Meme Estetiğinin Değerlendirilmesinde Matematiksel Ölçümler

Kaşıntıyı, deri ya da sistemik hastalıkların ana belirtisi olarak ifade ederiz. Ancak hiçbir hastalığa bağlı olmaksızın geliştiğinde, elimizin içgüdüsel olarak yönelip hemen gidermeye çalıştığı nahoş bir histir; herkesin hemen her gün karşılaştığı genel bir sorundur.

Sosyolojik olarak kaşınmak da tıpkı esnemek gibi bulaşıcıdır. Bir kişi kaşındığında ya da kaşıntılı bir hastalıktan bahsettiğinde, hepimizde kaşıntı başlamaktadır. Bulaşıcı kaşınma, evrimsel süreçte ortak atalarımız olan maymunlarda da görülmektedir. Kaşıma eylemi rastgele bir deriye uygulandığında bir süre sonra acı verebilirken, kaşınan bir yere uygulandığında zevk verebilmektedir.

İnsanların çoğunun hayatlarının bir döneminde kaşıntı şikâyeti yaşadığı tahmin edilmekle birlikte, gerçek sıklığı bilinememektedir.

Kaşıntıyı yaratan nedenler, kaşıntıya neden olan mediatörler (pruritojenler) ve reseptörler (pruriseptörler), derideki periferik sinirler (özellikle C lifleri) ve merkezi sinir sistemindeki (somatosensoryal korteks) yolları ile bunların birbirleriyle iletişimleri oldukça karmaşık bir konudur.

 

Kaşıntının (Pruritus) Fizyolojisi ve Mekanizması

Kaşıntı, vücudun herhangi bir bölgesinde iğne batması, yanma ve böcek dolanıyormuş duygusunun hissedilmesiyle başlar. Sonrasında hemen kaşınma refleksi doğar. Kaşıntı insanı çok rahatsız edip gerginliğe, uykusuzluğa ve depresyona sebebiyet verir. Kaşınma, derinin duysal algısında ağrıdan sonraki ikinci önemli duyusudur. Kaşıntı, vücudun aslında bir savunma mekanizmasıdır. Temelde, deri üzerindeki zararlı maddelerin elle uzaklaştırılmasına hizmet eder. Kaşıntı, iyi tanımlanmış bir duyu olmasına karşın patogenezi karmaşıktır ve tam olarak aydınlatılamamıştır.

Kaşıntıda Rol Oynayan Mediatörler (Pruritojenler) ve Reseptörler (Pruriseptörler)

Güncel veriler, kaşıntının sayısız mediatör (pruritojen) tarafından düzenlendiğini göstermektedir. Örneğin, epidermal hücreler olan keratinositler, dermiste immün sistemin parçası olan mast hücreleri ve T lenfositler, kaşıntıda etkili birtakım nöropeptid yapıda mediatörler salgılar. Histamin, P maddesi, sinir büyüme faktörü (NGF), çeşitli sitokin ve kemokinler kaşıntıda rol alan mediatörlerdir.

Bu mediatörleri deride algılayan reseptörler (pruriseptör) bulunmaktadır. Vanilloid reseptörleri (TRPV1), proteinaz aktive reseptör tip 2 (PAR 2), muskarinik tip 3 asetilkolin reseptörü ve kannabinoid reseptörleri kaşıntı patofizyolojisinde rol alan reseptörlerdir. Son çalışmalarda, epidermisin özellikle keratinositlerin kaşıntı reseptörleri içerdiği gösterilmiştir. Epidermis ve onunla bağlantılı intra-epidermal ince C liflerinin kaşıntı reseptörlerini içerdiği düşünülmektedir. Omurilikteki çeşitli nöronal reseptörlerin kaşıntı ile ilgili olduğu gösterilmiştir. Spinal opioid reseptör, bilinen en iyi örneklerden biridir. Hem triptik enzimlerin hem de esas olarak ağrıya sebep olan bradikinin gibi peptidlerin, histamin duyarlı C-liflerini aktive ederek kaşıntıya neden oldukları gösterilmiştir.

Kaşıntının İletim Yolları

Kaşıntının taşınması; serbest sinir uçlarından başlayıp miyelinsiz C sinir lifleri ile omurilik dorsal köklerine, oradan da kontralateral spinotalamik yol boyunca talamusa, son olarak da serebral kortekse ulaşma şeklinde olmaktadır.

Derideki kaşıntının sorumlusunun, primer afferent nöronun miyelinsiz C ve A$\delta$ lifleri olduğu ortaya konulmuştur. Bunlar polimodal nosiseptörler olarak da isimlendirilmektedirler ve sadece mukoza, deri ve korneada bulunmaktadırlar. Kaşıntı duyusunu dermoepidermal bileşkeye yakın yerleşen serbest sinir uçları iletir.

Ağrı ve Kaşıntı İlişkisi: Derinin Savunma Sistemleri

Derinin savunma sistemleri olarak değerlendirilen ağrı ve kaşıntı arasındaki ilişki henüz tam olarak tanımlanmamıştır. Kaşıntı ve ağrı iletiminde ciltte bulunan mediatörler ve bu iletimi omuriliğin arka boynuzuna kadar ileten duyusal lifler rol oynar. Doğuştan deride ağrı algısı olmayan bireylerin kaşıntı uyaranlarına da duyarsız olduğunu biliyoruz. Ağrı ve kaşıntı ile ilgili deri reseptörleri arasında geniş bir örtüşme olduğu düşünülmektedir.

Kaşıntı ve ağrının farklı hissedilmesi ve yanıtlanmasına karşın, omurilikte ağrı ile kaşıntı arasındaki çapraz inhibisyon, bu duyuları birbirinden ayırmamıza yardımcı olabilir. Normalde ağrı ve kaşıntı arasında antagonist bir etkileşim olmasına rağmen, her iki duyunun da periferik ve santral duyarlılığı şaşırtacak derecede benzerdir. Periferik olarak yapılan anti-inflamatuvar tedavi, hem kaşıntı hem de ağrı oluşumunu azaltmıştır. Bu benzerlik sonucunda yapılan araştırmalarda; gabapentin, klonidin gibi ağrıya olumlu yanıt alınan ilaçların kaşıntı tedavisinde de etkili olabildiği görülmüştür.

Algı Mekanizması ve Sinir Lifleri

İç organlar, eklem ve kas gibi derin dokularda kaşıntı yoktur. Ağrı reseptörlerinin düşük frekanslı uyarılması kaşıntı değil de ağrı uyandırırken, derideki kaşıntı reseptörlerinin yüksek frekansla uyarılması ağrıya neden olmadan sadece kaşıntının şiddetini arttırabilmektedir. Kaşıntının oluşması, hem prurireseptörlerin uyarılmasına hem de ağrıyla ilgili olan nosiseptörlerin uyarılmamış olmasına bağlıdır.

Sağlıklı deride duysal sinir fiberleri, dermoepidermal bileşkenin hemen altında yer almaktadır. Kaşıntılı cilt hastalıklarında (atopik dermatit, psoriais ve cilt kuruluğunda), epidermis içerisine uzanan duyusal sinir fiber yoğunluğu artmaktadır. Bu yoğunluğun kontrolü, epidermal keratinositler tarafından yapılan ve sinir aksonlarının uzamasını ve geri çekilmesini sağlayan "aksonal rehberlik molekülleri" (axonal guidance molecules) tarafından kontrol edilmektedir.

Kaşıntıda (Pruritus) Rol Oynayan Mediatörler

Kaşıntı reseptörlerinin uyarılmasında en önemli mediatörler, dermiste mast hücreleri tarafından salgılananlardır. Bu mediatörler, ya indirekt olarak diğer maddeleri salarak ya da direkt olarak prurireseptörlere bağlanarak kaşıntı duyusunu tetiklerler. Omurilikte bradikinin, serotonin, histamin, P maddesi gibi ağrı iletiminde görev alan mediatörler, kaşıntı iletiminde de rol oynar.

Başlıca Kaşıntı Mediatörleri

Histamin

  • Kaşıntıyı tetikleyici mediatörlerin en bilinenidir. Başta mast hücreleri olmak üzere bazofiller ve deri hücreleri olan keratinositler tarafından üretilmektedir.

  • Deride mast hücre granüllerinde büyük oranlarda bulunur ve mast hücre aktivasyonundan sonra sinir hücreleri üzerindeki histamin reseptörleri aracılığıyla kaşıntıyı indükleyebilir.

  • Histamine bağlı kaşıntının C lifleriyle alakalı meydana geldiği düşünülmektedir. Histamin reseptörleri, G proteini ile kenetlenen reseptör ailesindendir ve dört alt tipi vardır: H1, H2, H3 ve H4. İnsanlarda kaşıntı ile öncelikli olarak ilişkili olan reseptör H1'dir. Deneysel çalışmalar H4 reseptörlerinin de kaşıntı üzerinde önemli bir rol oynadığını göstermiştir.

  • Dış atmosferik ortamda düşük nem koşulları, mast hücrelerinde hipertrofiye ve kolay degranülasyona neden olmakta; bu da kış kaşıntılarının kolay olmasını açıklamaktadır. Ancak, bu kaşıntılarda histaminin direkt rol oynamadığı yönünde tartışmalar devam etmektedir.

Serotonin (5-hidroksitriptamin; 5-HT)

  • Deride miyelinsiz C-liflerinin güçlü bir aktivatörüdür ve kaşıntıyı tetiklemektedir.

  • Serotonin merkezi olarak opioid nörotransmiter sistemi üzerinden kaşıntı yapabilir.

  • Lezyonsuz insan derisinde histaminden daha zayıf kaşıntı oluşturan serotoninin, lezyonlu deride daha güçlü kaşıntı oluşturduğu görülmüştür.

Asetilkolin

  • Serotonine benzer şekilde, histamine göre daha az kaşıntı yapıcı etkisi bulunmaktadır.

  • Atopik dermatiti olan hastaların cildinde asetilkolin miktarında artış tespit edilmiştir.

Bradikinin

  • Histamin salınımına yol açtığı bilinmektedir. Ayrıca kaşıntıya sebep olan prostaglandin E2 gibi başka mediatörlerin salınımına da neden olmaktadır.

Proteazlar

  • Son veriler, kemotripsin ve tripsin gibi proteazların da kaşıntıda rolleri olabileceğini göstermiştir.

Taşikininler

  • Bu grupta yer alan P maddesi, alerjik inflamasyon ile ilgilidir ve cilt nosiseptif sinir terminallerinde yoğun olarak bulunur. Ciltteki mast hücrelerinde de P maddesi bulunmaktadır.

  • Sağlıklı ve hastalıklı ciltte kaşıntıyı uyarır.

  • P maddesi, nörokinin A ve nörokinin B; mast hücreleri, fibroblastlar, keratinositler, Merkel hücreleri, Langerhans hücreleri ve endotelyal hücrelerinde bulunan üç farklı nörokinin reseptörüne bağlanarak etki gösterirler. Histamin salgılanması, P maddesinin mast hücrelerinden salgılanmasını artırır.

Prostaglandinler

  • Kendileri pruritojenik olmamakla birlikte, diğer mediatörlerin sebep olduğu kaşıntıyı arttırıcı etkileri mevcuttur.

  • Prostaglandin E2'nin, normal deride doza bağlı olarak şiddetli lokal vazodilatasyon, az kaşıntı ve ağrı yaptığı bilinmektedir.

Sitokinler

  • Tip 2 helper T hücreleri tarafından üretilen sitokin yapıda olan interlökin 2 (IL-2) ve IL-31'in pruritojenik etkileri görülmüştür.

  • IL-31, özellikle alerjik kaşıntı ve alerjik olmayan egzema hastalıkları ile ilişkilidir.

  • IL-6 ve IL-8'in kaşıntıyı indükleyici etkileri olduğu öne sürülmektedir.

  • IFN-'nın, Alzheimer hastalığında kaşıntıdan sorumlu olduğu bilinmektedir.

Lökotrienler

  • Lökotrien B4 (LTB4), kaşıntılı cilt inflamasyonuna neden olur.

Opioidler

  • Dermis içerisine uygulanan düşük doz morfinin kaşıntıya neden olduğu ve bu etkisinin mast hücre degranülasyonuna bağlı olduğu bilinmektedir.

Lizofosfatidik Asit ve Ototaksin

  • Lizofosfatidik asit (LPA), kaşıntıyı tetikleyen fosfolipit türevi mediatördür.

  • LPA ve ototaksin enzimi, karaciğerde safra akımının durmasıyla biçimlenen sarılıkta oluşan kaşıntıda potansiyel aracı olarak gözlenmiştir.

Diğer Önemli Yapılar ve Mekanizmalar

Mas-related G protein-coupled reseptör ailesi (Mrgpr)

  • 50'den fazla tanımlanmış Mrgpr bulunmaktadır: MrgprA, MrgprB, MrgprC ve MrgprD-G gibi. MrgprX, X2 ve D insanlarda bulunmaktadır.

  • Mrgpr geni, histamin kaynaklı kaşıntının gelişimini sağlamaktadır.

Transient receptor potential family (TRP)

  • Memelilerde hücresel sensörlerdir ve TRP kanalları 28 tanedir, 6 kategoride değerlendirilmektedir: TRPC (canonical), TRPV (vanilloid), TRPM (melastatin), TRPP (polycystin), TRPML (mucolipin) ve TRPA (ankyrin).

  • Bunlardan ısıya duyarlı olanlar TRPV1 ve TRPA1, en ilgi çeken kaşıntı reseptörleridir.

  • TRPV1 deride (duysal sinir fiberleri, mast hücreleri, epidermal keratinositler ve dermal endotel hücreleri tarafından) üretilmektedir.

  • TRPV1, birçok uyaran ve içsel substanslar ile uyarılmaktadır: 43 üzerindeki ısılar, pH, bradikinin, ATP, lipooksijenaz ürünleri, nörotrofinler, tümör nekroz faktörü (TNF-) ve inflamasyon kemokinleri.

  • TRPA1, histamin kaynaklı kaşıntıda rol oynamakta ve kuru derideki kaşıntıdan sorumlu olabilir.

Diğerleri

  • Toll-like reseptör 7, endovanilloidler, kannabinoidler, nörotrofinler ve endotelin 1 gibi yapılar da kaşıntıda rol oynamaktadır.

  • Kaşıntı uyarısının deriden beyne ulaşmasında histamin yolu dışında özellikle PAR-2 reseptörü üzerinde durulmaktadır.

Nöroendokrin Cevap ve Stres İlişkisi

  • Tüm bunların dışında, derinin strese cevap verebilen nöroendokrin bir organ gibi davranabilmesi ve mast hücre aracılığıyla nörojenik inflamasyon sürecini başlatması, kaşıntı mekanizmasının karmaşıklığını ortaya koymaktadır.

  • Duygusal stres anında, deri hormon ve substance P gibi diğer immünmodülatuar maddelerin kaynağı olmakta ve aynı zamanda bu mediatörler deriyi hedef alarak inflamatuvar hücre göçünü tetikleyip inflamasyon başlatmaktadır.

  • Benzer şekilde, sinir büyüme faktörü (NGF) gibi nörotrofinler, immünolojik reaksiyonlar ve inflamasyonda rol oynamakta ve kronik kaşıntı sürecinde rol almaktadır.

  • Şiddetli kronik kaşıntı ile karakterize prurigo nodülariste, dermiste deriyi infiltre etmiş hücrelerden salındığı düşünülen NGF ekspresyonu artmış olup, bu durumun nörohiperplaziye katkıda bulunduğu öne sürülmüştür.

Kaşıntının Klinik Tipleri

Kaşıntı, süresine göre akut ve kronik (6 haftadan daha uzun süren kaşıntı) olarak sınıflandırılabilir. Akut kaşıntı, ağrı gibi koruyucu bir refleks yanıt olmasına rağmen, kronik kaşıntı oldukça rahatsız edici bir semptomdur. Kronik kaşıntının devamında kuruluk gibi çevresel faktörler ve stres rol oynayabilir.

Kaşıntının Kaynağına Göre Tipleri

Merkezi Kaynaklı Kaşıntı (Nöropatik Kaşıntı)

Bu tip kaşıntı, omurilik veya periferik sinirlerin hasarından dolayı ortaya çıkar. Bu başlık altında toplanabilecek durumlar şunlardır:

  • Vücudun tek tarafında kaşıntının görüldüğü beyin tümörü.

  • Paroksimal (ataklar hâlinde gelen) kaşıntının görüldüğü multipl skleroz (MS).

  • Lokal kaşıntının görüldüğü HIV enfeksiyonu nedeniyle meydana gelen kaşıntılar.

Bu kaşıntıların yanında hastalar yanma, batma ve ağrı da tarifleyebilmektedir.

Brakioradiyal Pruritus

  • Kaşıntı en sık kolların üst dış yüzeylerinde olmakla beraber; omuzlar, sırt, göğüs ön yüzü ve boyun da tutulabilir.

  • Kaşıntının yanında yanma, batma ve karıncalanma gibi şikâyetler de olabilir.

  • Çoğunlukla iki taraflı olmakla birlikte tek taraflı tutulum da görülebilir.

  • Çoğunlukla orta yaşlı bayanlarda görülmektedir.

Notaljia Parestezika

  • Özellikle omuzlar arasında olmak üzere sırt orta hatta tek taraflı kaşıntı ile karakterizedir.

  • Zaman zaman kaşıntıya eşlik eden hiperpigmente yama ya da maküler amiloidoz bulguları görülebilir.

  • Kaşıntının yanında ağrı, parestezi ve dokunma duyusunda değişiklik gibi şikâyetler eşlik edebilmektedir.

  • Nedeni tam olarak bilinmemektedir.

Trigeminal Trofik Sendrom

  • Nadir bir nöropatik kaşıntı nedeni olup, trigeminal sinirin periferik ya da santral kaynaklı bir hasarı sonucu oluşur.

  • Sıklıkla tek taraflı burun kenarlarında kaşıntıya bağlı ülserasyon, anestezi ve parestezi ile karakterizedir.

 

Nörojenik kaşıntı, genellikle kaşıntıya deri lezyonunun eşlik etmediği bir tablodur. Bu kaşıntı, hem periferik sinir hasarına hem de santral sinir sistemi hastalıklarına bağlı olarak görülebilir.

Periferik Sinir Hasarına Bağlı Nedenler:

  • Diyabetik polinöropati

  • B12 vitamini eksikliği

  • Post-herpetik nevralji

Santral Sinir Sistemi Hastalıklarına Bağlı Nedenler:

  • Multipl skleroz (MS)

  • Beyin tümörleri

  • Serebrovasküler hastalık (SVH) (felç/inme) gibi hastalıklar sonucu ortaya çıkabilir.

SVH sonrası oluşan kaşıntılar, sıklıkla beyin hasarının karşı vücut bölgesinde görülmektedir. Beyin tümörlerine bağlı kaşıntılar ise karakteristik olarak burun deliklerine lokalize olup, şiddetli kaşıntının ilerlemiş hastalığın göstergesi olabileceği bildirilmiştir. Ayrıca dejeneratif omurga hastalıkları nörojenik kaşıntıyı artırmaktadır.

Bu hastalarda kaşıma dışında disestezi adı verilen yanma, batma ve uyuşukluk gibi şikâyetlere de rastlanabilmektedir.

Sistemik Hastalıklara Bağlı Nörojenik Kaşıntı:

Sistemik hastalıklarda doğrudan sinir hasarı olmamasına rağmen, santral sinir sisteminin aktive olması sonucu nörojenik kaşıntı gelişebilmektedir.

  • Böbrek yetmezliğinde üremiye bağlı olarak görülen kaşıntılar,

  • Kolestazda (safra akımının durması) endojen opioidlerin birikmesine bağlı olarak meydana geldiği düşünülen kaşıntı, bu tipe örnek verilebili

Psikojenik Kaşıntı

Psikojenik kaşıntı, altta yatan psikiyatrik hastalıklar nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Bu duruma neden olabilen bazı hastalıklar şunlardır:

  • Demans (Bunama)

  • Şizofreni

  • Kişilik ve anksiyete bozuklukları

  • Parazit delüzyonu (sanrısı)

Psikiyatrik bir hastalık eşlik etmese bile, kişinin duygudurumunun ve stres derecesinin kaşıntının şiddetini etkilediği bilinmektedir.

Parazit delüzyonu, kişinin paraziter bir hastalığı olmamasına rağmen, yanlış ve ısrarcı bir şekilde parazitlerin ya da küçük organizmaların vücudunda veya derisinde olduğu inancına sahip olmasıdır.

Bu durum, özellikle demansın eşlik ettiği ya da vasküler ensefalopati veya kortikal atrofiye bağlı beyin hasarı bulunan yaşlı bireylerde görülebilmektedir.

Periferik kaynaklı kaşıntı, aynı zamanda pruriseptif kaşıntı olarak da tanımlanır. Bu, deride kuruluk, inflamasyon ya da diğer lokal hasarlar sonucu salınan pruritojenik (kaşıntı yapıcı) maddelerin serbest sinir uçlarını uyarması sonucu meydana gelen kaşıntı tipidir.

Bu türe örnek olarak; böcek ısırıklarının, uyuzun ve ürtikerin neden olduğu kaşıntı verilebilir.

Bazı Özel Kaşıntı Tanımlamaları

Fantom Kaşıntısı

  • Amputasyonlu (uzuvları ameliyatla alınmış) birçok hastada, olmayan uzuvda hissedilen kaşıntıdır.

  • Örneğin, mastektomili (memesi alınmış) kadınların üçte birinde görülmektedir.

Alloknesis

  • Normalde kaşıntı oluşturmayan zararsız bir uyarı ile oluşan kaşıntıdır.

Atmoknesis

  • Özellikle atopik dermatit, psoriazis ve akuajenik kaşıntılı hastalarda, hava değmesi nedeniyle oluşan kaşıntı tipidir

Kaşıntının Nedenleri

Kaşıntının Dermatolojik Nedenleri

Kaşıntının dermatolojik nedenleri şunlardır:

  • Atopik dermatit

  • Kserozis (Cilt kuruluğu)

  • Alerjik kontakt dermatit

  • Papüloskuamöz hastalıklar (örneğin Psoriasis)

  • Enfeksiyöz hastalıklar

  • Otoimmün deri hastalıkları

  • Ürtiker (Kurdeşen) vb.

Deri hastalıklarına bağlı kaşıntılarda sıklıkla lezyon görülmesine rağmen, cilt hastalıklarının belli dönemlerinde hastalarda döküntü olmadan da kaşıntı şikâyeti olabilmektedir. Bu duruma neden olabilecek cilt hastalıklarından bazıları şunlardır:

  • Derinin T hücreli lenfoması (Mikozis Fungoides)

  • Dermatitis herpetiformis

  • Ürtiker

  • Liken planus

  • Fiberglass dermatiti

  • Böcek ısırıkları

  • Skabiyez (Uyuz)

  • Nadir olarak büllöz pemfigoid gibi hastalıklar.

Deride lezyon olmadan, sadece kaşıntı ve kaşıntıya bağlı deri belirtilerinin olduğu özel durum cilt kuruluğudur (kserozis).

Cilt kuruluğuna neden olan faktörler şunlardır:

  • Yaşlanma

  • Güneş

  • Deride lipid ve protein yapımındaki değişimler

  • Ter ve sebum üretiminin azalması

  • pH değişiklikleri

  • Östrojen seviyesinde azalma

  • Stratum korneum (derinin en dış katmanı) bariyerinin bozulması

  • Soğuk ve nemsiz hava

  • Sık su teması gibi dış faktörler.

Kaşıntının Sistemik Nedenleri

Sistemik hastalıklar, sıklıkla deri lezyonu oluşturmadan kaşıntıya neden olmaktadır. Kaşıntının gelişiminde, hastalıkların kaşıntı eşiğini düşürmesi de rol oynamaktadır.

Karaciğer ve Safra Yollarının Kolestazı

  • Karaciğer kaynaklı kaşıntılar birçok karaciğer hastalığında görülse de, özellikle kolestatik karaciğer hastalıklarında daha sıktır.

  • Primer biliyer siroz, gebeliğin intrahepatik kolestazı, kronik hepatit B ve C, ailevi intrahepatik kolestaz ve Alagille Sendromu gibi hastalıklar kronik kaşıntının sık nedenleridir.

  • Primer sklerozan kolanjit ya da pankreas başı tümörü gibi nedenler de kaşıntıya yol açabilir.

  • Karaciğer kaynaklı kaşıntının mekanizmasında; safra asitleri, endojen opioidler, histamin, progesteron ürünleri, serotonin, P maddesi (substance P), lizofosfatidik asit ve ototaksin gibi maddelerin derideki sinir uçlarını uyarması sorumlu tutulmuştur.

Böbrek Yetmezliğine Bağlı Kaşıntı

  • Böbrek yetmezliğinin son döneminde deride spesifik/spesifik olmayan deri bulguları ve kaşıntı sık görülmektedir. Diyaliz hastalarında kaşıntı sıklığı %50-90 oranında bildirilmiştir.

  • Bu hastalarda kaşıntının mekanizması tam olarak bilinmemekle beraber; deri kuruluğu, kalsiyum-fosfor metabolizması bozuklukları, dermal mast hücre sayısında ve histamin salınımında artış, alerjik reaksiyonlar, demir eksikliği anemisi, nöropati ve sinir iletimindeki bozukluklar gibi nörolojik değişiklikler, IL-2 ve IL-6 gibi proinflamatuvar sitokin üretiminde artış, serum C-reaktif protein ve -aminobutirik asit seviyesindeki artış, hipermagnezemi ve A hipervitaminozu gibi çeşitli nedenler öne sürülmüştür.

HIV Enfeksiyonu ile İlişkili Kaşıntı

  • Kaşıntı şikâyeti HIV enfeksiyonu taşıyan hastalarda oldukça sık rastlanan semptomlardandır.

  • HIV hastalarında kaşıntı; bu hastalarda görülebilen deri kuruluğu, seboreik dermatit, eozinofilik follikülit, enfestasyonlar, prurigo nodülaris gibi deri problemlerinden kaynaklanabildiği gibi; sistemik hastalıklardan, immünolojik bozukluklardan (T-helper 2 cevabının artmış olması), enfeksiyonlardan ya da kullanılan ilaçlardan da kaynaklanabilir.

Diyabet ile İlişkili Kaşıntı

  • Diyabet hastalarında deri değişiklikleri oldukça sık görülmektedir. Diyabetik hastalarda görülebilen kaşıntı, tüm vücutta olabildiği gibi saçlı deri, genital bölge ya da perianal bölgeye lokalize olabilmektedir.

  • Tip 2 diyabet hastalarında kaşıntı, demir eksikliğinden sonra altta yatan ikinci neden olarak bildirilmiştir.

  • Diyabetik hastalarda görülen kaşıntının nedeni tam olarak bilinmese de; deri kuruluğu, nöropatik değişiklikler, eşlik eden kandiyazis (mantar enfeksiyonu), renal yetmezlik ve kullanılan ilaçlar gibi faktörler sorumlu tutulmaktadır.

  • Diyabetli hastalarda saçlı deri kaşıntısı, diyabeti olmayan hastalara göre anlamlı derecede daha sık olup, bunun nöropatik kaynaklı olabileceği düşünülmektedir.

  • Bunların dışında son yıllarda genel vücut kaşıntısının şiddetinin, yemek sonrası kan glikoz seviyesi ile ilişkili olduğu bildirilmiştir.

Tiroid Hastalıklarına Bağlı Kaşıntı

  • Hipertiroidizm (aşırı çalışma) ve hipotiroidizm (yetersiz çalışma) olmak üzere her iki tiroid hastalığının da kaşıntı ile ilişkili olduğu bilinmektedir.

  • Hipertiroidizmde, deri sıcaklığının vazodilatasyona bağlı artmış olmasının kaşıntı eşiğini düşürdüğü düşünülmektedir. Ayrıca hipertiroidizmde kolestaza bağlı kaşıntı da görülebilir.

  • Hipotiroidizmde ise ter ve sebase bez aktivitesinin azalmış olması ve epidermiste sterol sentezinin düşük olması nedeniyle görülen deri kuruluğunun kaşıntıya neden olduğu düşünülmektedir.

  • Ayrıca tiroid hastalıklarında görülen kaşıntılar, otoimmün tiroid hastalıkları ile ilişkili kronik ürtikere bağlı olarak da görülebilir.

Kan Hastalıklarına Bağlı Kaşıntı

  • Birçok hematolojik hastalık kaşıntıya neden olabilmektedir.

  • Polisitemia vera (PV) hastalığında kaşıntı, hastaların yaklaşık %40’ında görülmektedir. Kaşıntı spontan olarak görülebildiği gibi, çoğunlukla herhangi bir ısıdaki suya temasla ya da banyo sonrası görülebilmektedir.

  • PV'de kaşıntının mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte; platelet aktivasyonu ve salınan PGE2 ve serotonin gibi mediatörler, histamin salınımı, sinir uçlarında artmış asetilkolinesteraz aktivitesi, mast hücre degranülasyonu ve dermal mononükleer hücre ve eozinofil infiltrasyonu, demir eksikliği ve biyojenik aminlerin rolü gibi faktörler suçlanmıştır.

  • Kaşıntı, hematolojik kanserlerde sık görülen bir semptomdur ve deri lezyonunun eşlik etmediği kronik kaşıntılı hastalarda hematolojik malignensi riskinin arttığı gösterilmiştir.

  • Lenfoma, metabolik hastalıklardan sonra sistemik kaynaklı idiyopatik jeneralize kaşıntının en sık nedenlerinden biridir.

  • Ayrıca miyelodisplastik sendrom, non-Hodgkin lenfoma, hipereozinofilik sendrom ve akut lenfoblastik lösemi gibi bazı hematolojik malignensilere de kaşıntılar eşlik edebilmektedir.

  • Kaşıntı, kutanöz T hücreli lenfomanın (Mikozis fungoides) sık rastlanan bir semptomu olup çok şiddetli seyredebilmektedir.

Demir Eksikliğine Bağlı Kaşıntı

  • Demir eksikliği, anemi eşlik etsin ya da etmesin kronik kaşıntının sık nedenlerinden biri olarak bilinmektedir. Bazı çalışmalarda jeneralize kaşıntının en sık nedeni demir eksikliği olarak bulunmuştur.

Kanserler ile İlişkili Kaşıntı

  • Altta yatan bir kansere bağlı kaşıntı nadir bir durum olmakla birlikte önemlidir.

  • Özellikle sindirim sistemi ve hematolojik kanserlerde daha sık olmak üzere kanserlerde genel vücut kaşıntısı olabilir.

  • Karsinoid sendromda kaşıntıya flushing (kızarma atakları) eşlik edebilmekte ancak bazı hastalarda flushing olmadan da kaşıntı görülmektedir.

Psikojenik Nedenler

  • Depresyon gibi pek çok psikiyatrik durum kaşıntı nedeni olabilmektedir.

  • Mental hastalıkların, psikojenik kaşıntı oluşmasındaki rolü büyüktür.

  • Taktil halüsinasyonlarda (dokunma sanrıları), fiziksel tablo olmadan kaşıntı hissi vardır ve daha çok alkol yoksunluğu sendromunda görülmektedir.

  • Şizofrenik hastalarda da organik temeli bulunmayan kaşıntı gözlenebilmektedir.

İlaçların Sebep Olduğu Kaşıntı

İlaçlar, deride görünür lezyon oluşturmadan yaygın kaşıntıya yol açabileceği gibi, deri lezyonları ile karakterize ilaç reaksiyonları olarak da görülebilir.

1. Deri Lezyonunun Eşlik Ettiği Kaşıntılı İlaç Reaksiyonları:

  • Makülopapüler deri döküntüleriyle karakterize ilaç reaksiyonları.

  • Ürtiker ve anjiyonörotik ödem.

  • Fiks ilaç erüpsiyonu, püstüler ya da büllöz deri döküntüleri ve toksik epidermal nekroliz (TEN) gibi geniş bir spektrumu içermektedir.

2. Deri Lezyonunun Eşlik Etmediği İlaca Bağlı Kaşıntı:

  • Bu tip kaşıntı akut (6 haftadan kısa süren kaşıntılar, klorokin ve opioidler kullanımına bağlı olduğu gibi) ya da kronik (6 haftadan daha uzun süren kaşıntılar, glimeprid -sülfonilüre grubu diyabet ilacı- ve hidroksietil nişasta kullanımına bağlı olduğu gibi) gelişebilir.

  • Klorokin, kendisi ya da metabolitlerinin mast hücrelerinden histamin ve benzer madde salınımını tetiklemesiyle deri lezyonunun eşlik etmediği akut kaşıntılara neden olabilmektedir.

  • Özellikle kalp damar cerrahisinde kullanılan hidroksietil nişastanın, derideki sinir hücrelerinde depolanarak uygulamadan ortalama 3-6 hafta sonra başlayıp 12-24 aya kadar sürebilen inatçı kaşıntılara neden olabildiği bildirilmiştir.

  • İlaç sonrası kaşıntı, ilacın kullanımından hemen sonra ya da uzun bir süre sonra başlayabilir ve sorumlu ilacın kesilmesinden aylar sonra bile devam edebilmektedir.

  • Bazı ilaçlar karaciğer-safra hastalıklarına ve/veya kolestaza neden olarak, bazıları böbrek fonksiyon bozukluğu oluşturarak kaşıntıya neden olurken; tansiyon tedavisinde kullanılan ACE inhibitörleri (ACE-I) gibi ilaçlar bradikinin salınımına neden olarak kaşıntı oluşturabilmektedir.

  • Ayrıca ilacın etken maddesi ya da koruyucularına bağlı alerjik reaksiyonlar da kaşıntıya neden olabilmektedir.

  • Bunların dışında bazı ilaçlar; deri kuruluğu oluşturma, deride metabolik ürünlerin depolanması, fototoksisite ya da nörolojik etki mekanizması ile de kaşıntı oluşturabilir.

  • Ağrı kesici olarak kullanılan opiatlar, histamin salınımına ya da santral sistem aracılı mekanizmaya ile kaşıntıya neden olmaktadır.

  • Yaşlı bireylerde sık kullanılıp deri lezyonunun eşlik etmediği kaşıntılara neden olabilecek ilaçlar arasında amiodaron, tiklopidin, östrojen ve anabolik steroidler, klorpromazin bulunmaktadır.

  • Sık kaşıntı sebebi olarak bildirilen diğer ilaçlar: oral kontraseptif ilaçlar, minosiklin, lityum, bleomisin, izotretinoin, penisilinler, beta blokörler, interferon, tamoksifen ve azatiyoprin’dir.

Kaşıntının Tedavisi

Kaşıntının tedavisinde hastanın uyumu ve eğitimi son derece önemlidir. Öncelikle kaşıma hareketinin deride inflamasyon ile bir kısır döngüye neden olduğu, bu nedenle mümkün olduğunca kaşınmaması gerektiği anlatılmalıdır.

Temel Tedavi ve Cilt Bakımı

Tedavide, her kaşıntılı hastada deri kuruluğuna yönelik önlemler alınmalı ve deri bariyeri mutlaka korunmalıdır. Bu nedenle kaşıntı tedavisinin en önemli basamaklarından biri nemlendiricilerin ve bariyer onarıcı ürünlerin kullanımıdır.

Derinin iyi nemlendirilmesi (su içeriğinin korunması); deriden su kaybını azaltarak ve deriye irritan maddelerin geçişini engelleyerek kaşıntıyı yatıştırmaktadır. Nemlendiriciler ve bariyer onarıcılar düzenli olarak (günde en az 2 defa) ve özellikle banyo sonrası kullanılmalıdır.

Alınması Gereken Önlemler:

  • Tırnaklar, kaşıntıya bağlı ikincil komplikasyonları azaltmak için kısa tutulmalıdır.

  • Kışın ortam nemlendiricileri, yazın ise klima kullanılmalıdır.

  • Banyo süresi kısa tutulmalı ve deri kuruluğunu önlemek için sıcak su yerine ılık su tercih edilmelidir.

  • Alkol ve yüksek pH içerikli temizleyiciler ve topikal ajanlardan kaçınılmalıdır.

  • Sıcak ortamın kaşıntı hissini artırdığı unutulmamalıdır.

  • Ayrıca pamuk ya da keten içerikli bol giysiler giyilmelidir.

Nedene Yönelik Yaklaşım ve Semptomatik Tedaviler

Kaşıntıya neden olan hastalıklar saptanarak tedavi edilmeli ya da ilaç kullanımı kaynaklı ise bu ilaçlar düzenlenmelidir.

Sıklıkla kaşıntıda semptomlara dönük tedaviler kullanılmaktadır. Bu tedaviler genel olarak topikal tedaviler, sistemik tedaviler ve fototerapi gibi yöntemlerdir.

Topikal Kaşıntı Tedavileri

Kaşıntı tedavisinde sıklıkla, kaşıntının neden olduğu inflamasyonu ve sinir uyarısını hedefleyen topikal ajanlar kullanılmaktadır.

Antiinflamatuvar ve İmmünmodülatör Ajanlar

Kortikosteroidler Kortikosteroidlerin kaşıntı üzerinde direkt bir etkisi olmamakla birlikte, özellikle antiinflamatuvar etkileri ile kaşıntı semptomlarının gerilemesine yardımcı olmaktadır.

Topikal İmmünmodülatörler (Kalsinörin İnhibitörleri) Takrolimus ve pimekrolimus, özellikle atopik dermatit gibi kaşıntılı hastalıklarda kullanılan topikal kalsinörin inhibitörleridir. Bunlar, T hücrelerinden proinflamatuvar sitokin salınımını engelleyerek antiinflamatuvar etki gösterirler. Ayrıca, duyusal sinir uçlarından nöropeptid salınımına ve mast hücre degranülasyonuna neden olurlar. Sinir uçlarındaki reseptörlere bağlanma sonrası desensitizasyon gelişir ve duyusal sinir uyarısı inhibe olur. Bu mekanizma, bu ilaçların topikal kullanımında başlangıçta yanma ve batma hissi yapması, ardından gelişen kaşıntıyı azaltması etkilerini açıklamaktadır.

Nöral Yolları Etkileyen Ajanlar

Mentol Bitkisel kaynaklı bir siklik terpen alkolü olan mentol, %1-3 konsantrasyonda kaşıntıda topikal olarak kullanılmaktadır. Deride serinleme hissine ve kaşıntının azalmasına yardımcı olmaktadır. Etki mekanizması tam olarak bilinmese de, sinir uçlarını ve -opioid reseptörlerini aktive ettiği düşünülmektedir.

Lokal Anestezikler Lidokain/prilokain içeren karışımlar kaşıntıda etkili olduğu gibi, tedaviye dirençli kaşıntılarda da kullanılabilmektedir. Topikal %1’lik pramoksin ve %3 polidokanol + %5 üre gibi formülasyonlar mevcuttur.

Topikal Kapsaisin Topikal kapsaisinin kaşıntıda kullanımı halen tartışmalıdır. Uygulama bölgesinde şiddetli ve geçici bir yanma hissi uyandırması, ilacın uygulanmasında uyum sorunu yaratabilmektedir. Bu nedenle kapsaisin uygulaması öncesi %2.5 lidokain/%2.5 prilokain içeren lokal anestetik karışım uygulamasının, kapsaisine bağlı lokal yan etkileri gidermede etkili olduğu gösterilmiştir.

Topikal Kannabinoidler Kannabinoidler, derideki serbest sinir sonlanmalarında bulunan kannabinoid reseptörleri olan CB1 ve CB2'ye bağlanarak kaşıntıyı gidermektedir.

Topikal Antihistaminikler Topikal antihistaminikler; sinek ısırıkları ve yanıklara bağlı kaşıntılarda sıklıkla kullanılmasına rağmen, doksepin hariç difenhidramin gibi topikal antihistaminiklerin kaşıntıyı gidermedeki etkinliği ile ilgili yeterli kanıt yoktur. Ayrıca topikal antihistaminiklerin alerjik ya da fotoalerjik kontakt dermatite neden olabildiği bilindiğinden dikkatli kullanılmalıdır.

  • Bir trisiklik antidepresan ve potent ve reseptör antagonisti olan doksepinin topikal formu; atopik dermatit, liken simpleks kronikus, kontakt dermatit ve nümmüler dermatite bağlı kaşıntıların giderilmesinde anlamlı derecede etkili bulunmuştur. Topikal doksepin kullanımı lokalize yanma, kontakt dermatit ve uyuşukluk gibi yan etkilere neden olabildiği bildirilmiştir.

Diğer Topikal Ajanlar

Topikal Salisilik Asit Bir siklooksijenaz inhibitörü olan topikal salisilik asidin, liken simpleks kronikusa bağlı kaşıntının tedavisinde etkili olduğu bildirilmiştir. Etkisinin, prostanoidler üzerindeki inhibitör etkilerine bağlı olduğu düşünülmektedir. Ayrıca salisilik asit, keratolitik özelliğinden dolayı kaşımaya sekonder gelişen deri kalınlaşmasını da azaltmaktadır.

Topikal Strontium Yakın zamanda %4 topikal strontium içeren bir ilacın, hem histamin aracılı hem de histamin aracılı olmayan kaşıntı tedavisinde etkili olduğu bildirilmiştir. Strontiumun ayrıca kserozis, nümmüler dermatit ve liken simpleks kronikusa bağlı kaşıntılarda da kullanıldığı rapor edilmiştir.

Not: Kaşıntı tedavisinde steroid ilaçlar ve antihistaminikler yaygın olarak kullanılmalarına karşın bazen etkili olamamaktadırlar. Son çalışmalarda parasetamol'ün ağrı kesici etkisinde kannabinoid sistem ve serotonerjik sistemin rolü vurgulanmaktadır. Parasetamolün, 48/80 ile oluşturulan kaşıntıyı azaltıcı etkisi gösterilmiştir.

Sistemik Kaşıntı Tedavileri

Kaşıntı tedavisinde, altta yatan karmaşık mekanizmaları hedef alan çeşitli sistemik ilaçlar kullanılmaktadır.

Antihistaminikler

Sistemik Antihistaminikler

  • Histamin, mast hücreleri ve bazofillerden salınan ve özellikle reseptörlerine () bağlanarak kaşıntı uyarısını oluşturan bir mediatördür. Kaşıntı uyarısının oluşmasında 'lerinin rolü minimal iken, son yıllarda 'lerinin önemli rolü olduğu gösterilmiştir. Bu durum, kaşıntının neden antagonisti antihistaminiklerle etkin şekilde baskılanamadığını açıklamaktadır.

  • Bununla birlikte, antihistaminikler halen kaşıntı tedavisinde ilk seçenekler arasındadır.

  • Ürtiker, alerjik kaynaklı ve mastositoz gibi histamin aracılı kaşıntı ile seyreden hastalıklarda sistemik antihistaminikler yıllardır etkin bir şekilde kullanılırken, diğer kronik kaşıntılı durumlarda kullanımları tartışmalıdır. Yine de çeşitli deri hastalıkları ya da bilinmeyen nedenli kronik kaşıntılarda yüksek doz sistemik antihistaminiklerin etkili olduğu gösterilmiştir.

  • Yüksek doz antihistaminik kullanırken oluşabilecek yan etkilere dikkat etmek gerekir. Difenhidramin ve klorfeniramin gibi birinci jenerasyon sistemik antihistaminikler; konfüzyon, sedasyon ve bilişsel fonksiyonlarda azalma gibi yan etkiler açısından daha fazla risk altındadır. Ayrıca, muskarinik, -adrenerjik ve serotonin reseptörlerinde de blokaj yaptıklarından; taşikardi, aritmi, ağız ve göz kuruluğu, idrar retansiyonu, postüral hipotansiyon, midriyazis ve konstipasyon gibi yan etkilere yol açabilirler.

  • Setirizin, ebastin, levosetirizin, desloratadin ve loratadin gibi ikinci jenerasyon antihistaminikler, kan beyin bariyerini geçme potansiyelleri çok düşük olduğundan ve kardiyak iyon kanalları üzerinde etkileri olmadığından, santral sinir sistemi ve kardiyak yan etki profilleri açısından daha güvenilirdir. Sedasyon riski feksofenadinde en düşük olup setirizinde biraz daha belirgindir.

  • Kaşıntı tedavisinde, önce sabah saatlerinde non-sedatif sistemik antihistaminik başlanıp cevaba göre doz artırılabilir ve ikinci aşama olarak günün ilerleyen saatlerinde sedatif olanlar eklenebilir.

Antidepresanlar ve Serotonin Yolağı Düzenleyicileri

Antidepresanlar (Genel)

  • Antidepresanların kaşıntı tedavisindeki mekanizmaları tam olarak bilinmemekle birlikte; serotonin ve norepinefrinin, merkezi sinir sisteminde kaşıntı algısını azalttığı düşünülmektedir. Ayrıca, özellikle psikojenik kaşıntıları olan hastalarda faydalı olabilirler.

Doksepin (Trisiklik Antidepresan)

  • Doksepin, bir trisiklik antidepresan olup; antihistaminik, antiadrenerjik ve antiserotoninerjik etkileri bulunmaktadır. Son dönem böbrek yetmezliği, kronik ürtiker ve idiyopatik jeneralize kaşıntılarda etkili olduğu bildirilmiştir. Sedatif, antikolinerjik ve kardiyotoksik yan etkileri nedeniyle dikkatli kullanılması gerekir.

Selektif Serotonin Geri-alım İnhibitörleri (SSRI)

  • Son yıllarda yapılan çalışmalar, SSRI’ların kaşıntı tedavisinde etkin şekilde kullanılabileceğine işaret etmektedir. SSRI’lar; uyku bozuklukları, kilo alımı (ilk dönem kilo kaybı ardından), sersemlik, mide bulantısı ve seksüel disfonksiyon gibi yan etkilere neden olabilir.

Serotonin-Norepinefrin Geri-alım İnhibitörleri (SNRI)

  • Mirtazapin, tetrasiklik yapıya sahip bir antidepresan olup, nöronlar arası iletimde presinaptik noradrenalin ve postsinaptik serotonin ( ve ) reseptörlerine bağlanarak negatif geri bildirim mekanizmalarını inhibe eder ve böylece sinaptik aralıkta serotonin ve noradrenalin seviyesinin artmasına neden olur. Mirtazapin, , ve gibi kaşıntı uyarısında rol oynayan önemli reseptörleri inhibe etmektedir. İştah artışı, kilo alımı, ağız kuruluğu ve uyuşukluk gibi yan etkilerine dikkat edilmelidir.

Trisiklik Antidepresanlar

  • Amitriptilin, doksepin ve trimipramin gibi trisiklik antidepresanların kaşıntıyı gidermedeki mekanizması tam olarak bilinmese de; santral kaşıntı iletimini etkiledikleri ve noradrenalin ve serotonin gibi nörotransmiterlerin geri-alımını inhibe ederek kaşıntı hissini azalttıkları düşünülmektedir.

Serotonin-Reseptör Antagonistleri

  • Bir serotonin reseptör ( reseptörü) antagonisti olan ondansetron, serotonin ve histamin seviyesini azaltmaktadır.

  • Diğer bir reseptör antagonisti olan granisetronun da üremik kaşıntıyı azalttığı bildirilmiştir.

Opioidler ve Nöroleptikler

Opioid Agonistler ve Antagonistler

  • Santral sinir sisteminde (mü) opioid reseptörlerinin aktive edilmesi kaşıntıya neden olmakta, buna karşın (kappa) reseptörlerinin aktive edilmesi kaşıntıyı engellemektedir.

  • Bu bulgulardan yola çıkarak, kaşıntı tedavisinde -antagonistleri ve -agonistlerinin kullanılabileceği düşünülmüştür. Naloksonun kolestaz, kronik ürtiker ve atopik dermatite bağlı kaşıntılarda etkili olduğu gösterilmiştir.

Nöroleptikler (Gabapentin ve Pregabalin)

  • Gabapentin ve pregabalin, bir nörotransmiter olan gama-amino bütirik asitin (GABA) yapısal analogları olup; santral kaşıntı yolağında nöronal iletimi inhibe ederek kaşıntı semptomlarını azalttıkları düşünülmektedir.

  • Özellikle üremik kaşıntıda etkili oldukları bildirilmiştir. Ancak böbrek disfonksiyonu durumunda doz ayarlaması yapılması gerektiği unutulmamalıdır.

  • Nöroleptikler; brakioradiyal kaşıntı, postherpetik nevralji ve notaljia parestetika gibi nöropatik kaşıntılarda da kullanılmaktadır.

  • Nöroleptiklerin uykuya meyil, kilo alımı, bacaklarda şişlik ve konstipasyon gibi yan etkilerine dikkat etmek gerekir.

Diğer Sistemik İlaçlar

Talidomid

  • İmmünmodülatuvar etkili bir ilaç olup, antipruritik (kaşıntı giderici) etkisinin TNF- inhibisyonuna ya da santral veya periferik sinirlerdeki depresan etkisine bağlı olduğu düşünülmektedir. Periferik nöropati yan etkisi nedeniyle kronik kaşıntı tedavisinde henüz onay almamıştır.

Selektif Nörokinin 1 Reseptör Antagonisti (Aprepitant)

  • Bir antiemetik (bulantı önleyici) olarak kullanılmaya başlanan aprepitantın, P maddesinin (substance P) derideki nörokinin-1 () reseptörüne bağlanarak kaşıntı oluşturmasını engellediği ve dirençli kaşıntılarda etkili olduğu keşfedilmiştir.

Fototerapi ve Psikoterapi ile Kaşıntı Tedavisi

Kaşıntı tedavisinde, ilaç tedavilerine ek olarak fototerapi ve psikoterapi gibi yöntemler de kullanılmaktadır.

Fototerapi

Psoralen-ultraviyole A (PUVA) ve darbant-UVB (dbUVB) gibi fototerapiler, senelerdir dermatolojik hastalıkların tedavisinde etkili bir şekilde kullanılmakta olup çeşitli mekanizmalarla kaşıntıyı azalttıkları düşünülmektedir.

Darbant-UVB (dbUVB)

  • fototerapisi, deriyi infiltre etmiş mast hücrelerinde apoptozu (programlı hücre ölümünü) indüklemekte ve hem T helper 1 () hem de aracılı immün reaksiyonları baskılamaktadır.

  • fototerapisi; üremik (böbrek yetmezliğine bağlı), kolestatik (karaciğer/safra yollarına bağlı) ve HIV ile ilişkili kaşıntıda etkili bir şekilde kullanılmaktadır.

  • Bunun dışında , idiyopatik jeneralize kaşıntı tedavisinde de etkilidir.

PUVA (Psoralen-UVA)

  • kaşıntının eşlik ettiği psoriasis, atopik dermatit, mikozis fungoides ve liken planus gibi dermatolojik hastalıklarda etkili olmakla birlikte, polisitemia veraya bağlı kaşıntıda da etkilidir.

Psikoterapi

Psikoterapi, kaşıntıda ilaç tedavisini kesinlikle destekleyebilir. Ayrıca hasta eğitimi yanı sıra davranışçı bilişsel tedaviler, kaşıntı sıklığını azaltabilmektedir.

  • Davranışçı tedaviler, psikojenik kaşıntılarda da etkili olabilmektedir.

  • Kronik kaşıntısı olup eşlik eden depresyonu ya da diğer psikiyatrik hastalıkları bulunan hastaların psikoterapiden fayda görebileceği düşünülmektedir.

  • Bunların dışında psikolojik tedaviler, atopik dermatite bağlı ve HIV ile ilişkili kaşıntılarda etkili olabilmektedir.

 


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency