Hipertrikoz, vücudun herhangi bir yerinde kılların sayıca artması ve kalınlaşması anlamına gelir. Sıklıkla androjen hormonlarına duyarlı bölgelerde aşırı kıl büyümesiyle karakterize olan hirsutizmden ayırt edilmelidir. Çocukluk çağında açıklanamayan hirsutizm, genellikle çocuklarda hipertrikoz için endokrin sistemin detaylı araştırılmasını gerektirir. Hipertrikoz, vücudun belli bir bölgesinde lokalize veya tüm vücutta genel olarak ortaya çıkabilir. Doğuştan veya sonradan gelişebilir. Doğuştan hipertrikozlar, neden olduğu estetik problemler nedeniyle çocuğun yanı sıra ebeveynleri de psikolojik olarak etkiler. Ek olarak, hipertrikoz bir sendromun bileşeni olabileceği için erken tanısı ve tüm vücut sistemlerinin multidisipliner değerlendirmesi gereklidir. Mevcut tedavi seçenekleri sınırlıdır; tatmin edici sonuçlar zaman almakta ve sabır gerektirmektedir.

Hipertrikozis, vücudun herhangi bir anatomik alanı ile sınırlı, lokalize veya tüm vücutta genel kılların aşırı büyümesi olarak görülebilir. Kılların aşırı büyümesi başlangıç ​​yaşına göre doğuştan (konjenital) olabileceği gibi, ileri yaşlarda sonradan (edinsel) ortaya çıkabilir. Hipertrikoz, izole bir bulgu olabilir veya diğer anormalliklerle ilişkili olarak bir sendromun parçası olabilir.

Lokalize Hipertrikozis

Lokalize hipertrikozis, vücudun belli bir anatomik bölgesinde yaş, ırk veya cinsiyetten bağımsız olarak aşırı kıllanma ile karakterize nadir bir durumdur. Bu durum doğuştan olabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabilmektedir.

Lokalize, Sonradan Gelişen Hipertrikozis

Cildin kronik sürtünme, tahriş ve inflamasyona maruz kalan alanlarında lokal hipertrikozis gelişebilmektedir. Dövmeler sonrası, skleroterapilerde, kronik venöz yetmezlikte bacaklarda, derin cilt yanıklarında yanık kenarlarında, çok kaşıntılı böcek ısırıklarında, kasıkta lenf bezlerinin alınması sonrası bacakta düzensiz bir desende, zona yerleşim alanında, su çiçeği sonrası, kontakt temas egzamalarında lokal hipertrikozis gelişebileceği bildirilmiştir. Ortopedik alçı ve atellerin uzun süre uygulanması sonrası bu alanlarda hipertrikozis gelişebilmektedir.

Lokalize, Doğumsal, Konjenital Hipertrikozis

Lokalize konjenital hipertrikozisler; 

  • Becker nevüsü; Becker melanozu ve pigmentli kıllı epidermal nevüs olarak da bilinir. Doğumsal, vücutta belli bir anatomik alana yerleşim gösteren (lokalize) tek taraflı hiperpigmentasyon ve tipik olarak üzerinde aşırı kılların büyümesi ile bir cilt lekesi olarak görülür. Genel olarak % 5'lik bir yaygınlığa sahiptir ve öncelikle erkekleri etkiler. Artmış androjen duyarlılığından kaynaklandığı düşünülmektedir. Genellikle estetik kaygı dışında zararsız olarak kabul edilir. Ancak özellikle malign melanoma gibi cilt kanserlerinden ayrımın yapılması çok önemlidir. Becker melanozisi, Becker nevüs sendromu olarak bilinen ektodermal anormalliklerle ilişkili diğer bulgularla bağlantılı olabilir. Bu yönde hastanın değerlendirilmesi önemlidir. Hiperpigmentasyon veya hipertrikozis için lazer tedavileri estetik nedenlerle uygulanmaktadır. Daha detaylı bilgi için... 

  • Konjenital melanositik nevüsler; doğumsal bu tür benler üzerinde kıllar taşıyabilir. Özellikle giant, dev boyutlu formları kanserojen riskleri nedeni ile önemlidir (10 cm2 den büyüklerde %6,3 küçük olanlarda %2.5-8  oranında). Dev boyutlu olanlarda doğuştan benler üzerinde hipertrikozis var ve ergenlikte kıl artışı daha belirgin hale gelmektedir. Nerede ise kıllar saça benzer formdadır. Bu tür benler göz problemleri, neurofibromatosis, kemik malformasyonları, leptomeningeal problemler (neurocutaneous melanoblastosis) ile hidrosefali, oligofreni ile birlikte olabilmektedir. Daha detaylı bilgi için...

  • Nevoid hipertrikozisler; Nevoid, yani benlere benzer ancak pigmentasyon değişimlerinin olmadığı hipertrikozlardır. Bunlar vücutta lokal yerleşimli terminal kıl büyümesi ile karakterize nadir görülen konjenital hastalıklardır. Cilt lezyonları genellikle doğumda veya hemen sonrasında mevcuttur. Lezyonlar tipik olarak tektir; ancak ergenlikten sonra gelişen çoklu lezyon vakaları da bildirilmiştir. Çoklu lezyonlar sıklıkla "Blaschko çizgileri" boyunca yuvarlak, dama tahtası veya doğrusal desenler şeklinde görülmektedir. Saçlı deri yerleşimlerinde terminal hipertrikozis gösteren saçlar, orijinal saç renginin aynı olabilir; nadiren gri veya beyaz olabilmektedir. Nevoid hipertrikozların etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Genetik geçişler gösterebildiği gibi bir malformasyonun parçası da olabilmektedir. Hiçbir neden ya da anomaliye bağlı olmaksızın nevoid sınırlı hipertrikoza en basit örnek, tek başına ve çok gür bir kaşın varlığıdır. Nevoid hipertrikozlar, anatomik yerleşim yerlerine ve birlikte olabilecek patolojilere göre aşağıdaki gibi tanımlanmıştır.
    • Lumbo-sakral hipertrikozis; Faun tail, kuyruğu deformitesi olarak da bilinmektedir. Sırt orta hattında, altta sakral alanda lokalize kıllanma artışı olarak tanımlanmıştır. Hipertrikozis ile birlikte sakral gamze, hiperpigmentasyon, lipom, port şarabı lekesi veya dermoid kist gibi çeşitli eş zamanlı cilt malformasyonları ile ilişkilidir. Bu gelişimsel defekt genellikle kemik ve omurilik defektleriyle, en sık spina bifida occulta ve diastematomiyeli ile birliktedir. Bu nedenle mutlaka radyolojik ve nörolojik problemler açısından değerlendirilmelidir. Tespit edilmez ve cerrahi olarak düzeltilmezse, ilerleyen yaşla birlikte komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Vertebraların omurgaya göre orantısız bir şekilde büyümesi nörolojik anormalliklere neden olabilir. En yaygın kusurlar ayak düşüklüğü, gece idrar kaçırma ve sırt ağrısıdır.

 

    • Kulakta hipertrikozis; İnsan kulağının kulak kepçesinde aşırı sert siyah kılların varlığı hipertrikozis pinnae auris veya kıllı kulaklar olarak adlandırılır. Kulaklarda kıllanma öncelikle erkeklerde ara sıra kadınlarda yaşlanma ile birlikte görülmektedir. Çalışmalar hipertrikozis pinnae aurisun Y kormozumu ile ilişkil olduğu ve kalıtımının babadan oğula geçtiğini göstermektedir. XYY kromozomal anomalilerdede kulakta kıllanma olmaktadır. Irksal olarak en fazla Hintli’ lerde görülmektedir. 20 yaşlarda başlamakta 70 li yaşlarda en belirgin olduğu dönemdir. Diabetik annelerden doğan çocuklarda kulak kılları artışı gözlenebilmektedir. Sonradan gelişen kulak kılı artışlarında AIDS düşünülmelidir. 
    • Burunda hipertrikozis; insan burnunda aşırı sert siyah kılların varlığı hipertrikozis nazi veya kıllı burun olarak adlandırılır.
    • Kaş ortası hipertrikozis; sıklıkla aileseldir. Ayrıca siklosporin ilaç kullanımında ve AIDS te kaş ortası kıllanma artışı olabilmektedir.
    • Hipertrikozis kübiti; Kıllı dirsek olarak da bilinmektedir. Doğuştan dirsek çevresinde hipertrikozun varlığı ile tanımlanır. Hipertrikoz, dirsekten ön kol ve üst kola dağılım gösterebilmektedir. Bazı vakalarda açıklanamayan kısa boy ile birlikte kolların dış yüzeyinde uzun vellus kıllar ve hipertrikoz görülebilmektedir; bu durum "tüylü dirsek sendromu" olarak tanımlanmaktadır. Bu sendromda ince lanugo kıllar, kolların doğumda simetrik olarak bulunur. 
    • Kıllı aksesuar meme, hairy polythelia; Aksesuar meme dokusu ve hipertrikozisi tanımlar. Bazen meme dokusu olmadan sadece hipertrikozis olabilmektedir. Ailesel olanlarda ektopik böbrek (mammo-renal sendrom) olabilmektedir. Son zamanlarda hairy polyhelia ile birlikte testis, mesane, prostat ve böbrek karsinoması ile birliktelikleri bildirilmiştir.
    • Anterior cervical hypertrichosis; Boyun ön kısmında küçük bir alanda aşırı kıllanma vardır. Ön servikal hipertrikozisli hastalarda hipertrikoz, çene altı ile dekolte bölgesi arasında boyun ön kısmında yer almaktadır. Kalıtım şekli büyük olasılıkla otozomal resesiftir. Genellikle izole bir bulgu olmasına rağmen, boyun ön kısmında hipertrikoz, otozomal resesif bir özellik olarak periferik duyusal ve motor nöropati ile ilişkili olabilir.
    • Posterior cervical hypertrichosis; Posterior servikal hipertrikozda, aşırı kıllanma boynun arka kısmında, servikal omurların üzerinde bulunur. Ailesel olabilmektedir. X'e bağlı veya otozomal dominant bir özellik olarak tanımlanmıştır. Altta kifoskolyoz veya kamburluk bulunabilmektedir.
    • Saçlı deride nevoid hipertrikozis; Saçlı deride ortada küçük alopesi alanı veya alopesi olmadan terminal saçlarda hipertrikozis ile karakterizedir. Saçlar normalden koyu olabilir. Merkezi sinir sistemi anomalileri açısından değerlendirilmelidir.

Tüm vücutta Yaygın, Genel Hipertrikozis

Vücutta yaygın hipertrikozis, doğumsal olarak ya da yaşamın herhangi bir evresinde sporadik olarak ortaya çıkabilmektedir.

Akiz, sonradan gelişen edinilmiş genel hipertrikozis

Vücutta yaygın hipertrikozis, yaşamın herhangi bir evresinde ortaya çıkabilmektedir. Ergenlik öncesi altta hiçbir patolojiye bağlı olmadan görülebileceği gibi, paraneoplastik sendromlar gibi ciddi bir patolojiye ikincil olarak da ortaya çıkabilmektedir.

  • Akiz hipertrikozis lanuginosa; Bu durum "paraneoplastik dermatoz" olarak bilinmektedir. Akciğer, kalın bağırsak, prostat, yumurtalık, rahim, pankreas, rahim ağzı, lenfoma ve lösemi ile birlikteliği vardır. Bu klinik tablonun varlığı, altta yatan kanserin kötü seyredeceğini göstermektedir ve kanser belirtilerinden daha önce görülebilmektedir. Hipertikoziste ince ve daha açık renkli lanugolar görülür. Lanugolar haftada 2-3 cm olacak şekilde hızlı bir şekilde uzayabilir ve 15 cm'ye kadar ulaşabilir. Lanugolar yüzü kaplayacak şekilde tüm vücutta görülebilir.

  • Universal hipertrikozis; Genetik olduğu bilinmektedir. Burada kılların vücutta dağılımı normal ancak çok fazladır. Kılların kalınlıkları ve uzunlukları yaşla hızla artmaktadır.
  • Prepubertal hipertrikozis; Ergenlik dönemi öncesi sağlıklı çocuklarda gözlenmektedir. Tüm vücutta ancak özellikle yüz, kol ve bacakların üst kısmında ve sırtta kıllar fazladır.
  • İatrogenik hipertrikozis; Edinilmiş genel hipertrikozda, özellikle ilaç kullanımına bağlı olanlar, iatrogenik hipertrikozis olarak tanımlanır. İlaçlar genel hipertrikozislerin çok daha yaygın görülen birincil nedenleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle sonrtadan gelişne ve genel hipertrikoziste ilaç kulanımı sorgulanmalıdır. Birkaç ilacın, özellikle oral minoksidil, diazoksit, fenitoin sodyum ve siklosporinin, yaygın hipertrikoza neden olduğu iyi bilinmektedir. Her ilaç hipertrikozisi benzeresiz özellikleri ile göstermektedir. Minoksidil öncelikle yüz, omuzlar, kol ve bacaklarda hipertrikoza neden olur. Ek olarak, oral kontraseptifler, sistemik kortikosteroidler ve bazen psoralenler ile streptomisin sülfat gibi diğer ilaçlar hipertrikozise neden olmaktadır. İlaç kullanımının kesilmesi, hipertrikozisisn kendiliğinden kaybolmasına yol açar. 
  • Bazı sistemik hastalıklara bağlı hipertrikozis; siringomyeli, diabetes mellitus, HIV/AIDS, hipotirodizm, pretibial miksödem, fetal laktoz sendromu gibi.

Doğumsal genel hipertrikozis

Tüm vücut yüzeyinde, mukozalar, avuç içleri, ayak tabanları, sünnet derisi ve glans penis gibi sadece kıl olmayan bölgeler hariç, dikkate değer miktarda hipertrikozis bulunur. Konjenitaldir, yani doğumla birlikte hipertrikozis görülmektedir. Bu klinik grup, bir sendrom ile birlikte olabileceği gibi, sendromlara bağlı olmaksızın izole olarak da ortaya çıkabilmektedir.

İzole doğumsal genel hipertirkozis

  • Hipertrikoz lanuginosa konjenita; Hastaların 3 de 2 inde genetik otozomal dominat geçiş söz konusu iken 3 de 1 inde genetik geçiş tam olarak bilinmiyor( X e balı yada otozomal resesif ?). Doğuştan lanugo kılların olduğu hipertrikozis tüm vücutta(mukozalar, avuç içleri ve ayak tabanları hariç) bulunması ile karakterize nadir bir hastalıktır. Sarı ile siyah lanugo kıllar doğumda mevcut olabilir veya bebeklik döneminde gelişebilir. Sonradan gelişen kliniğinde hipertrikozis 4-7 yaşlarında başlayabilmektedir. Lanugalar sıklıkla, sırtta vertebra üzerinde ve özellikle lumbosakral-bel bölgesinde yer almaktadır. Ayrıca kulak ve çevresinde de bulunmaktadır. Yaşla beraber gövdede lanugolar azalırken yüzdekiler artmaktadır. Klinik tablo tek başına estetik bir problem olmakla birlikte diş gelişim problemleri(erken çıkması yada olmamaması gibi), kulak defektleri, sindirim sisteminde pylorum stenozu, iskelet deformiteleri, gözde katarakt ve fotofobi ile birlikte olabilmektedir.
  • Gingival fibromatozis ile birlikte hipertrikoz lanuginosa konjenita; Hipertrikozis bu çocuklarda genellikle hipertrikozis lanuginosa ile aynı dağılım göstererek tüm vücutta ve yüzde bulunmaktadır. Hipertrikozis sıklıkla doğumda mevcuttur veya erken bebeklik döneminde gelişir, ancak hastaların yarısında hipertrikozis ergenlik döneminde başlar. Bazı çalışmalarda bu hasta grubunda lanugo yerine terminal kıllar tanımlanmıştır. Kalıtım otozomal dominanttır. Diş etlerinde büyüme, gingival hiperplazi genellikle beklenen programa göre çıkmadığında ve dolayısıyla genellikle hipertrikozis gözlemini takiben fark edilir. Diş etleri pembe, sert, kaba ve nodüler görünümdedir. Dişlerin çıkmaması periodontal apselerle ilişkili olabilir. Gingival hiperplazi ve hipertrikozise ek olarak zihinsel gerilik ve/veya epilepsi nöbetleri görülebilmektedir. Bu hastalardaki komplikasyonlar arasında çiğneme, solunum ve konuşmada bozulma bulunur.
  • Doğumsal geneş hipertrikozis; Xq27.1 kromozomunda X'e bağlı dominant geçiş söz konusudur. Doğuştan görülen hipertrikozis terminal kılları içermektedir. Erkekler kadınlardan daha sık etkilenir. Etkilenen erkeklerde terminal kılların tüm vücutta genel bir dağılımı vardır. Kadınlarda hipertrikozis asimetrik ve yamalı bir yapıdadır.

Sendromlar ile birlikte görülen doğumsal genel hipertrikozis

Bu doğumsal ve tüm vücutta genel görülen hipertrikozis, bazı sendromlar ile birlikte olduğu için önemlidir. Sendromlar ile birlikte olabilen bu hipertrikozlar, bir kromozomal anomaliye bağlı olarak ortaya çıkabildiği gibi genetik geçişli de olabilmektedir.

  • Kromozomal anomaliye bağlı sendromlar ile birlikte görülen doğumsal genel hipertrikozis; Kısmi trizomi 3q bu grupta yer almaktadır ve nadiren bildirilen bir kromozomal bozukluktur. Üçüncü kromozomun uzun kolunun bir kısmının çoğalması hipertrikozise, tipik yüz-kafa şekil bozukluğuna (tipik kraniyofasiyal dismorfizm; belirgin alın, epikantik kıvrım, geniş ve düz burun kökü, öne dönmüş ve belirgin burun delikleri, belirgin filtrum, mikrognati, yarık dudak ve yarık damak, ağız köşelerinin aşağı kıvrık olması ve ince dudaklar, kulaklarda şekil bozukluğu ve kısa boyun), kistik higromaya, beyin malformasyonlarına (mikrosefali ve Dandy-Walker malformasyonu), göz malformasyonlarına (şaşılık, nistagmus, kornea opasiteleri, katarakt, iris kolobomları, optik sinir kolobomu ve anoftalmi), konjenital kalp defektlerine (kalp septal defektleri), böbrek malformasyonlarına (polikistik böbrekler veya displazi) ve iskelet anomalilerine (falanksların hipoplazisi, kamptodaktili ve klinodaktili) yol açar.
  • Kromozomal, genetik geçişli sendromlar ile birlikte görülen doğumsal genel hipertrikozis; Genetik geçiş, otozomal dominant, otozomal resesif ya da X'e bağlı geçişe göre alt gruplara ayrılmaktadır.
    • Otozomal dominant geçişli sendromlar ile birlikte görülen doğumsal genel hipertrikozis;
      • Barber-Say sendromu; özellikle sırtta şiddetli hipertrikozis, seyrek kaşlar ve kirpikler, hiperlaks ve atrofik cilt ile düşük frontal saç çizgisi, oküler telekantus, hipoplastik göz kapakları, periorbital dolgunluk, ektropion, geniş burun köprüsü, soğanlı burun, hipoplastik burun kanatları, kalın geniş burun kanatları, öne dönmüş ve belirgin burun delikleri, belirgin yanak pedleri, büyük ağız, ince üst vermilion sınırı, küçük çene, düşük ve daha arkaya rotasyon gösteren kulaklar, küçük /olmayan meme bezleri ile karakterize nadir bir konjenital hastalıktır.
      • Cantu sendromu; hipertrikotik osteokondrodisplazi olarak da bilinen Cantu sendromu, generalize hipertrikoz, lenfödem, fetal parmak pedleri, yumuşak "hamur benzeri" cilt, derin tırnaklar, makrosefali, kaba yüz, hipertelorizm, uzun palpebral fissürler, epikantal kıvrımlar, düz burun köprüsü, uzun filtrum, geniş ağız, kalın dudaklar ve hafif zihinsel engellilik ile karakterizedir. Kardiyak bulgular arasında patent duktus arteriosus, septal hipertrofi, pulmoner hipertansiyon ve perikardiyal efüzyon bulunur. İskelet anormallikleri arasında kalınlaşmış kalvaryum, dar toraks, geniş kaburgalar, düzleştirilmiş veya oval vertebral gövdeler, koksa valga, osteopeni, genişlemiş medüller kanallar ve uzun kemiklerin metafizyel genişlemesi yer alır.
      • Tabut-Siris sendromu; Coffin-Siris sendromunun tipik özellikleri arasında kafa derisi hipotrikozu ile vücutta genel hipertrikoz, beşinci parmak ve ayak tırnaklarının yokluğu, beşinci parmakların ve ikinci ila beşinci ayak parmaklarının distal falankslarının yokluğu, kasık fıtığı, emme ve beslenme zorluğu, tekrarlayan üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları, azalmış fetal aktivite ve intrauterin büyüme geriliği bulunur. Bu sendromla ilişkili diğer özellikler arasında mikrosefali, gür kaşlar, uzun kirpikler, alçak, düz burun köprüsü, geniş yukarı kalkık burun ucu, kısa filtrum, geniş ağız, belirgin dudaklar ve yarık damak yer alır. Doğum sonrası büyüme geriliği ve orta düzeyde gelişimsel gecikme, daha büyük çocuklarda ve yetişkinlerde yaygın özelliklerdir.

      • Kraniofasiyal disostoz-hipertrikoz/Fontaine progeroid sendromu/Gorlin-Chaudhry-Moss sendromu; belirgin yaygın hipertrikoz, doğum öncesi ve sonrası büyüme geriliği, kranial malformasyon (kraniosinostoz), yüz malformasyonu (alçak saçlı deri çizgisi, geniş ve açık ön fontanel, üçgen yüz, orta yüz hipoplazisi, küçük gözler, aşağı eğik palpebral fissürler, dışbükey ve geniş burun köprüsü), yüksek kemerli ve dar damak, dental maloklüzyon, anormal şekilli dişler, oligodonti, mikrodonti, mikrognati, genital hipoplazi ve kalıcı açık duktus ile karakterizedir.

      • Cornelia de Lange sendromu; synophrys (medial kaşların orta hatta birleşmesi) ve/veya kalın kaşlar, kısa burun, çukur burun sırtı ve yukarı doğru kıvrık burun ucu, uzun ve/veya düz filtrum, üst dudakta ince kırmızılık ve/veya ağız köşelerinin aşağı doğru kıvrılması, el oligodaktilisi (bir veya daha fazla parmağın doğuştan yokluğu) ve/veya adaktili (tüm parmakların ve/veya ayak parmaklarının yokluğu), doğuştan diyafram fıtığı, gelişimsel gecikme ve/veya zihinsel engellilik, doğum öncesi büyüme geriliği, doğum sonrası büyüme geriliği, mikrosefali (doğum öncesi ve/veya doğum sonrası), küçük eller ve/veya ayaklar, kısa beşinci parmak ve hirsutizm ile karakterizedir.

      • Hipertrikoz universalis konjenita/Ambras tipi; yüz, kulaklar ve omuzlarda hipertrikozis, alın, göz kapakları, yanak, burun ve preauriküler bölge, birkaç santimetre uzunluğa ulaşan düzgün bir şekilde kıllarla kaplıdır. Diğer özellikler arasında yüz dismorfizmi (üçgen kaba yüz, gür kaşlar, uzun kirpikler, telekantus, uzun palpebral fissür, çökük burun köprüsü, soğan biçimli burun, yuvarlak burun ucu, antevert burun delikleri, kalın burun kanatları, uzun belirgin filtrum, ince kırmızı kenar ve trapez ağız), iskelet anormallikleri (eksiyal post-aksiyel rudimenter heksadaktili, ekzostoz ve birinci metakarpal kemiğin düşük yerleşimi) ve aksesuar meme uçları ile diş anormallikleri (oligodonti, gecikmiş birincil/ikincil dişlenme) bulunur.

      • Lenfödem-distikiyazis sendromu; geç çocukluk veya ergenlikte ortaya çıkan ve genellikle asimetrik olan alt ekstremite lenfödemi ile karakterizedir. Etkilenen bireylerin %94'ünde doğumda mevcut olabilen distikiyazis (meibomian bezlerinden kaynaklanan anormal kirpikler) görülür. Bireylerin yaklaşık %75'inde kornea hasarı, tekrarlayan konjonktivit ve fotofobi vardır. Diğer yaygın bulgular arasında varisli damarlar, konjenital kalp hastalığı ve ptozis bulunur. 

      • Rubinstein-Taybi sendromu; zihinsel engellilik, doğum sonrası büyüme geriliği, yüzün çarpıcı dismorfik özellikleri (mikrosefali, yüksek kemerli kaşlar, uzun kirpikler, aşağı eğik palpebral fissür, geniş burun köprüsü, gagalı burun, sarkık kolumella, yüksek kemerli damak, yüz buruşturma ve mikrognati), eller ve ayaklar (geniş başparmak ve halluks) ile karakterizedir. Nazolakrimal kanal tıkanıklığı, ptozis, konjenital veya juvenil glokom ve refraktif hatalar gibi oküler anomaliler ve dişlerde sıkışıklık, alt ve üst çenede çapraz kapanış ve tornavida gibi kesici dişler gibi orodental özellikler nadirdir. Rubinstein-Taybi sendromu hastalarında keloidler ve nöral veya gelişimsel kökenli tümörler gelişmeye eğilimlidir.

      • Schinzel-Giedion sendromu; bu sendromunun tanısı klinik bulgulara ve/veya SETBP1 mutasyonuna dayanır. Tip 1 (kompleks ve klasik tip) gelişimsel gecikme ve hidronefroz veya karakteristik iskelet anomalilerinden ikisi (sklerotik kafa tabanı, geniş kaburgalar, artmış kortikal yoğunluk ve geniş oksipital senkondroz) ile ilişkili tipik yüz özellikleri (belirgin alın, orta yüz geri çekilmesi, kısa ve yukarı kalkık burun) ile ortaya çıkar. Tip 2 (orta tip) gelişimsel gecikme, belirgin yüz fenotipi gösterir ancak hidronefroz ve SETBP1 mutasyonunun varlığı ile iskelet anomalileri yoktur. SETBP1 mutasyonu olan tip 3 (basit tip) ifade edici dil gecikmesinin çarpıcı özellik olduğu gelişimsel gecikme ile ortaya çıkar. Hipertrikoz genellikle bebeklikte kaybolan bir özellik olabilir.

      • Sert cilt sendromu; kalça ve uylukların üzerindeki cildin kaya gibi sertleşmesi, üstteki cildin hipertrikozisi ve hiperpigmentasyonu ile ortaya çıkar. Ekstrakutanöz özellikler arasında büyük eklem kontraktürleri, skolyoz, ayak ucunda yürüyüş, dar toraks, büyüme geriliği ve kısıtlayıcı akciğer hastalığı bulunur. 

      • Weidemann-Steiner sendromu; dismorfik yüz hatları (kalın kaşlar, uzun kirpikler, aşağı eğik palpebral fissürler, geniş burun köprüsü, geniş burun ucu, ince üst dudak ve mikrognati), hipertrikoz, kısa boy, gelişimsel gecikme ve zihinsel engellilikle ilişkilidir. Serebral, kardiyak, renal ve optik yapıların konjenital malformasyonları da bildirilmiştir.

      • Zimmermann-Laband sendromu; başlıca klinik özellikleri diş eti büyümesi, soğan biçimli yumuşak burun, kalın ve sarkık kulaklar, tırnak aplazisi veya hipoplazisi, hipertrikoz, eklem hiperekstansiyonu, hepatosplenomegali ve epilepsi ile veya epilepsi olmaksızın zihinsel engelliliktir.

    • Otozomal resesfi geçişli sendromlar ile birlikte görülen doğumsal genel hipertrikozis;

      • Leprechaunizm/Donohue sendromu ve Rabson-Mendenhall sendromu; İnsülin reseptörü geni INSR'deki mutasyonlar, kalıtsal insülin direnci sendromlarının bir yelpazesine neden olur. Bu bebeklerde bir yıllık yaşam ve sonrasında ölümle en şiddetli fenotipi gösteren leprechaunizm sednromu yer alırken bir yıldan uzun yaşamla ancak genellikle ergenlikten önce ölümle sonuçlanan ara bir fenotip olan Rabson-Mendenhall sendromu ve daha hafif formu genellikle ergenlikten sonra belirginleşen A tipi insülin direnci. Hem leprechaunizm hem de Rabson-Mendenhall sendromu, belirgin kraniyofasiyal özellikler (küçük elf yüzü, büyük düşük kulaklar, belirgin gözler, geniş burun delikleri, kalın dudaklar ve büyük ağız), hipertrikozis, akantozis nigrikans, lipoatrofi, doğum öncesi ve sonrası büyüme geriliği, erken ergenlik, meme hiperplazisi, belirgin meme uçları, şişkin karın, büyük eller ve ayaklar, kas atrofisi, penis büyümesi, klitoromegali ve polikistik overler ile karakterize benzer fenotipik belirtilere sahiptir. Ancak Rabson-Mendenhall sendromu, leprechaunizmden daha az şiddetli olması, erken ve displazik dişlenme, kaba yüz görünümü, diş eti hiperplazisi, epifiz hiperplazisi ve bir yaşından sonra hayatta kalma gibi belirtilerle farklılık gösterir.
      • Doğuştan yaygın lipodistrofi/Berardinelli-Seip sendromu; hipertrigliseridemi, kas hipertrofisi, hepatik steatoz (karaciğer yetmezliği nedeniyle siroza ve ölüme ilerleyebilir), diabetes mellitus, akut pankreatit, erken kardiyovasküler hastalık, akantozis nigrikans ve iştah artışı (leptin ve adiponektin gibi adipositokinlerin düşük serum seviyeleri nedeniyle) gibi insülin direncinin belirti ve semptomlarıyla karakterizedir. Çocukluk döneminde insülin benzeri büyüme faktörü 1 hipersekresyonu nedeniyle mandibula, el ve ayaklarda hafif büyüme ile birlikte bir akromegaloid görünüm görülür. Ergenlikte, insülin direnci kadınlarda polikistik over sendromu riskini artırırken erkeklerde normal doğurganlık vardır.
      • Doğuştan eritropoietik porfiri (Gunther hastalığı); hastalık, erken fotosensitivitenin eritem, kabarcıklar ve erozyonlara yol açmasıyla karakterizedir ve skarlar, yara izi bırakır. Kemik rezorpsiyonu ile sekonder enfeksiyon, parmakların, ayak parmaklarının ve burun, kulaklar ve göz kapakları dahil olmak üzere yüz özelliklerinin deformitesine ve şekil bozukluğuna yol açabilir. Ekstremitelerde fokal hipo veya hiperpigmentasyon ve hipertrikozis meydana gelebilir. Dişlerin minesinde ve dentinde porfirin birikimi, güneş ışığında kirli sarı veya kahverengi bir renk ve Wood lambası altında parlak kırmızı bir renk ile kırmızı idrar, kemik kaybı, ektropion, keratokonjunktivit, katarakt ve körlük veren "eritrodonti" ile sonuçlanır. Tüm hastalar hemolitik anemi ve splenomegali ile başvurur.

      • Dişeti hiperplazisi olan veya olmayan yaygın hipertrikozis üniversalis; bu durum doğumda veya erken bebeklik döneminde konjenital genel hipertrikozis ile karakterizedir, ancak vakaların yarısında ergenlik döneminde başlar ve çoğunlukla yüzde, üst ekstremitelerde ve sırtın ortasında kendini gösterir. Dişeti hiperplazisi neredeyse her zaman 10 yaşından sonra görülür. Aşağı eğimli palpebral fissürler, epikantal kıvrım, burnun soğanlı ucu, kalın alae nasi, geniş burun kökü ve uzun belirgin veya derin filtrum gibi dismorfik özellikler nadir hastalarda belgelenmiştir. 

      • Histiyositoz lenfadenopati artı sendromu (H sendromu); H sendromunun temel cilt özellikleri arasında, esas olarak bacaklarda ve alt karında lokalize olan hiperpigmentasyon ve hipertrikozis ile ilerleyici simetrik deride sertleşme bulunur. Temel  cilt dışı özellikler arasında hepatosplenomegali, sensörinöral işitme kaybı, hiperglisemi (otoimmün olmayan diabetes mellitus), kalp anomalileri, hipogonadotropik hipogonadizm, kısa boy ve halluks valgus/fleksiyon kontraktürleri olarak ortaya çıkan büyüme hormonu eksikliği bulunur. Erkek deneklerde jinekomasti, skrotal kitleler ve azospermi olduğu bildirilmiştir.

      • Lleigh sendromu; merkezi sinir sisteminde ilerleyici psikomotor gerilik, nistagmus, oftalmoparezi, optik atrofi, ataksi, distoni ve solunum yetmezliği olarak ortaya çıkar. Bazı hastalarda polinöropati veya miyopati, nörolojik olmayan anormallikler ve hipertrikozis gibi periferik sinir sistemi tutulumu görülür. 

      • Oliver-McFarlane sendromu; korioretinopati hipofiz disfonksiyon sendromu olarak da adlandırılan bu durum, tedavi edilmemiş tiroid ve büyüme hormonu anormallikleri, retinitis pigmentosa ve trikomegali sonucu oluşan fiziksel ve zihinsel engellilikle karakterizedir. Hastaların yarısında doğuştan hipogonadizm görülür ve hemen hemen hepsinde ergenlik döneminde belgelenmiş hipogonadotropik hipogonadizm ve sonrasında üreme disfonksiyonu vardır.

      • Mukopolisakkaridozlar( X'e bağlı resesif bir desene sahip olan mukopolisakkaridozlar II veya Hunter sendromu hariç); altta yatan mutasyona ve buna bağlı enzim aktivitesinin derecesine, başlangıç yaşına (daha erken başlangıçlılarda daha şiddetli hastalık), sistemik tutuluma ve klinik gidişata göre şu anda yedi tip bilinmektedir.

      • Winchester sendromu; iskeletsel radyolojik özellikler (multifokal osteoporoz, ilerleyici osteoliz ve vertebra gövdelerinde, karpal ve tarsal kemiklerde, metafiz ve epifizlerde dejeneratif değişiklikler) ve aşağıdaki özelliklerden en az ikisinin bulunmasıyla karakterizedir: kısa boy ve ilerleyici eklem kontraktürleri, kornea opasiteleri, kösele gibi deri veya hipertrikoz, diş etlerinin hipertrofisi ve kaba yüz hatları.

    • Otozomal X geni geçişli sendromlar ile birlikte görülen doğumsal genel hipertrikozis; bu gurupta sadece Cornelia Lange sendromu ve mukopolisakkaridozlar tip II yer almaktadır.   

Hipertrikozisin gelişiminde olası aday genler ve hastalarda genetik değerlendirme

Hipertrikozda altta yatan mekanizması belirsiz olsa da, saç büyümesini etkileyen birkaç aday gen bulunmaktadır. Angora (go) geninin saç/kılların büyümesinde düzenleyici bir işlevi olduğu gösterilmiştir. Go/go çekinik mutasyonu, anagen ve katagen saç arasındaki geçişi geciktirerek farelerde anormal derecede uzun saç üretir. Angora geninin, kıl foliküllerinde bir sinyal molekülü olan fibroblast büyüme faktörü (FGF) 5'in mutant bir aleli olduğu gösterilmiştir. Henüz hiçbir insanda homologu bulunamamıştır. FGF7 olarak da bilinen keratinosit büyüme faktörünün, saç folikülleri ve yağ bezleri içindeki progenitör hücrelerin çoğalmasını ve farklılaşmasını uyardığı da gösterilmiştir. Bu faktörün olmadığı farelerde yağlı veya keçeleşmiş sert kıllar ortaya çıkmaktadır. İnsanlarda keratinosit büyüme faktörünün aşırı salınımı veya mutasyonlarının fenotipik sonucu bilinmemektedir.

Bu belirsizliğe rağmen hipertrikozislerde mutlaka genetik değerlendirme yapılmalıdır. Moleküler genetik testler, ilişkili genetik etiyolojinin teşhisi ve karakterizasyonu için tercih edilen yöntemdir. Bazı durumlarda, örneğin mukopolisakkaridozlar için lizozomal enzim testleri gibi diğer doğrulayıcı testler istenebilir. Hipertrikozlu bireyin doğru teşhisinin ardından, hastaya ve aileye hastalığın doğası, doğal seyri ve mevcut tedavi seçenekleri, hastalığın takip planı hakkında uygun genetik danışmanlık sağlanmalıdır. Hipertrikozla ilişkili genetik sendromların çoğu, yukarıda belirtildiği gibi çoklu sistemik/organ tutulumuna sahiptir ve bu nedenle multidisipliner bir yönetim gerektirir. Tanımlanan genetik etiyolojiye dayanarak, kalıtım örüntüsü, yani otozomal dominant, otozomal resesif veya X bağlantılı olup olmadığı belirlenebilir. Ailede sonraki gebeliklerde tekrarlama riski belirlenebilir. Diğer aile üyelerinin taşıyıcı testleri yapılabilir. Etkilenen taşıyıcı ebeveynlerde patojenik genetik varyantlar belirlendikten sonra, mutasyon analizi yoluyla riskli gebelikler için doğum öncesi tanı sunulabilir.

Hipertrikozisin tedavisi

Hipertrikozda kılların bir ömür boyu periyodik olarak alınması zordur. Tedavinin gerekliliği, hastanın yaşına, hipertrikozun anatomik yerleşim yerine ve derecesine, ayrıca çocuğun psikososyal ihtiyaçlarına bağlıdır. Hipertrikozlu yenidoğanlarda ve bebeklerde bile, ailenin ve toplumun çocuğu kabul etmesinde yaşayabileceği sorunları hafifletmek için en azından belli vücut bölgelerinde bir miktar kılların alınması gerekebilir. Aşırı hipertrikozlu bir yenidoğan veya çocukta ebeveynlerin yaşadığı sıkıntılar, utanç ve yabancılaşma duygusu gibi uç noktalarda olabilir. Bunun dışında, hipertrikozlu bir bez bölgesinin temiz tutulması ve bakımı gerçekten zor olabilmektedir. Hipertrikozda günümüzde güvenilir, radikal ve standartları belirlenmiş bir tedavi protokolü maalesef yoktur. Şu anda mevcut tedavi yöntemleri arasında kılların boylarının kısaltılması, kılların renklerinin ağartılması, ağda, fiziksel ve kimyasal tüy dökücüler, elektroliz, yoğun darbeli fototerapi ve lazer epilasyon yer almaktadır.

  • Kılların kısaltılması, kesilmesi; kılların daha az belirgin olması boylarının kısaltılması tavsiye edilir. Lokalize veya yaygın hipertrikozisi olan küçük çocuklar için en çok önerilen seçenektir. İlgili bölgelerde kılların kesilmesi daha az fark edilir hale getirecek ve kılların yeniden uzama süresine kadar rahatlık sağlayacaktır.   Kılların kesilmesi kılların yeniden uzama hızını etkilemez, ancak kıllar uzadıkça daha kalın ve daha sert hale gelir; tıraşsız kıllar ise daha ince ve sivri uçludur. Kıllar kesildikçe kılın yüzeydeki çapı, kesilmemiş ucu kılın çapından daha büyüktür. Bu nedenle kıllar çıkma süreçlerinde sık kesilmelidir. Sonuç olarak uygulamlar günlük olarak yapılmalıdır. 
    • Geleneksel jilet ile kesme; bu işlem ciltte stratum korneuma zarar verebilir, inflamasyona ve ciltteki sinir uçlarını uyarabilir. Sitokinlerin salınımı uygulama alanında yanma, kaşıntı ve eritemle sonuçlanmaktadır. Bebek ve çocuklarda cilt yüzey alanının az olması, stratum korneumda lipid bariyerinin daha tam olarak oluşmaması ve cildin doğal olarak kuru ve ince olması nedeniyle cilt tahrişleri daha kolay gelişmektedir. Bu nedenle, yeni doğan ve bebeklerde bu yöntem tercih edilmemelidir.
    • Makas ile kesme ve trimming sistemleri; kılların kısaltılmasında en çok önerilen yöntemler arasında yer almaktadır.
    • Elektrikli tıraş makineleri; bu tür sistemlerde kullanılan tıraş folyosu basınçla kullanıldığı için cildin yüzeyi ile makinenin kesicileri temas edeceğinden ciltte tahrişe neden olabilir. Makasla kıyaslandığında daha az kullanımı önerilmektedir.
  • Kılların koparılması; kılların yolma işlemi ağrılı olduğundan bebeklerde veya çocuklarda uygun değildir. Çocukluk çağı hipertrikozlarında hipertirkozun çok lokalize olduğu uygulanabilir bir seçenek olabilir. Olumsuz cilt reaksiyonları arasında hiperpigmentasyon, folikülit, yara izi, batık kıllar bulunur. Koparma sonrası kılların büyümesi 4 haftaya kadar sürebilir. Ancak hipertrikozlu hastalarda 1-2 hafta sonra rahatsız edici kılların varlığı başlamaktadır. 
  • Kıllara ağda uygulanması; erişkinlerde genital bölgeler hariç vücudun tüm bölgelerindeki kılların ağda ile yolunması etkili bir yoldur. Ağda yöntemleri soğuk, ılık veya sıcak ağda ile kullanılır ve ağrılı bir uygulamadır. Ağda sonrası kılların yeniden büyüme süresi iki ila altı haftadır. Ancak yenidoğan, bebek ve küçük çocuklarda ağrılı olması, ciltte irritasyona yol açması ve sonrasında folikülite neden olabilme riskleri nedeniyle tercih edilmemelidir. Bu epilasyon tekniğinin bir diğer dezavantajı, ağda tarafından kılların kavranabilmesi için en az 2 ila 3 mm uzunluğunda olması gerekliliğidir. Bu nedenle, ağdadan önceki birkaç gün boyunca başka hiçbir kıl alma yöntemi kullanılmamalıdır. 
  • Kılların renklerinin açılması, soldurma, ağartma; ağartma, doğal kıl pigmentini kısmen veya tamamen yok ederek saçı sarımsı bir renge açan hızlı, kolay ve ağrısız bir işlemdir. %6 hidrojen peroksit ile ağartma, kılları okside eder ve yumuşatarak daha az belirgin hale getirir. Ağartmanın etkisi 4 haftaya kadar sürebilir. Açık tenli çocuklarda etkili bir yöntemdir çünkü sarı ağartılmış saçlar, daha koyu tenli çocuklara göre daha fazla tolere edilmektedir. Ağartılmış sarı kılların koyu tenli çocuklarda oldukça belirgin görünebileceği unutulmamalıdır. Hidrojen peroksit ciltte tahrişe neden olabilir.
  • Kimyasal tüy dökücüler; bu amaçla ana aktif bileşen olarak sülfitler, tiyoglikolatlar ve enzimatik tüy dökücü maddeler kullanılır. Tiyoglikolatlar %2-4 konsantrasyonda kullanılır. Kılların gövdesindeki sistein bağlarını parçalayarak 5-15 dakika içinde kılların dökülmesini sağlar. Tüy dökücüler saç gövdesinde keratini hedefler; saç gövdesi ile cildin epidermis keratin bileşimleri benzer olduğundan, çoğu kimyasal tüy dökücü uygulandığı ciltte yüksek tahriş potansiyeline sahiptir. Sülfitler hızlı, kolay ve etkilidir, ancak üretilen hidrojen sülfür hoş olmayan bir koku yayar ve sıklıkla cildi tahriş edebilir. Tiyoglikolatlar daha az kokulu ve daha az tahriş edicidir, ancak sülfitlerden daha uzun sürede etki eder. Yüz gibi daha hassas bölgelerde kullanılabilirler ve ince tüylerde en iyi sonucu verirler. Enzimatik tüy dökücü maddeler rahatsız edici bir kokuya sahip değildir ve tahriş edici değildir, ancak etkili değildirler. Lokal tahriş riskini en aza indirmek için, kimyasal tüy dökücü önce bir test bölgesine uygulanmalı, önerilen zaman sınırlamalarına uyulmalı, tedavi edilen alan bu süre sonrasında iyice yıkanmalı ve uygulamadan sonra bir nemlendirici kullanılmalıdır. Gözlerde alkali yanıklara neden olabilecekleri için dikkatli olunmalıdır. Yaygın hipertrikozisi olan çocuklarda, sistemik tiyoglikolat emiliminden kaynaklanan toksisite riski nedeniyle kimyasal tüy dökücüler kullanılmamaldır. 
  • Elektrolizis epilasyon; oldukça etkilidir ancak elektroliz yöntemleri ergenlik öncesi çocuklarda araştırılmamıştır ve daha büyük çocuklarda ve ergenlerde kullanımı sınırlıdır. Elektroliz galvanik, termoliz ve mikst yöntemler ile uygulanır. Galvanik elektrolizde, bir iğne aracılığıyla kıl folikülüne doğrudan elektrik akımı verilir. Akım, kıl kökünde ve dermal papillada hasar sağlamaktadır. Bu yöntem en etkili ancak en yavaş olanıdır. Termoliz elektrolizde yüksek frekanslı alternatif akım, foliküler dokuda ısı üreterek kıl kökünde tahribata neden olur. Bu yöntem hızlıdır, kıl başına sadece birkaç saniye gerektirir ancak kalın kıllarda veya oldukça kıvrımlı kıl köklerinde o kadar etkili değildir. Bu iki yöntemin karışımı ile mikst elektroliz ise en etkili elektroliz tekniğidir. Ancak başlıca dezavantajları; uzun seanslar ve fazla tedavi sayıları gerektirmeleri ve çok ağrılı olmalarıdır. Lokal anestezik kremler ve buz torbaları ağrıyı azaltabilse de, elektroliz çocuklarda tolere edilebilir bir uygulama değildir. Diğer olumsuz etkiler arasında geçici postinflamatuar eritem ve kabarıklık, morarma, şişlik ve daha koyu tenli hastalarda postinflamatuar hiperpigmentasyon bulunur.
  • Topikal eflornitin krem kullanımı; Eflornitin, ornitinin poliaminlere (putresin, spermin ve spermidin gibi) dönüşümünü düzenleyen bir enzim olan ornitin dekarboksilazı geri dönüşümsüz olarak engeller. Poliaminlerin nükleik asit sentezinde, hücre bölünmesinde ve farklılaşmada önemli roller oynadığı düşünülmektedir. Eflornitin, kılların anagen faz uzunluğunu azaltarak kıl büyümesini yavaşlatır. Hipertrikozis alanına ince bir tabaka eflornitin hidroklorür %13,9 krem günde iki kez uygulanır. Klinik olarak cevap dört ila sekiz hafta sonra görülür, ancak bazı hastalarda bu süre uzayabilir. Görünür bir iyileşme altı ay sonra yoksa eflornitinin kesilmesi önerilir. Eflornitinin kullanımı kesildiğinde sekiz hafta içinde kıllar yeniden çıkmaya başlamaktadır. Lazere yanıt vermeyen vellus kılları eflornitin ile tedavi edilebilir. Eflornitin lazer ile birlikte kullanıldığında etkinliği daha iyidir (yani lazer ve sonrasında düzenli eflornitin kullanımı) tedavisi, tek başına eflornitinden daha etkilidir. Ancak yaygın hipertrikozis ve 12 yaş altındaki çocuklarda topikal eflornitinin güvenliği ve etkinliği hâlâ belirlenmemiştir.
  • Lazerler ve ışık kaynakları; Lazer ve yoğun darbeli fototedavi günümüzde mevcut en kalıcı epilasyon sistemleri olarak görünmektedir. Bu teknikler, melanin açısından zengin yapıların seçici fototermolizi yoluyla istenmeyen kılları yok eder. Bu yöntemler daha koyu renkli kıllar için daha etkili görünmektedir. Tedavi sonrası eritem, ödem, cilt yanıklarına bağlı veziküller ve hiperpigmentasyon meydana gelir. Çocuklarda epilasyon amaçlı lazerler ve fototermal tedavilerin güvenliği ve etkinliği ile ilgili kapsamlı çalışmalar bulunmamaktadır. Diyot, Nd:YAG, Alexandrite ve yoğun darbeli fototermal tedaviler uygun şekilde uygulandığında 18 yaş üstünde iyi tolere edilir ve güvenlidir.

Öneriler; 

  • Yaygın hipertrikozis için; 12 yaş altındaki çocuklarda modern elektrikli tıraş makineleri kullanılabilir, ardından bariyer onarım kremi uygulanmalıdır. 12 yaş ve üzerindeki çocuklarda tekrarlayan tıraşlar tercih edilebilir.
  • Lokalize hipertrikozis için; 12 yaş altındaki çocuklarda tekrarlayan tıraşlar yapılabilir. 12 yaş ve üzerindeki çocuklarda tekrarlayan tıraş, kimyasal tüy dökücüler veya eflornitin hidroklorür kremi tercih edilebilir.

 

 


Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency