folik asit ve kobalamin önemli miktarlarda bulunur. Peyniraltı suyunda peynir üretimi sonrası çoğunlukla peyniraltı suyu proteinlerine bağlı durumdadır. Peyniraltı suyunun sütten daha yüksek miktarda riboflavin içerebildiği ilginç bir durumdur. Çünkü, peynir üretiminde kullanılan bazı laktik asit bakterilerinin aktiviteleri nedeniyle riboflavin içeriğinde artış meydana gelebilmektedir. Oldukça yüksek riboflavin içeriğinden dolayı, peyniraltı suyu karakteristik sarı-yeşil renge sahiptir.
  • mineraller; peyniraltı suyu kuru maddesinin mineral kompozisyonu (kalsiyum, çinko, magnezyum, fosfor, bakır, sodyum, potasyum, klor, demir) %7 ile 12 arasında değişkenlik göstermektedir ve miktarları peynir üretim teknolojisine bağlıdır. Peyniraltı suyu, sütte bulunan hemen hemen tüm çözünür tuzları ve mikro elementleri içerebilmektedir; fakat peynir yapım aşamalarında tuzlar da eklenebildiğinden değişiklikler olabilmektedir. Kalsiyum ve fosfatlar kısmen peynir içindeki kazeine bağlı olarak kalmakta ve miktarı asidik peyniraltı suyunda asidik ortamda daha yüksek çözünebilirlik gösterdiği için çok daha yüksektir.

Peynir altı suyu proteini çeşitli formlarda mevcuttur. Peynir altı suyu protein konsantresi, laktoz ve yağın yanı sıra yaklaşık %70-80 oranında protein içerir. Peynir altı suyu proteini izolatı, daha yüksek protein içeriğine (yüzde 90 veya daha fazla) sahip olup, daha düşük miktarda laktoz ve yağ içerir. Peynir altı suyu proteini hidrolizatı, önceden sindirilmiş ve daha hızlı emilim için kısmen hidrolize edilmiş, genellikle tıbbi protein takviyelerinde ve bebek mamalarında kullanılır. Bu peynir altı suyu proteini formları genellikle shake'lerde, barlarda ve diğer diyet ürünlerinde kullanılır ve bu da onu aktif bir yaşam tarzına sahip olanlar için uygun bir protein kaynağı haline getirir.

Bu proteinlerin kullanımına bağlı olarak gelişebilen akne, en sık karşılaşılan dermatolojik problemlerin başında gelmektedir. Akne başlıca hormonal, artan sebum üretimi, inflamasyon ve bakteri kaynaklı çoklu faktöriyel bir cilt hastalığıdır. Aknenin gelişimi karmaşık olup, tek bir nedenden bahsedilmesi zor olabilir. Ancak, peynir altı suyu proteini gibi süt ürünlerinin tüketimi gibi diyet faktörlerinin akne kliniklerini şiddetlendirebileceği bilinmektedir. Bununla birlikte, peynir altı suyu proteini tüketen herkesin akne yaşamayacağını anlamak önemlidir. Bireylerin diyetlerine peynir altı suyu proteini eklerken ciltlerinin tepkisini izlemeleri çok önemlidir. Sivilceler oluşursa, alınan peynir altı suyu proteinini ayarlamak, farklı bir protein kaynağı denemek veya akne için tedavi ya da cilt bakımı uygulamalarına geçilmelidir. Akne üzerindeki potansiyel etkisinden endişe duyulduğunda ancak yine de diyetlerini proteinle desteklemek isteyenler için bitki bazlı proteinler seçilmelidir; bezelye proteini, pirinç proteini (özellikle süt veya glütene duyarlılığı olan kişiler için uygundur), kenevir proteini ve soya proteini (soyanın östrojen seviyeleri üzerindeki etkilerine dikkat edilmelidir) gibi. Bitkisel alternatifler dışında yumurta beyazı proteinini de düşünebilirler.

Yeni başlayan aknenin, mevcut akne kliniğinde alevlenmenin, ciltte sebum artışının (sebore), erkeksi patern saç dökülmesinin (androgenetik alopesi) ve hirsutizmde peynir altı suyu proteini takviyesi kullanımı mutlaka sorgulanmalı ve değerlendirilmelidir. Çünkü gelişmiş ve belirgin kaslar, sivilceler ve bunların lekeleri, uzun süreli peynir altı suyu proteini kullanan bir hastanın doğal bulguları olarak ifade edilmektedir. Peynir altı suyu proteini ile akne arasındaki bağlantı çeşitli çalışmalarla araştırılmış, peynir altı suyunda bulunan büyüme hormonu, insülin, IGF ve anabolik steroid kaynaklı artan testosteron seviyelerinde kaynaklanan mekanizmalar suçlanmıştır.

  • İnsülin ve IGF-1; peynir altı suyu proteininin insülin seviyelerini artırdığı ve bunun da IGF-1 seviyelerini yükselttiği gösterilmiştir. IGF-1, büyüme ve gelişmede önemli bir rol oynayan bir hormondur; ayrıca ciltte sebum üretimini uyarır, ciltte ve sebase bez kanallarında cilt hücrelerinin çoğalmasını destekler. Bu etkilerin her ikisi de aknenin gelişimine katkıda bulunabilir. Bilimsel çalışmalar, daha yüksek IGF-1 seviyelerine sahip bireylerin akneye daha yatkın olduğunu göstermiştir. Ayrıca, peynir altı suyu proteininin tetiklediği glisemik yanıt, kan şekeri seviyelerinde ani yükselmelere yol açabilir ve bu da insülin salgısını daha da artırabilir. Bu hormonal değişiklikler dizisi, stres, genetik yatkınlık ve genel diyet gibi diğer faktörlerle birleştiğinde, akne gelişimine elverişli bir ortam yaratabilir. Son yıllarda çalışmalar yüksek IGF-1 seviyeleri, kanser riskinin artmasıyla ilişkilendirilmiştir.
  • Akne günümüzde insülin direnci, obezite ve metabolik sendromun erken bir belirteci olarak kabul edilmektedir. Yüksek doz amino asitlerin; lösin, izolösin ve valin gibi, glikoz metabolizması üzerinde potansiyel olarak olumsuz etkiye sahip olduğu ve 2. tip diyabet geliştirme riskinin daha yüksek olmasına yol açabileceği düşünülmektedir. Akne dışında insülin direncinin cilt belirtileri olan akantozis nigrikans ve akrokordonlara neden olabileceği belirtilmektedir.
  • Androjenik aktivite üzerine etkileri; androjenler, akne gelişiminde önemli bir rol oynadığı bilinen hormonlardır. Bu hormonlar, yağ bezlerinin boyutunu ve aktivitesini artırarak sebumun aşırı üretilmesine neden olur. Aşırı sebum, ölü deri hücreleri ve bakterilerle birleştiğinde gözenekleri tıkayabilir ve akneye yol açabilir. Peynir altı suyu proteinlerinin insülin seviyelerini yükseltmesi, androjenler üzerinde de bir zincirleme etkisi vardır. Daha yüksek insülin seviyeleri, yumurtalıkları ve böbrek üstü bezlerini daha fazla androjen üretmeye teşvik edebilir. Androjen seviyelerindeki bu artış, özellikle hormonal hassasiyetleri olan kişilerde akne oluşumuna katkıda bulunabilir.
  • İnflamasyon üzerine etkileri; inflamasyon, iltihaplanma, akne gelişiminin temel bir bileşenidir. Kronik inflamasyon lezyonların şiddetini artırarak akneyi şiddetlendirebilir. Bazı araştırmacılar, peynir altı suyu da dahil olmak üzere süt proteinlerinin, belirli bireylerde bağışıklık tepkilerini tetikleme potansiyelleri nedeniyle iltihaplanmaya katkıda bulunabileceğini öne sürmektedir. Peynir altı suyu proteini, bağışıklık fonksiyonunu etkileyebilen biyoaktif peptitler içerir. Bu peptitler genel olarak sağlık için faydalı olsa da, bazı durumlarda, özellikle süt proteinlerine duyarlı kişilerde, bir inflamatuar yanıtı tetikleyebilir. Bu inflamatuar yanıt, ciltte kızarıklık, şişlik ve sivilce oluşumu olarak kendini gösterebilir. Ancak, tüm bireylerin peynir altı suyu proteinine karşı inflamatuar bir tepki yaşamayacağını belirtmekte fayda var. Süt ürünlerine ve bileşenlerine karşı hassasiyet derecesi büyük ölçüde değişebilir; bu nedenle bazı kişilerde akne gelişirken bazılarında gelişmez.
  • Bağırsak florası, mikrobiyotası ve akne bağlantısı; bağırsak sağlığı ile akne de dahil olmak üzere cilt rahatsızlıkları arasındaki bağlantıyı inceleyen yeni bir araştırma alanıdır. Sağlıklı bir bağırsak mikrobiyomu, cilt sağlığı da dahil olmak üzere genel sağlığı korumak için gereklidir. Bağırsak bakterilerindeki dengesizlik, akne de dahil olmak üzere çeşitli cilt rahatsızlıklarıyla ilişkilendirilmiştir. Peynir altı suyu proteini, diğer süt ürünleri gibi bağırsak sağlığını çeşitli şekillerde etkileyebilir. Örneğin, laktoz intoleransı olan kişiler, laktoz içeren peynir altı suyu proteini konsantresi tüketirken sindirim sorunları yaşayabilir. Bu sindirim sorunları bağırsak mikrobiyomunu bozabilir ve potansiyel olarak iltihaplanmaya ve akne alevlenmelerine yol açabilir. Bazı araştırmalar, yüksek proteinli diyetlerin, özellikle hayvansal protein açısından zengin olanların, bağırsak mikrobiyomunu cilt sağlığını etkileyebilecek şekilde değiştirebileceğini öne sürüyor.
  • Yüksek peynir altı suyu proteini alımının, sıçanlarda karaciğer oksidatif stres belirteçleri olarak bilinen lipid hidroperoksitleri ve ileri oksidasyon protein ürünlerini artırdığı gösterilmiştir. Bu yeni bulgular son yıllarda peynir altı suyu tüketimi ile cilt yaşlanmasının önlenebileceği ideaları ile çelişmektedir. Yüksek oksidatif stres belirteçleri, cilt yaşlanmasının hızlanmasını destekleyebilir.
  • Peynir altı suyu proteini tüketimi sonrası hepatik enzimlerin yükselmesine ilişkin çok sayıda çalışma bulunmukta. Bu akne tedavisinde izotretinoin ve tetrasiklinler gibi hepatotoksik ilaçların kullanımı sırasında perynir altı sularının kullanılmamasını gerektirmektedir. 

Anabolik Steroidler

Bunların doğru teknik terimi "anabolik-androjenik steroidler" genellikle "anabolik steroidler", "steroidler" veya "androjenler" olarak kısaltılır. "Anabolik", doku oluşturmayı (çoğunlukla kas) ifade ederken ve "androjenik", androjenler adı verilen bir grup seks hormonunu ifade eder.Testosteron ana androjendir. Anabolik steroidler, testosteron veya diğer androjenlere çok benzeyen sentetik ilaçlardır. Hem erkeklerde hem de kadınlarda iskelet kasının büyümesini (anabolik etkiler) ve erkek cinsel özelliklerinin gelişimini (androjenik etkiler) desteklerler.Bu ilaçlar çoğunlukla düşük testosteronu (erkek hipogonadizmi) tedavi etmek için reçete edilir; primer erkek hipogonadizmi, hipogonadotropik hipogonadizm, erkek çocuklarda ergenliğin gecikmesinde, kadınlarda bazı meme kanseri türlerinde, endometriozis ve osteoporoz gibi. Bu endikasyonları dışında lösemi hastalarında kemik iliği stimülasyonu, aplastik anemi, böbrek yetmezliği, belirli kanserler veya edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromu (AIDS) olan kişilerde kas gelişimini teşvik etmek gibi diğer durumlar için de kullanırlar. Ancak vücut geliştiriciler ve bazı sporcular vücut kas performanslarını artırmak ve/veya fiziksel görünümlerini iyileştirmek amacıyla bu ilaçları kötüye kullanırlar.  Yapılan çalışmalar yasalar izin versede anabolik steroidlerin tıbbi olmayan amaçlar için yaygın olarak kullanıldığını göstermektedir. Ne yazık ki, yasaklı anabolik steroidler sporcu besin diyet takviyelerinde bulunabilir. ABD'de 776 diyet takviyesi üzerinde yapılan bir çalışmada, %89,1'inin steroid benzeri içerikler veya sentetik steroidler içerdiği bulunmuştur. Amerika Birleşik Devletleri'nde, tetrahidrogestrinon (THG) ve androstendion gibi steroid öncülleri içeren diyet takviyeleri daha önce reçete olmadan yasal olarak satın alınabiliyordu. Dehidroepiandrosteron (DHEA) hariç olmak üzere, bu takviyelerin satın alınması, 2004 Anabolik Steroid Kontrol Yasası'nın kabul edilmesinden sonra yasadışı hale gelmiştir. Ancak hala doktor tarafından reçete ile düzenlenmesi gereken testosteron, DHEAS gibi androjenler reçetesiz olarak serbestçe temin edilebiliyor. 

Bazı anabolik steroidler ağız yolundan alınır, kas içine enjekte edilir ve diğerleri ise cilde uygulanan jeller veya kremler halinde kullanılır. 

Reçetesiz dozlar genellikle tıbbi durumların tedavilrinde kullanılan reçeteli dozlardan 10 ila 100 kat daha yüksektir. Bu nedenle, yan etkiler genellikle reçeteli anabolik steroid kullanımının yan etkilerinden daha şiddetlidir. Anabolik steroidlerin yanlış reçetesiz kötüye kullanımının herkeste görülebilecek yan etkileri ve komplikasyonları; yüksek tansiyon, kan pıhtılaşma problemleri, kalp krizi sorunları, felç, karaciğer hasarı, ergenlik öncesi kullanımında kısa boy, şiddetli akne ve kistler, erkek tipi kellik, kıllanma artışı, saldırganlık, mani, sanrılar ve majör depresif bozukluk. Erkelerde; sperm üretiminin azalması, büyümüş göğüsler, testis boyutunda azalma, prostat büyümesi, testis kanseri riskinde artış. Kadınlarda; ses kalınlaşması, göğüslerin küçülme, erkek tipi kellik ve vücutta aşırı kıllanma.

Anabolik steroidler, testosteron kötüye kullanımına bağlı ciltte yan etkiler arasında şiddetli nodülokistik akne, akne konglobata, akne fulminans ve piyojenik granülomlar bulunmaktadır. Ciltte sebase bezlerin aktivite artışı ise sebore, epidermoid kistler ve sebase kistler gelişirken, sebase bezinin aşırı aktivitesi nedeniyle ciltte tekrarlayan fronküloz, folikülit, dermatofitoz ve tinea versicolor gibi yüzeysel mantar enfeksiyonları gelişebilmektedir. Bunlar dışında cilt çatlakları(stria distensae), yaygın keloidler, diş etlerinde hipertrofi, kadınlarda hirsutizm ve kadın tipi saç dökülmesi, erkeklerde jinekomasti, androgenetik alopesi sıklıkla görülmektedir. Daha nadir olarak psoriasis hastalığının kliniğinde alevlenmeler, porfiria hastalıklarından latent kalıtsal koproporfirinin ortaya çıkması ve ailevi anjiyolipomlu hastalarad yeni lezyon çıkışıda yer almaktadır.

Anabolik steroid kullananlarda yapılan çalışmalarda bu kişilerde antrenmanları kaçıracakları, diyet kısıtlamalarını ihlal edecekleri veya steroid kullanamayacakları korkusuyla diğer önemli sosyal aktivitelerden uzak kaldıkları görülmüştüri. Steroid kullananlar ayrıca bu ilaçları elde etmek için büyük miktarda zaman ve para harcarlar. Tüm bunlar ve kas kütlesini kaybetme kaygısı depresyona neden olmaktadır. Bu anabolik steroid bağımlılığına dönüşmektedir. Bir araştırma incelemesi, anabolik steroidleri kötüye kullanan kişilerin yaklaşık %32'sinin bağımlı hale geldiğini göstermektedir. Bağımlılık belirtileri arasında, aynı etkileri elde etmek için daha fazla steroid alma ihtiyacı yer alabilir. Bağımlılığın bir diğer göstergesi, anabolik steroid kullanımı sona erdiğinde ortaya çıkan çekilme belirtileridir. Çekilme belirtileri arasında yorgunluk, huzursuzluk, iştahsızlık, uykusuzluk, cinsel istekte azalma ve steroid isteği yer alabilir. Çekilme belirtilerinin en tehlikelisi depresyondur, çünkü bazen intihar girişimlerine yol açabilir.

Anabolik steroidlerde bu ciddi problemler sporcu takviyeleri endüstrisini yeni arayışlara ve sahtekarlıklarar yöneltmiştir. "Tasarımcı ilaçlar" olarak tanıtılan bu yeni ürünler anabolik sterodiler ile aynı işlevsel etkileri taklit ederken doping testlerinde tespit edilememektedir. Bunlar aslında anabolik steroidlerin değiştirilmiş yasadışı molekül versiyonlarıdır. Bunlar vücut geliştirme ve sporcu takviyelerinde bulunmakta ve reçetesiz olarak kolaylıkla satın alınabilir.

Sporcu gıda takviyeleri içerisinde anabolik steroidler dışında kullanılan performans arttıcılarda bulunmaktadır. Bunlar;

Steroid olmayan anabolik ilaçlar; insülin, insülin benzeri büyüme hormonu (IGF) ve insan büyüme hormonu (HGH) gibi insan vücudu tarafından üretilen steroid olmayan anabolikler tıbbi amaçlar için kullanılmaktadır. Ancak bunlar bazen performans artırıcı amaçla kötüye kullanılmaktadır. 

Ergo/termojenikler; sporcular vücut yağını azaltmak, kas kütlesini arttrımak veya dayanıklılık için bu bileşikleri kullanmaktadır. Ergo/termojeniklerin üç ana kategorisi şunlardır:

  • Ksantinler: Dikkat ve uyanıklığı artıran ve iştahı bastıran bileşiklerdir. Örnekler arasında kafein, astım ilacı teofilin ve çikolata, kahve ve çayda bulunan bir madde olan teobromin bulunur.
  • Sempatomimetikler: Yapı ve etki olarak epinefrin ve norepinefrine benzeyen ilaçlardır. Bunlar vücutta kalp atış hızını artıran, kan damarlarını daraltan ve kan basıncını yükselten doğal kimyasallardır. Bir örnek, efedra bitkisinden elde edilen efedrindir. Efedrin/efedra, kilo kaybını, artan enerjiyi ve gelişmiş atletik performansı destekleyen diyet takviyelerine dahil edilmiştir. 2004 yılında FDA, kardiyovasküler ve sinir sistemi etkileri de dahil olmak üzere çeşitli olası sağlık riskleri nedeniyle efedrin/efedra içeren diyet takviyelerinin ABD satışını yasaklamıştır.
  • Tiroid hormonları: Tiroidin işlevini değiştirerek metabolizmayı düzenleyen maddelerdir. Cytomel bir örnektir.

Eritropoietin bir hormon türüdür. Şiddetli böbrek hastalığı olan kişilerdeki anemi tedavisi için kullanılır. Kırmızı kan hücrelerinin seviyesini yükselterek organlara oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerindeki hemoglobin adı verilen proteinin seviyesini de artırır. Eritropoietin almak, oksijenin kaslara nasıl taşındığını iyileştirir. Uzun süre egzersiz yapan sporcuların, epoetin adı verilen laboratuvarda üretilen bir eritropoietin türünü kullanması yaygındır. 1990'larda profesyonel bisikletçilerin eritropoietin kullanması yaygındı. Ancak bu ilaç, sporcular arasında bu kullanımı ile ölümlere yol açmıştır. Doping amaçlı eritropoietin kullanımı ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir; felç, kalp krizi ve akciğerdeki atardamarların tıkanması gibi.

Diüretikler, vücudun sıvı ve tuz dengesini değiştiren ilaçlardır. Vücudun su kaybetmesine neden olabilir ve bu da bir sporcunun kilosunu düşürebilir. Diüretikler ayrıca sporcuların idrarlarında yapılan doping ve uyarıcı testlerini geçmelerine yardımcı olabilir. İdrarı seyreltir ve uyuşturucu izlerini gizleyebilirler. Diüretikler, herhangi bir dozda alındığında yan etkilere neden olabilir; vücutta daha fazla sıvı kaybı ile ciddi bir sorun olan dehidratasyon, kaslarda kramplar, baygınlık, sersemlik, güçsüzlük veya dengesizlik hissi, vücudun ihtiyaç duyduğu potasyum gibi minerallerin eksikliği, kan basıncında düşme, beceriksizlik ve dengesizlik, hatta ciddi durumlarda ölüme yol açabilir.

Kreatinin, sporcular arasında popüler olan bir besin takviyesi kreatin monohidrattır. Vücut kendi kreatinini de üretir. Kasların enerji salmasına yardımcı olur. Kreatin takviyeleri sporcuların küçük, kısa süreli güç patlamaları elde etmelerine yardımcı olabilir. Kreatin, kasların adenozin trifosfat (ATP) adı verilen bir enerji kaynağından daha fazla üretmesine yardımcı oluyor gibi görünmektedir. ATP, enerjiyi vücudun hücrelerinde depolar ve hareket ettirir. Halter veya sprint gibi hızlı hareket patlamaları içeren aktiviteler için kullanılır. Ancak kreatinin, daha yüksek hızda nefes almanızı ve kalp atış hızınızı yükseltmenizi sağlayan aerobik sporlar adı verilen sporlarda daha iyi performans göstermenize yardımcı olduğuna dair bir kanıt yoktur. Kreatinin yan etkileri arasında kilo alımı ve karın veya kaslarda kramplar yer alabilir. Kreatin zamanla kilo alımına neden olur ancak bunun nedeni kreatinin vücutta tuttuğu ekstra su olabilir. Su, vücudun diğer kısımlarından uzakta kas dokusuna çekilir. Bu da sizi susuz kalma riskine sokar.

Gıda takviyeleri, besinler ve ilaçlarla etkileşime girebilir. Bir literatür incelemesinde 200'den fazla bitki ve takviye içeriğinin 1.400'den fazla ilaç etkileşimi belgelenmiştir.

Ayrıca, bu gıda takviyelerinin kötü üretim protokollerinin bir sonucu olarak ürünlerde bakteriyel ve mantar kontaminasyonu ile kurşun, arsenik ve cıva gibi ağır metallerin varlığı da tespit edilmiştir.

Besin takviyelerine eklenen yardımcı maddeler ürtiker, sabit ilaç döküntüleri ve anafilaksiye neden olabileceği unutulmamalıdır.

Gıda takviyelerinin çocuklar ve gençlerde etkinlikleri ile ilgili yeterince çalışma yoktur. Çocuklar ve ergenler genellikle bu endüstri pazarının masum hedefleri arasında yer almaktadır. Bu yaş grubunda akran baskısı ve görünüm kaygısı, onları bu sağlık ve mantık dışı takviyeleri kullanmaya daha yatkın hale getirmektedir. Ergenlik dönemindeki hormonal değişiklikler, ani vücut büyümesi ve erişkinlere göre değişen farmakodinamik özellikler, bu gıda takviyelerinin olumsuz etkileri için daha yüksek bir risk oluşturmaktadır.

2018'de yürütülen bir çalışmada, 776 diyet takviyesinde onaylanmamış ilaç bileşenleri tespit edilmiş ve bunların 757'sinde bu bileşenler etikette belirtilmemiştir. Diyet takviyesi kullanımı, Amerika Birleşik Devletleri'nde her yıl (2004-2013) 23.000 acil servis başvurusuyla ve 2000 hastane yatışıyla ilişkilendirilmiştir.

Sporcu takviyesi başlığında kontrolsüz satış ve kullanımları hızla artan bu gıda takviyeleri, tıbbi ürün grubuna alınmalı ve ilaç olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, özellikle spor hekimleri tarafından kullanımları düzenlenmelidir. Bu ürünler hakkında toplumsal bilincin yükseltilmesi, yasal düzenlemeler ile kısıtlamaların getirilmesi ve denetimlerin çok sıkı uygulanması gerekmektedir.


Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency