- Gösterim: 2492
Yaşlanmayla birlikte kazanılan bilgelik ve deneyimler yanı sıra dış görünüşümüzde de değişiklikler meydana gelir. Yaşlanma vücudu içten dışarıya her köşesi etkiler. Ancak yüzümüzdeki yaşlanmaya bağlı değişiklikler biraz daha ön plandadır.
Yıllar geçtikçe yüzümüzde değişiklikler meydana geliyor; bazıları aşikar ve tanıdık. Alınlar genişlerken saç çizgileri geri çekilir, yüz yaşlandıkça daha uzamaya ve daralmaya başlamaktadır. Yüzün genç tanımı olan üçgen görünümü tersine dönmekte, yüzün estetik bölümlerinin bazıları kaybolmakta, bazı bölümler ise daha belirgin hale gelmektedir. Profilde yüzdeki belirgin ancak yumuşak eğimler silinmekte, düzleşmekte, yüzde istenmeyen konturlar ortaya çıkmakta, profilde bazı anatomik yapılar uzamaktadır (kulaklar bile kıkırdak yapıları büyüdüğü için biraz daha uzamaktadır). Burun kıkırdağını destekleyen bağ dokusunun zayıflaması nedeniyle burun uçları sarkabilir. Genç bir yüz ile yaşlı birinin yüzü karşılaştırıldığında aşağıdaki değişimlerin bir ya da birçoğunu görebiliriz.
Yüz yaşlanması, öz ve çevresel algıyı değiştirdiği için özbenlik algımızı, duygu durumumuzu, psikolojik ve sosyal ilişkilerimizi olumsuz etkileyebilmektedir. Yüzün yaşlanma belirtileri, maalesef bireyin gerçek duygularını yansıtmayan yanlış duygu algılarına neden olabilmektedir (örneğin, öfkeli, yorgun veya üzüntülü algılanmak gibi). Yüzün güzel ve çekicilik algısında uyumlu, dengeli ve simetrik özellikler genç bir yüz için tanımlanmaktadır ve genç bir yüzün daha olumlu duyguları iletme olasılığı daha yüksektir. Zarafetle yaşlanmak; yüzde estetik alanların dolgunluğunun korunduğu, üç boyutta dengeli oranların korunduğu, pürüzsüz yüz hatlarına sahip, tüm yüz bölgeleri arasında dengeli geçişlerin olduğu, sadece bir miktar çizgi ve hafif cilt lekeleri bulunan bir yüz için eş anlamlı olabilir.
Yaşlanmanın, yüzün anatomik tüm katmanlarını içeren karmaşık, dinamik ve iç içe geçmiş bir süreç olduğu kabul edilmektedir. Zaman, cinsiyet veya ırk/etnik köken açısından aynı olsa da, yaşlanmaya bağlı yüz özelliklerinin değişim oranları ve bu değişimlerin hızı bireyler arasında farklılık göstermektedir. Yaşlanma sürecinde gelişen yüz kemiklerinin yeniden şekillenmesi, fotohasar, kırışıklık gelişimi ve yumuşak dokuların yüzde yeniden dağılım oranları, ırklar ve etnik kökenler arasında değişiklik göstermektedir. Ancak yaşlanmaya detaylı bakıldığında, kemikten cilt dokusuna kadar yaşa bağlı değişikliklerin hemen hemen aynı olduğu görülmektedir.
Yüz yaşlanma sürecini kermikten cilde doğru, yani "içeriden dışarıya" açıklayarak yüz yaşlanmasının nedenleri ve ilerleme süreci hakkında daha genel bir bakış sağlanabilir. Ayrıca estetik yüz analizinde kullanıldığı gibi, yüz üst, orta ve alt bölümleri ile belirli yaşlanma bölgelerine ayrılarak değerlendirilebilir.
Yüzün doku katmanlarına göre yaşlanması, içeriden dışarıya yaşlanma
Yüzün yaşlanması, kemik, yumuşak doku ve cilt dokularında meydana gelen değişiklikleri içeren bileşik, birbiriyle ilişkili, üç boyutlu bir süreçtir. Her anatomik katman kendi yaşlanma sürecinden geçerken, daha yüzeysel ve daha derin katmanları etkilemektedir (bir katmandaki değişiklikler bitişik katmanlarda bir dizi değişikliğe neden olduğu için).
Yüz kemik doku
Yüz kemikleri, yüzün üç boyutlu yapısının çerçevesini oluştururken üstteki yumuşak dokunun bağlanmasını ve stabilitesini sağlar. Kemik dokudaki destek, yaşla birlikte kemiklerin geri çekilip yeniden şekillenmesi ile azalır. Bu da üstteki yumuşak dokunun; yağ dokusu, kaslar, deri, destek doku ve derinin yerçekimi ile yüzde aşağı ve içe doğru yeniden konumlandırılmasına neden olur. Baş-yüz kemiklerin yeniden şekillenmesi, ergenlik ile orta yetişkinlik ve sonraki yaşlarda gerçekleşir.
- Mandibulanın uzaması veya mandibula aksının saat yönünün tersine dönmesi, mandibular köşe açısında (bigonoidal) bir artış, özellikle kadınlarda L şeklinde olan mandibulanın düzleşerek I'ye dönmesi şeklinde olur. Bunlar sonunda çene projeksiyonunda ve çene hattında değişikliklere yol açar. Yaşlanma ve diş kaybı ile alt çenenin alt kısmında kemik rezorpsiyonu veya dentoalveolar regresyon, alt çene açısının artmasına ve çene yüksekliğinin azalmasına neden olabilir.
- 30'lu ve 50'li yaşlar arasında glabella açısı azaldıkça alın düzleşmeye başlayabilir.
- Burunda piriform ve maksiller gerileme, burun ucunun düşmesine, kolumellanın geri çekilmesine ve alar tabanının genişlemesine neden olmaktadır.
- 30'lu yaşlardaki bireyler ayrıca dentoalveolar geri çekilme ve üst çene kemiği maksillada geri çekilmeye bağlı yaşlanma belirtileri göstermeye başlayabilir. Bu değişimler yanakların düzleşmesine ve çökükleşmesine, nazolabial oluğun derinleşmesine, üst dudağın uzamasına ve üst dudağın kırmızı renginin (vermilion) içe doğru kıvrılmasına neden olur.
- Yaşlanmayla birlikte orta yüz kemiğinin yeniden şekillenmesi, yüzün üst, orta ve alt üçte birlik kısımlarında dengesizliğe yol açmaktadır.
- Göz küresinin yerleştiği orbital kemiğin üst-iç ve alt-dış kısımları da yaşla birlikte aşınmaya uğrar, kaşlar düşer, göz kapağı-yanak birleşimi belirginleşir; böylece gözler daha küçük ve yuvarlak görünür ve gözyaşı oluklarının daha derin olduğu görülmektedir.
- Bu değişimler yüz profilinin baş tabanına göre saat yönünde dönmesi anlamına gelmektedir; yani glabella, piriform açıklık ve maksilla aşağıya doğru dönerek yüz açılarının düzleşmesine neden olur.
- Bu kemiksi değişiklikler genellikle küçüktür (yani milimetre). Yüz anatomisinin en derin seviyesinde meydana gelen kemiksel değişiklikler küçük olmasına rağmen, etkileri genellikle üstte dramatiktir.
Yağ dokusu
Yüzdeki yağ dokusu, muskuloaponörotik sisteme göre yüzeysel veya derin olarak karakterize edilir. Alındaki yüzeysel yağ dokusu; merkezi, orta temporal ve lateral-temporal yanak olmak üzere üç bölgeden oluşur. Orta temporal yağ dokusu, alındaki merkezi yağ bölmesinin her iki tarafındadır. Alnın lateral-temporal yanak bölmesi, lateral-temporal yanak ve servikal yağ ile devam etmektedir. Yüz ortasında, medial, orta ve lateral-temporal yanak yüzeysel yağ bölmeleri ile nazolabial yağ bulunur. Bunlar, mental ve submental yağ ile birlikte yüzün alt üçte birinin yüzeysel yağ tabakasını oluşturur. Yanak yağı, lateral-temporal yanak yağının iç kısmında, nazolabial yağın dışında ve orta yanak yağının iç kısmında yer alır ve mandibulaya kadar uzanır. Gözde, üç yüzeysel periorbital yağ bölmesi; üst, alt ve lateral yağdan oluşur. Yüzeysel yağ yastığı bölmelerini oluşturan yağ lobülleri küçüktür, kompakt ve düzgün dağılmıştır. Yüzün derin yağ dokusu, derin yağ bölmeleri (Şekil 3B) olan derin medial yanak yağı, bukkal yağ, medial ve lateral suborbicularis oculi yağı (SOOF) ve retro-orbicularis oculi yağını içerir. Yüzeysel yağ dokusu mobil iken, derin yağ hareketsizdir çünkü alttaki kemiğe sıkıca bağlanmıştır. Derin yağ dokusu, üstteki yağ bölmelerine destek olurken, üzerindeki mimik ve çiğneme kaslarının hareketi için kayma düzlemi sağlamaya yardımcı olur.
Yüzün yaşlanma sürecinde derin yağ dokularında atrofiler ve yüzeysel yağ dokusunda yeniden konumlanma veya hipertrofi olduğuna inanılırdı. Ancak son çalışmalar, yağ atrofisinin genellikle alnın yüzeysel yağ kompartmanlarında, göz ve ağız çevresindeki bölgelerde olduğunu göstermiştir. Yüz yağı oldukça kompartmanlı olduğundan, bu değişiklikler birleşik bir kütle olarak ortaya çıkma eğiliminde değildir. Geleneksel olarak, yağ yastığı yeniden konumlanmasının göz çevresi, orta yüz ve alt çene bölgesinde ortaya çıkma eğiliminde olduğu düşünülmektedir. Yağ dokusu, kemiksel değişikliklerle birlikte hareket etmekte; destekleyici bağların zayıflaması ve yer çekimi etkisinde yağ dokularının aşağı ve içe yer değiştirmesiyle yeniden konumlanma ile sonlanmaktadır. Bu yeniden konumlanma, üstteki cilt ve cilt altı dokuların yer değiştirmesine neden olabilir. Bu değişimler, yanaklarda çöküntüleri artırma ve yüzün açılarını düzleştirme eğilimindedir ve ayrıca şakakların çökmesine katkıda bulunur. Yağ dağılımı değişimi ve çıkıntısı esas olarak çene altında, nazolabial ve labiomental kıvrımda görülmektedir.
Kas dokusu
Yüz kaslarının yaşlanmasıyla ilişkili belirtiler, tekrarlayan kas kasılması ve kas tonusu değişikliklerinden kaynaklanır. Yaşlanma sürecinde tipik olarak mimik kaslarının tekrarlayan kasılmaları sırasında yüzeysel ve derin dinamik kırışıklıklar ortaya çıkmaktadır. Bu mimik kasları, dermis altı yerleşimleri ile yumuşak dokuları hem desteklemekte hem de yapısal bütünlüğe katılmaktadır. Böylece yüzde hacim ve konturu etkilemektedir. Yüzde yaşlanmayla dinamik uyumsuzluk gelişmektedir. Kaslar yaşla birlikte zayıflasa da, göreceli olarak kuvvet uygulanacak daha az dirençli dokular ve dermis üzerindeki etkileri hala çok fazladır.
Deri dokusu
Hem içsel hem de dışsal faktörler, yaşlı cildin görünümünün önemli belirleyicileridir. İçsel olarak yaşlanmış ciltte, ara sıra abartılı ifade çizgileriyle birlikte yavaşça ince kırışıklıklar gelişirken, dışsal olarak yaşlanmış ciltte daha sert kırışıklıklar oluşmaktadır. Her iki yaşlanma türü de hiperpigmentasyon gösterir; ancak içsel olarak yaşlanmış ciltte pigmentli lekeler eşit bir şekilde dağılırken, dışsal olarak yaşlanmış ciltte güneşe maruz kalınan alanlarda dağılmaktadır. Dışsal yaşlanmış cildin diğer karakteristik belirtileri arasında pürüzlü doku, kuruluk, telenjiektazi ("örümcek damarları") ve sarımsı renk bozulması bulunur. Cildin tonusu ve dayanıklılığı öncelikli olarak dermise bağlıdır; cildin hacmine ve gücüne katkıda bulunan kolajenden, elastikiyete katkıda bulunan elastinden ve cilt nemlendirmesinde önemli rol oynayan glikozaminoglikanlardan oluştuğu için. İçsel yaşlanmayla birlikte, bu bileşenlerin bozulmasıyla ilgili değişikliklerden dolayı dermis atrofiye uğradıkça cilt incelir ve zayıflar. Kolajenin parçalanma hızı artarken, kolajen sentezi hızı azalır. 40 ila 50 yaşlarında elastin biyosentezi hızla azalmaya başlar ve elastin doğal bozulma yoluyla kaybolur. Elastik lif ağı parçalandıkça cilt elastikiyetini kaybeder. Glikozaminoglikanlar parçalandıkça su kaybı artar. Dışsal olarak yaşlanmış ciltte, dermisin aynı bileşenleri etkilenir ancak biraz farklı şekillerde ve daha büyük ölçüde etkilenir. Kolajenin artan parçalanmasına ve kolajen üretiminin azalmasına ek olarak, dışsal olarak yaşlanmış ciltteki kolajen lifleri düzensizleşir ve bu da dermisin yapısal bütünlüğünü daha da bozar. Glikozaminoglikanlar bozulmanın aksine artar; ancak düzensiz halde birikirler ve hidrasyonu düzenleyemeyerek cildin kösele gibi görünmesine neden olurlar. Dışsal yüz yaşlanmasının en derin etkisi elastin ile meydana gelir ve solar elastozis olarak adlandırılır. Başlangıçta anormal, düzensiz elastik liflerin miktarı ve kalınlığı artar ve daha fazla hasarla elastik lif ağı sonunda bozulmaya başlar. Yukarıda belirtildiği gibi, elastik lif ağındaki bu değişiklikler doku uyumluluğunun ve esnekliğinin kaybına yol açar. Bu durum, cildin mimik kaslarının tekrarlayan kontraksiyonu ile hem statik kırışıklıklara hem de dinamik kıvrımlara neden olmaktadır. Yaşlanmaya katkıda bulunan diğer faktörler arasında melanositik ve Langerhans hücreleri de dahil olmak üzere hücre sayısında ve işlevinde ilerleyici azalma ile cilt fizyolojisini etkileyen hormonlardaki azalmalar yer almaktadır.
Yaşlanma sürecinde yüzde iç ve dış faktörlerin etkilerine dönük olarak en güzel örnek aşağıdaki resimde yer almaktadır. Mesleki nedenlerle uzun süreli soldan güneşe maruz kalan yüzde yaşlanmanın etkileri görülmektedir.