Androgenetik saç dökülmesi (AGA), kadınlarda sık görülen saç dökülmesi nedenleri arasındadır ve “Kadın tipi androgenetik alopesi - KTAA, Female pattern hair loss - FPHL” olarak tanımlanmaktadır. Genetik olarak yakın kadınlarda androjenlere bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Özellikle saçlı deride ön saç çizgisi, şakaklar (temporal) ve verteksi (saçlı deri tepe alanı) etkileyen, saçların incelmesi ve saç kayıpları ile sonuçlanan kronik bir saç dökülmesidir. Ön saç sınırı (frontal hair line) erkeklere göre daha az etkilenmektedir. Otuz yaş civarındaki kadınlarda %12, 60-69 yaş arasında ise %30-40 oranında görülür. Genellikle ergenlik dönemi sonrası değişken klinik şiddette ve belirli bir ilerleme hızında seyretmekle birlikte, herhangi bir yaş döneminde de başlayabilir. Başlangıç yaşı küçüldükçe saç dökülme şiddetinin daha fazla olma eğilimi bulunmaktadır. Genellikle küçük bir dermatolojik problem olarak kabul edilse de, kadınlarda saç dökülmesi öz benlik algısını etkileyerek ciddi bir anksiyete ve depresyon kaynağıdır. Ailevi bir yatkınlık ve ırksal çeşitlilik iyi bilinmektedir. Androjenik nedenler tanımlanmakla birlikte, normal androjen seviyeleri genetik olarak duyarlı kadınlarda saç dökülmesine neden olmaktadır. Birçok kadın tedavi görmemeyi tercih etse de, saç dökülmesini kontrol altına almayı hedefleyen ve klinik kullanımları onaylanmış topikal ve sistemik tedavi protokolleri kullanılmaktadır. Bu tedavi protokolleri, saç ekimi ve FUE gibi modern tekniklerle %90'ın üzerinde güvenilir ve kozmetik sonuçlar sağlamaktadır.

Androgenetik Alopesi'nin Kadınlarda Görülme Sıklığı

Androgenetik saç dökülmesinin (AGA) kadınlarda görülme sıklığı, yaşa, ırksal ve etnik özelliklere ve ailesel yatkınlığa bağlı olarak büyük değişkenlik göstermektedir. Beyaz ırkta kadınlarda görülme sıklığı daha fazladır. Yaşla birlikte artmaktadır, özelikle menopoz sonrası kadınlarda görülme sıklığı % 70 olarak ifade edilmektedir. Anne ve babasında AGA olan hastalarda AGA gelişme riski yüksektir.

Kadınlarda AGA'nın Psikososyal Etkisi

Yüzü çerçeveleyerek yüz estetiğine katılan saçlar bireyin öz imajının önemli bir parçasıdır ve günümüzün değişen sosyalleşme kavramında önemli rol oyanamaktadır. Bu nedenle androgenetik saç dökülmesinin sonuçları ağırlıklı olarak psikolojiktir. Saç dökülmesi ile başa çıkma stratejileri olarak kullanılan sosyal kaçınma psikolojik etkilenmeyi derinleştirerek depresyon ve yaygın anksiyete neden olmaktadır. Bununla birlikte, saç dökülmesi yaşayan kadınların çoğunun psikososyal önemli bir etki olmaksızın androjenik alopesi ile iyi başa çıktığını belirtmek önemlidir. 

Kadınlarda Androgenetik Alopesi'nin Nedenleri

Androgenetik tanımında geçen androjenler ve genetik faktörlerin erkeklerde bu saç dökülmesinde önemli rol oynadıklarını biliyoruz. Kadınlarda androjenlerin rolü, erkeklerdeki kadar net değildir. Bu nedenle son yıllarda kadın tipi saç dökülmesi (KTSD) kavramı, androgenetik saç dökülmesi tanımı yerine daha fazla kullanılmaktadır. KTSD gelişiminin daha karmaşık nedenlerle ortaya çıktığı değerlendirilmektedir; genetik, hormonal ve çevresel faktörler gibi.

kadin_tipi_sac_dokulmesi_kadinlarda_androgenetik_sac_dokulmesi.jpg

  • Genetik faktörler; Kadın tipi saç dökülmesinde ailesel bir eğilim ve ırksal çeşitlilik düşünülmektedir. Genetik geçiş ile ilgili yapılan çalışmalarda kadınlarda neden olan genler saptanamamıştır. Ancak KTSD olan kadınlarda androjenik bir neden bulunamıyorsa genetik yatkınlık düşünülmelidir. KTDS'li hastaların ailelerinde % 40-54 oranında ailesel birliktelik görülmektedir. Özellikle % 40'ında 40 yaşın altında erken gelişen bu tip saç dökülmesi görülmektedir. Genetik faktörler, saç folikülünün dolaşımdaki androjenlere verdiği cevabın büyüklüğünü belirlemektedir. Genetik yatkınlıkta saç dökülmesi ergenlik yıllarında erken başlamakta ve şiddetli seyretmektedir. Kalıtsal çalışmalar, kellik riskinin etkilenen aile üyelerinin sayısıyla ilişkili olduğunu ve poligenik kalıtımla aktarıldığını göstermektedir. Androjen reseptörü geninin, anneden çocuğa geçen X kromozomunda yer aldığını biliyoruz. X kromozomu üzerindeki androjen reseptör geni EBA2R’nin polimorfizmi, erken saç dökülmesi başlangıçlı kadın hastalarda da gösterilmiştir. Tüm genetik veriler, diğer otozomal genlerin de katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir.
  • Hormonlar, enzimler; kadınlarda saç dökülmesinde androjenin rolü iyi bilinmektedir. KTSD'li kadınlarda hirsutizm, menstrüel düzensizlik gibi androjen fazlalığının bulguları bulunabilirken, her zaman serum androjen düzeylerinin yükselmesi ile birlikte olmayabilir. Ancak tüm bulgular KTSD'de androjenlerin rol oynadığı yönündedir. KTSD'li kadın hastaların çoğunda klinik ve biyokimyasal olarak androjen fazlalığının bulguları yoktur. Bu kadınlarda saç folliküllerinin normal androjen düzeylerine artmış duyarlılığı bu durumu açıklayabilmektedir. Daha ilginç olanı, androjen duyarlılığı veya alfa redüktaz eksikliği olan kişilerde erkek tipi saç dökülmesinin izlenmesidir. Bu, kadın tipi androgenetik alopesi de androjenlerin yokluğunda bile saç dökülmesinin ortaya çıkabildiğini kanıtlamaktadır. Androjenler, over ve böbrek üstü bezi kaynaklı steroid bileşikleridir. Kan dolaşımında androjenlerden androstenedion ve DHEA-S böbrek üstü bez kaynaklı iken, androstenedionlar over kaynaklıdır. Androjenlerin rolü, bunların fazlalığı anlamına gelmemektedir. Androjenler, yüzde, aksiller ve kasık bölgeleri gibi bazı bölgelerde kıl büyümesini uyarır ve genetik olarak yatkın kadın bireylerin saçlarının büyümesini baskılar. Genetik olarak duyarlı kadınlarda normal androjen düzeylerinin saç dökülmesine neden olabileceği ileri sürülmektedir. AGA'da saç dökülme alanlarında saç foliküllerinde androjen aşırı aktivitesi, androjen reseptörlerinin sayısında artış, androjen reseptörünün fonksiyonel polimorfizmleri, DHT (dihidrotestosteron)'nin lokal üretiminde artış ve DHT'nin lokal degradasyonunun azalması gibi lokal faktörlerin rol oynadığı saptanmıştır. 5 alfa redüktaz enzimi, testosteronun daha aktif metaboliti DHT'ye saç foliküllerinde dönüşmekte ve bu da saç dökülmesinde merkezi bir rol oynamaktadır. DHT, foliküllerdeki androjen reseptörüne testosteronun 5 katı fazla bağlanır. 5 alfa redüktaz enziminin iki izoenzimi tanımlanmıştır. Tip 1 5 alfa redüktaz, yağ bezlerinde, epidermiste, ekrin ter bezlerinde, apokrin ter bezlerinde ve saç köklerinde bulunur. Deride, tip 1 5 alfa redüktazın aktivitesi yağ bezlerinde aktivasyona neden olmaktadır. Tip 2 5 alfa redüktaz enzimi ise saç foliküllerinin dermal papillasında, dış kök kılıfının iç tabakasında, yağ kanallarında ve kafa derisi saç foliküllerinin proksimal iç kök kılıfında bulunmaktadır. Tip 2 5 alfa redüktaz, dolaşımdaki DHT'nin yaklaşık %80'inin oluşumunu sağlamaktadır. Androjenik saç dökülmesinin gelişiminde rol oynayan başka enzimlerin olduğu gösterilmiştir. Dermal papilladaki tip 2 5 alfa redüktaz ile birlikte 17-beta ve 3-beta hidroksisteroid dehidrogenazlar (HSD), testosteronun DHT'ye dönüşümünde merkezi bir rol oynamaktadır. Bu enzimler majör steroidojenik enzimlerdir. Buna karşın 17-beta-HSD2, 3-alfa-HSD ve aromataz enzimleri saç foliküllerinde aşırı androjenleri lokal olarak etkisiz hale getiren enzimlerdir. Aromataz enzimi androstenedionu estrone ve testosteronu estradiole dönüştürmektedir. Yani bu enzim aslında kadınlarda KTDS'yi koruyucu bir rol oynamaktadır. Bu arada tiroksin KTDS kliniklerini olumsuz etkilemektedir. Prolaktin ancak yüksek dozlarda KTDS'ye neden olmaktadır. İnsülin direnci ve buna benzer metabolik süreçler, saçlı deride dolaşım ve damar patolojilerine neden olarak saç dökülmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. Kadınlarda hormon bağlayıcı globülinin (SHBG) kontrol grubuna göre azalmış düzeyleri pek çok çalışmada gösterilmiştir. Bu bulgular, kanda serbest androjen düzeyleri ve saç dökülmesi şiddeti arasında bir korelasyon olduğunu göstermektedir.
  • Saçların yaşam döngüleri; androjenlerin saçlı deride AGA'da asıl etkileri, saç yaşam döngülerinde anajen fazını kısaltmalarıdır. Normal olarak saçlı deride anajen evre 2-7 yıl sürerken, AGA’da bu süre aylar veya haftalarla kadar gerilemektedir. Anajen süresi o kadar kısalır ki büyüyen saçlar cildin yüzeyine ulaşmak için yeterli uzunluğa ulaşamaz ve saçlı deride boş bir foliküler gözenek görünür. Bu durum, saçların erken telogen evresine girmesine ve sonuç olarak saçlı deride anagen/telogen oranının düşmesine neden olmaktadır. Telogen saçlar deriden rahatça ayrıldığı için hastalar saç dökülmesinden yakınırlar. Saç foliküllerinin androjenlere sürekli maruziyeti sonucunda minyatürizasyon süreci başlar. Bu süreç sonunda kalın, pigmente ve görünür terminal saçlar ince, açık renkte zor fark edilebilen kıllara -vellüs kıllara- dönüşür. Kıl folikülünde dermal papilla da androjenler için reseptörler bulunmaktadır. Testosteron ve 5α-dihidrotestosteron reseptörler aracılığıyla insulin-like growth factor (IGF-1) aktive edildiğinde kıllar anagen evreye girerek büyümekte, transforming growth factor-β (TGF-β) aktive olduğunda ise bu kıl folikülünde inhibisyona rol oynamaktadır.
  • Saç foliküllerinde inflamasyon ve nöropeptidler; son çalışmalarda saç köklerinde dermal papillada periferik sinirlerin nöropeptid denilen maddeler salgıladıkları saptanmıştır (substance P (SP), calcitonin gene related peptide (CGRP), vasoactive intestinal peptide ve neuropeptide Y gibi). Bunlar merkezi sinir sistemi ile immün sistem arasındaki ilişkiyi düzenlemektedir. Substance P, ağrının transferinde rol oynamakta ancak saç folliküllerinin büyümesine ve anagen evresine girmesine neden olmaktadır. CGRP ise follikül çevresindeki damar ağında genişlemeye neden olarak folliküler kanlanmayı artırmaktadır. Stres kökenli saç dökülmeleri bu mekanizmalar üzerinde açıklanmaktadır. Androgenetik saç dökülmesinde inflamasyon önemli bir özelliktir. KTDS'de minyatürizasyon olan folliküllerde daha çok üst anatomik alanlarda mikroinflamasyon gözlenmektedir. İnflamasyonun üst kısımlarda olması, nedenin daha çok dışsal bir etken olabileceği düşünülmektedir; UV, hava kirliliği, Propionibacterium, Staphylococcus ve Malassezia mikroorganizmaları dikkate alınmaktadır.
  • Çevresel ve diğer faktörler; psikolojik stres, hipertansiyon, diyabet, sigara kullanımı, güneşten korunmama ve düşük fiziksel aktivitenin KTDS gelişimini olumsuz etkilediği bilinmektedir.

Saç Folikülü Minyatürizasyonu

Saç folikülünün minyatürleşmesi, androgenetik alopesinin temel belirtecidir. Saçlı deride foliküller mezenkimal ve ektodermal bileşenlerden oluşur. Ektodermal kısım, epidermisin dermise, deri altı yağa dokusuna doğru uzanması ile oluşur. Saç ampulü, saç şaftını üreten saç matrisini içerir. Mezenkimal kısım ise saç gövdesini üreten foliküler papillada  küçük bir özel fibroblast koleksiyonundan oluşmaktadır. Androgenetik saç dökülmesinde saç folikülünün mezankimal ve ektodermal bileşenlerinde değişikliklerle birlikte kademeli minyatürizasyonu gerçekleşir. KTSD'de saçların anajen faz süresi azalırken folliküler dermal papillada minyatürizasyon gelişmektedir. Minyatürizasyonun ilerleme süreci, pigmente, kalın ve uzun saçların (terminal saçlar) nonpigmente, ince ve kısa saçlara (vellus saçlar) dönüşmesine neden olmaktadır. Saçların telogen evrelerinin sonu ile erken anajen evreleri arasındaki saçların olmadığı, folliküllerin boş olduğu dönem kenojen evre olarak tanımlanmaktadır. Bu evre fazla olduğu için saçlı deride dökülme alanında saçın olmadığı boş folliküllerin sayısı artmıştır. Anajen evrenin değişimi ve folliküler dermal papillada minyatürizasyon gelişimi tam olarak açıklanamamıştır. Ancak minyatürizasyonda dermal papillada apoptozis - hücre ölümü görülmektedir. Bu süreçten büyüme faktörleri ve sitokinler sorumlu tutulmaktadır (fibroblast growth factor, interlökin 1, interlökin 1 alfa, prostaglandin D2, transforming growth factor-beta 1, TNF alfa 1). Anajen fazda follikülleri etkileyen yine büyüme faktörleri ve sitokinlerdir (basic fibroblast growth factor, fibroblast growth factor 7, hepatocyte growth factor, insulin-like growth factor 1, prostaglandin E2, vascular endothelial growth factor ve Wnt signaling pathway).

Kadınlarda Androgenetik Alopesi'nin Kliniği

KTSD genellikle yavaş ve ilerleyici bir saç incelmesi şikayeti ile kendini gösterir. Etkilenen alanlar sıklıkla saçın tepe kısmı olan verteks, üst yan kısımları olan parietal ve bazen ön ve yan frontopariteal bölgedir. Erkeklerde görülen ön saç çizgisinin geriye olan kaybı kadınlarda gözlenmez. kadınların çoğu artmış saç dökülmesi olmaksızın saçlarda incelme ve azalma tarif eder.  KTSD'de dökülme hızı dalgalanma gösterebilir. Üç-altı aylık şiddetli dökülmeyi, 6-18 aylık daha sakin bir dönem izleyebilir.

Kadınlarda Androgenetik Alopesi'nin Sınıflaması

Kadınlarda KTSD'de saç dökülmesi başlangıcı ve dökülmenin gelişimi bazı kalıplarla, örüntülerle yani paternler ile gerçekleşmektedir. Bunlara "Kadınlarda Dökülme Paternleri" denilmektedir. Saç dökülmesinde eş zamanlı iki desen tanımlanır; makroskobik desen ve mikroskobik desen. Saç dökülmesinin makroskobik deseni, saçlı deride dökülmenin öncelikli olarak belli alanları etkilemesiyle kendisini göstermektedir (genler ile kodlanmış androjenlere duyarlı alanlar). Makroskopik patern, dökülmenin nasıl seyredeceğini göstermektedir. Bu patern ile saç ekiminin hedef bölgeleri ve saç dökülmesinin takip alanları belirlenmektedir. Saç dökülmesinin mikroskobik paterni ise foliküllerde minyatürizasyonu tanımlar. Saç folikülleri, ünitler saçlı deride 1-5 saç taşımaktadır. Minyatürizasyon, bu terminal saçlarda vellus dönüşümü olduğu için foliküler ünite başına terminal saç sayısında azalma görülmektedir.

Kadınlarda androgenetik saç dökülmesinin makroskopik paternleri, saç dökülmesinin ilerleme düzeni hakkında bilgi vermektedir. Bu paternden yola çıkılarak dökülmenin klinik şiddeti saptanabilmektedir. Kadınlarda kadın tipi saç dökülmesinde üç farklı patern izlenmektedir. 

  • Saçlı deride tepe bölgesinde, frontal ön saç çizgisi korunacak şekilde diffüz dökülme (Ludwig tipi) mevcuttur. Dökülmenin şiddetine göre Ludwig tarafından 1, 2 ve 3. dereceler ile tanımlanırken, Sinclair tarafından 1-5 arasında dereceler olarak tanımlanmıştır.

  • Saçlı deri orta çizginde sağ ve sol yanlarına saç dökülmesi olması olması ve genişlemesi.  Olsen tarafından tanımlanmış ve “ çam ağacı paterni” olarak adlandırılmıştır.
  • Saç alın çizgisinde iki taraflı geri çekilme ile birlikte saçların dökülerek incelmenin olması. Erkek tipi (Hamilton tipi) saç dökülmesi ile aynı dağılım paternine sahiptir. 

kadin_tipi_sac_dokulmesi_kadinlarda_androgenetik_sac_dokulmesi_tipleri_olsen_ve_hamilton.jpg

Ludwig paterninde başlayan saç dökülmesi, menopoz sonrası Hamilton paternine dönebilir.

Kadınlarda saç dökülmesi tanımlanması ve sınıflamasında son yıllarda BASP (basic type pattern kısaltması) kullanılmaktadır. Trikoskopik değerlendirme, BASP ile birlikte kullanıldığında oldukça değerlidir. Trikoskopide saçlı deride occipital alan referans alınacak şekilde vertex, sağ ve sol frontotemporal ve parietal alanda yapılarak ortalama minyatürizasyon yüzdesine bakılmaktadır. Minyatürizasyon oranı %20'nin altında ise 0, fazla ise yüzdelere göre 5'e kadar dercelendirilmektedir.

Kadınlarda KTDS Tanısı

Hastalığın tanısında en önemli incelemeler klinik öykü ve fizik muayenedir. Fizik muayenede çıplak gözle ya da dermoskopla görülebilen vellüs benzeri kıllar tanıda yardımcıdır.

  • Pull test: 24 saat önce yıkanmış saçlı deride 50-60 kadar saçın köke yakın olarak parmaklarla tutularak uca kadar hafif çekilmesi pull testi olarak tanımlanır. Bu test, tüm saçlı deride; sol ve sağ temporal alan, frontal alan ve occipital alan olmak üzere 4 farklı alanda gerçekleştirilmektedir. Ele gelen saçlar ilk basamakta sayılır. 5'dan fazla, yani %10'dan fazla saç dökülmesi, testin pozitif olduğu anlamına gelmekte ve basitçe saç dökülmesinin şiddetini göstermektedir. KTSD alanında fazla saçın gelmesi pull testinin pozitif olduğunu göstermektedir. Pozitif alanda ele gelen saçlar 3 cm'den kısa ise bunların minyatürize telogen saçlar olduğunu göstermekte ve KTSD tanısını desteklemektedir. Sonrasında dökülen saçlar mikroskopta incelenmektedir. Bu inceleme ile saçların gövdesine ve yapılarına bakıldığı gibi, daha önemlisi köklerine de bakılmaktadır. Bu kök incelemesi ile dökülen saçların hangi evrede oldukları gösterilebilmektedir. 

kadin_tipi_sac_dokulmesi_tanisi_kadin_tipi_sac_dokulmesinde_pull_testi.jpg

  • Saç yıkama testi(Rebora Metodu). 5 gün saçlar yıkanmaz, taranmaz. Sonra saçlar, küvet ya da lavaboda gideri kapatılarak yıkanır. Dökülen tüm saçlar toplanmaktadır. Bunlar doktor ofisine getirilmektedir. Saçlar, 5 cm uzun olanlar, 3-5 cm olanlar ve 3 cm'den kısa olanlar olarak ayrılmaktadır. Saçın uzunluğu; 5 cm uzun saçlar telogen, 3-5 cm arası intermediate saçlar ve 3 cm'den küçük vellus saçlar olarak sınıflandırılmaktadır. Normalde, 70-30 saç yıkama ile dökülmektedir (her gün olmamak kaydıyla yıkama sırasında 200-250 kadar saç dökülebilmektedir). Her gün 70'ten fazla dökülme patolojiktir. Toplanan örnekler 3 cm'den kısa ve 200'den fazla ise bu, kronik telogen effluvium saç dökülmesini desteklemektedir. Toplanan örneklerde 3 cm'den küçük minyatörize saçlar %10'dan fazla ise KTDS'yi desteklemektedir. Toplanan örneklerde 5 cm uzun saçlar varsa, akut telogen effluviumu desteklemektedir.
  • Trikogram; normal bireylerde anajen/telogen oranı 85/15'tir.  KTDS'de ise bu oran azalmıştır. Trikogram, aynı zamanda KTDS'nin klinik seyir ve tedavi takibinde de kullanılmaktadır. 
  • Trikoskopi, saçlı deri dermoskopisi; dermoskopi bu saç dökülmesinde oldukça spesifik ve doğru sonuçlar vermektedir.  KTSD'li hastalarda saç ön çizgisi alandan, frontal alandan 4 farklı noktada ve oksipital alandan trikoskopi yapılmakta.
    • Trikoskopi ile öndeki saçların çapları ölçülmekte ve ksipital alandaki saçlar ile karşılaştırılmaktadır. Saç çaplarında frontala alnda >%20 üzerinde bir azalma KTSD desteklemekte. Özellikle <0.03 mm çaplı vellusların varlığı önemli.
    • Trikoskopide saç dansitesine(1 cm2 alanda saç sayısı) bakılmakta, azalma KTDS tanısını desteklemektedir.
    • Trikoskopide folliküler ünitlerin deriye açıldıkları alanlarda hafif kahverengi renk değişimi, atrofi ve skuamlaşma inflamasyonu ve KTSD nin etkilediği folliküllerin erken evrelerini göstermektedir(peripilar sign).
    • Trikoskopide folliküler ünitlerin deriye açıldıkları alanlarda saçların kalıcı olarak döküldüğü folliküler ünitlerde sebum-keratin yapısından bir tıkaç(sarı noktalar) görülmektedir.
    • Saçlı deride balpeteği şeklinde pigmentasyon alanları, UV hasarını göstermekte

  • Saçli deriden biyopsi yapılarak terminal saç/vellus oranına bakılabilir. Bu oran < 4:1 ise KTSD destekler iken oranın > 8:1 ise telejen saç dökülmelerini destekler.
  • Diğer saç dökülme nedenleri ile ayırımın yapılması önemlidir. Bunun için kan tahlilleri istenebilir.
    • Hemogram
    • TSH, T3 ve T4
    • Vitamin C, D ve A seviyeleri
    • Çinko, biyotin folik seviyeleri
    • ANA testi gibi
  • Hastanın hormon profili için kan tahlilleri istenebilir.
    • Serbest ve/veya total testosteron
    • DHEA-s
    • Prolaktin
    • FSH, LH
    • SHBG; doğum kontrol hapları kullanılıyor ise bunlar kesilerek 2 ay beklenir ve bu şekilde kan düzeyine bakılır. 
    • FAI; serberst androjen indeksi olarak tanımlanmakta. Total testosteron (nmol/L) / SHBG (nmol/L) × 100 fromülü ile hesaplanır. Bunun 5 in üzerinde olması PCO düşündürmelidir.  

KTSD olan kadınların çoğunda androjen fazlalığının klinik ve biyokimyasal bulguları yoktur; ancak hirsutizm, orta/şiddetli düzeyde akne, akantozis nigrikans, düzensiz menstrüasyon ve galaktore gibi hiperandrojenizm bulguları olan hastaların hormon tetkiklerinin yapılması gerekmektedir. Testosteron yüksekliği varsa prolaktin de istenmelidir. Testosteron veya DHEA-S yüksekliğinde konjenital adrenal hiperplazi için tarama yapılmalıdır. SHBG düzeyleri de yol gösterici olabilmektedir.

Yapılan çeşitli araştırmalarda KTSD olan kadınlarda normal kadınlara göre bozulmuş glukoz toleransı, insülin ve C-peptid düzeyleri, insülin direnci ve aterom plakları saptanmıştır. Erken başlangıçlı KTSD’de bile hastaların koroner arter hastalığı ve insülin direnci riskleri açısından araştırılması gerektiği bildirilmektedir.

Kadınlarda Androgenetik Alopesi'nin Tedavisi

İlaç tedavileri androjen-bağımlı ve androjen-bağımsız etki mekanizmalılar olarak ayrılabilirler.

Kadınlarda Androgenetik Alopesi, KTDS'nin Tedavisi

Kadınlarda androgenetik saç dökülmesinin radikal bir tedavisi bulunmamaktadır. Tüm tedavi protokolleri, saç dökülmesi sürecinin kontrol altına alınmasına yöneliktir. Saç dökülmesinin yaşamı tehdit edici bir durum olmaması, medikal bir problemden çok estetik yönünün önemi nedeniyle tedavi görmemek ve saç dökülmesi sonucu oluşan kelliğin doğal olarak ilerlemesine izin vermek bir seçenek olmalıdır. Hastaların tedavi kararı verip vermemesinden bağımsız olarak, hastalığın nedenleri, toplumda ne kadar yaygın olduğu ve mevcut çeşitli tedavi seçeneklerinin etki ve yan etkilerinin açıklanması son derece önemlidir. Bunlar, her hastaya verilmesi gereken destek ve danışmanlığın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Medikal tedaviye başlamadan önce, hastaların tedavi sonucuyla ilgili beklentilerinin öğrenilmesi ve tedavi sonuçlarının bunlarla ne kadar örtüşebileceğinin çok detaylı bir şekilde tartışılması gerekmektedir. Hastalara saç dökülmelerinde erken başlanacak tedavilerin avantajları ve uzun süreli tedavilerin gerekliliği konusunda bilgi verilmelidir.

Kamuflaj, belki de hafif saç dökülmeleri ile başa çıkmanın en basit ve kolay yoludur. Saç stilini saç dökülmesini örtecek şekilde değiştirmek, elektrostatik olarak saçlara tutunan küçük keratin lifler kullanmak ve kafa derisini saçla aynı renge boyamak, kozmetik açıdan tatmin edici sonuçlar elde edebilen önemli ve ucuz önlemlerdir. Bunların dışında modern peruklar da kamuflajı sağlayabilir.

Burada anlatılmaya çalışılan tedaviler içerisinde minoksidil ve finasterid, kadınlarda androjenik alopesi için Gıda ve İlaç Dairesi (FDA, ABD) tarafından şu anda onaylanan tek iki ilaçtır. Düşük seviyeli lazer tedavisi olarak da bilinen lazer tarakları da androjenik alopesi de kullanımı FDA tarafından onaylanmıştır. Bunlar, androjenik alopesinin destek tedavileridir.

Kadınlarda kullanılan ilaç tedavileri etki mekanizmaları nedeni ile androjen bağımlı ve androjen bağımsız olarak sınıflandırılabilir. 

Androjen-Bağımsız Tedaviler

Minoksidil

Oral Minoxidil 1960'lardan beri hipertansiyonu tedavisi kullanılmaktadır. Minoxidil tedavilerinde kullanıcıların %100'ünde hipertrikoz, vücutta kıllanma gibi yan etkiler gözlemlendi. Bu gözlemler, topikal minoxidilin saç dökülmesi tedavisi olarak geliştirilmesine yol açtı. 1984 yılında FDA tarafından erkek androjenik alopesi tedavisi için onaylandı. Etki meknizması;

  • Uygulandığı alanda damarların genişlemesi, vazodilatör özelliklere sahip olmasıdır. Topikal minoksidil uygulandıktan 10 ila 15 dakika sonra cilt kan akışının arttığı gözlemlenmiştir. Ayrıca saç büyümesinin korunmasına yardımcı olan vasküler endotelyal büyüme faktörü(VEGF) artmaktadır. Minoksidilin adenozin reseptörleri A1 ve A2'ye ve ayrıca sülfonilüre reseptörü SUR2B'ye bağlanmasının adenozin sinyal yollarını aktive ettiğini ve VEGF salınımını artırdığı öne sürülmektedir. VEGF'nin aşırı yapımı saç folikülleri çevresinde yeni dmar oluşumu ile birlite kan dolaşımını artırır ve saç büyümesini hızlandırır.
  • Yaygın görüş, minoksidilin potasyum kanallarını açma etkisiyle saçların yeniden uzamasını desteklediği yönündedir. Aktif metabolit olan minoksidil sülfatın adenozin trifosfata (ATP) duyarlı potasyum kanallarını açtığı ve böylece damarların genişlediği varsayılmaktadır. Hücre içi potasyumun azalması hücre içi kalsiyumun kullanımını destekler. Kalsiyum varlığında, epidermal büyüme faktörünün(EGF) saç folikül büyümesini engellediği gösterilmiştir. EGF'nin neden olduğu büyüme inhibisyonunu baskılayarak saç foliküllerinin anajn büyüme fazını uzatabilir. 
  • Minoksidilin bu etkilerine rağmen androjenler tarafından uyarılan saç foliküllerinin yavaş minyatürleşmesi devam eder. Bu monoterapi olarak minoksidil kullanan hastaların tedaviye rağmen kel kalmaya devam edeceği anlamına gelir. Tedavi kesilirse, saç büyümesi üzerindeki olumlu etki 4-6 ayda kaybolur.
  • İnsan saç foliküllerindeki minoksidil sülfotransferaz enzimi (SULT1A1), minoksidili biyoaktif metaboliti olan minoksidil sülfata dönüştürür. Bu enzim, daha yüksek enzim aktivitesinin minoksidile karşı gelişmiş tepkiler göstermesiyle bireysel değişkenlik gösterir. Saç derisindeki SULT1A1'in yetersiz düzeyleri, AGA'lı hastalarda tatmin edici sonuçlar elde etmede zorluklara yol açan minoksidil tedavisine verilen yanıtın azalmasıyla ilişkilendirilmiştir.

Minoksidil %2 ve %5 topikal solüsyonlarda mevcuttur. Her iki güç de şu anda kadınlarda tedavi için kullanılmaktadır, ancak günde iki kez kullanılan %5 minoksidil solüsyonu, %2 solüsyondan daha yüksek etkinlik göstermektedir. Son zamanlarda %5 topikal köpüğün geliştirilmesi gerçekleştirilmiştir. Yeni geliştirilen topikal hidroalkolik köpük, propilen glikol içermez ve hedef bölgelere daha kolay uygulanır; doğrudan kafa derisi cildine sürülür. Hastalar tarafından daha kozmetik olarak tanımlanmıştır.

Minoksidil %2, günde iki kez 1 ml uygulanır. %5'lik formu günde bir kez 1 ml kullanılmaktadır. Etkisinin değerlendirilmesi için en az 6 ay kullanılmalıdır. Etkinlik sağlandıktan sonra kesmeden devam edilmelidir. Kesildikten sonra telogen effluvium yani dökülmenin tetiklenebileceği bilinmelidir.

Tedavinin başlamasından 2-8 hafta sonra önceki telogen saçların hızla dökülmesi görülebilir. Bu geçici dökülme, minoksidilin faydalı bir etkiye sahip olduğunun klinik bir göstergesi olarak yorumlanabilir ve saç dökülmesi genellikle birkaç hafta sonra düzelir.

Yüz ve ellerde hipertrikozis (androjene duyarlı olmayan ciltte ince tüyler), topikal ve oral minoksidil sonrasında görülen yaygın bir yan etkidir. Saçlı deride kaşıntı, artan kepek ve eritem, topikal minoksidil preparatları ile sıklıkla bildirilmektedir.

Minoksidil, vellüs benzeri kılların terminal kıllara dönüşümünü sağlar. Bu nedenle etkinliği AGA’nın şiddetine ve bu kılların varlığına bağlıdır. Bununla birlikte, minoksidil saçın ön yan kısımlarında etkili değildir.

Kadınlarda KTDS'de minoksidil ile birlikte %0.025 retinoik asit ve %0.05 betametazon dipropiyonat kullanımının daha etkili olduğu gösterilmiştir.

Oral Minoksidil

Androgenetik alopesi de onamlı olmamakla birlikte saç dökülmelerinde giderek daha fazla kullanıldığını görmekteyiz. Sistemik minoksidil, ön saç çizgisinde etkili sonuçlar verirken, verteks bölgesinde cevabı biraz daha düşüktür. Günde bir kez 5 mg oral minoksidil kullanılmaktadır. En sık görülen yan etkiler hipertrikoz ve ayaklarda ödemdir. Bunun dışında ciddi kardiyovasküler yan etkiler ya da anormal laboratuvar bulguları gözlenmemiştir.

Melatonin

Antioksidan özelliği ile sistemik olarak kullanılmakta. Saçların uzama hızları ve pigmentasyonları içinde kullanılmakta.

Androjen-bağımlı Tedaviler

Finasterid

Finasterid, tip II 5 alfa redüktazın güçlü ve oldukça seçici bir antagonistidir. Sentetik bir azo-steroiddir ancak bir anti-androjen değildir. Enzime geri dönüşümsüz olarak bağlanır ve testosteronun dihidrotestosterona dönüşümünü engeller. Farmakokinetik yarı ömrü yaklaşık sekiz saat olsa da, biyolojik etki çok daha uzun süre devam eder. Finasterid, FDA tarafından iyi huylu prostat hiperplazisinde (BPH) kullanım için onaylanmış ve 1997'de androgenetik saç dökülmesi tedavisi için onaylanmıştır. Klinik çalışmalar, özellikle verteks yerleşimli saç dökümünde etkilidir. Finasteridin saç dökülmesinin ilerlemesini yavaşlattığı ve erkeklerin yaklaşık üçte ikisinde saçlarda uzama sağladığı bildirilmiştir. Anajen/telojen oranında da önemli bir artış sağlamaktadır. Bu bulgular, finasteridin androgenetik saç dökülmesinde minyatürleşme sürecini tersine çevirme, daha uzun ve kalın saç üretme ve muhtemelen daha yüksek bir saç büyüme hızı sağladığını desteklemektedir.

Günlük bir miligram oral finasterid dozu, kafa derisinde DHT'yi %64 ve serum DHT'yi ise %68 oranında azaltır. Erkelerde yaygın kullanımına rağmen KTDS'de menopozal kadınlarda 2,5-5 mg/gün dozda drospirenon ve etinil estradiol içeren bir doğum kontrol hapı ile birlikte kullanımı önerilmektedir. Kadınlarda testosteronun östradiole dönüşümüne bağlı östrojen düzeylerinde hafif bir artış olabilir, bu nedenle kişisel ya da ailesel meme kanseri öyküsü bulunanlarda finasterid kullanımı önerilmemektedir. 

Finasterid, teratojen, gebelik kategorisi X bir ilaçtır ve bu nedenle gebelikte ve emzirme döneminde kontrendikedir.

Dutasterid 

Dutasterid, hem tip I hem de tip II 5-alfa redüktazı inhibe etmektedir. Tip I ve II 5-alfa redüktaz izoenzimlerini inhibe etmede finasteridden yaklaşık sırasıyla 3 ile 100 kat daha fazla etkilidir. Dutasterid kullanımı sonrası serum DHT'yi %90'dan fazla azaltırken, finasteridde %70 oranında azalmaktadır. Dutasteridin serum yarı ömrü 4 haftadır; finasteridin ise 6-8 saatlik serum yarı ömrü vardır. Dutasterid kesildikten sonra DHT seviyesinde kalıcı bir baskılanma olur. Bu nedenle, dutasterid alan hastalar, gebe birisine kan verecekse ilaçlarını bıraktıktan sonra en az 6 ay beklemelidir. Dutasterid 0,5 mg dozlarının iyi huylu prostat hiperplazisinin tedavisinde FDA onayı olmakla birlikte, androgenetik saç dökülmesinde onayı yoktur.

Dutasterid ile finasteridin karşılaştırıldığı çalışmalarda, 2,5 mg dutasteridin erkeklerde saçlı deride saç büyümesi üzerine etkilerinin 5 mg finasterid kullanımına göre daha üstün olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, finasteridden daha erken saç büyümesi sağlayabilmiştir.

Siproteron asetat

Siproteron asetat zayıf progesteron aktivitesi olan antiandrojen ve antigonadotropik özellikleri olan sentetik bir steroiddir. Androjen reseptör bağlayıcı olarak dihidrotestosteron ile yarışır. KTSD’de etkinliği konusunda çelişkili sonuçlar olsa da hiperandrojenizm ve yüksek ferritin düzeyli kadınlarda başarılıdır. Yan etkiler kilo alma, menstrüel düzensizlikler, libido azalması, meme hassasiyetidir. Gebelikte kesinlikle kullanılmaz.

Spironolakton

KTSD ve hirşutizm tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Yarışmacı olarak androjen reseptörlerini bloke ederek, aynı zamanda overlerden androjen üretimini de inhibe ederek bir androjen antagonisti olarak kullanılmaktadır. 100-200mg/günlük dozlarda kullanılır. Aldosteron antagonisti olarak da görev yaptığı için postural hipotansiyon, elektrolit bozuklukları gibi diğer antiandrojenlerden farklı yan etkilere de sahiptir. Menstrüel bozukluklar, halsizlik, ürtiker, meme hassasiyeti ve hematolojik bozukluklar diğer olası yan etkileridir. Tedavinin ilk birkaç ayında düzenli kan basıncı ve elektrolit düzeylerinin izlemi önerilir. Böbrek hastalığı olan kişilerde çok daha dikkatli kullanılmalıdır.

Flutamid

Flutamid androjenlerin reseptör bağlantılarını inhibe eden nonsteroidal selektif bir antiandrojendir. Yapılan çalışmalarda 250 mg/gün dozda kadın tipi saç dökülmesinde etkinliği vurgulanmaktadır. Tek kısıtlayıcı yönü doz bağımlı olarak karaciğer toksik etkisinin varlığıdır. Bu nedenle karaciğer fonksiyonlarını dikkatle izlenmesi gerekmektedir.

Topikal antiandrojenler

Topikal formları;

  • Fluridil, erkek androgenetik alopesisinde kullanılmak üzere rasyonel olarak geliştirilmiştir. Lokal olarak metabolize olmakta, sistemik olarak emilememekte ve sistemik anti-androjenik aktivite göstermemektedir. Saçlı deriye uygulanan yeni antiandrojen, ABD'de kullanım izni olmamakla birlikte Avrupa'da kullanılmaktadır. %2'lik formu erkek ve kadın KTDS'lerinde kullanılmaktadır.
  • Clascoterone (korteksolon 17α-proprionat) yeni bir androjen reseptör inhibitörüdür ve aknede topikal kullanımını bildiren son çalışmalar ümit verici sonuçlar göstermiştir. Clascoterone, dihidrotestosteronu (DHT) antagonize eder. Ağustos 2020'de, clascoterone krem %1, 12 yaş ve üzeri hastalarda akne vulgaris tedavisi için ABD'de ilk onayını aldı.
  • Fulvestrant, östrojen reseptör antagonistidir. Östrojen duyarlı meme kanserinin tedavisi için geliştirilmiştir. Topikal formları AGA'larda kullanıldığında saçlı deride telogen saçları anajen evreye sokmaktadır.

Lataporost 

Prostaglandin analoğu olan latanoprost, saç döngüsünün anagen fazını uzatarak saç büyümesini teşvik eder. Latanoprost glokom için topikal olarak kullanıldığında kirpik ve kaşların uzadığı gözlemlenmiştir.  Plasebo kontrollü bir çalışmada, latanoprost saç yoğunluğunu ve pigmentasyonu başlangıç ​​ve plaseboya kıyasla önemli ölçüde artırabilmiştir. 

Topikal antibiyotikler ve antifunfungaller 

Androgenetik saç dökülmesinde inflamasyon görülmekle birlikte rolü net değildir. İnflamasyon hedeflenerek antimikrobiyaller, piroktoneolamin ve triklosan içeren losyonlar kullanılabilir. Antifungal olarak topikal ketokonazol şampuanının, plasebo ile karşılaştırıldığında hem insanlarda hem de kemirgenlerde saç büyümesini artırdığı gösterilmiştir. Ketokonazol şampuanının anti-inflamatuar ve anti-androjenik özelliklere sahip olduğu düşünülmektedir ve ayrıca ilişkili seboreik dermatite de yardımcı olacaktır.

PRP ve büyüme faktörleri

Saç köklerinin büyümesi ve gelişimi, çeşitli büyüme faktörleri ve sitokinlerden etkilenir. Bu tür büyüme faktörlerinin topikal olarak veya saçlı deriye enjeksiyonu, saç büyümesini desteklemek için kullanılabilmektedir. Follistatin, keratinosit büyüme faktörü (KGF) ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) içeren faktörler kullanılmaktadır. Tam kandan izole edilen trombositten zengin plazma (PRP), büyüme faktörleri ve uyarıcı aracılar için kullanılabilir.

Lazer tedavileri

Bir çok dermatolojik rahatsızlık için kullanılan lazer/ışık tedavileri son birkaç yılda saç dökülmeleri içinde kullanımları oldukça popüler hale geldi. Ayrıca androgenetik saç dökülmesini önleyici bir tedavi olarak tanıtılmakta. Farklı dalga boylarında ve farklı kullanım modlarında lazerler ve ışık kaynakları kullanılmaktadır, taraklar, saç frıçaları yada baş kabinleri gibi. Lazer ışığının bazı dalga boylarında saç büyümesini uyarabileceğine dair kanıtlar olsa da, bunun meydana geldiği biyolojik mekanizma henüz tam olarak tanımlanmamıştır. 

Cerrahi Tedavi, saç ekimleri

AGA tedavisinde saç ekimi, rotasyon flepleri, deri redüksiyonu, delgi greftleme (punch graft) ve tek tek folikül transplantasyonunu (FUE ve FUT) içeren çeşitli cerrahi yaklaşımlar bulunmaktadır.

Günümüzde AGA tedavisinde foliküler ünite nakli en çok kullanılan yöntemdir. Bu yöntemde saçlı deride, saçın arka ense bölgesinde yer alan dökülmeye dirençli foliküller alınarak saç dökülmesinin olduğu alanlara ekilir. Bu işlemde follicular unit transfer (FUT) ve follicular unit extraction (FUE) olmak üzere iki cerrahi teknik kullanılır. FUT işleminde operasyon, oksipital bölgeden alınan saçlı deri parçası fleple başlar. FUE işleminde ise foliküller tek tek mikro delgiler ile çıkartılıp, alıcı alanlardaki önceden açılmış olan saç kanallarına yerleştirilir. Operasyon sonrasında ise nakledilen saç foliküllerini korumak ve geliştirmek amacıyla medikal tedavi ile desteklenebilir.

Kombinasyon tedaviler

Mevcut ilaçların monoterapi veya kombine terapi (sadece finasterid, finasterid ve %2 topikal minoksidil, sadece topikal minoksidil, finasterid ve ketokonazol şampuanı) olarak etkinliğini karşılaştıran çalışmalar, finasteridin topikal minoksidil veya ketokonazol ile kombinasyonunun daha etkili olabileceğini göstermektedir. Topikal minoksidil ve finasterid, son yıllarda saç ekimi öncesi ve sonrası kullanımı tercih edilmektedir. Topikal minoksidilin saç ekiminde saç dökülmesini stabilize etme, anajen fazdaki saç sayısını artırma ve ekim sonrası telojen efulivum riskini azaltma avantajına sahiptir. Saç ekimi öncesi minoksidil, ekimden 2 ila 3 gün önce kesilmelidir ve ekimden 1-2 hafta sonra yeniden başlatılmalıdır.

Gelecekte tedaviler

İkinci jenerasyon steroidal 5-alfa inhibitörlerinden turosterid, MK-963, MK-434, episterid ve MK-386 gibi ilaçlar yeni geliştirilmiş olup henüz araştırma safhasındadır. Bu ilaçlar aynı zamanda 5-alfa redüktazın tip 1 izoenzimini de inhibe etmektedir.

Folliküler kök hücre uygulamaları son derece umut vericidir.

Saw palmetto

Birçok bitkisel 5 alfa redüktaz (5aR) enzimini baskılayarak benign prostat büyümesi ve androgenetik alopesi için kullanılmaktadır. Saw palmetto, bu amaçla kullanılan bitkisel 5aR inhibitörüdür. Son yıllarda finasterid ve dutasterid alternatif olarak kullanılmaktadır.

Saw palmetto, Serenoa repens, Serenoa serrulata ya da Sabal serrulata isimleriyle de bilinen bir palmiye ağacından elde edilmektedir. Doğal büyüme alanı Batı Hindistan ve Kuzey Amerika'dır. Saw palmetto, bu ağacın meyvelerinden elde edilmektedir.

Saflaştırılmış saw palmetto içeriğinde % 85-90 yağ asitleri, steroller, karotenler, lipazlar ve şeker bulunmaktadır. Saw palmetto içeriğindeki liposterolik içeriği (LSESr) ve beta sitosterol, androgenetik alopesi üzerinde etkili olan bileşenlerdir.

Bu içeriklerin etki mekanizması:

  • 3-alfa hidroksisteroid dehidrogenazı aktive ederek DHT'nin daha zayıf androjenik aktivitesi olan androstanediole dönüştürmektedir.
  • 5 alfa redüktazı inhibe etmektedir.
  • DHT'nin dokudaki reseptörlerine bağlanmasını % 50 oranında azaltmaktadır.

Günümüzde marketlerde iki tür içerik görmekteyiz. Birisi kurutulmuş saw palmetto çekirdek tozu, diğeri tablet haline getirilmiş içeriktir.

Aç karnına alındığında mide problemleri yapmaktadır. Bu nedenle tok karnına alınmalıdır.

İlaç kullanılmasına karşı olanlar için güzel bir kombinasyon önerisi

Androgenetik saç dökülmesinde aşağıdaki problemlerden bahsedilmekte.

Bu düşünceden hareket ve ilaç kullanımı istenmiyor ise; 

  • DHT aktivitesinin baskılanması için Saw pametto alımı
  • Ağız yolu ile keratin alımı
  • Vitamin amaçlı L metilfolat, biotin ve niasinamid alımı
  • Mineral amaçlı çinko ve selenyum alımı
  • Antioksidan amaçlı üzüm çekirdeği eksteresi kullanımı önerilebiir. 

 

Androgenetik saç dökülmesi (AGA), erkeklerde en sık görülen saç dökülmesi nedeni olarak tanımlanmaktadır. AGA'nın genetik olarak yakın erkeklerde androjenlere bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Özellikle saçlı deride ön saç çizgisi, şakaklar (temporal) ve verteksi (saçlı deri tepe alanı) etkileyen, saçların incelmesi ile başlayan ve kalıcı saç kayıpları ile sonuçlanan kronik bir saç dökülmesidir. Sıklıkla ergenlikte başlar, yaşlanma ile ilerleyerek 50 yaşına kadar erkeklerin %30-50'sini etkiler. Genellikle küçük bir dermatolojik problem olarak kabul edilse de, erkeklerde saç dökülmesi öz benlik algısını etkileyerek ciddi bir anksiyete ve depresyon kaynağıdır. Ailevi bir yatkınlık ve ırksal çeşitlilik iyi bilinmektedir. Androjenik nedenler tanımlanmakla birlikte, normal androjen seviyeleri genetik olarak duyarlı erkeklerde saç dökülmesine neden olmaktadır. Birçok erkek tedavi görmemeyi tercih etse de, saç dökülmesini kontrol altına almayı hedefleyen ve klinik kullanımları onaylanmış topikal ve sistemik tedavi protokolleri kullanılmaktadır. Bu tedavi protokolleri, saç ekimi ve FUE gibi modern tekniklerle %90'ın üzerinde güvenilir ve kozmetik sonuçlar sağlamaktadır.

Androgenetik Alopesi'nin Erkeklerde Görülme Sıklığı

Androgenetik saç dökülmesinin (AGA) erkeklerde görülme sıklığı, yaşa, ırksal ve etnik özelliklere ve ailesel yatkınlığa bağlı olarak büyük değişkenlik göstermektedir. Beyaz ırkta bulunan erkeklerin %96’sı bu hastalıktan etkilenirken, siyah ırkta bu hastalığın görülme sıklığı beyaz ırka göre 4 kat daha azdır. Hastalık, Eskimolarda ve Uzak Doğu ırklarında nadir olarak görülür. Yaşla birlikte, her 10 yılda %10 oranında AGA sıklığı artmaktadır. Örneğin, otuz yaşındaki hastaların %30’u, 50 yaşındaki hastaların ise %50’si bu durumdan etkilenir. Daha ileri yaşlarda bu oran %70’lere çıkmaktadır. Anne ve babasında AGA olan hastalarda AGA gelişme riski yüksektir.

Erkeklerde AGA'nın Psikososyal Etkisi

Yüzü çerçeveleyerek yüz estetiğine katılan saçlar bireyin öz imajının önemli bir parçasıdır ve günümüzün değişen sosyalleşme kavramında önemli rol oyanamaktadır. Bu nedenle androgenetik saç dökülmesinin sonuçları ağırlıklı olarak psikolojiktir. Saç dökülmesi ile başa çıkma stratejileri olarak kullanılan sosyal kaçınma psikolojik etkilenmeyi derinleştirerek depresyon ve yaygın anksiyete neden olmaktadır. Bununla birlikte, saç dökülmesi yaşayan erkeklerin çoğunun psikososyal önemli bir etki olmaksızın androjenik alopesi ile iyi başa çıktığını belirtmek önemlidir. 

AGA'lı Erkeklerde Genel Sağlık Problemleri

Klinik çalışmalar, erkek tipi kelliğin kardiyovasküler hastalık ile yüksek birlikteliğini göstermektedir. 30 yaşından önce şiddetli bir androgenetik saç dökülmesi yaşayan erkeklerde iskemik kalp hastalığı için daha yüksek bir risk olabileceği düşünülmektedir. Özellikle saçlı deride verteks kelliğin frontal kelliğe kıyasla miyokard enfarktüsü riskinin daha yüksek olabileceği ileri sürülmektedir. Saç dökülmesi olan genç erkeklerde serum kolesterol seviyeleri ve daha yüksek kan basıncı gibi bulgular gösterilmiştir. Kardiyovasküler hastalıklar ve androgenetik saç dökülmesi arasında net bir bağlantı kurulmamıştır. Ancak yüksek androjen seviyelerinin ateroskleroz, tromboz ve emboli ile ilişkili olabileceği varsayılmaktadır.

Erkeklerde iyi huylu prostat bezinin hiperplazisi ile androgenetik saç dökülmesi arasında bir ilişki düşünülmüştür. Ancak yakın tarihli bir çalışmada, androgenetik alopesi, iyi huylu prostat hiperplazisi, PSA seviyesi ve prostat hacmi arasında bir ilişki olmadığı öne sürülmüştür. Bununla birlikte prostat kanserinin erkeklerde androgenetik saç dökülmesi ile ilişkili olduğu bulunmuştur, özellikle verteks saç dökülmesi ile.

Androgenetik saç dökülmesi olan erkeklerde testis germ hücreli tümör (TGCT) riskinin daha düşük olduğu ileri sürülmüştür. Bu sonuçlar daha fazla araştırma gerektirmektedir.

Son yaşanan pandemide erkeklerde COVID-19'un kadınlardan daha yüksek yaygınlık, komorbidite ve ölüm oranlarına sahip olduğu gösterilmiştir. Son çalışmalar, hem yüksek hem de düşük androjen düzeylerinin COVID-19'un şiddetli seyrine yol açabileceğini öne sürmektedir. Şiddetli androgenetik saç dökülmesi yaşayan erkeklerde  COVID-19 klinğinin ağır seyredebileceği gözlenmiştir.  

Erkeklerde Androgenetik Alopesi'nin Nedenleri

Androgenetik tanımında geçen  androjenler ve genetik faktörlerin erkeklerde bu saç dökülmesinde önemli rol oynadıklarını biliyoruz. 

  • Genetik faktörler; Erkeklerde androgenetik saç dökülmesinde ailesel bir eğilim ve ırksal çeşitlilik iyi bilinmektedir. İkiz çalışmaları, genetik kalıtımın saç dökümesi yatkınlığının yaklaşık %80'ini oluşturduğunu belirlemiştir. Genetik faktörler, saç folikülünün dolaşımdaki androjenlere verdiği cevabın büyüklüğünü belirlemektedir. Genetik yatkınlıkta saç dökülmesi ergenlik yıllarında erken başlamakta ve şiddetli seyretmektedir. Genetik yatkınlığı olmayan erkeklerde 60'lı veya 70'li yaşlarına gelene kadar kel kalmayabilir. Kalıtsal çalışmalar, kellik riskinin etkilenen aile üyelerinin sayısıyla ilişkili olduğunu ve poligenik kalıtımla aktarıldığını göstermektedir. Androjen reseptörü geninin, anneden erkek çocuğa geçen X kromozomunda yer aldığını biliyoruz. Ancak erkeklerde saç dökülmesinin %80'inin üzerinde baba-oğul ilişkileri gösterilmiştir. Tüm genetik veriler, diğer otozomal genlerin de katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir. Androjenik alopesi gelişme olasılığını tahmin edecek gen polimorfizmi tabanlı bir tanı testi artık kullanılabilmektedir. Saç dökülmesinden endişe eden genç hastalar için bu test, erken tedavi başlatmanın değerini tanımlamaya yardımcı olabilir. Erkeklerde, gen testi X kromozomunda bulunan androjen reseptör genindeki belirli bir varyasyonun varlığını veya yokluğunu bildirerek saç dökülmesi riskini tahmin edebilir. Varyant androjen reseptör geni, saç folikülünün dihidrotestosterona verdiği yanıtta değişikliklere neden olur ve bu da saç büyüme döngüsünde değişikliklere yol açar. Pozitif bir test sonucu, androgenetik saç dökülmesi geliştirme olasılığının %70 olduğunu gösterir.
  • Hormonlar, enzimler; hadım edilmiş erkeklerin testosteron takviyesi almadıkları sürece androjenetik saç dökülmesi yaşamadıkları gözlemlenmiştir. Bu nedenle erkeklerde saç dökülmesinde androjenin rolü iyi bilinmektedir. Androjenler, testis ve böbrek üstü bezi kaynaklı steroid bileşikleridir. Kan dolaşımında androjenlerden androstenedion ve DHEA-S böbrek üstü bez kaynaklı iken, testosteron ve dihidrotestosteron (DHT) testis kaynaklıdır. Androjenlerin rolü, bunların fazlalığı anlamına gelmemektedir. Androjenler, sakal, aksiller ve kasık bölgeleri gibi bazı bölgelerde kıl büyümesini uyarır ve genetik olarak yatkın bireylerin ön kafa derisi saçlarının büyümesini baskılar. Genetik olarak duyarlı erkeklerde normal androjen düzeylerinin saç dökülmesine neden olabileceği ileri sürülmektedir. AGA'da saç dökülme alanlarında saç foliküllerinde androjen aşırı aktivitesi, androjen reseptörlerinin sayısında artış, androjen reseptörünün fonksiyonel polimorfizmleri, DHT (dihidrotestosteron)'nin lokal üretiminde artış ve DHT'nin lokal degradasyonunun azalması gibi lokal faktörlerin rol oynadığı saptanmıştır. 5 alfa redüktaz enzimi, testosteronun daha aktif metaboliti DHT'ye saç foliküllerinde dönüşmekte ve bu da saç dökülmesinde merkezi bir rol oynamaktadır. DHT, foliküllerdeki androjen reseptörüne testosteronun 5 katı fazla bağlanır. 5 alfa redüktaz enziminin iki izoenzimi tanımlanmıştır. Tip 1 5 alfa redüktaz, yağ bezlerinde, epidermiste, ekrin ter bezlerinde, apokrin ter bezlerinde ve saç köklerinde bulunur. Deride, tip 1 5 alfa redüktazın aktivitesi yağ bezlerinde aktivasyona neden olmaktadır. Tip 2 5 alfa redüktaz enzimi ise saç foliküllerinin dermal papillasında, dış kök kılıfının iç tabakasında, yağ kanallarında ve kafa derisi saç foliküllerinin proksimal iç kök kılıfında bulunmaktadır. Ayrıca prostat, testis ve karaciğerde de bulunur. Tip 2 5 alfa redüktaz, dolaşımdaki DHT'nin yaklaşık %80'inin oluşumunu sağlamaktadır. Androjenik saç dökülmesinin gelişiminde rol oynayan başka enzimlerin olduğu gösterilmiştir. Dermal papilladaki tip 2 5 alfa redüktaz ile birlikte 17-beta ve 3-beta hidroksisteroid dehidrogenazlar (HSD), testosteronun DHT'ye dönüşümünde merkezi bir rol oynamaktadır. Bu enzimler majör steroidojenik enzimlerdir. Buna karşın 17-beta-HSD2, 3-alfa-HSD ve aromataz enzimleri saç foliküllerinde aşırı androjenleri lokal olarak etkisiz hale getiren enzimlerdir.
  • Saçların yaşam döngüleri; androjenlerin saçlı deride AGA'da asıl etkileri, saç yaşam döngülerinde anajen fazını kısaltmalarıdır. Normal olarak saçlı deride anajen evre 2-7 yıl sürerken, AGA’da bu süre aylar veya haftalarla kadar gerilemektedir. Anajen süresi o kadar kısalır ki büyüyen saçlar cildin yüzeyine ulaşmak için yeterli uzunluğa ulaşamaz ve saçlı deride boş bir foliküler gözenek görünür. Bu durum, saçların erken telogen evresine girmesine ve sonuç olarak saçlı deride anagen/telogen oranının düşmesine neden olmaktadır. Telogen saçlar deriden rahatça ayrıldığı için hastalar saç dökülmesinden yakınırlar. Saç foliküllerinin androjenlere sürekli maruziyeti sonucunda minyatürizasyon süreci başlar. Bu süreç sonunda kalın, pigmente ve görünür terminal saçlar ince, açık renkte zor fark edilebilen kıllara -vellüs kıllara- dönüşür. Kıl folikülünde dermal papilla da androjenler için reseptörler bulunmaktadır. Testosteron ve 5α-dihidrotestosteron reseptörler aracılığıyla insulin-like growth factor (IGF-1) aktive edildiğinde kıllar anagen evreye girerek büyümekte, transforming growth factor-β (TGF-β) aktive olduğunda ise bu kıl folikülünde inhibisyona rol oynamaktadır.
  • Saç foliküllerinde inflamasyon ve nöropeptidler; son çalışmalarda saç köklerinde dermal papillada periferik sinirlerin nöropeptid denilen maddeler salgıladıkları saptanmıştır (substance P (SP), calcitonin gene related peptide (CGRP), vasoactive intestinal peptide ve neuropeptide Y gibi). Bunlar merkezi sinir sistemi ile immün sistem arasındaki ilişkiyi düzenlemektedir. Substance P, ağrının transferinde rol oynamakta ancak saç folliküllerinde büyümeye ve anagen evresine girmesine neden olmaktadır. CGRP ise follikül çevresindeki damar ağında genişlemeye neden olarak folliküler kanlanmayı artırmaktadır. Stres kökenli saç dökülmeleri bu mekanizmalar üzerinde açıklanmaktadır. Androgenetik saç dökülmesinde inflamasyon önemli bir özelliktir.

Saç Folikülü Minyatürizasyonu

Saç folikülünün minyatürleşmesi, androgenetik alopesinin temel belirtecidir. Saçlı deride foliküller mezenkimal ve ektodermal bileşenlerden oluşur. Ektodermal kısım, epidermisin dermise, deri altı yağa dokusuna doğru uzanması ile oluşur. Saç ampulü, saç şaftını üreten saç matrisini içerir. Mezenkimal kısım ise saç gövdesini üreten foliküler papillada  küçük bir özel fibroblast koleksiyonundan oluşmaktadır. Androgenetik saç dökülmesinde saç folikülünün mezankimal ve ektodermal bileşenlerinde değişikliklerle birlikte kademeli minyatürizasyonu gerçekleşir. 

Androgenetik Alopesi'nin Klinik Belirtileri

Erkeklerde hastalık ergenlik sonrası herhangi bir zamanda başlayabilse de genellikle 20-40 yaşlarında başlar. Bununla birlikte, şiddetli ve ailesel olgularda hemen ergenlik sonrası, 15-17 yaşlarda başlangıç gözlenebilir. AGA, erkeklerde saç ön bölgesi olan frontal alanın yanlarda, temporal iki taraflı geri çekilmesi ile başlar. Ardından, saçlı deri tepe kısmında verteksteki yaygın saçlarda incelmeyle devam eder. İleri olgularda verteksteki dökülme sonucunda kellik gelişir ve genişleyerek frontal saç çizgisi ile birleşir. Geriye sadece saçlı deride yan-parietal ve arka ense-oksipital saçlar kalır. Daha nadir görülen saç dökülmesi şeklinde ise verteksteki dökülme frontal çizgiden daha belirgindir. Kadın tipi dökülme olarak bilinen bu tipte vertekste alopesi izlenirken frontal çizgi korunmuştur.

Hastaların çoğu artmış saç dökülmesi olmaksızın saçlarda azalma tarif eder. Bazı hastalarda 5 yıl içinde tam kellik oluşurken, bazı erkeklerde süreç 15-25 yıl içinde tamamlanır. Yapılan bir çalışmada ortalama saç kaybı yıllık %5 olarak bildirilmiştir. AGA’da dökülme hızı dalgalanma gösterebilir. Üç-altı aylık şiddetli dökülmeyi, 6-18 aylık daha sakin bir dönem izleyebilir.

Erkeklerde Androgenetik Alopesi'nin Sınıflaması

Erkeklerde AGA'da saç dökülmesi başlangıcı ve dökülmenin gelişimi bazı kalıplarla, örüntülerle yani paternler ile gerçekleşmektedir. Bunlara "AGA Dökülme Paternleri" denilmektedir. Saç dökülmesinde eş zamanlı iki desen tanımlanır; makroskobik desen ve mikroskobik desen. Saç dökülmesinin makroskobik deseni, saçlı deride dökülmenin öncelikli olarak belli alanları etkilemesiyle kendisini göstermektedir (genler ile kodlanmış androjenlere duyarlı alanlar). Makroskopik patern, dökülmenin nasıl seyredeceğini göstermektedir. Bu patern ile saç ekiminin hedef bölgeleri ve saç dökülmesinin takip alanları belirlenmektedir. Saç dökülmesinin mikroskobik paterni ise foliküllerde minyatürizasyonu tanımlar. Saç folikülleri, ünitler saçlı deride 1-5 saç taşımaktadır. Minyatürizasyon, bu terminal saçlarda vellus dönüşümü olduğu için foliküler ünite başına terminal saç sayısında azalma görülmektedir.

Erkeklerde androgenetik saç dökülmesinin makroskopik paternleri, saç dökülmesinin ilerleme düzeni hakkında bilgi vermektedir. Bu paternden yola çıkılarak dökülmenin klinik şiddeti saptanabilmektedir. Erkeklerde androgenetik alopesi tipik olarak bitemporal çekilme ve tepe kelliği ile ortaya çıkar. Erkeklerde, kadınlarda görülen ön saç çizgisinin korunmasıyla birlikte, tepede saçların yaygın olarak seyrekleşmesiyle karakterize edilen "kadın tipi saç dökülmesi (FPHL)" ile de ortaya çıkabilmektedir. Erkeklerde saç dökülmelerinde farklı paternler kullanılır; Norwood-Hamilton dökülme paterni sıklıkla erkelerde kulanılırken Ludwig -Savin patern kadınlarda adnrogenetik saç dökülmesinde kullanılmaktadır. Bunun dışında son yıllarda BASP paternide kullanılmaya başlanmıştır. 

Erkeklerde gözlenen diğer bir AGA klinik fromu ani başlayan ve ilerleyi, yerleşim yerinde saçların kinking (dolanmış, taranmayacak) şekilde göründüğü saç dökülmeleridir. Sıklıkla kulak arkası ve üstündeki alanda gözlenmekte ve saçlarda incelme ile renklerinde açılmayada neden olmaktadır. Buradaki saçlar adeta bıyağa benzemektedir.


Erkeklerde Androgenetik Alopesi'nin Tanısı

Hastalığın tanısında en önemli incelemeler klinik öykü ve fizik muayenedir. Fizik muayenede çıplak gözle ya da dermoskopla görülebilen vellüs benzeri kıllar tanıda yardımcıdır. Yine oldukça basit bir şekilde yapılabilen çekme testi (pull test) de AGA’da negatif bulunmakla birlikte, aktif dökülme fazının olduğu AGA döneminde pozitif olabileceği akılda tutulmalıdır. Erkek hastalarda altta yatan bir endokrinolojik hastalık düşünülmüyorsa ek tetkik gerekmez. Bununla birlikte erkek hastalarda androjen fazlalığının klinik belirtileri daha sönüktür. Yakınmaları şiddetli ve tedaviye yanıt vermeyen hastalarda androjen düzeyleri ölçülmelidir. Bu hastalarda özellikle konjenital adrenal hiperplazi ve androjen salgılayan tümörler açısından dikkatli olunmalıdır.

Tanı amaçlı kullanılan saç analizleri; 

  • Trikogram; normal bireylerde anajen/telogen oranı 85/15'tir. AGA'da ise bu oran azalmıştır. Trikogram, aynı zamanda AGA'da klinik seyir ve tedavi takibinde de kullanılmaktadır. AGA'da trikogramın tek sıkıntısı, hatta dezavantajı, vellüs kıllarının sayısının belirlenememesidir. Fakat son yıllarda fototrikogram tekniği ile minyatürize olmuş saç liflerinin tespit edilebileceği bildirilmiştir.
  • Trikoskopi, saçlı deri dermoskopisi; dermoskopi bu saç dökülmesinde oldukça spesifik ve doğru sonuçlar vermektedir. 


Erkeklerde Androgenetik Alopesi'nin Tedavisi

Erkeklerde androgenetik saç dökülmesinin radikal bir tedavisi bulunmamaktadır. Tüm tedavi protokolleri, saç dökülmesi sürecinin kontrol altına alınmasına yöneliktir. Saç dökülmesinin yaşamı tehdit edici bir durum olmaması, medikal bir problemden çok estetik yönünün önemi nedeniyle tedavi görmemek ve saç dökülmesi sonucu oluşan kelliğin doğal olarak ilerlemesine izin vermek bir seçenek olmalıdır. Hastaların tedavi kararı verip vermemesinden bağımsız olarak, hastalığın nedenleri, toplumda ne kadar yaygın olduğu ve mevcut çeşitli tedavi seçeneklerinin etki ve yan etkilerinin açıklanması son derece önemlidir. Bunlar, her hastaya verilmesi gereken destek ve danışmanlığın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Medikal tedaviye başlamadan önce, hastaların tedavi sonucuyla ilgili beklentilerinin öğrenilmesi ve tedavi sonuçlarının bunlarla ne kadar örtüşebileceğinin çok detaylı bir şekilde tartışılması gerekmektedir. Hastalara saç dökülmelerinde erken başlanacak tedavilerin avantajları ve uzun süreli tedavilerin gerekliliği konusunda bilgi verilmelidir.

Kamuflaj, belki de hafif saç dökülmeleri ile başa çıkmanın en basit ve kolay yoludur. Saç stilini saç dökülmesini örtecek şekilde değiştirmek, elektrostatik olarak saçlara tutunan küçük keratin lifler kullanmak ve kafa derisini saçla aynı renge boyamak, kozmetik açıdan tatmin edici sonuçlar elde edebilen önemli ve ucuz önlemlerdir. Bunların dışında modern peruklar da kamuflajı sağlayabilir.

Burada anlatılmaya çalışılan tedaviler içerisinde minoksidil ve finasterid, erkeklerde androjenik alopesi için Gıda ve İlaç Dairesi (FDA, ABD) tarafından şu anda onaylanan tek iki ilaçtır. Düşük seviyeli lazer tedavisi olarak da bilinen lazer tarakları da androjenik alopesi de kullanımı FDA tarafından onaylanmıştır. Bunlar, androjenik alopesinin destek tedavileridir.

Erkeklerde kullanılan ilaç tedavileri etki mekanizmaları nedeni ile androjen bağımlı ve androjen bağımsız olarak sınıflandırılabilir. 

Androjen-Bağımsız Tedaviler

Minoksidil

Oral Minoxidil 1960'lardan beri hipertansiyonu tedavisi kullanılmaktadır. Minoxidil tedavilerinde kullanıcıların %100'ünde hipertrikoz, vücutta kıllanma gibi yan etkiler gözlemlendi. Bu gözlemler, topikal minoxidilin saç dökülmesi tedavisi olarak geliştirilmesine yol açtı. 1984 yılında FDA tarafından erkek androjenik alopesi tedavisi için onaylandı. Etki meknizması;

  • Uygulandığı alanda damarların genişlemesi, vazodilatör özelliklere sahip olmasıdır. Topikal minoksidil uygulandıktan 10 ila 15 dakika sonra cilt kan akışının arttığı gözlemlenmiştir. Ayrıca saç büyümesinin korunmasına yardımcı olan vasküler endotelyal büyüme faktörü(VEGF) artmaktadır. Minoksidilin adenozin reseptörleri A1 ve A2'ye ve ayrıca sülfonilüre reseptörü SUR2B'ye bağlanmasının adenozin sinyal yollarını aktive ettiğini ve VEGF salınımını artırdığı öne sürülmektedir. VEGF'nin aşırı yapımı saç folikülleri çevresinde yeni dmar oluşumu ile birlite kan dolaşımını artırır ve saç büyümesini hızlandırır.
  • Yaygın görüş, minoksidilin potasyum kanallarını açma etkisiyle saçların yeniden uzamasını desteklediği yönündedir. Aktif metabolit olan minoksidil sülfatın adenozin trifosfata (ATP) duyarlı potasyum kanallarını açtığı ve böylece damarların genişlediği varsayılmaktadır. Hücre içi potasyumun azalması hücre içi kalsiyumun kullanımını destekler. Kalsiyum varlığında, epidermal büyüme faktörünün(EGF) saç folikül büyümesini engellediği gösterilmiştir. EGF'nin neden olduğu büyüme inhibisyonunu baskılayarak saç foliküllerinin anajn büyüme fazını uzatabilir. 
  • Minoksidilin bu etkilerine rağmen androjenler tarafından uyarılan saç foliküllerinin yavaş minyatürleşmesi devam eder. Bu monoterapi olarak minoksidil kullanan hastaların tedaviye rağmen kel kalmaya devam edeceği anlamına gelir. Tedavi kesilirse, saç büyümesi üzerindeki olumlu etki 4-6 ayda kaybolur.
  • İnsan saç foliküllerindeki minoksidil sülfotransferaz enzimi (SULT1A1), minoksidili biyoaktif metaboliti olan minoksidil sülfata dönüştürür. Bu enzim, daha yüksek enzim aktivitesinin minoksidile karşı gelişmiş tepkiler göstermesiyle bireysel değişkenlik gösterir. Saç derisindeki SULT1A1'in yetersiz düzeyleri, AGA'lı hastalarda tatmin edici sonuçlar elde etmede zorluklara yol açan minoksidil tedavisine verilen yanıtın azalmasıyla ilişkilendirilmiştir.

Minoksidil %2 ve %5 topikal solüsyonlarda mevcuttur. Her iki güç de şu anda erkeklerde tedavi için kullanılmaktadır, ancak günde iki kez kullanılan %5 minoksidil solüsyonu, %2 solüsyondan daha yüksek etkinlik göstermektedir. Son zamanlarda %5 topikal köpüğün geliştirilmesi gerçekleştirilmiştir. Yeni geliştirilen topikal hidroalkolik köpük, propilen glikol içermez ve hedef bölgelere daha kolay uygulanır; doğrudan kafa derisi cildine sürülür. Hastalar tarafından daha kozmetik olarak tanımlanmıştır.

Minoksidil %2, günde iki kez 1 ml uygulanır. %5'lik formu günde bir kez 1 ml kullanılmaktadır. Etkisinin değerlendirilmesi için en az 6 ay kullanılmalıdır. Etkinlik sağlandıktan sonra kesmeden devam edilmelidir. Kesildikten sonra telogen effluvium yani dökülmenin tetiklenebileceği bilinmelidir.

Tedavinin başlamasından 2-8 hafta sonra önceki telogen saçların hızla dökülmesi görülebilir. Bu geçici dökülme, minoksidilin faydalı bir etkiye sahip olduğunun klinik bir göstergesi olarak yorumlanabilir ve saç dökülmesi genellikle birkaç hafta sonra düzelir.

Yüz ve ellerde hipertrikozis (androjene duyarlı olmayan ciltte ince tüyler), topikal ve oral minoksidil sonrasında görülen yaygın bir yan etkidir. Saçlı deride kaşıntı, artan kepek ve eritem, topikal minoksidil preparatları ile sıklıkla bildirilmektedir.

Minoksidil, vellüs benzeri kılların terminal kıllara dönüşümünü sağlar. Bu nedenle etkinliği AGA’nın şiddetine ve bu kılların varlığına bağlıdır. Bununla birlikte, minoksidil saçın ön yan kısımlarında etkili değildir.

Erkeklerde AGA'da minoksidil ile birlikte %0.025 retinoik asit ve %0.05 betametazon dipropiyonat kullanımının daha etkili olduğu gösterilmiştir.

Oral Minoksidil

Androgenetik alopesi de onamlı olmamakla birlikte saç dökülmelerinde giderek daha fazla kullanıldığını görmekteyiz. Sistemik minoksidil, ön saç çizgisinde etkili sonuçlar verirken, verteks bölgesinde cevabı biraz daha düşüktür. Günde bir kez 5 mg oral minoksidil kullanılmaktadır. En sık görülen yan etkiler hipertrikoz ve ayaklarda ödemdir. Bunun dışında ciddi kardiyovasküler yan etkiler ya da anormal laboratuvar bulguları gözlenmemiştir.

Androjen-bağımlı Tedaviler

Finasterid

Finasterid, tip II 5 alfa redüktazın güçlü ve oldukça seçici bir antagonistidir. Sentetik bir azo-steroiddir ancak bir anti-androjen değildir. Enzime geri dönüşümsüz olarak bağlanır ve testosteronun dihidrotestosterona dönüşümünü engeller. Farmakokinetik yarı ömrü yaklaşık sekiz saat olsa da, biyolojik etki çok daha uzun süre devam eder. Finasterid, FDA tarafından iyi huylu prostat hiperplazisinde (BPH) kullanım için onaylanmış ve 1997'de androgenetik saç dökülmesi tedavisi için onaylanmıştır. Klinik çalışmalar, özellikle verteks yerleşimli saç dökümünde etkilidir. Finasteridin saç dökülmesinin ilerlemesini yavaşlattığı ve erkeklerin yaklaşık üçte ikisinde saçlarda uzama sağladığı bildirilmiştir. Anajen/telojen oranında da önemli bir artış sağlamaktadır. Bu bulgular, finasteridin androgenetik saç dökülmesinde minyatürleşme sürecini tersine çevirme, daha uzun ve kalın saç üretme ve muhtemelen daha yüksek bir saç büyüme hızı sağladığını desteklemektedir.

Günlük bir miligram oral finasterid dozu, kafa derisinde DHT'yi %64 ve serum DHT'yi ise %68 oranında azaltır. Cinsel yan etkiler, finasterid ile tedavi edilen erkek hastalarda ana endişe kaynağıdır. İlacın güvenliği hakkında bugüne kadar elde edilen kanıtlar tartışmalıdır ve daha fazla değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunu göz önünde bulundurarak, tedaviden önce hastalara uygun şekilde danışmanlık yapmak çok önemlidir.

  • Uzun vadeli çalışmalarda finasterid kullanımında çok az yan etki bildirilmiştir. Finasterid grubunda ilk yılda libido kaybı %1,9 ve erektil disfonksiyon %1,4 oranında bildirilmiştir. Plasebo gruplarında ise yan etkiler sırasıyla %1,3 ve %0,6 sıklıkta bildirilmiştir. Yan etkiler ilacın kesilmesiyle ortadan kalkmış gibi görünmektedir. Bu sonuçlar, cinsel işlev bozukluğunun gerçek sıklığının abartıldığını göstermektedir. Androgenetik alopesi tedavisinde 5-alfa redüktaz inhibitörlerinin etkinliği ve güvenliğine ilişkin yakın zamanda yapılan bir inceleme, cinsel yan etkilerin nadir olduğunu ve çoğu zaman tedaviyi kesmeden bile kendiliğinden ortadan kalktığını sonucuna varmıştır.
  • Başka bir çalışmada ise finasterid kullanan erkeklerde ilaç kesilmesine rağmen en az üç ay boyunca devam eden cinsel yan etkiler (düşük libido, erektil disfonksiyon ve orgazm sorunları) bildirilmiştir.
  • Finasterid kullanımına bağlı yan etkiler nedeniyle Uluslararası Saç Restorasyon Cerrahisi Derneği (ISHRS), ilacın kullanımının hastanın takdirine bırakılmasını, doktorun hastanın bilinçli bir karar verebilmesini sağlamak için ilaç hakkında tam bilgi sağlamasını önermektedir.

Finasterid kullanan yaşlı erkeklerde serum prostat spesifik antijen (PSA) %50 azaltmaktadır. Bu nedenle prostatta iyi huylu süreçleri kötü huylu süreçlerden ayırt etmeye yardımcı olmak için kullanılan serbest/toplam PSA oranı finasterid tedavisinde önem kazanmaktadır. Finasterid, iyi huylu prostat hiperplazisi olan erkeklerde serbest/toplam PSA oranını etkilememektedir. Ancak finasteridin prostat kanseri olan erkeklerde oranı azaltabileceği unutulmamalıdır.

Finasterid %0,05'lik solüsyonda saçlı deriye uygulandığında saçlı deriden iyi emilmiş ve serum DHT'de %40'lık bir azalmaya neden olmuş olsa da, saç dökülmesi üzerine hiçbir etkinliği olmadığı gösterilmiştir. Bu gözlem, prostat kaynaklı DHT üretiminin baskılanmasının saç dökülmesini önlemede önemli bir faktör olabileceğini göstermektedir. Yani saç folikülünde 5 alfa redüktazın lokal blokajına ek olarak dolaşımdaki DHT'de önemli bir azalma gerekmektedir.

Finasteridin normal erkeklerde sperm sayısı, semen hacmi, sperm konsantrasyonu ve sperm hareketliliği azalması dahil olmak üzere semen parametreleri üzerinde kanıtlanabilir küçük bir etkisi vardır ancak sperm morfolojisi üzerinde belirgin bir etkisi yoktur.

Finasterid ile depresyon ve anksiyete arasında potansiyel bir biyolojik ilişki bulunmaktadır. Bazı çalışmalarda depresyonu olan erkeklerde, 5α-redüktaz enzimi tarafından üretilen ve antidepresan ve anksiyolitik etkileri olan nörosteroid allopregnanolon seviyelerinin daha düşük olduğu öne sürülmüştür. Bu nedenle finasterid kullanılacak hastada depresyon ve anksiyete yönünde sorgular yapılmalıdır.

Finasterid, teratojen, gebelik kategorisi X bir ilaçtır ve bu nedenle gebelikte kontrendikedir.

Dutasterid 

Dutasterid, hem tip I hem de tip II 5-alfa redüktazı inhibe etmektedir. Tip I ve II 5-alfa redüktaz izoenzimlerini inhibe etmede finasteridden yaklaşık sırasıyla 3 ile 100 kat daha fazla etkilidir. Dutasterid kullanımı sonrası serum DHT'yi %90'dan fazla azaltırken, finasteridde %70 oranında azalmaktadır. Dutasteridin serum yarı ömrü 4 haftadır; finasteridin ise 6-8 saatlik serum yarı ömrü vardır. Dutasterid kesildikten sonra DHT seviyesinde kalıcı bir baskılanma olur. Bu nedenle, dutasterid alan hastalar, gebe birisine kan verecekse ilaçlarını bıraktıktan sonra en az 6 ay beklemelidir. Dutasterid 0,5 mg dozlarının iyi huylu prostat hiperplazisinin tedavisinde FDA onayı olmakla birlikte, androgenetik saç dökülmesinde onayı yoktur.

Dutasterid ile finasteridin karşılaştırıldığı çalışmalarda, 2,5 mg dutasteridin erkeklerde saçlı deride saç büyümesi üzerine etkilerinin 5 mg finasterid kullanımına göre daha üstün olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, finasteridden daha erken saç büyümesi sağlayabilmiştir.

Azalmış libido, iktidarsızlık ve jinekomasti gibi yan etkiler, dutasterid ile finasteride göre biraz daha fazla görülen yan etkilerdir. Dutasterid ile sperm sayısında ve hacminde azalma bildirilmiştir. Dutasteridin saçlı deriye mikroenjeksiyonları, istenmeyen cinsel yan etki riskinden dolayı bir alternatif olarak geliştirilmiştir.

Topikal antiandrojenler

Oral anti-androjenler (örn. spironolakton, siproteron asetat) androgenetik alopesi olan kadınların tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, feminizasyon etkileri nedeniyle erkeklerde kontrendikedir. Bu nedenle topikal formları tercih edilmektedir.

  • Fluridil, erkek androgenetik alopesisinde kullanılmak üzere rasyonel olarak geliştirilmiştir. Lokal olarak metabolize olmakta, sistemik olarak emilememekte ve sistemik anti-androjenik aktivite göstermemektedir. Saçlı deriye uygulanan yeni antiandrojen, ABD'de kullanım izni olmamakla birlikte Avrupa'da kullanılmaktadır. %2'lik formu erkek ve kadın AGA'larında kullanılmaktadır.
  • Clascoterone (korteksolon 17α-proprionat) yeni bir androjen reseptör inhibitörüdür ve aknede topikal kullanımını bildiren son çalışmalar ümit verici sonuçlar göstermiştir. Clascoterone, dihidrotestosteronu (DHT) antagonize eder. Ağustos 2020'de, clascoterone krem %1, 12 yaş ve üzeri hastalarda akne vulgaris tedavisi için ABD'de ilk onayını aldı.
  • Fulvestrant, östrojen reseptör antagonistidir. Östrojen duyarlı meme kanserinin tedavisi için geliştirilmiştir. Topikal formları AGA'larda kullanıldığında saçlı deride telogen saçları anajen evreye sokmaktadır.

Lataporost 

Prostaglandin analoğu olan latanoprost, saç döngüsünün anagen fazını uzatarak saç büyümesini teşvik eder. Latanoprost glokom için topikal olarak kullanıldığında kirpik ve kaşların uzadığı gözlemlenmiştir.  Plasebo kontrollü bir çalışmada, latanoprost saç yoğunluğunu ve pigmentasyonu başlangıç ​​ve plaseboya kıyasla önemli ölçüde artırabilmiştir. 

Topikal antibiyotikler ve antifunfungaller 

Androgenetik saç dökülmesinde inflamasyon görülmekle birlikte rolü net değildir. İnflamasyon hedeflenerek antimikrobiyaller, piroktoneolamin ve triklosan içeren losyonlar kullanılabilir. Antifungal olarak topikal ketokonazol şampuanının, plasebo ile karşılaştırıldığında hem insanlarda hem de kemirgenlerde saç büyümesini artırdığı gösterilmiştir. Ketokonazol şampuanının anti-inflamatuar ve anti-androjenik özelliklere sahip olduğu düşünülmektedir ve ayrıca ilişkili seboreik dermatite de yardımcı olacaktır.

PRP ve büyüme faktörleri

Saç köklerinin büyümesi ve gelişimi, çeşitli büyüme faktörleri ve sitokinlerden etkilenir. Bu tür büyüme faktörlerinin topikal olarak veya saçlı deriye enjeksiyonu, saç büyümesini desteklemek için kullanılabilmektedir. Follistatin, keratinosit büyüme faktörü (KGF) ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) içeren faktörler kullanılmaktadır. Tam kandan izole edilen trombositten zengin plazma (PRP), büyüme faktörleri ve uyarıcı aracılar için kullanılabilir.

Lazer tedavileri

Bir çok dermatolojik rahatsızlık için kullanılan lazer/ışık tedavileri son birkaç yılda saç dökülmeleri içinde kullanımları oldukça popüler hale geldi. Ayrıca androgenetik saç dökülmesini önleyici bir tedavi olarak tanıtılmakta. Farklı dalga boylarında ve farklı kullanım modlarında lazerler ve ışık kaynakları kullanılmaktadır, taraklar, saç frıçaları yada baş kabinleri gibi. Lazer ışığının bazı dalga boylarında saç büyümesini uyarabileceğine dair kanıtlar olsa da, bunun meydana geldiği biyolojik mekanizma henüz tam olarak tanımlanmamıştır. 

Cerrahi Tedavi, saç ekimleri

AGA tedavisinde saç ekimi, rotasyon flepleri, deri redüksiyonu, delgi greftleme (punch graft) ve tek tek folikül transplantasyonunu (FUE ve FUT) içeren çeşitli cerrahi yaklaşımlar bulunmaktadır.

Günümüzde AGA tedavisinde foliküler ünite nakli en çok kullanılan yöntemdir. Bu yöntemde saçlı deride, saçın arka ense bölgesinde yer alan dökülmeye dirençli foliküller alınarak saç dökülmesinin olduğu alanlara ekilir. Bu işlemde follicular unit transfer (FUT) ve follicular unit extraction (FUE) olmak üzere iki cerrahi teknik kullanılır. FUT işleminde operasyon, oksipital bölgeden alınan saçlı deri parçası fleple başlar. FUE işleminde ise foliküller tek tek mikro delgiler ile çıkartılıp, alıcı alanlardaki önceden açılmış olan saç kanallarına yerleştirilir. Operasyon sonrasında ise nakledilen saç foliküllerini korumak ve geliştirmek amacıyla medikal tedavi ile desteklenebilir.

Kombinasyon tedaviler

Mevcut ilaçların monoterapi veya kombine terapi (sadece finasterid, finasterid ve %2 topikal minoksidil, sadece topikal minoksidil, finasterid ve ketokonazol şampuanı) olarak etkinliğini karşılaştıran çalışmalar, finasteridin topikal minoksidil veya ketokonazol ile kombinasyonunun daha etkili olabileceğini göstermektedir. Topikal minoksidil ve finasterid, son yıllarda saç ekimi öncesi ve sonrası kullanımı tercih edilmektedir. Topikal minoksidilin saç ekiminde saç dökülmesini stabilize etme, anajen fazdaki saç sayısını artırma ve ekim sonrası telojen efulivum riskini azaltma avantajına sahiptir. Saç ekimi öncesi minoksidil, ekimden 2 ila 3 gün önce kesilmelidir ve ekimden 1-2 hafta sonra yeniden başlatılmalıdır.

Gelecekte tedaviler

İkinci jenerasyon steroidal 5-alfa inhibitörlerinden turosterid, MK-963, MK-434, episterid ve MK-386 gibi ilaçlar yeni geliştirilmiş olup henüz araştırma safhasındadır. Bu ilaçlar aynı zamanda 5-alfa redüktazın tip 1 izoenzimini de inhibe etmektedir.

Folliküler kök hücre uygulamaları son derece umut vericidir.

Saw palmetto

Birçok bitkisel 5 alfa redüktaz (5aR) enzimini baskılayarak benign prostat büyümesi ve androgenetik alopesi için kullanılmaktadır. Saw palmetto, bu amaçla kullanılan bitkisel 5aR inhibitörüdür. Son yıllarda finasterid ve dutasterid alternatif olarak kullanılmaktadır.

Saw palmetto, Serenoa repens, Serenoa serrulata ya da Sabal serrulata isimleriyle de bilinen bir palmiye ağacından elde edilmektedir. Doğal büyüme alanı Batı Hindistan ve Kuzey Amerika'dır. Saw palmetto, bu ağacın meyvelerinden elde edilmektedir.

Saflaştırılmış saw palmetto içeriğinde % 85-90 yağ asitleri, steroller, karotenler, lipazlar ve şeker bulunmaktadır. Saw palmetto içeriğindeki liposterolik içeriği (LSESr) ve beta sitosterol, androgenetik alopesi üzerinde etkili olan bileşenlerdir.

Bu içeriklerin etki mekanizması:

  • 3-alfa hidroksisteroid dehidrogenazı aktive ederek DHT'nin daha zayıf androjenik aktivitesi olan androstanediole dönüştürmektedir.
  • 5 alfa redüktazı inhibe etmektedir.
  • DHT'nin dokudaki reseptörlerine bağlanmasını % 50 oranında azaltmaktadır.

Günümüzde marketlerde iki tür içerik görmekteyiz. Birisi kurutulmuş saw palmetto çekirdek tozu, diğeri tablet haline getirilmiş içeriktir.

Aç karnına alındığında mide problemleri yapmaktadır. Bu nedenle tok karnına alınmalıdır.

İlaç kullanılmasına karşı olanlar için güzel bir kombinasyon önerisi

Androgenetik saç dökülmesinde aşağıdaki problemlerden bahsedilmekte.

Bu düşünceden hareket ve ilaç kullanımı istenmiyor ise; 

  • DHT aktivitesinin baskılanması için Saw pametto alımı
  • Ağız yolu ile keratin alımı
  • Vitamin amaçlı L metilfolat, biotin ve niasinamid alımı
  • Mineral amaçlı çinko ve selenyum alımı
  • Antioksidan amaçlı üzüm çekirdeği eksteresi kullanımı önerilebiir. 

Androgenetik saç dökülmesi ve sonrasında gelişebilecek kellik, kadın ve erkekte mutsuzluk ve stres yaratan bir olaydır. Bu problemli hastalarda saç dökülmesi, kelliğin endişesini artırmakta, daha yaşlı görünmeye neden olmakta ve kel olmayan kişilere göre fiziksel ve cinsel olarak daha az çekici olduklarını algılamalarına yol açmaktadır. Ancak insanların pek çoğu, psikososyal olarak etkilenmeden bu saç kaybıyla birlikte yaşarlar. AGA'sı olanlardan bu konuda problem yaşayanlar, yaygın saç kaybı olanlardır. Genç hastalar ve erken başlangıçlı, ilerleyici saç kaybı olanlar ile romantik ve bekar erkekler, saç kaybını daha çok sorun haline getirirler. Bu grupların dışında kalan erkekler, güçlü ve pozitif bir vücut imajını kaybettiklerinde tedavi için daha fazla çaba harcarlar.

Son zamanlarda yaşam kalitesi üzerine yapılan çalışmalar, AGA'nın kadın ve erkeklerde yaşam kalitesi üzerinde önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Erkeklerde kendilerine olan güvende azalma, stres, anksiyete, depresyon ve sosyal yetersizlik oluşmaktadır. AGA'nın kadınlarda da hem sosyal hem de ruhsal etkileri vardır. Bu kişilerin kendilerine olan güvenlerini yitirdikleri, saçlarındaki incelmeyi kamufle etme isteği duydukları, saç kaybını diğer kişilerin fark edeceği endişesiyle utanç hissettikleri, güzel saçlı kadınları kıskandıkları ve saçlarını şekillendirmede zorluk çektikleri saptanmıştır.

AGA kozmetik bir problemdir. Psikolojik olarak hastaları etkilemesinin yanı sıra, ultraviyole ışığının saçlı deriyi etkilemesi sonucunda bu hastalarda baş saçlı derisinde aktinik hasar meydana gelir.

Koroner kalp hastalıkları

Özellikle 36 yaşından erken başlayan AGA ile erken gelişebilecek kalp damar hastalıkları riski bulunmaktadır. Saçın tepe kısmında, yani vertexte gelişen AGA'nın daha yüksek kalp damar hastalıkları riski taşıdığı gösterilmiştir. AGA’li erkeklerde miyokard infarktüsü insidansında ve benign prostat hipertrofisinde artma görülmüştür. Bu ilişkilerin başka çalışmalarla kanıtlanması gerekmektedir. Çünkü AGA böyle bir ilişkinin saptanması durumunda çok daha fazla önem kazanacaktır.

Insülin direnci

Erkekelerde erken gelişen AGA ile aşırı şişmanlık, hipertansiyon, hiperkolestrolemi, insülinemi ve insülin direnci arasında ilşkiler ortaya koyulmuştur.

Hipertansiyon

AGA ile hipertansiyon arasında güçlü birliktelik bulunmaktadır.

Prostat kanseri

Özelikle saçın tepe kısmı, verteks yerleşimli AGA ile prostat kanseri arasında ilişki kurulmuştur.

Benign prostat büyümesi

Çok güçlü bir ilişki vardır.

 


Androgenetik saç dökülmesinde (AGA) çeşitli ilaçlar ile tedavi protokolleri ve saç ekimi prosedürlerinin bulunmasına rağmen, tedavi sonuçları tahmin edilemez olmaya devam etmektedir. Androgenetik saç dökülmesi yaşayan bir hasta ile empati kurularak iyi ve uzun bir iş birliği kurulması, mevcut tedavi seçenekleri hakkında hastanın eğitilmesi, olası riskler ve beklenen sonuçlar hakkında iyi bilgilendirilmesi sağlamalıdır. Androgenetik saç dökülmesinde saç dökülmelerinin erken başlangıcı, cinsiyet, saç dökülme yüzey alanı tutulumu, aile geçmişi, tedavi seçimleri, tedaviye uyum ve yaşam tarzı faktörleri dahil olmak üzere çeşitli faktörler tedavi seçimlerini etkileyebilmektedir. Androgenetik alopesinin prognozunun ve tedavi sonuçlarının oldukça kişisel olduğu unutulmamalıdır. Androgenetik alopesi kronik ve ilerleyici bir durum olmasına rağmen, erken müdahale ve uygun yönetim stratejileri zamanla saç dökülmesini azaltmaya yardımcı olabilir. Fizyolojik ve kronik bir durum olan AGA’da saç kaybı kişileri bir çare aramaya yöneltebilir. Bu amaçla uzun yıllar boyunca saç gelişimini artıran ilaç ve bitkisel ürünler içeren ajanların kullanılması istenebilir. Ancak androgenetik saç dökülmesinde klinik çalışmalarda etkinliği onaylanmış az sayıda ilaç bulunduğu unutulmamalıdır.

AGA’da tedavi seçenekleri, saç ekimi gibi cerrahi tedaviler, kamuflaj teknikleri ve ilaç tedavileri olarak üç başlık altında incelenebilir.

Cerrahi Tedavi

Son yıllarda FUE saç ekimlerinde saçl deri yada vücuttan alınan foliküler ünitlerin transplantasyonu dramatik bir bir gelişme göstermiştir. Saç ekimleri için...

Kamuflaj Uygulamaları

Bunlardan en dikkat çekenleri saçlı deriye mikropigmentasyon, yani dövme yapılmasıdır. Bu uygulama, saç ekimi sonrası gelişen izlerin kapatılması amacıyla da kullanılabilmektedir. Bunun dışında keratin örtüler ve peruk, hâlâ en sık kullanılan kamuflaj uygulamaları arasında yer almakta ve sık kullanımını korumaktadır. 

İlaç Tedavileri

AGA da kullanılan ilaç tedavileri 

Minoksidil

1970'li yıllarda tansiyon yüksekliğinin tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Potasyum kanallarını açarak arterleri genişletmekte, bu da tansiyonu düşürmektedir. Sistemik olarak kullanımı sırasında özellikle yüzde kıllanma artışı gözlemlenmiştir. Özellikle kadınlarda ve koyu tenlilerde daha fazla geliştiği gözlenmiştir. Andorgentik saç dökülmesinde(AGA)sistemik olarak kullanılmaya çalışılmış ancak tansiyon düşüklüğü yapması nedeniyle pratik olmamıştır. Sonraları %1, %2 ve %5'lik topikal formları kullanılmaya başlanmıştır. Minoksidil andorgentik saç dökülmesi tedavisi kategorisinde en iyi bilinen ilaçtır. Saç büyümesini nasıl artırdığı ile ilgili mekanizma bilinmemektedir. AGA'de saçlı deride kan akımı azalmaktadır. Minoksidil, saçlı deride kan akımını artırarak saç gelişimini sağlar. Bunu %5'lik formu en iyi yapmaktadır. Bu etkisinin dışında yapılan araştırmalar, saçlı deride yeni damar gelişimini sağladığını, metabolit ürün olan minoksidil sülfatın foliküler matris veya dermal papilla hücrelerine direkt etki ettiğini göstermektedir.

Kadınlarda ve erkeklerde topikal olarak uygulanan %2'lik solüsyon etkili bulunmuştur. Kullanımında süreklilik gerekmektedir. FDA tarafından AGA'de kullanımı onaylanan ilk ilaçtır. Yapılan çalışmalarda erkeklerde ve kadınlarda %2'lik ve %5'lik solüsyonun kullanımının etkinliği aynı bulunmuştur. Klinik olarak kullanım sıklıkları ve yan etkileri farklıdır. %2'lik günde en az iki kez, %5'lik günde bir kez uygulanmalıdır. Etkisi %5'lik formda 8 haftada, %2'likte 16 haftada başlar ve maksimum yanıt 1 yılda elde edilir. 25 damla 1 ml'dir. Uygulama yapıldığında 4 saat içerisinde %75 emilmektedir. İlk 4-8 hafta dökülme artabilmektedir. Minoksidil, saç ekiminden 6 hafta önce başlanarak sonrasında devam edilme prtokolleri ile kullanılabilmektedir. Ancak saç ekiminden 2-3 gün öncesinde kesilmekte ve 2 hafta sonra uygulamaya devam edilmektedir. 

Kadınlarda %5'lik formunun %9 oranında yüzde ve kollarda kıllanma artışı yaptığı bilinmektedir. İlaç kesildikten sonra 1-3 ay içerisinde bunlar kaybolmaktadır. Minoksidil uygulama alanında alerjik reaksiyonlar ve kaşıntı yapabilmektedir. Var olan seboreik dermatit gibi bir hastalığı alevlendirebilmektedir. Bu yan etkiler, içeriğindeki propilen glikole bağlıdır. Minoksidil konsantrasyonu ile propilen glikol arttığı için yan etkiler %5 formunda daha fazladır. Henüz Türkiye'de satışa sunulmayan propilen glikol içermeyen köpük formu bu nedenle daha fazla tercih edilmektedir.

Minoksidil ile birlikte topikal retinoidlerin tretinoin kullanımı etkinliği arttırmaktadır.

Topikal ve sistemik antiandrojenler

Topikal ve sistemik olarak kullanılan, androjen yapımını azaltan, androjen metabolizmasını etkileyen veya endokrin duyarlı saç folikülleri gibi hedef bölgelerde androjen aktivitesini engelleyen ilaçlardır.

Sistemik antiandrojenler; normal erkek cinsel fonksiyonları için gerekli olan dolaşımdaki testosteronu azalttığı için bu ilaçların kullanımı kadınlarla sınırlıdır.

  • Spironolakton; aldosteron antagonistidir. Saç foliküllerinde reseptör düzeyinde yarışmaya girerek androjenlerin reseptörlere bağlanmasını bloke eder. 100-200 mg/gün dozlarda kullanılır. Yan etkileri meme hassasiyeti, menstrüel düzensizlik ve hiperkalemi olabilir. Spironolakton kullanan kadınlar gebelikten korunmalı, yıllık servikal smear ve mamografi yaptırmalıdır.
  • Doğum kontrol hapları; over kökenli androjen yapımını azaltan ilaçlardır. Aynı zamanda saç foliküllerinde androjen reseptör düzeyinde de etkilidirler. Oral kontraseptifler östrojenik veya androjenik olabilirler. Kadınlardaki AGA’de östrojenik olan oral kontraseptif ilaçlar tercih edilir.

5 alfa redüktaz inhibitörleri

Finasterid

Testosteron, daha aktif olan dihidrotestosterona, tip 1 ve 2 alfa redüktaz enzimleri ile dönüşmektedir. Tip 1 alfa redüktaz deride, özellikle saçlı deride; tip 2 alfa redüktaz ise saç köklerinde ve prostatta daha yoğun bulunmaktadır. Finasterid, tip II 5 alfa redüktaz enzimi inhibitörü olup, testosteronun daha aktif olan DHT dönüşümünü bloke etmektedir. Böylece saçlı deride DHT azalmakta, testosteron artmaktadır. Serumda testosteron artmakta ya da etkisi bulunmamaktadır.

Finasterid, erkeklerde günde 1 mg alındığında saçlı deride %64,1 ve serumda %71,4 oranlarında DHT azaltmaktadır. Erkeklerde AGA'da kullanılan ilk sistemik ilaçtır. Özellikle vertex yerleşimli AGA'dda etkilidir. Etkinliği 12 haftada başlamaktadır. Erkek tipi saç dökülmesi, akne ve hirsutizm tedavilerinde yararlı olabileceği düşünülerek geliştirilmiştir. Finasterid, androjenik veya östrojenik hormon aktivitelerine etki etmez. Testosteron seviyelerinde belirgin azalma oluşturmadığı için bir antiandrojen olarak kabul edilmemekte ve erkeklerde güvenle kullanılmaktadır. Ağız yoluyla alınır. Yarılanma ömrü 6-8 saattir. Gaita ve idrar yoluyla atılır. Diğer ilaçlarla etkileşimi bildirilmemiştir. Yan etkileri ise impotans, ejakülasyon volümünde azalma ve libido bozukluğudur. Bu yan etkiler uzun tedavilerde azalmakta ve ilaç kesildikten birkaç hafta sonra normale dönmektedir. Sperm kalitesine bir etkinliği olmadığı gösterilmiştir. 40-60 yaş grubunda kullanımında prostat spesifik antijen seviyesine yarı oranlarına yakın düşmektedir. Bu nedenle bu hastalarda tedaviye başlamadan önce spesifik antijen seviyesine bakılmalıdır. AGA tedavisinde FDA tarafından kullanımı onaylanan ikinci ilaçtır. Finasterid, gebelerde ve gebe olma olasılığı bulunan yaştaki kadınlarda kontrendikedir. Eğer kadın, erkek çocuğa gebe ise erkek çocukta testosteronun dihidrotestosterona dönme reaksiyonunu ortadan kaldırmakta ve erkek fetusta virilizasyon bozukluğu yapar.

Topikal, özellikle köpük formu üzerinde çalışılmakta ancak henüz hazır bir preparat bulunmamaktadır.

Kadınlarda gebelikte kesinlikle kullanılmaması gerekmektedir.

Menopoz sonrası kadınlarda 1 mg etkisiz bulunmuştur. Kadınlarda AGA'da 2,5 mg kullanımının gerekliliği gösterilmiştir.

Dutasteride

Dutasterid, Tip 1 ve 2 5 alfa redüktaz inhibitörüdür. Finasterid ile karşılaştırıldığında, Tip 1'i 100 kat, Tip 2'yi ise 3 kat fazla baskıladığı gösterilmiştir. Erkeklerde benign prostat büyümesinde kullanılmaktadır. AGA'da erkeklere 2 hafta boyunca günde 0.5 mg verilmekte, daha sonra haftada 2 gün alınmaktadır.

Kadınlarda gebelikte kesinlikle kullanılmaz.

Ketokonazol

Mantar hastalıklarının tedavisinde kullanılan imidazoledir. % 2 lik formu minoksidil ile kombine kullanılmaktadır. Adrenal bezden glukokortikoidlerin yapımını inhibe ettiği için günlük 400 mg hirsutism ve kadınlarda AGA da kullanılmaktadır.

Saw palmetto

Birçok bitkisel 5 alfa redüktaz (5aR) enzimini baskılayarak benign prostat büyümesi ve androgenetik alopesi için kullanılmaktadır. Saw palmetto, bu amaçla kullanılan bitkisel 5aR inhibitörüdür. Son yıllarda finasterid ve dutasterid alternatif olarak kullanılmaktadır.

Saw palmetto, Serenoa repens, Serenoa serrulata ya da Sabal serrulata isimleriyle de bilinen bir palmiye ağacından elde edilmektedir. Doğal büyüme alanı Batı Hindistan ve Kuzey Amerika'dır. Saw palmetto, bu ağacın meyvelerinden elde edilmektedir.

Saflaştırılmış saw palmetto içeriğinde % 85-90 yağ asitleri, steroller, karotenler, lipazlar ve şeker bulunmaktadır. Saw palmetto içeriğindeki liposterolik içeriği (LSESr) ve beta sitosterol, androgenetik alopesi üzerinde etkili olan bileşenlerdir.

Bu içeriklerin etki mekanizması:

  • 3-alfa hidroksisteroid dehidrogenazı aktive ederek DHT'nin daha zayıf androjenik aktivitesi olan androstanediole dönüştürmektedir.
  • 5 alfa redüktazı inhibe etmektedir.
  • DHT'nin dokudaki reseptörlerine bağlanmasını % 50 oranında azaltmaktadır.

Günümüzde marketlerde iki tür içerik görmekteyiz. Birisi kurutulmuş saw palmetto çekirdek tozu, diğeri tablet haline getirilmiş içeriktir.

Aç karnına alındığında mide problemleri yapmaktadır. Bu nedenle tok karnına alınmalıdır.

İlaç kullanılmasına karşı olanlar için güzel bir kombinasyon önerisi

Androgenetik saç dökülmesinde aşağıdaki problemlerden bahsedilmekte.

Bu düşünceden hareket ve ilaç kullanımı istenmiyor ise; 

  • DHT aktivitesinin baskılanması için Saw pametto alımı
  • Ağız yolu ile keratin alımı
  • Vitamin amaçlı L metilfolat, biotin ve niasinamid alımı
  • Mineral amaçlı çinko ve selenyum alımı
  • Antioksidan amaçlı üzüm çekirdeği eksteresi kullanımı önerilebiir. 

 

 

 


Genellikle erkeklerde klinik muayene ve hastalığın öyküsü tanı için tanımlayıcıdır. Kadınlarda ise saç dökülmelerinin farklı formları bulunduğundan, diğer saç dökülmeleri AGA’yı taklit edebilir. Bu hastaları değerlendirirken diğer saç dökülme nedenleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Androgenetik saç dökülmesi kadınlarda en fazla telojen effluvium ile karışabilmektedir. Telojen effluviumda; çeşitli fiziksel sebeplere bağlı olarak, özellikle kadınlar artmış saç dökülmesinden yakınırlar. Akut ve kronik hastalıklar, hormonal değişiklikler, demir ve diyetle alınan protein eksiklikleri ile bazı ilaçlar saçların telojen faza geçişini artırabilir. Kadınlarda tiroid tetkikleri ve demir seviyeleri değerlendirilmelidir. Androgenetik alopesisi olup düzenli adet gören, doğurgan ve tüylenme şikayetleri olmayan kadınlarda hormonal değerlendirme gerekli değildir. Bunun dışında androgenetik saç dökülmesinin ayırıcı tanısında düşünülmesi gerekenler; alopesi areata, yaşlılık alopesisi, hirsutizm ve menstrüel problemlerle seyredebilen, virilizasyon bulguları ile birlikte oluşan alopesi, kemoterapi ajanlarını da içeren ilaçlarla oluşan anajen effluvium, hipo veya hipertiroidizm ile ilişkili alopesi ve saçlı derinin bazı hastalıkları tanımlanabilir.


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency