- Gösterim: 45453
Androgenetik saç dökülmesi (AGA), kadınlarda sık görülen saç dökülmesi nedenleri arasındadır ve “Kadın tipi androgenetik alopesi - KTAA, Female pattern hair loss - FPHL” olarak tanımlanmaktadır. Genetik olarak yakın kadınlarda androjenlere bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Özellikle saçlı deride ön saç çizgisi, şakaklar (temporal) ve verteksi (saçlı deri tepe alanı) etkileyen, saçların incelmesi ve saç kayıpları ile sonuçlanan kronik bir saç dökülmesidir. Ön saç sınırı (frontal hair line) erkeklere göre daha az etkilenmektedir. Otuz yaş civarındaki kadınlarda %12, 60-69 yaş arasında ise %30-40 oranında görülür. Genellikle ergenlik dönemi sonrası değişken klinik şiddette ve belirli bir ilerleme hızında seyretmekle birlikte, herhangi bir yaş döneminde de başlayabilir. Başlangıç yaşı küçüldükçe saç dökülme şiddetinin daha fazla olma eğilimi bulunmaktadır. Genellikle küçük bir dermatolojik problem olarak kabul edilse de, kadınlarda saç dökülmesi öz benlik algısını etkileyerek ciddi bir anksiyete ve depresyon kaynağıdır. Ailevi bir yatkınlık ve ırksal çeşitlilik iyi bilinmektedir. Androjenik nedenler tanımlanmakla birlikte, normal androjen seviyeleri genetik olarak duyarlı kadınlarda saç dökülmesine neden olmaktadır. Birçok kadın tedavi görmemeyi tercih etse de, saç dökülmesini kontrol altına almayı hedefleyen ve klinik kullanımları onaylanmış topikal ve sistemik tedavi protokolleri kullanılmaktadır. Bu tedavi protokolleri, saç ekimi ve FUE gibi modern tekniklerle %90'ın üzerinde güvenilir ve kozmetik sonuçlar sağlamaktadır.
Androgenetik Alopesi'nin Kadınlarda Görülme Sıklığı
Androgenetik saç dökülmesinin (AGA) kadınlarda görülme sıklığı, yaşa, ırksal ve etnik özelliklere ve ailesel yatkınlığa bağlı olarak büyük değişkenlik göstermektedir. Beyaz ırkta kadınlarda görülme sıklığı daha fazladır. Yaşla birlikte artmaktadır, özelikle menopoz sonrası kadınlarda görülme sıklığı % 70 olarak ifade edilmektedir. Anne ve babasında AGA olan hastalarda AGA gelişme riski yüksektir.
Kadınlarda AGA'nın Psikososyal Etkisi
Yüzü çerçeveleyerek yüz estetiğine katılan saçlar bireyin öz imajının önemli bir parçasıdır ve günümüzün değişen sosyalleşme kavramında önemli rol oyanamaktadır. Bu nedenle androgenetik saç dökülmesinin sonuçları ağırlıklı olarak psikolojiktir. Saç dökülmesi ile başa çıkma stratejileri olarak kullanılan sosyal kaçınma psikolojik etkilenmeyi derinleştirerek depresyon ve yaygın anksiyete neden olmaktadır. Bununla birlikte, saç dökülmesi yaşayan kadınların çoğunun psikososyal önemli bir etki olmaksızın androjenik alopesi ile iyi başa çıktığını belirtmek önemlidir.
Kadınlarda Androgenetik Alopesi'nin Nedenleri
Androgenetik tanımında geçen androjenler ve genetik faktörlerin erkeklerde bu saç dökülmesinde önemli rol oynadıklarını biliyoruz. Kadınlarda androjenlerin rolü, erkeklerdeki kadar net değildir. Bu nedenle son yıllarda kadın tipi saç dökülmesi (KTSD) kavramı, androgenetik saç dökülmesi tanımı yerine daha fazla kullanılmaktadır. KTSD gelişiminin daha karmaşık nedenlerle ortaya çıktığı değerlendirilmektedir; genetik, hormonal ve çevresel faktörler gibi.
- Genetik faktörler; Kadın tipi saç dökülmesinde ailesel bir eğilim ve ırksal çeşitlilik düşünülmektedir. Genetik geçiş ile ilgili yapılan çalışmalarda kadınlarda neden olan genler saptanamamıştır. Ancak KTSD olan kadınlarda androjenik bir neden bulunamıyorsa genetik yatkınlık düşünülmelidir. KTDS'li hastaların ailelerinde % 40-54 oranında ailesel birliktelik görülmektedir. Özellikle % 40'ında 40 yaşın altında erken gelişen bu tip saç dökülmesi görülmektedir. Genetik faktörler, saç folikülünün dolaşımdaki androjenlere verdiği cevabın büyüklüğünü belirlemektedir. Genetik yatkınlıkta saç dökülmesi ergenlik yıllarında erken başlamakta ve şiddetli seyretmektedir. Kalıtsal çalışmalar, kellik riskinin etkilenen aile üyelerinin sayısıyla ilişkili olduğunu ve poligenik kalıtımla aktarıldığını göstermektedir. Androjen reseptörü geninin, anneden çocuğa geçen X kromozomunda yer aldığını biliyoruz. X kromozomu üzerindeki androjen reseptör geni EBA2R’nin polimorfizmi, erken saç dökülmesi başlangıçlı kadın hastalarda da gösterilmiştir. Tüm genetik veriler, diğer otozomal genlerin de katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir.
- Hormonlar, enzimler; kadınlarda saç dökülmesinde androjenin rolü iyi bilinmektedir. KTSD'li kadınlarda hirsutizm, menstrüel düzensizlik gibi androjen fazlalığının bulguları bulunabilirken, her zaman serum androjen düzeylerinin yükselmesi ile birlikte olmayabilir. Ancak tüm bulgular KTSD'de androjenlerin rol oynadığı yönündedir. KTSD'li kadın hastaların çoğunda klinik ve biyokimyasal olarak androjen fazlalığının bulguları yoktur. Bu kadınlarda saç folliküllerinin normal androjen düzeylerine artmış duyarlılığı bu durumu açıklayabilmektedir. Daha ilginç olanı, androjen duyarlılığı veya alfa redüktaz eksikliği olan kişilerde erkek tipi saç dökülmesinin izlenmesidir. Bu, kadın tipi androgenetik alopesi de androjenlerin yokluğunda bile saç dökülmesinin ortaya çıkabildiğini kanıtlamaktadır. Androjenler, over ve böbrek üstü bezi kaynaklı steroid bileşikleridir. Kan dolaşımında androjenlerden androstenedion ve DHEA-S böbrek üstü bez kaynaklı iken, androstenedionlar over kaynaklıdır. Androjenlerin rolü, bunların fazlalığı anlamına gelmemektedir. Androjenler, yüzde, aksiller ve kasık bölgeleri gibi bazı bölgelerde kıl büyümesini uyarır ve genetik olarak yatkın kadın bireylerin saçlarının büyümesini baskılar. Genetik olarak duyarlı kadınlarda normal androjen düzeylerinin saç dökülmesine neden olabileceği ileri sürülmektedir. AGA'da saç dökülme alanlarında saç foliküllerinde androjen aşırı aktivitesi, androjen reseptörlerinin sayısında artış, androjen reseptörünün fonksiyonel polimorfizmleri, DHT (dihidrotestosteron)'nin lokal üretiminde artış ve DHT'nin lokal degradasyonunun azalması gibi lokal faktörlerin rol oynadığı saptanmıştır. 5 alfa redüktaz enzimi, testosteronun daha aktif metaboliti DHT'ye saç foliküllerinde dönüşmekte ve bu da saç dökülmesinde merkezi bir rol oynamaktadır. DHT, foliküllerdeki androjen reseptörüne testosteronun 5 katı fazla bağlanır. 5 alfa redüktaz enziminin iki izoenzimi tanımlanmıştır. Tip 1 5 alfa redüktaz, yağ bezlerinde, epidermiste, ekrin ter bezlerinde, apokrin ter bezlerinde ve saç köklerinde bulunur. Deride, tip 1 5 alfa redüktazın aktivitesi yağ bezlerinde aktivasyona neden olmaktadır. Tip 2 5 alfa redüktaz enzimi ise saç foliküllerinin dermal papillasında, dış kök kılıfının iç tabakasında, yağ kanallarında ve kafa derisi saç foliküllerinin proksimal iç kök kılıfında bulunmaktadır. Tip 2 5 alfa redüktaz, dolaşımdaki DHT'nin yaklaşık %80'inin oluşumunu sağlamaktadır. Androjenik saç dökülmesinin gelişiminde rol oynayan başka enzimlerin olduğu gösterilmiştir. Dermal papilladaki tip 2 5 alfa redüktaz ile birlikte 17-beta ve 3-beta hidroksisteroid dehidrogenazlar (HSD), testosteronun DHT'ye dönüşümünde merkezi bir rol oynamaktadır. Bu enzimler majör steroidojenik enzimlerdir. Buna karşın 17-beta-HSD2, 3-alfa-HSD ve aromataz enzimleri saç foliküllerinde aşırı androjenleri lokal olarak etkisiz hale getiren enzimlerdir. Aromataz enzimi androstenedionu estrone ve testosteronu estradiole dönüştürmektedir. Yani bu enzim aslında kadınlarda KTDS'yi koruyucu bir rol oynamaktadır. Bu arada tiroksin KTDS kliniklerini olumsuz etkilemektedir. Prolaktin ancak yüksek dozlarda KTDS'ye neden olmaktadır. İnsülin direnci ve buna benzer metabolik süreçler, saçlı deride dolaşım ve damar patolojilerine neden olarak saç dökülmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. Kadınlarda hormon bağlayıcı globülinin (SHBG) kontrol grubuna göre azalmış düzeyleri pek çok çalışmada gösterilmiştir. Bu bulgular, kanda serbest androjen düzeyleri ve saç dökülmesi şiddeti arasında bir korelasyon olduğunu göstermektedir.
- Saçların yaşam döngüleri; androjenlerin saçlı deride AGA'da asıl etkileri, saç yaşam döngülerinde anajen fazını kısaltmalarıdır. Normal olarak saçlı deride anajen evre 2-7 yıl sürerken, AGA’da bu süre aylar veya haftalarla kadar gerilemektedir. Anajen süresi o kadar kısalır ki büyüyen saçlar cildin yüzeyine ulaşmak için yeterli uzunluğa ulaşamaz ve saçlı deride boş bir foliküler gözenek görünür. Bu durum, saçların erken telogen evresine girmesine ve sonuç olarak saçlı deride anagen/telogen oranının düşmesine neden olmaktadır. Telogen saçlar deriden rahatça ayrıldığı için hastalar saç dökülmesinden yakınırlar. Saç foliküllerinin androjenlere sürekli maruziyeti sonucunda minyatürizasyon süreci başlar. Bu süreç sonunda kalın, pigmente ve görünür terminal saçlar ince, açık renkte zor fark edilebilen kıllara -vellüs kıllara- dönüşür. Kıl folikülünde dermal papilla da androjenler için reseptörler bulunmaktadır. Testosteron ve 5α-dihidrotestosteron reseptörler aracılığıyla insulin-like growth factor (IGF-1) aktive edildiğinde kıllar anagen evreye girerek büyümekte, transforming growth factor-β (TGF-β) aktive olduğunda ise bu kıl folikülünde inhibisyona rol oynamaktadır.
- Saç foliküllerinde inflamasyon ve nöropeptidler; son çalışmalarda saç köklerinde dermal papillada periferik sinirlerin nöropeptid denilen maddeler salgıladıkları saptanmıştır (substance P (SP), calcitonin gene related peptide (CGRP), vasoactive intestinal peptide ve neuropeptide Y gibi). Bunlar merkezi sinir sistemi ile immün sistem arasındaki ilişkiyi düzenlemektedir. Substance P, ağrının transferinde rol oynamakta ancak saç folliküllerinin büyümesine ve anagen evresine girmesine neden olmaktadır. CGRP ise follikül çevresindeki damar ağında genişlemeye neden olarak folliküler kanlanmayı artırmaktadır. Stres kökenli saç dökülmeleri bu mekanizmalar üzerinde açıklanmaktadır. Androgenetik saç dökülmesinde inflamasyon önemli bir özelliktir. KTDS'de minyatürizasyon olan folliküllerde daha çok üst anatomik alanlarda mikroinflamasyon gözlenmektedir. İnflamasyonun üst kısımlarda olması, nedenin daha çok dışsal bir etken olabileceği düşünülmektedir; UV, hava kirliliği, Propionibacterium, Staphylococcus ve Malassezia mikroorganizmaları dikkate alınmaktadır.
- Çevresel ve diğer faktörler; psikolojik stres, hipertansiyon, diyabet, sigara kullanımı, güneşten korunmama ve düşük fiziksel aktivitenin KTDS gelişimini olumsuz etkilediği bilinmektedir.
Saç Folikülü Minyatürizasyonu
Saç folikülünün minyatürleşmesi, androgenetik alopesinin temel belirtecidir. Saçlı deride foliküller mezenkimal ve ektodermal bileşenlerden oluşur. Ektodermal kısım, epidermisin dermise, deri altı yağa dokusuna doğru uzanması ile oluşur. Saç ampulü, saç şaftını üreten saç matrisini içerir. Mezenkimal kısım ise saç gövdesini üreten foliküler papillada küçük bir özel fibroblast koleksiyonundan oluşmaktadır. Androgenetik saç dökülmesinde saç folikülünün mezankimal ve ektodermal bileşenlerinde değişikliklerle birlikte kademeli minyatürizasyonu gerçekleşir. KTSD'de saçların anajen faz süresi azalırken folliküler dermal papillada minyatürizasyon gelişmektedir. Minyatürizasyonun ilerleme süreci, pigmente, kalın ve uzun saçların (terminal saçlar) nonpigmente, ince ve kısa saçlara (vellus saçlar) dönüşmesine neden olmaktadır. Saçların telogen evrelerinin sonu ile erken anajen evreleri arasındaki saçların olmadığı, folliküllerin boş olduğu dönem kenojen evre olarak tanımlanmaktadır. Bu evre fazla olduğu için saçlı deride dökülme alanında saçın olmadığı boş folliküllerin sayısı artmıştır. Anajen evrenin değişimi ve folliküler dermal papillada minyatürizasyon gelişimi tam olarak açıklanamamıştır. Ancak minyatürizasyonda dermal papillada apoptozis - hücre ölümü görülmektedir. Bu süreçten büyüme faktörleri ve sitokinler sorumlu tutulmaktadır (fibroblast growth factor, interlökin 1, interlökin 1 alfa, prostaglandin D2, transforming growth factor-beta 1, TNF alfa 1). Anajen fazda follikülleri etkileyen yine büyüme faktörleri ve sitokinlerdir (basic fibroblast growth factor, fibroblast growth factor 7, hepatocyte growth factor, insulin-like growth factor 1, prostaglandin E2, vascular endothelial growth factor ve Wnt signaling pathway).
Kadınlarda Androgenetik Alopesi'nin Kliniği
KTSD genellikle yavaş ve ilerleyici bir saç incelmesi şikayeti ile kendini gösterir. Etkilenen alanlar sıklıkla saçın tepe kısmı olan verteks, üst yan kısımları olan parietal ve bazen ön ve yan frontopariteal bölgedir. Erkeklerde görülen ön saç çizgisinin geriye olan kaybı kadınlarda gözlenmez. kadınların çoğu artmış saç dökülmesi olmaksızın saçlarda incelme ve azalma tarif eder. KTSD'de dökülme hızı dalgalanma gösterebilir. Üç-altı aylık şiddetli dökülmeyi, 6-18 aylık daha sakin bir dönem izleyebilir.
Kadınlarda Androgenetik Alopesi'nin Sınıflaması
Kadınlarda KTSD'de saç dökülmesi başlangıcı ve dökülmenin gelişimi bazı kalıplarla, örüntülerle yani paternler ile gerçekleşmektedir. Bunlara "Kadınlarda Dökülme Paternleri" denilmektedir. Saç dökülmesinde eş zamanlı iki desen tanımlanır; makroskobik desen ve mikroskobik desen. Saç dökülmesinin makroskobik deseni, saçlı deride dökülmenin öncelikli olarak belli alanları etkilemesiyle kendisini göstermektedir (genler ile kodlanmış androjenlere duyarlı alanlar). Makroskopik patern, dökülmenin nasıl seyredeceğini göstermektedir. Bu patern ile saç ekiminin hedef bölgeleri ve saç dökülmesinin takip alanları belirlenmektedir. Saç dökülmesinin mikroskobik paterni ise foliküllerde minyatürizasyonu tanımlar. Saç folikülleri, ünitler saçlı deride 1-5 saç taşımaktadır. Minyatürizasyon, bu terminal saçlarda vellus dönüşümü olduğu için foliküler ünite başına terminal saç sayısında azalma görülmektedir.
Kadınlarda androgenetik saç dökülmesinin makroskopik paternleri, saç dökülmesinin ilerleme düzeni hakkında bilgi vermektedir. Bu paternden yola çıkılarak dökülmenin klinik şiddeti saptanabilmektedir. Kadınlarda kadın tipi saç dökülmesinde üç farklı patern izlenmektedir.
- Saçlı deride tepe bölgesinde, frontal ön saç çizgisi korunacak şekilde diffüz dökülme (Ludwig tipi) mevcuttur. Dökülmenin şiddetine göre Ludwig tarafından 1, 2 ve 3. dereceler ile tanımlanırken, Sinclair tarafından 1-5 arasında dereceler olarak tanımlanmıştır.
- Saçlı deri orta çizginde sağ ve sol yanlarına saç dökülmesi olması olması ve genişlemesi. Olsen tarafından tanımlanmış ve “ çam ağacı paterni” olarak adlandırılmıştır.
- Saç alın çizgisinde iki taraflı geri çekilme ile birlikte saçların dökülerek incelmenin olması. Erkek tipi (Hamilton tipi) saç dökülmesi ile aynı dağılım paternine sahiptir.
Ludwig paterninde başlayan saç dökülmesi, menopoz sonrası Hamilton paternine dönebilir.
Kadınlarda saç dökülmesi tanımlanması ve sınıflamasında son yıllarda BASP (basic type pattern kısaltması) kullanılmaktadır. Trikoskopik değerlendirme, BASP ile birlikte kullanıldığında oldukça değerlidir. Trikoskopide saçlı deride occipital alan referans alınacak şekilde vertex, sağ ve sol frontotemporal ve parietal alanda yapılarak ortalama minyatürizasyon yüzdesine bakılmaktadır. Minyatürizasyon oranı %20'nin altında ise 0, fazla ise yüzdelere göre 5'e kadar dercelendirilmektedir.
Kadınlarda KTDS Tanısı
Hastalığın tanısında en önemli incelemeler klinik öykü ve fizik muayenedir. Fizik muayenede çıplak gözle ya da dermoskopla görülebilen vellüs benzeri kıllar tanıda yardımcıdır.
- Pull test: 24 saat önce yıkanmış saçlı deride 50-60 kadar saçın köke yakın olarak parmaklarla tutularak uca kadar hafif çekilmesi pull testi olarak tanımlanır. Bu test, tüm saçlı deride; sol ve sağ temporal alan, frontal alan ve occipital alan olmak üzere 4 farklı alanda gerçekleştirilmektedir. Ele gelen saçlar ilk basamakta sayılır. 5'dan fazla, yani %10'dan fazla saç dökülmesi, testin pozitif olduğu anlamına gelmekte ve basitçe saç dökülmesinin şiddetini göstermektedir. KTSD alanında fazla saçın gelmesi pull testinin pozitif olduğunu göstermektedir. Pozitif alanda ele gelen saçlar 3 cm'den kısa ise bunların minyatürize telogen saçlar olduğunu göstermekte ve KTSD tanısını desteklemektedir. Sonrasında dökülen saçlar mikroskopta incelenmektedir. Bu inceleme ile saçların gövdesine ve yapılarına bakıldığı gibi, daha önemlisi köklerine de bakılmaktadır. Bu kök incelemesi ile dökülen saçların hangi evrede oldukları gösterilebilmektedir.
- Saç yıkama testi(Rebora Metodu). 5 gün saçlar yıkanmaz, taranmaz. Sonra saçlar, küvet ya da lavaboda gideri kapatılarak yıkanır. Dökülen tüm saçlar toplanmaktadır. Bunlar doktor ofisine getirilmektedir. Saçlar, 5 cm uzun olanlar, 3-5 cm olanlar ve 3 cm'den kısa olanlar olarak ayrılmaktadır. Saçın uzunluğu; 5 cm uzun saçlar telogen, 3-5 cm arası intermediate saçlar ve 3 cm'den küçük vellus saçlar olarak sınıflandırılmaktadır. Normalde, 70-30 saç yıkama ile dökülmektedir (her gün olmamak kaydıyla yıkama sırasında 200-250 kadar saç dökülebilmektedir). Her gün 70'ten fazla dökülme patolojiktir. Toplanan örnekler 3 cm'den kısa ve 200'den fazla ise bu, kronik telogen effluvium saç dökülmesini desteklemektedir. Toplanan örneklerde 3 cm'den küçük minyatörize saçlar %10'dan fazla ise KTDS'yi desteklemektedir. Toplanan örneklerde 5 cm uzun saçlar varsa, akut telogen effluviumu desteklemektedir.
- Trikogram; normal bireylerde anajen/telogen oranı 85/15'tir. KTDS'de ise bu oran azalmıştır. Trikogram, aynı zamanda KTDS'nin klinik seyir ve tedavi takibinde de kullanılmaktadır.
- Trikoskopi, saçlı deri dermoskopisi; dermoskopi bu saç dökülmesinde oldukça spesifik ve doğru sonuçlar vermektedir. KTSD'li hastalarda saç ön çizgisi alandan, frontal alandan 4 farklı noktada ve oksipital alandan trikoskopi yapılmakta.
- Trikoskopi ile öndeki saçların çapları ölçülmekte ve ksipital alandaki saçlar ile karşılaştırılmaktadır. Saç çaplarında frontala alnda >%20 üzerinde bir azalma KTSD desteklemekte. Özellikle <0.03 mm çaplı vellusların varlığı önemli.
- Trikoskopide saç dansitesine(1 cm2 alanda saç sayısı) bakılmakta, azalma KTDS tanısını desteklemektedir.
- Trikoskopide folliküler ünitlerin deriye açıldıkları alanlarda hafif kahverengi renk değişimi, atrofi ve skuamlaşma inflamasyonu ve KTSD nin etkilediği folliküllerin erken evrelerini göstermektedir(peripilar sign).
- Trikoskopide folliküler ünitlerin deriye açıldıkları alanlarda saçların kalıcı olarak döküldüğü folliküler ünitlerde sebum-keratin yapısından bir tıkaç(sarı noktalar) görülmektedir.
- Saçlı deride balpeteği şeklinde pigmentasyon alanları, UV hasarını göstermekte
- Saçli deriden biyopsi yapılarak terminal saç/vellus oranına bakılabilir. Bu oran < 4:1 ise KTSD destekler iken oranın > 8:1 ise telejen saç dökülmelerini destekler.
- Diğer saç dökülme nedenleri ile ayırımın yapılması önemlidir. Bunun için kan tahlilleri istenebilir.
- Hemogram
- TSH, T3 ve T4
- Vitamin C, D ve A seviyeleri
- Çinko, biyotin folik seviyeleri
- ANA testi gibi
- Hastanın hormon profili için kan tahlilleri istenebilir.
- Serbest ve/veya total testosteron
- DHEA-s
- Prolaktin
- FSH, LH
- SHBG; doğum kontrol hapları kullanılıyor ise bunlar kesilerek 2 ay beklenir ve bu şekilde kan düzeyine bakılır.
- FAI; serberst androjen indeksi olarak tanımlanmakta. Total testosteron (nmol/L) / SHBG (nmol/L) × 100 fromülü ile hesaplanır. Bunun 5 in üzerinde olması PCO düşündürmelidir.
KTSD olan kadınların çoğunda androjen fazlalığının klinik ve biyokimyasal bulguları yoktur; ancak hirsutizm, orta/şiddetli düzeyde akne, akantozis nigrikans, düzensiz menstrüasyon ve galaktore gibi hiperandrojenizm bulguları olan hastaların hormon tetkiklerinin yapılması gerekmektedir. Testosteron yüksekliği varsa prolaktin de istenmelidir. Testosteron veya DHEA-S yüksekliğinde konjenital adrenal hiperplazi için tarama yapılmalıdır. SHBG düzeyleri de yol gösterici olabilmektedir.
Yapılan çeşitli araştırmalarda KTSD olan kadınlarda normal kadınlara göre bozulmuş glukoz toleransı, insülin ve C-peptid düzeyleri, insülin direnci ve aterom plakları saptanmıştır. Erken başlangıçlı KTSD’de bile hastaların koroner arter hastalığı ve insülin direnci riskleri açısından araştırılması gerektiği bildirilmektedir.
Kadınlarda Androgenetik Alopesi'nin Tedavisi
İlaç tedavileri androjen-bağımlı ve androjen-bağımsız etki mekanizmalılar olarak ayrılabilirler.
Kadınlarda Androgenetik Alopesi, KTDS'nin Tedavisi
Kadınlarda androgenetik saç dökülmesinin radikal bir tedavisi bulunmamaktadır. Tüm tedavi protokolleri, saç dökülmesi sürecinin kontrol altına alınmasına yöneliktir. Saç dökülmesinin yaşamı tehdit edici bir durum olmaması, medikal bir problemden çok estetik yönünün önemi nedeniyle tedavi görmemek ve saç dökülmesi sonucu oluşan kelliğin doğal olarak ilerlemesine izin vermek bir seçenek olmalıdır. Hastaların tedavi kararı verip vermemesinden bağımsız olarak, hastalığın nedenleri, toplumda ne kadar yaygın olduğu ve mevcut çeşitli tedavi seçeneklerinin etki ve yan etkilerinin açıklanması son derece önemlidir. Bunlar, her hastaya verilmesi gereken destek ve danışmanlığın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Medikal tedaviye başlamadan önce, hastaların tedavi sonucuyla ilgili beklentilerinin öğrenilmesi ve tedavi sonuçlarının bunlarla ne kadar örtüşebileceğinin çok detaylı bir şekilde tartışılması gerekmektedir. Hastalara saç dökülmelerinde erken başlanacak tedavilerin avantajları ve uzun süreli tedavilerin gerekliliği konusunda bilgi verilmelidir.
Kamuflaj, belki de hafif saç dökülmeleri ile başa çıkmanın en basit ve kolay yoludur. Saç stilini saç dökülmesini örtecek şekilde değiştirmek, elektrostatik olarak saçlara tutunan küçük keratin lifler kullanmak ve kafa derisini saçla aynı renge boyamak, kozmetik açıdan tatmin edici sonuçlar elde edebilen önemli ve ucuz önlemlerdir. Bunların dışında modern peruklar da kamuflajı sağlayabilir.
Burada anlatılmaya çalışılan tedaviler içerisinde minoksidil ve finasterid, kadınlarda androjenik alopesi için Gıda ve İlaç Dairesi (FDA, ABD) tarafından şu anda onaylanan tek iki ilaçtır. Düşük seviyeli lazer tedavisi olarak da bilinen lazer tarakları da androjenik alopesi de kullanımı FDA tarafından onaylanmıştır. Bunlar, androjenik alopesinin destek tedavileridir.
Kadınlarda kullanılan ilaç tedavileri etki mekanizmaları nedeni ile androjen bağımlı ve androjen bağımsız olarak sınıflandırılabilir.
Androjen-Bağımsız Tedaviler
Minoksidil
Oral Minoxidil 1960'lardan beri hipertansiyonu tedavisi kullanılmaktadır. Minoxidil tedavilerinde kullanıcıların %100'ünde hipertrikoz, vücutta kıllanma gibi yan etkiler gözlemlendi. Bu gözlemler, topikal minoxidilin saç dökülmesi tedavisi olarak geliştirilmesine yol açtı. 1984 yılında FDA tarafından erkek androjenik alopesi tedavisi için onaylandı. Etki meknizması;
- Uygulandığı alanda damarların genişlemesi, vazodilatör özelliklere sahip olmasıdır. Topikal minoksidil uygulandıktan 10 ila 15 dakika sonra cilt kan akışının arttığı gözlemlenmiştir. Ayrıca saç büyümesinin korunmasına yardımcı olan vasküler endotelyal büyüme faktörü(VEGF) artmaktadır. Minoksidilin adenozin reseptörleri A1 ve A2'ye ve ayrıca sülfonilüre reseptörü SUR2B'ye bağlanmasının adenozin sinyal yollarını aktive ettiğini ve VEGF salınımını artırdığı öne sürülmektedir. VEGF'nin aşırı yapımı saç folikülleri çevresinde yeni dmar oluşumu ile birlite kan dolaşımını artırır ve saç büyümesini hızlandırır.
- Yaygın görüş, minoksidilin potasyum kanallarını açma etkisiyle saçların yeniden uzamasını desteklediği yönündedir. Aktif metabolit olan minoksidil sülfatın adenozin trifosfata (ATP) duyarlı potasyum kanallarını açtığı ve böylece damarların genişlediği varsayılmaktadır. Hücre içi potasyumun azalması hücre içi kalsiyumun kullanımını destekler. Kalsiyum varlığında, epidermal büyüme faktörünün(EGF) saç folikül büyümesini engellediği gösterilmiştir. EGF'nin neden olduğu büyüme inhibisyonunu baskılayarak saç foliküllerinin anajn büyüme fazını uzatabilir.
- Minoksidilin bu etkilerine rağmen androjenler tarafından uyarılan saç foliküllerinin yavaş minyatürleşmesi devam eder. Bu monoterapi olarak minoksidil kullanan hastaların tedaviye rağmen kel kalmaya devam edeceği anlamına gelir. Tedavi kesilirse, saç büyümesi üzerindeki olumlu etki 4-6 ayda kaybolur.
- İnsan saç foliküllerindeki minoksidil sülfotransferaz enzimi (SULT1A1), minoksidili biyoaktif metaboliti olan minoksidil sülfata dönüştürür. Bu enzim, daha yüksek enzim aktivitesinin minoksidile karşı gelişmiş tepkiler göstermesiyle bireysel değişkenlik gösterir. Saç derisindeki SULT1A1'in yetersiz düzeyleri, AGA'lı hastalarda tatmin edici sonuçlar elde etmede zorluklara yol açan minoksidil tedavisine verilen yanıtın azalmasıyla ilişkilendirilmiştir.
Minoksidil %2 ve %5 topikal solüsyonlarda mevcuttur. Her iki güç de şu anda kadınlarda tedavi için kullanılmaktadır, ancak günde iki kez kullanılan %5 minoksidil solüsyonu, %2 solüsyondan daha yüksek etkinlik göstermektedir. Son zamanlarda %5 topikal köpüğün geliştirilmesi gerçekleştirilmiştir. Yeni geliştirilen topikal hidroalkolik köpük, propilen glikol içermez ve hedef bölgelere daha kolay uygulanır; doğrudan kafa derisi cildine sürülür. Hastalar tarafından daha kozmetik olarak tanımlanmıştır.
Minoksidil %2, günde iki kez 1 ml uygulanır. %5'lik formu günde bir kez 1 ml kullanılmaktadır. Etkisinin değerlendirilmesi için en az 6 ay kullanılmalıdır. Etkinlik sağlandıktan sonra kesmeden devam edilmelidir. Kesildikten sonra telogen effluvium yani dökülmenin tetiklenebileceği bilinmelidir.
Tedavinin başlamasından 2-8 hafta sonra önceki telogen saçların hızla dökülmesi görülebilir. Bu geçici dökülme, minoksidilin faydalı bir etkiye sahip olduğunun klinik bir göstergesi olarak yorumlanabilir ve saç dökülmesi genellikle birkaç hafta sonra düzelir.
Yüz ve ellerde hipertrikozis (androjene duyarlı olmayan ciltte ince tüyler), topikal ve oral minoksidil sonrasında görülen yaygın bir yan etkidir. Saçlı deride kaşıntı, artan kepek ve eritem, topikal minoksidil preparatları ile sıklıkla bildirilmektedir.
Minoksidil, vellüs benzeri kılların terminal kıllara dönüşümünü sağlar. Bu nedenle etkinliği AGA’nın şiddetine ve bu kılların varlığına bağlıdır. Bununla birlikte, minoksidil saçın ön yan kısımlarında etkili değildir.
Kadınlarda KTDS'de minoksidil ile birlikte %0.025 retinoik asit ve %0.05 betametazon dipropiyonat kullanımının daha etkili olduğu gösterilmiştir.
Oral Minoksidil
Androgenetik alopesi de onamlı olmamakla birlikte saç dökülmelerinde giderek daha fazla kullanıldığını görmekteyiz. Sistemik minoksidil, ön saç çizgisinde etkili sonuçlar verirken, verteks bölgesinde cevabı biraz daha düşüktür. Günde bir kez 5 mg oral minoksidil kullanılmaktadır. En sık görülen yan etkiler hipertrikoz ve ayaklarda ödemdir. Bunun dışında ciddi kardiyovasküler yan etkiler ya da anormal laboratuvar bulguları gözlenmemiştir.
Melatonin
Antioksidan özelliği ile sistemik olarak kullanılmakta. Saçların uzama hızları ve pigmentasyonları içinde kullanılmakta.
Androjen-bağımlı Tedaviler
Finasterid
Finasterid, tip II 5 alfa redüktazın güçlü ve oldukça seçici bir antagonistidir. Sentetik bir azo-steroiddir ancak bir anti-androjen değildir. Enzime geri dönüşümsüz olarak bağlanır ve testosteronun dihidrotestosterona dönüşümünü engeller. Farmakokinetik yarı ömrü yaklaşık sekiz saat olsa da, biyolojik etki çok daha uzun süre devam eder. Finasterid, FDA tarafından iyi huylu prostat hiperplazisinde (BPH) kullanım için onaylanmış ve 1997'de androgenetik saç dökülmesi tedavisi için onaylanmıştır. Klinik çalışmalar, özellikle verteks yerleşimli saç dökümünde etkilidir. Finasteridin saç dökülmesinin ilerlemesini yavaşlattığı ve erkeklerin yaklaşık üçte ikisinde saçlarda uzama sağladığı bildirilmiştir. Anajen/telojen oranında da önemli bir artış sağlamaktadır. Bu bulgular, finasteridin androgenetik saç dökülmesinde minyatürleşme sürecini tersine çevirme, daha uzun ve kalın saç üretme ve muhtemelen daha yüksek bir saç büyüme hızı sağladığını desteklemektedir.
Günlük bir miligram oral finasterid dozu, kafa derisinde DHT'yi %64 ve serum DHT'yi ise %68 oranında azaltır. Erkelerde yaygın kullanımına rağmen KTDS'de menopozal kadınlarda 2,5-5 mg/gün dozda drospirenon ve etinil estradiol içeren bir doğum kontrol hapı ile birlikte kullanımı önerilmektedir. Kadınlarda testosteronun östradiole dönüşümüne bağlı östrojen düzeylerinde hafif bir artış olabilir, bu nedenle kişisel ya da ailesel meme kanseri öyküsü bulunanlarda finasterid kullanımı önerilmemektedir.
Finasterid, teratojen, gebelik kategorisi X bir ilaçtır ve bu nedenle gebelikte ve emzirme döneminde kontrendikedir.
Dutasterid
Dutasterid, hem tip I hem de tip II 5-alfa redüktazı inhibe etmektedir. Tip I ve II 5-alfa redüktaz izoenzimlerini inhibe etmede finasteridden yaklaşık sırasıyla 3 ile 100 kat daha fazla etkilidir. Dutasterid kullanımı sonrası serum DHT'yi %90'dan fazla azaltırken, finasteridde %70 oranında azalmaktadır. Dutasteridin serum yarı ömrü 4 haftadır; finasteridin ise 6-8 saatlik serum yarı ömrü vardır. Dutasterid kesildikten sonra DHT seviyesinde kalıcı bir baskılanma olur. Bu nedenle, dutasterid alan hastalar, gebe birisine kan verecekse ilaçlarını bıraktıktan sonra en az 6 ay beklemelidir. Dutasterid 0,5 mg dozlarının iyi huylu prostat hiperplazisinin tedavisinde FDA onayı olmakla birlikte, androgenetik saç dökülmesinde onayı yoktur.
Dutasterid ile finasteridin karşılaştırıldığı çalışmalarda, 2,5 mg dutasteridin erkeklerde saçlı deride saç büyümesi üzerine etkilerinin 5 mg finasterid kullanımına göre daha üstün olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, finasteridden daha erken saç büyümesi sağlayabilmiştir.
Siproteron asetat
Siproteron asetat zayıf progesteron aktivitesi olan antiandrojen ve antigonadotropik özellikleri olan sentetik bir steroiddir. Androjen reseptör bağlayıcı olarak dihidrotestosteron ile yarışır. KTSD’de etkinliği konusunda çelişkili sonuçlar olsa da hiperandrojenizm ve yüksek ferritin düzeyli kadınlarda başarılıdır. Yan etkiler kilo alma, menstrüel düzensizlikler, libido azalması, meme hassasiyetidir. Gebelikte kesinlikle kullanılmaz.
Spironolakton
KTSD ve hirşutizm tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yarışmacı olarak androjen reseptörlerini bloke ederek, aynı zamanda overlerden androjen üretimini de inhibe ederek bir androjen antagonisti olarak kullanılmaktadır. 100-200mg/günlük dozlarda kullanılır. Aldosteron antagonisti olarak da görev yaptığı için postural hipotansiyon, elektrolit bozuklukları gibi diğer antiandrojenlerden farklı yan etkilere de sahiptir. Menstrüel bozukluklar, halsizlik, ürtiker, meme hassasiyeti ve hematolojik bozukluklar diğer olası yan etkileridir. Tedavinin ilk birkaç ayında düzenli kan basıncı ve elektrolit düzeylerinin izlemi önerilir. Böbrek hastalığı olan kişilerde çok daha dikkatli kullanılmalıdır.
Flutamid
Flutamid androjenlerin reseptör bağlantılarını inhibe eden nonsteroidal selektif bir antiandrojendir. Yapılan çalışmalarda 250 mg/gün dozda kadın tipi saç dökülmesinde etkinliği vurgulanmaktadır. Tek kısıtlayıcı yönü doz bağımlı olarak karaciğer toksik etkisinin varlığıdır. Bu nedenle karaciğer fonksiyonlarını dikkatle izlenmesi gerekmektedir.
Topikal antiandrojenler
Topikal formları;
- Fluridil, erkek androgenetik alopesisinde kullanılmak üzere rasyonel olarak geliştirilmiştir. Lokal olarak metabolize olmakta, sistemik olarak emilememekte ve sistemik anti-androjenik aktivite göstermemektedir. Saçlı deriye uygulanan yeni antiandrojen, ABD'de kullanım izni olmamakla birlikte Avrupa'da kullanılmaktadır. %2'lik formu erkek ve kadın KTDS'lerinde kullanılmaktadır.
- Clascoterone (korteksolon 17α-proprionat) yeni bir androjen reseptör inhibitörüdür ve aknede topikal kullanımını bildiren son çalışmalar ümit verici sonuçlar göstermiştir. Clascoterone, dihidrotestosteronu (DHT) antagonize eder. Ağustos 2020'de, clascoterone krem %1, 12 yaş ve üzeri hastalarda akne vulgaris tedavisi için ABD'de ilk onayını aldı.
- Fulvestrant, östrojen reseptör antagonistidir. Östrojen duyarlı meme kanserinin tedavisi için geliştirilmiştir. Topikal formları AGA'larda kullanıldığında saçlı deride telogen saçları anajen evreye sokmaktadır.
Lataporost
Prostaglandin analoğu olan latanoprost, saç döngüsünün anagen fazını uzatarak saç büyümesini teşvik eder. Latanoprost glokom için topikal olarak kullanıldığında kirpik ve kaşların uzadığı gözlemlenmiştir. Plasebo kontrollü bir çalışmada, latanoprost saç yoğunluğunu ve pigmentasyonu başlangıç ve plaseboya kıyasla önemli ölçüde artırabilmiştir.
Topikal antibiyotikler ve antifunfungaller
Androgenetik saç dökülmesinde inflamasyon görülmekle birlikte rolü net değildir. İnflamasyon hedeflenerek antimikrobiyaller, piroktoneolamin ve triklosan içeren losyonlar kullanılabilir. Antifungal olarak topikal ketokonazol şampuanının, plasebo ile karşılaştırıldığında hem insanlarda hem de kemirgenlerde saç büyümesini artırdığı gösterilmiştir. Ketokonazol şampuanının anti-inflamatuar ve anti-androjenik özelliklere sahip olduğu düşünülmektedir ve ayrıca ilişkili seboreik dermatite de yardımcı olacaktır.
PRP ve büyüme faktörleri
Saç köklerinin büyümesi ve gelişimi, çeşitli büyüme faktörleri ve sitokinlerden etkilenir. Bu tür büyüme faktörlerinin topikal olarak veya saçlı deriye enjeksiyonu, saç büyümesini desteklemek için kullanılabilmektedir. Follistatin, keratinosit büyüme faktörü (KGF) ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) içeren faktörler kullanılmaktadır. Tam kandan izole edilen trombositten zengin plazma (PRP), büyüme faktörleri ve uyarıcı aracılar için kullanılabilir.
Lazer tedavileri
Bir çok dermatolojik rahatsızlık için kullanılan lazer/ışık tedavileri son birkaç yılda saç dökülmeleri içinde kullanımları oldukça popüler hale geldi. Ayrıca androgenetik saç dökülmesini önleyici bir tedavi olarak tanıtılmakta. Farklı dalga boylarında ve farklı kullanım modlarında lazerler ve ışık kaynakları kullanılmaktadır, taraklar, saç frıçaları yada baş kabinleri gibi. Lazer ışığının bazı dalga boylarında saç büyümesini uyarabileceğine dair kanıtlar olsa da, bunun meydana geldiği biyolojik mekanizma henüz tam olarak tanımlanmamıştır.
Cerrahi Tedavi, saç ekimleri
AGA tedavisinde saç ekimi, rotasyon flepleri, deri redüksiyonu, delgi greftleme (punch graft) ve tek tek folikül transplantasyonunu (FUE ve FUT) içeren çeşitli cerrahi yaklaşımlar bulunmaktadır.
Günümüzde AGA tedavisinde foliküler ünite nakli en çok kullanılan yöntemdir. Bu yöntemde saçlı deride, saçın arka ense bölgesinde yer alan dökülmeye dirençli foliküller alınarak saç dökülmesinin olduğu alanlara ekilir. Bu işlemde follicular unit transfer (FUT) ve follicular unit extraction (FUE) olmak üzere iki cerrahi teknik kullanılır. FUT işleminde operasyon, oksipital bölgeden alınan saçlı deri parçası fleple başlar. FUE işleminde ise foliküller tek tek mikro delgiler ile çıkartılıp, alıcı alanlardaki önceden açılmış olan saç kanallarına yerleştirilir. Operasyon sonrasında ise nakledilen saç foliküllerini korumak ve geliştirmek amacıyla medikal tedavi ile desteklenebilir.
Kombinasyon tedaviler
Mevcut ilaçların monoterapi veya kombine terapi (sadece finasterid, finasterid ve %2 topikal minoksidil, sadece topikal minoksidil, finasterid ve ketokonazol şampuanı) olarak etkinliğini karşılaştıran çalışmalar, finasteridin topikal minoksidil veya ketokonazol ile kombinasyonunun daha etkili olabileceğini göstermektedir. Topikal minoksidil ve finasterid, son yıllarda saç ekimi öncesi ve sonrası kullanımı tercih edilmektedir. Topikal minoksidilin saç ekiminde saç dökülmesini stabilize etme, anajen fazdaki saç sayısını artırma ve ekim sonrası telojen efulivum riskini azaltma avantajına sahiptir. Saç ekimi öncesi minoksidil, ekimden 2 ila 3 gün önce kesilmelidir ve ekimden 1-2 hafta sonra yeniden başlatılmalıdır.
Gelecekte tedaviler
İkinci jenerasyon steroidal 5-alfa inhibitörlerinden turosterid, MK-963, MK-434, episterid ve MK-386 gibi ilaçlar yeni geliştirilmiş olup henüz araştırma safhasındadır. Bu ilaçlar aynı zamanda 5-alfa redüktazın tip 1 izoenzimini de inhibe etmektedir.
Folliküler kök hücre uygulamaları son derece umut vericidir.
Saw palmetto
Birçok bitkisel 5 alfa redüktaz (5aR) enzimini baskılayarak benign prostat büyümesi ve androgenetik alopesi için kullanılmaktadır. Saw palmetto, bu amaçla kullanılan bitkisel 5aR inhibitörüdür. Son yıllarda finasterid ve dutasterid alternatif olarak kullanılmaktadır.
Saw palmetto, Serenoa repens, Serenoa serrulata ya da Sabal serrulata isimleriyle de bilinen bir palmiye ağacından elde edilmektedir. Doğal büyüme alanı Batı Hindistan ve Kuzey Amerika'dır. Saw palmetto, bu ağacın meyvelerinden elde edilmektedir.
Saflaştırılmış saw palmetto içeriğinde % 85-90 yağ asitleri, steroller, karotenler, lipazlar ve şeker bulunmaktadır. Saw palmetto içeriğindeki liposterolik içeriği (LSESr) ve beta sitosterol, androgenetik alopesi üzerinde etkili olan bileşenlerdir.
Bu içeriklerin etki mekanizması:
- 3-alfa hidroksisteroid dehidrogenazı aktive ederek DHT'nin daha zayıf androjenik aktivitesi olan androstanediole dönüştürmektedir.
- 5 alfa redüktazı inhibe etmektedir.
- DHT'nin dokudaki reseptörlerine bağlanmasını % 50 oranında azaltmaktadır.
Günümüzde marketlerde iki tür içerik görmekteyiz. Birisi kurutulmuş saw palmetto çekirdek tozu, diğeri tablet haline getirilmiş içeriktir.
Aç karnına alındığında mide problemleri yapmaktadır. Bu nedenle tok karnına alınmalıdır.
İlaç kullanılmasına karşı olanlar için güzel bir kombinasyon önerisi
Androgenetik saç dökülmesinde aşağıdaki problemlerden bahsedilmekte.
Bu düşünceden hareket ve ilaç kullanımı istenmiyor ise;
- DHT aktivitesinin baskılanması için Saw pametto alımı
- Ağız yolu ile keratin alımı
- Vitamin amaçlı L metilfolat, biotin ve niasinamid alımı
- Mineral amaçlı çinko ve selenyum alımı
- Antioksidan amaçlı üzüm çekirdeği eksteresi kullanımı önerilebiir.