Şakak Estetiği

Estetik uygulamalar arasında dolgu işlemleri, botulinum toksininden sonra en popüler ikinci seçenek olarak öne çıkmaktadır. En yaygın kullanılan dolgu ürünleri, vücut tarafından emilebilen hyaluronik asitlerdir. Emilmeyen ve kalıcı özellikteki dolgu ürünleri ise yumuşak doku hacmini artırmak ve deri altındaki kusurları düzeltmek amacıyla tercih edilmektedir. Kolajen ve hyaluronik asit gibi vücutla uyumlu ve zamanla kaybolan dolgu maddeleri kullanıldığında bazı istenmeyen yan etkilerle karşılaşılabilmektedir. Bu durum, hem hastalarımızı hem de bizi zorlamakta; ancak bu yan etkilerle başa çıkmak ve dolgu maddelerini enzimatik olarak eritmek mümkündür. Kalıcı dolgu maddelerinin biyolojik uyumsuzluğu, vücutta kalıcı olarak bulunmaları ve çıkarılmalarının zorluğu, bu tür uygulamalardan kaçınmamız gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle, kalıcı dolgu uygulamalarından uzak durulmalı; eğer daha uzun süreli dolgu uygulamaları hedefleniyorsa, otolog yağ enjeksiyonları tercih edilmelidir.

Kalıcı dolgu ürünlerinin kontrolsüz çeşitliliği göz önüne alındığında, birçok ürünün sağlık kurumlarından onay almadığını biliyoruz. Bu dolgu maddeleri, dokulara uygulandıklarında yabancı cisim olarak algılanmaktadır. Vücut tarafından eritilmemeleri veya nadiren çözünmeleri, dokuda sürekli bir inflamasyona yol açmaktadır. Kronik inflamasyon, zamanla "granuloma" adı verilen doku oluşumuna neden olmaktadır. Aslında, doku dolgunluğunu sağlayan bu kronik inflamasyon ve gelişen granulom yapılarıdır. Bazı görüşlere göre, kalıcı dolgu maddelerinin çevresinde oluşan mikro enfeksiyonlar, kronik inflamasyon ve granuloma oluşumuna katkıda bulunmaktadır.

Günümüzde en sık kullanılan kalıcı dolgu maddeleri arasında Poliakrilamid, Polialkilimid, Metakrilat ve silikon yer almaktadır. Bu maddeler mikro kürecik yapısındadır. Bazı mikropartiküllerin yüzeyleri oldukça pürüzsüzken (Artecoll, New-Fill, Evrim vb.), diğerlerinin yüzeyleri daha pürüzlüdür (Bioplastique, Dermalive vb.). Pürüzsüz yüzeylerin daha az inflamasyona ve dolayısıyla granuloma oluşumuna neden olduğu düşünülmektedir. Ancak, tüm bu dolgu maddelerinde granuloma gelişim sıklığı %0.01-1 olarak bildirilmiştir. Bu oranlar düşük görünse de, bu dolgu maddelerinin kullanıldığı hasta sayısının artması ve kontrolsüz ürünlerin yaygınlaşması, istenmeyen yan etkilerin görülme sıklığını artırmaktadır. Genel yan etki sıklığı düşük olsa da, kalıcı dolgu enjeksiyonu yapılan hasta sayısı önemli ölçüde artmaktadır.

Kalıcı dolgulardan kaynaklanan en yaygın problemler, yüzde nasolabial kıvrımlar, dudaklar, yanaklar, göz çevresi ve alın bölgelerinde görülürken, vücutta en fazla sorun göğüs dolgu uygulamalarında yaşanmaktadır. Kalıcı dolgulardan kaynaklanan istenmeyen yan etkilerin tedavi yaklaşımları arasında sistemik antibiyotik kullanımı, anti-inflamatuar ilaçlar, kortizon enjeksiyonları, 5-fluorouracil enjeksiyonları, dolgunun iğne ile boşaltılması, cerrahi olarak çıkarılması ve dokunun cerrahi olarak alınması sayılabilir. Son yıllarda, özellikle yüz bölgesindeki kalıcı dolgu uygulamalarına bağlı enfeksiyon, kronik inflamasyon ve granuloma oluşumunda lazerler kullanılmaya başlanmıştır. Burada amaç, lazerin (808 nm Diode veya 1064 nm Nd YAG lazer) fiberler aracılığıyla problemli alanın deri altına uygulanmasıdır.

Kalıcı dolgu kullanımıyla birlikte estetik açıdan asimetriler, şekil bozuklukları, beklenenden fazla doku volüm artışı, ağrı, tekrarlayan inflamasyon atakları ve deri altı nodüllerinin gelişimi daha sık görülmeye başlanmıştır. Bu sorunlarla başvuran hastalarımız için tedavi yaklaşımımızda basit bir yöntem izlemekteyiz.

Kalıcı dolgu uygulamasını yapan doktordan mutlaka bir rapor istiyoruz. Bu rapor ile kullanılan dolgunun;

  • İçeriğindeki aktif maddeyi ve dolgu markasını bilmek zorundayız. Çünkü;
    • Polyakrilamid (örneğin Argiform, Aquamid, Amazingel markaları) ve Polyalkilimid (Bio-alcamid markası) içeren dolgularda, uygulama alanında sıkça kistik komplikasyonlar görülmektedir. Jel formundaki bu dolgu maddeleri, uygulama sırasında deri altında kalır ve çevresinde yeni damar yapıları ile destek dokusu oluşur. Zamanla, renksiz jel formları sarı renge dönüşebilir (yağ dokusu gibi). Bu kalıcı dolgulardan kaynaklanan kistik yapılar muayene sırasında tespit edildiğinde ve kistik alanda inflamasyon yoksa, deri yüzeyinde küçük kesiler açılarak boşaltılabilir. Ancak kistik yapı ile birlikte inflamasyon varsa, lazer tedavisi uygulanır. Lazer uygulaması, inflamasyon alanındaki bakteriyel veya biyofilm oluşumunu ortadan kaldırır, kistik yapının neden olduğu doku boşluğunu azaltır ve kist kapsülünü yok eder. Lazer uygularken dikkatli olunmalıdır; lazerin ısısı çok yüksek olduğunda, bu polimer formundaki dolgular parçalanarak monomerlere dönüşebilir. Poliakrilamid jellerinin monomerlerinin potansiyel olarak toksik veya kanserojen olabileceği iddia edilmektedir.

    • Silikon içeren kalıcı dolgularda, silikon bileşenleri hidrofobik polimerlerdir ve sıvı yapılarıyla en yaygın kullanılan kalıcı dolgu malzemeleridir. Silikon içeren kalıcı dolgularda, komplikasyonlar genellikle infiltrasyon şeklinde (kistik olmayan dokulara yayılmış) ortaya çıkmaktadır. Bu durumlarda, komplikasyonların tedavisi için lezyon üzerine lazer uygulamaları gereklidir. Kalıcı silikona bağlı olarak oluşan katı granulomlar veya inflamasyon sonrası gelişen kistler için lazer tedavisi en iyi sonuçları vermektedir. Ancak, uygulama sırasında silikonun yüksek sıcaklıklara maruz kalıp karbonize olmasına izin verilmemelidir.
    • Metilakrilat ve polimetilakrilat (PMMA) da sıklıkla infiltrasyon şeklinde komplikasyonlar oluşturur. Bu komplikasyonlar için lezyon üzerine lazer uygulamaları yapılabilir. PMMA, katı partiküllerden oluşur ve lazerle çevre dokuların eritilip dışarı alınabilmesi için yüksek sıcaklıklar gerektirir. Bu nedenle, lazer işlemi yavaş ve kontrollü bir doku ısıtması ile gerçekleştirilmelidir. Uygulama sırasında PMMA'nın karbonize olmasına izin verilmemelidir.

Kalıcı dolgunun uygulandığı yer, cilt altındaki derinlik ve miktar hakkında bilgi sahibi olmamız gerekmektedir.

Dolgular, deri altına enjeksiyon yapılırken çeşitli teknikler kullanılmaktadır. Kalıcı dolgu uygulamalarında en yaygın olarak iki teknik tercih edilmektedir:

1. Kalıcı dolgunun bolus enjeksiyonu: Bu teknikte, dolgu maddesi deri altına, kas içine ve kemik üzerine, farklı derinliklerde ve yöntemlerle, noktalar halinde (kistler oluşturacak şekilde) enjekte edilir. Kalıcı dolgu bu yöntemle uygulandığında, eğer kistik yapı yüzeysel ise, deri yüzeyinden küçük kesilerle, derin ise iğne aspirasyonları ile çıkarılması daha kolaydır. Ayrıca, kalıcı dolgular bu teknikte çok katmanlı kule tekniği ile uygulandığında lazer kullanımı da mümkün olmaktadır.

2. Kalıcı dolgunun infiltrasyon tekniği ile uygulanması; Bu yöntemde kalıcı dolgu, deri altına tünel şeklinde enjekte edilmektedir. Dolgu maddesi dokularda yayıldığı için, yalnızca dolgu alanına lazer tedavileri uygulanabilmektedir. 

Kalıcı dolgu sonrası yan etkilerin geliştiği alan için mutlaka ultrasoud yapılmasını istiyoruz. 

Ultrasound bize deri altında kalıcı dolguların kistik yada infiltratif bir reaksiyon yapıp yapmadığını göstermekte. Buda tedavide uygulanacak yöntemi belirlemektedir.  

kalici_dolgu_komplikasyon_yan_etki_tedavi_lazer_7.jpg

 

Kalıcı Dolguda İstenmeyen Yan Etkilerde Lazer Uygulaması

Kalıcı dolgu komplikasyonları için lezyon üzerine lazer uygulama kararı alındığında, 1064 nm Long Pulse Nd Yag lazer kullanılmaktadır. Öncelikle, sorunlu bölgeye lokal anestezi uygulanır. Ardından, bu bölgeden 1-2 cm uzakta, deride 0,1-0,3 cm boyutunda bir kesi açılır. Bu kesiden, 200 μm çapında bir fiberoptik sistemle kalıcı dolgu alanına deri altından ulaşılır. Fiberoptik lazer uygulaması, doku ısısını kontrol altında tutarak gerçekleştirilir. Uygulama, dolgunun sıvılaşana kadar devam eder. İşlem sonrasında, uygulama alanına hafif masaj yapılarak sıvılaşmış kalıcı dolgu dışarı çıkarılır.

 Kistik ve kalıcı dolgunun yoğun olduğu alanlarda lazer sonrası dokunun sıkılarak içeriğin boşaltılması gerekebilmektedir.

Lazer uygulamasının ardından, işlem yapılan bölge steril serum fizyolojik ile temizlenir ve ılık kompresler uygulanır. Uygun anatomik alanlarda kompresyon (basınç) bandajları kullanılır. Özellikle kistik yapılara lazer uygulandığında, işlem sonrası mutlaka 3-7 gün süreyle sistemik antibiyotik tedavisine başlanmalıdır. Doku iyileşmesi ve estetik sonuçların değerlendirilmesi için hasta 6. ayda tekrar kontrol edilir. Gerekirse, uygulama tekrarlanabilir.


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency