Ciltte lazer, yoğunlaştırılmış ışık sistemleri (IPL), radyofrekanslar ve kimyasal peelingler günümüzde estetik ve dermatolojik uygulamalarda tercih edilmektedir. Uygulamalar sonrası cildin iyileşme süreci ve klinik başarısı, tedavi sonrası cildin uygun bakımı ile sağlanabilir. Ancak günümüzde standart herhangi bir cilt bakım kılavuzu bulunmamaktadır. Yapılacaklar ve kullanılacaklar genellikle doktorun kişisel deneyimine dayanmaktadır. Ancak hasarlı ciltte temel cilt bakımında cilt yüzeyinin düzenli olarak temizlenmesi ve nemli tutulmasının önemini çok iyi biliyoruz. Cildin nem içeriğinin korunması, yeniden sağlanması ve cilt bariyerinin onarımı için nemlendiricilerin kullanılması önerilmektedir. Ancak hangi nemlendiricinin kullanılacağına dair, nemlendiricinin fiziksel veya kimyasal özellikleriyle ilgili bir standart yoktur. Günlük cilt bakımında hastalardan sıklıkla aynı soruyu duyarız: Vazelin mi, dekspantenol mü (sıklıkla marka ismi sorulur, Bepanthol, Pantenol gibi) kullanmalıyız?

Vazelin

Petrolün rafinasyonunun bir yan ürünü olduğu için "petrol jeli, petrolatum" olarak da bilinen vazelin; mum ve yağlardan oluşan yoğun, jöle benzeri bir maddedir. 1859'da Robert Chesebrough adlı bir kimyager, ABD'de Pennsylvania'daki petrol sondaj kulelerini incelerken iş pompalarını tıkayarak petrol işçilerinin çalışmalarını yavaşlatan yapışkan bir maddeyi fark etti. Petrol işçilerinin vücutlarında oluşan yara, yanık ve kesikleri iyileştirmek için rafine edilmemiş bu jöle benzeri maddeyi kullandıklarını gözlemledi ve çok amaçlı bir merhem olarak vazelini geliştirdi. Vazelin, her iki dünya savaşında yara ve pansumanlarda kullanılmıştır. 1943 yılında artan popülaritesi günümüze kadar azalmadan devam etmiştir. 

Günümüzde kişisel cilt bakımı, farmakoloji ve dermatoloji alanında geniş bir kullanım alanına sahiptir. İlaç endüstrisinde, özellikle dermatolojik hastalıklarda kullanılabildiği gibi, topikal ilaçlarda aktif maddelerin taşıyıcısı olarak tercih edilmektedir. Kişisel günlük cilt bakımında saf haliyle kullanılabildiği gibi, nemlendiriciler başta olmak üzere tüm kozmetik ürünlerde temel bir bileşen olarak bulunmaktadır. Popülaritesinde dalgalanmalar yaşansa da, son yıllarda sosyal medyada trend olan "slugging" ile tekrar popüler olmuştur. Slugging, özellikle yüz cildinin temizlenmesi ve bakım ürünleri kullanımı sonrası en son yoğun vazelin uygulanarak gece boyunca cildin neminin hapsedilmesi uygulaması olarak tanımlanmaktadır.

1859'daki icadından bu yana vazelinin endüstriyel üretimi çok az değişmiştir. Vazelin; parafin mumu [%20], mikrokristalin balmumu [%20] ve beyaz yağ [%60] elde edilmekte (parafin mumu elektrikli ısıtıcıda ısıtılarak mikrokristalin balmumu eklenir, her ikisi 120-130 °C'de karıştırılarak eritilir, bu karışıma sıvı parafin eklenir. Elde edilen jel soğutulur ve saflığı test edilir). Vazelin, farklı uzunluklarda dallanmış ve siklik doymuş hidrokarbonlardan oluşmaktadır. Tatsız, kokusuz, yarı katı bir madde olan vazelin, 40-70 °C arasında erir. Çoğunlukla renksiz veya soluk sarı renktedir. Oksidasyona ve çoğu kimyasala karşı dayanıklıdır, suda çözünmez ancak çeşitli organik çözücülerle karışır. Oda sıcaklığında, sıvı kısmı hareketsiz kılan kristal katmanlı tabakalardan oluşan mikro yapıya sahip %20,9 oranında katı yağ içerir. Bu özellikleri, katı bir madde gibi şeklini korumasına ve sıvı gibi kaplara uyum sağlamasına olanak tanır. Vazelin bileşimi tipik olarak %7-13 yüksek molekül ağırlıklı parafinler, %30-45 orta boy parafinler ve %48-60 küçük parafinler içerir. Normal koşullar altında yanıcı değildir, yalnızca sıvılaştığında yanıcı hale gelir (vazelin 204 °C aşırı yüksek bir sıcaklığa maruz bırakılmadığı sürece yanıcı değildir). Stabil yapısı nedeni ile doğal olarak uzun bir raf ömrüne sahiptir.

Vazelin üretim aşamasında uygun bir şekilde rafine edilmediğinde potansiyel olarak polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) ile kirlenmiş olabilir. Bu durum vazelin ile ilgili birincil endişedir: PAH'larla kontaminasyon. PAH'lar, lipofilik özellikleri nedeniyle vücutta yağ dokusunda depolanabilen organik maddelerin yan ürünleridir. Toksikoloji enstitüleri PAH'ları kanserojen olarak değerlendirir; Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) PAH'ı bilinen bir kanserojen olarak tanımlamaktadır. Ağız yolu gibi sistemik yollarla çeşitli kanser türleri arasında ilişkiler bildirilmiştir. Yüksek PAH maruziyeti ile meme kanseri arasında bir ilişki düşünülmektedir. Vazelinin saflaştırılması sırasında poliaromatik hidrokarbon konsantrasyonları ihmal edilebilir düzeyde elimine edilmektedir. Kapsamlı araştırmalar, topikal poliaromatik hidrokarbon içeriklerinin uygulanmasından kaynaklanabilecek sistemik bir maruziyet ve bunla ilgili olumsuz bir sonuç göstermemektedir. Ancak kozmetik ürünlerde hâlâ poliaromatik hidrokarbon konsantrasyonu için belirli bir sınır bulunmamaktadır. Vazelinin beyaz olması, saf vazelin olarak tanımlanması bunun PAH içermediğini desteklemez. Saf vazelin tanımı, poliaromatik hidrokarbon içermemesi olarak düzenlenmelidir. Avrupa Birliği'nde kişisel bakım ürünleri ve kozmetiklerde kullanımı için vazelinin tam rafine, saf olmasını ve kanserojen olmadığını şart koşmaktadır. Vazelin en saf fromu ile kullanılmalı ayrıca ürün içeriğinde parabenler veya formaldehit salan ajanlar (örneğin, kuaterniyum-15 veya DMDM hidantoin), kokular veya belirli koruyucular olmamalıdır. 

Rafine edilerek polisiklik aromatik hidrokarbonlardan arındırılmış saf vazelin, tüm cilt tiplerine uygun, kokusuz, iritan (tahriş edici) olmayan ve hipoalerjenik özelliklere sahiptir. Saf vazelinin en büyük dezavantajı, cilde sürülmesini zorlaştıran yoğun, katı formda olması ve ciltte parlak, yağlı bir kalıntı bırakmasıdır. Vücut sıcaklığına yakın bir erime noktasına sahip olan vazelin, cilde uygulandığında yumuşar ve cilt yüzeyine rahatça uyum sağlayarak stabil bir film oluşturmaktadır. Cilt yüzeyinde örtücü, oklüziv özelliği ile ideal bir nemlendiricidir. Vazelin, cilt üzerine uygulandığında trans-epidermal su kaybı adı verilen cilt yoluyla su kaybını engelleyerek cildin bariyer fonksiyonunu iyileştirmektedir. Artan trans-epidermal su kaybı, cildin kuruması ve bariyer fonksiyonunun kaybolması ile sonuçlanır. Ciltte kuruma; kepeklenme, kaşıntı, ciltte çatlamalara ve cildin yaşlanma sürecine neden olurken, bariyer fonksiyonunun azalması cilt enfeksiyonları ve egzamanın gelişmesine yol açan temel faktördür. Bu özellikler, petrolatumun cilt bakım ürünleri ve kozmetiklerde popüler bir bileşen haline getirmiştir. Vazelin, alerjik kontakt dermatite neden olabileceği için hipoalerjenik olarak tanımlanır. Vazelin alerjisi görülme sıklığı %0,03 olarak tanımlanmaktadır. Cilt cerrahileri sonrası koruyucu amaçlı kullanılan basitracin içeren antibiyotikli topikalere karşı gelişen %0,9'luk alerjiler ile karşılaştırıldığında çok düşük bir orana sahiptir. 

Dermatolojik olarak vazelinin kullanım alanları; 

  • Cilt kesileri, cilt hasarları ve yanıklarda yara iyileşmesinde ve yara bakımında vazelin; dermatolojide saf vazelinin en yaygın kullanım alanı yara bakımıdır. Yaranın kuruması ve kabuk bağlaması gerektiği yaygın bir yanlış bilgidir. Yaralanmalarda (kesikler, sıyrıklar, yanıklar ve cerrahi bölgeler gibi) yara bakımında vazelin gibi ideal bir nemlendiricinin kullanımı, enfeksiyon riskini düşürürken yaranın daha hızlı ve daha az iz bırakarak iyileşmesini sağlamaktadır. Bu nedenle açık yaralarda saf vazelin kullanılması önerilir.
  • Kuru ciltlerde vazelin kullanımı; vazelin epidermal su kaybını %50'nin üzerinde azaltırken, stratum corneuma penetre olarak hücreler arası lipid tabakasına dahil olmakta, stratum corneum kalınlığını ortalama %32 oranında artırmakta (korneositlerin su tutma özellikleri ile) ve epidermal su kaybını önleyen doğal bariyer lipidlerinin sentezini desteklemektedir. Aktif içerikli birçok nemlendirici ürünün cildin nemlendirilmesi ve neminin korunmasında vazelinden üstün olduğu iddialarına rağmen,  vazelinle karşılaştırmalı çalışmalarda etkinlikleri benzer bulunmuştur. Vazelinin egzamaya meyilli kuru ciltlerde ekonomik olması nedeniyle ideal bir nemlendirici olduğu söylenebilir. Ancak günlük yüz nemlendiricisi olarak kullanılmaya uygun değildir. Günlük yüz nemlendirici ürün seçerken, losyon veya krem formunda nemlendiriciler tercih edilmelidir. Cilt üzerinde örtücü özelliğine rağmen komedojenik olmadığı bilinmekle birlikte, komedon oluşumuna neden olabileceği ve akne alevlenmelerine yol açabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle yağlı cilde sahip veya akneye meyilli kişiler vazelin kullanmamalıdır.
  • Çatlamış ve kuru dudaklarda, kuru iklimlerde burun kanamasını önlemek için burun deliklerine, topuklar, eller, ayaklar, dizler ve dirsekler dahil olmak üzere cildin kuru ve çatlamış bölgelerine rahatlıkla vazelin kullanılabilmektedir. Burun deliklerine vazelin kullanımı sonrası akciğerlerde vazelin birikimi olabileceği ileri sürülmüştür. Bu konu hâlâ tartışmalıdır.
  • Bez egzamaları başta olmak üzere tüm ekzamların tedavisi ve korunma için vazelin kullanımı.
  • Bebeklerde cilt bakımında vazelin kullanımı; bebek cildinde (3-12 yaş) henüz olgunlaşmaması ve doğal nemlendirme faktörlerinin yetersizliği nedeniyle epidermal su kaybı daha fazladır ve su tutma kapasitesi daha düşüktür. Yetersiz epidermal bariyer nedeniyle yeterli mikrobiyal direnç oluşmadığı için cilt enfeksiyonları riski daha yüksektir. Bebeklerde hassas, gelişmekte olan cildin korunması için nemlendirici kullanımı, özellikle vazelin kullanımı, son derece önemli görülmüştür (ekonomik olarak diğer ürünlere göre daha ucuz olması ve erişiminin kolay olması nedeniyle). Ancak daha sonraki çalışmalar, vazelin kullanan bebeklerde cilt enfeksiyonu riskinin arttığını göstermiştir.
  • Vazelin kullanımı kullanımı prematüre yenidoğanlar için tartışmalıdır. Vazelin, cilt bariyer fonksiyonunu iyileştirmekte ve epidermal su kaybını azaltmakta, ancak enfeksiyon risklerini artırdığı düşünülmektedir. Aşırı düşük doğum ağırlığına sahip prematürelerde vazelin kullanımı ile sistemik kandidiyaz gelişim riski gözlemlenmiştir. Yenidoğanlarda nozokomiyal bakteriyel sepsis için daha yüksek oranlar belirlenmiştir. Bu enfeksiyon endişeleri nedeniyle yenidoğanda, özellikle düşük doğum ağırlığında, vazelin kullanımının tartışılması gerekmektedir. Ancak genetik iktiyozis gibi keratinizasyon bozuklukları durumunda, kolodyumla doğan bebekler için steril vazelin kullanımı ve sıkı enfeksiyon kontrol önlemlerinin alınması tavsiye edilmektedir.
  • Atopik dermatitiste cildin doğal bariyer ve nemin sağlanmasında vazelin oldukça etkili olarak kullanılmakta. Atopik dermatit hastaları, muhtemelen antimikrobiyal peptit üretiminin azalması nedeniyle cilt enfeksiyonlarına daha yatkındır. Şaşırtıcı bir şekilde, vazelin hem sağlıklı bireylerde hem de atopik hastalarda antimikrobiyal peptit üretimini artırdığı gösterilmiştir. Vazelin uygulamasının antimikrobiyal peptit gen ekspresyonunu, sitokin üretimini ve epidermal farklılaşmayı önemli ölçüde artırdığı bulunmuştur. Ayrıca, atopik hastalarda T hücresi ve dendritik hücre sayısının da azaldığı gözlemlenmiştir. Kesin mekanizma belirsiz olsa da, bu bulgular vazelinin atopik dermatitteki faydalarının basit nemlendirmenin ötesine uzandığını, potansiyel olarak cildin doğal savunma mekanizmalarını güçlendirdiğini ve bariyer fonksiyonunu iyileştirdiğini göstermektedir.
  • Vazelinin cilt temzileyicileri ve şampun içeriklerinde kullanımı. Özellikle kuru ciltlerde kullanılan vazelinli temzileyiciler iyi sonuçar vermekte. Saç şampun içeriklerindeki vazelin saç gövdesini kaplayarak kurumasını engellemekte ve saçların şekil almasını kolaylaştrımakta. Vazelin ayrıca saçlarda kullanılan boya ve şekillendiricilerin olumsuz kimyasal etkilerine karşı saçlı derinin korunması içinde kullanılmaktadır. 
  • Slugging amaçlı vazelin kullanımı; Slugging, sosyal medyada yaygınlaşmış bir uygulama.; yatmadan önce, diğer tüm cilt bakımı uygulandıktan sonra yüze kalın, yağlı bir vazelin tabakası sürüp gece boyunca kalmasını sağlamak. Bu uygulama son birkaç yıldır viral hale geldi. Slugging savunucuları, bunun yüz cildini canlandırdığını, yumuşak, esnek bir cilt sağladığını ve kırışıklıkları azaltmaya yardımcı olduğunu iddia ediyor. Bu bir dereceye kadar doğru, ancak bu sonuçlar yüzünüze kalın bir yağlı merhem sürerek yatağa girmek yerine daha doğru yollarla da elde edilebilir. Kolay bir alternatif, yatmadan önce yüzünüze cildinize uygun bir losyon şeklinde nemlendirici uygulamaktır.

Pantotenik asit, dekspantenol 

1931 yılında mikrobiyal büyüme faktörleri üzerindeki çalışmaları sırasında keşfedilen pantotenik asit, 1933 yılında B kompleks vitaminlerinin bir üyesi olarak adlandırılmıştır. "Pantotenik" kelimesi, Yunanca "pantos" ("her yerde") kelimesinden türetilmiştir (vitaminin bitki ve hayvan dünyasında her yerde mevcut olması nedeniyle). 1934 yılında pantotenik asidin mayada hücre çoğalması üzerinde yoğun uyarıcı etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Bu gelişmeler, 1944'te pantotenik asidin alkolik bir analoğu olan dekspantenolun geliştirilmesine yol açmıştır. Doğada bulunmayan sentetik dekspantenol B kompleks vitaminlerinin (B5 vitamini) bir üyesi olan pantotenik asidin stabil bir alkol analoğudur. Dekspantenol topikal olarak uygulandığında, pantotenik asidin aksine ciltten kolayca emilir. Ciltten iyi penetrasyonu ve yüksek lokal konsantrasyonları nedeniyle dekspantenol, dermatolojik tedavilerde merhemler ve losyonlar gibi birçok topikal formda kullanılmaktadır. 

Tüm canlı hücrelerde pantotenik asit veya B5 vitamini, suda çözünen B vitamini ailesine aittir ve ayrıca karbonhidrat ve yağların metabolize edilmesi için gerekli enzimlerin temel bir bileşenidir. Uygun büyüme ve gelişme, cildin yeniden büyümesi de dahil olmak üzere normal epitel fonksiyonunun sürdürülmesi kısmen bu vitamine bağlıdır. En iyi pantotenik asit kaynakları arasında balık, sığır eti, tam tahıllar, süt ürünleri, yumurta, mantar, fıstık ve diğer baklagiller, kaju fıstığı, brokoli, soya fasulyesi ve avokado bulunur. Aslında, gıda kaynaklarında yaygın olarak bulunması nedeniyle eksikliği neredeyse bilinmemektedir. Bu gıdaların rafinasyon, dondurma, konserveleme ve pişirme sırasında(modern işlenmiş gıdalar)  B5 vitamini seviyeleri düşmekte hatta kaybolmaktadır. Emziren annelerin sütünde mL başına yaklaşık 2 µg pantotenik asit bulunmaktadır. Normal diyetle alınan pantotenik asidin yaklaşık %70'i değişmeden idrarla ve yaklaşık %30'u dışkıyla atılır.

Dekspantenol su ve alkolde serbestçe çözünür, pratik olarak yağda çözünmez ve sıvılarda pantotenik asidin en kararlı şeklidir. Pantotenik asitten farklı olarak dekspantenol, deri yoluyla kolayca emilir ve pantotenik asite dönüşür. Dekspantenol saç ve tırnaklara uygulandığında ciltte olduğu gibi iyi bir emilim göstermektedir. Dekspantenol, hücrelerde protein metabolizması için önemli olan ve birçok enzimatik reaksiyonda kofaktör görevi gören koenzim A'nın temel bir bileşeni olan pantotenik asidi oluşturmak üzere enzimatik olarak parçalanır. Bu nedenle pantotenik asit, cilt hücrelerinin fizyolojik işlevlerini sürdürebilmeleri için gereklidir.

Günümüzde bebeklerden yetişkin kullanımına kadar ihtiyaçlara göre uyarlanmış dekspantenol içeren farklı topikal preparatlar (krem, yumuşatıcı, damla, jel, losyon, yağ, merhem, solüsyon ve sprey) mevcuttur.

Dekspantenolün topikal kullanımının dermatolojik etkileri arasında;

  • Koenzim A, cildin en dış tabakası olan stratum korneum lipid katmanları için önemli olan yağ asitlerinin ve sfingolipitlerin sentezini katalize eder.
  • Fibroblast proliferasyonunu artırarak yara iyileşmesini hızlandırmakta ve reepitelizasyon sağlamaktadır. Travmatize olmuş cilde %0,1 dekspantenol uygulanması, epidermal hücrelerin yenilenmesine yol açar ve histolojik olarak değerlendirildiği üzere 1 hafta içinde yeni hücresel katmanların oluşumunu sağlamaktadır. Topikal olarak uygulandığında, çeşitli cilt ve mukozal lezyonlar için %2 ila %5'lik dozlarda merhem, emülsiyon veya çözelti kullanılmaktadır. Avrupa'da topikal formülasyonlar tipik olarak %5 konsantrasyona sahiptir.
  • Cilt kaşıntılarını azaltmak için bazı cilt hastalıklarında %2 konsantrasyonları kullanılmaktadır.
  • Cilt üzerinde topikal bir koruyucu ve cildin bariyerini iyileştirici özelliklere sahip bir nemlendirici gibi etki göstermektedir. Dekspantenolün higroskopik özellikleri ve nemin tutulmasını destekleme kabiliyeti, topikal olarak uygulandığında cilt nemini iyileştirir. Dekspantenolün cilt bariyer fonksiyonunu geri kazandırdığı ve koruduğu mekanizmalar tam olarak açıklanmamıştır. Bu nedenle bozulmuş cilt bariyeri, kuru cilt, hassas cilt, seboreik dermatit, atopik dermatit (AD), bez egzamaları veya kontakt dermatit gibi çeşitli cilt rahatsızlıklarında kullanılabilir.
  • Anti-inflamatuar özellikler sergilemektedir; yara iyileşme süreci boyunca ciltte inflamasyon dikkatli bir şekilde yönetilmelidir. Dekspantenol veya kalsiyum pantotenat ile yapılan çalışmalarda proinflamatuar sitokinler olan IL-6 ve IL-1 dahil olmak üzere, yara iyileşmesinde etkili olan sitokinlerin salınımını artırdıkları gösterilmiştir. IL-6'nın yara iyileşmesinde hayati bir rolü vardır. Dekspantenol, ciltte matris metalloproteinaz-3'ü kontrol ederek metalloprotein seviyesini düzenlemektedir. Bu protein, cildin yeniden epitelizasyonu, fibroblast aktivitesi, anjiyogenez ve inflamatuar aracıların düzenlenmesinde rol oynamaktadır.
  • Bebek bez ekzemalarının tedavisi ve önlenmesinde kullanılmaktadır.
  • Dekspantenol, topikal preparatlar dışında sistematik olarak yetişkinlere 250 ila 500 mg dozlarda kullanılabilmektedir.
  • Skat tedavisinde silikon ile birlikte kullanılmaktadır.

Dekspantenol bileşiğinin birbirine benzeyen ancak asimetrik özelliklere sahip stereoizomerleri bulunmaktadır. Polarize ışığı sağa çeviren dekstrorotator formu (D-pantenol) ve sola çeviren levorotator formu (L-pantenol) mevcuttur. Dekspantenol, bu ikisini içeren bir rasemik karışım olarak da bulunmaktadır (DL-pantenol). Bu çok önemlidir çünkü yalnızca dekstrorotator formu (D-pantenol) biyolojik olarak aktiftir. Kozmetiklerde kullanılan pantenollerin farklı formları bulunmaktadır; D-pantenol, rasemik form olan DL-pantenol, D-kalsiyum pantotenat ve etil pantenol. Biyolojik aktivite, rasemik formda (DL-pantenol) D-pantenolden %50 daha azdır. D-pantenol renksiz bir sıvıdır ve DL-pantenol beyaz kristal tozdur, ancak her ikisi de yağda çözünmez. Pantenol, kozmetiklerde viskoziteyi kontrol etmek, formülasyondaki su içeriğini korumak, sürülebilirliği artırmak, plastikleştirici görevi görmek, daha iyi kayma sağlamak ve jel formülasyonlarının berraklığını artırmak için kullanılabilir.

Vazelin mi? Dekspantenol mü?

Ablatif ve ablatif olmayan lazer ile yüz cilt yenileme ve gençleştirme, lazer epilasyon ve kimyasal peeling uygulamaları sonrası her iki ürün farklı hastalarda kullanılarak etkinlikleri ve güvenlikleri karşılaştırılmıştır. Dekspantenol içeren ürünlerin epidermal su kaybını ve kızarıklığı, eritemi önemli ölçüde azaltarak cilt bütünlüğünü koruduğu, deri iyileşmesini desteklediği ve inflamasyonu azalttığı gözlemlenmiştir. Ancak vazelin ile karşılaştırıldığında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Sadece dekspantenol içeren ürünler, vazeline göre cilde uygulanması, uygulama sonrası verdiği his ve konforu ile daha fazla tercih edilmektedir. 


Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency