Duştan veya banyodan sonra oluşan kaşıntı hoş bir deneyimi can sıkıcı hale getirirken genel sağlık açısından azda olsa bazı risklerin olasılıkları ile birlikte. Kaşıntı-pruritus hafif veya yoğun olabilirken, belirli bir bölgede veya vücudunuzun her yerinde ortaya çıkabilir, kuru bir kaşıntı şeklinde olabileceği gibi kaşıntıya döküntüler eşlik edebilir. Kaşıntı yoğun ve kontrolsüz olduğunda kızarıklığa ve deri hasarına neden olabilmekte.

Duştan veya banyodan sonra oluşan kaşıntı ve döküntüleri tanımlamaya çalışırsak;

  • sıcak sular, uygun olmayan temizleyiciler, sık ve uzun banyo-duşlar; bu koşullar cildin doğal nemlendirici üst tabakasının yok olmasına, savunmasız kalmasına, kurumasına ve hasarlanmasına neden olarak kaşıntıya neden olurlar. Bu nedenle duş veya banyo süresi 5-10 dakikadan fazla olmayacak şekilde sınırlandırmalı, küvet banyoları(yoğun küvet tuzları ve köpükleri ile hazırlanan) yapılmamalıdır. Sıcak su yerine ılık su kullanılmalı. Banyo sıklığı kış mevsimlerinde 1-3 kez ve yazın günaşırı olacak şekilde azaltılmalı.
  • duş-banyo sırasında kese, fırçalar ve sert süngerlerin kullanımı kaşıntı ve deri duyarlılığını arttırabilir. Banyo ve duş sırasında sadece yumuşak süngerlerin deriye nazik uygulamaları istenmekte. 
  • banyo-duşta kullanılan suyun sertliği; sert su, yüksek düzeyde kalsiyum iyonları içeren yüksek alkali su olarak tanımlanır. Sert sular şampuan, duş jeli ve sabun gibi ürünlerin köpürme etkisini azaltarak temzileme özelliklerini kısıtlamakta ve durulansa bile deri yüzeyinde artıklarının kalmasına neden olmakta. Bunlar cildi tahriş eder, kaşınmasına, pul pul olmasına ve kurumasına neden olur. Sert suyun içindeki mineraller cilt gözeneklerinin tıkanmasına neden olabilirler ve vücudun daha hassas cilt bölgelerine zarar verebilir. Sert sular kuru cildi olan veya ekzamaları olan kişiler için daha rahatsız edici olabilir. Suyunuzun sertliğini ölçmek için basit renk indikatörlü stiker kullanılabilir. Suyun sert çıkması durumunda suyun sertliğini düzenleyen çeşme filtreleri kullanılabilir. 
  • duş-banyo ürünlerine karşı duyarlılık ve alerjiler; banyo-duş ürünlerinin içeriiğindeki sert kimyasallar hassas cildinizi tahriş ederek duyarlılığa ve kaşıntıya neden olabilir.  Ayrıca bu ürün içeriğine karşı alerjik bir reaksiyon da gelişebilir, bu da sizde şiddetli ve yoğun kaşıntı hissine, aynı zamanda kurdeşenlere, cilt yüzeyinde döküntülere neden olabilir. Özellikle temizleme ürünlerinden sabun ve içeriinde parfüm, boya ve katkı maddesi yoğun ürünler duyarlılık ve alerji nedenleridir. Duş ve banyo temizleme ürünleri seçerken ürün içeriğini çok iyi kontrol edin.  Hassa ciltler için geliştirilen en az katkı içeren ürünler tercih etmeye çalışın.
  • banyo sonrası yumuşak olmayan havlulara ile yapılan uzun ve sert kurulanma kaşıntılara neden olabilir. Yumuşak havlular ile nazik cilt kurulamaları yapın.
  • banyo sonrası nemlendirici kullanılmaması kaşıntılara neden olabilir. Bu nedenle banyodan hemen sonra gliserin, mineral yağ içerikli yada hindistan  ceviz yağı içerikli nemlendiricler kullanın.
  • mevcut cilt sorunları banyo-duştan sonra cildinizde kaşıntı ve var olan bir cilt rahatsızlığının belirtilerinde artışa neden olabilir. Atopik dermatitis gibi bir cilt rahatsızlığınız var ise cildinizin çok kuru olduğunu düşünüyor iseniz mutlaka "yulaf ezmesi" ile banyo yapın. Bunun için temiz bir çorabın içine 1-2 bardak yulaf ezmesi koyun. Ilık suyu açın ve bu çorabı banyo musluğunun altına sabitleyin. 5-10 dakika boyunca ulaf ezmeli suyun tüm cildinize temasına izin verin. 
  • banyo-duş sonrası kaşıntı nadir cilt rahatsızlığı olan akuajenik kaşıntı ve akuajenik ürtiker ile birlikte olabilir. 

Akuajenik kaşıntı, Aquagenic pruritus, Su teması Sonrası Kaşıntı, Banyo Kaşıntısı

Tüm deri yüzeyi ve göz konjuktivasında kaşıntı olabilmekle birlikte perianal, genital alan, dış kulak kanalı, göz kapakları ve burun delikleri en fazla kaşının vücut alanları. Kaşıntı 6 haftadan daha uzun sürüyor ise bu kronik kaşını olarak tanımlanmakta. Kronik kaşıntı, kronik kaşınma ile birlikte ve kaşıtı-kaşınma kısır döngüsü zamanla deride palüller, nodüller ve plaklar şekilinde deri döküntülerine neden olmakta ve bu tablo kronik prurigo olarak tanımlanmakta. Akuajenik yani su teması sonrası kaşıntı kronik prurigo deri hastalıkları içerisinde tanımlanmakta. 

Deride kaşıntı yapabilecek herhangi bir hastalığı olmayan bir kişinin su ile temasından(suyun sıcaklığından bağımsız) hemen sonra yada 2-15 dakika sonrası deride karıncalanma, yanma ve batma hissi sonrası kaşıntı ortaya çıkmakta. Bunlar dışında deriye bakıldığında herhangi bir spesifik deri bulgusu bulunmamakta(bazı hastalarda küçük-büyük kırmızı lekeler görülebilmekte).  Belirtiler 1 saat içerisinde kaybolmakta(2 saate kadar uzayabilmekte). Sıklıkla bacak ve uyluğun ön yüzünde, gövdenin üst ön ve sırt kısmında, kolların üst kısmında ortaya çıkmakta. Yüz, el ve ayaklarda nadir görülmekte. Su temas sonrasında bu rahatsız edici durumun ortaya çıkması nedeni ile hastalar su temasından kaçınmaya çalışırlar hatta bu nedenle hiç yıkanmayan su fobisi yaşayan hastalar bulunmakta. Erkelerde kadınlara göre daha fazla görülmekte. Klinik bulgular sadece duş yada banyoda değil tuzlu-tatlı suya girme sonrasında da yaşanmakta. 

Akuajenik kaşıntısı olan hastalarda klinik bulgulara sinirlilik, ajitasyon, depresyon hatta acıkma hissi gibi duygusal belirtiler eklenebilmekte. Çok nadiren hastalar tarafından baş ağrısı, hafif çarpıntı hissi gibi belirtilerde ifade edilmekte. 

Soğuk ürtikeri yada kolinerjik ürtikerde soğuk su yada sıcak su ile banyo sonrası benzer kliniğin gelişimi unutulmamalıdır. Ancak bu iki duruma su teması olmaksızın ısının neden olduğunu biliyoruz.

Dermatografizimde banyo ve sonrasında kaşıntı ve ürtikeryal döküntüler olmakta. Ancak burada klinik su teması ile değil duş jetleri ile yüksek basınçlı suyun kullanılması, sert liflenme ve banyo sonrasında sert kurulanmanın fiziksel sürtünmesi ile ortaya çıkmakta. Klinik bulgular hastaların % 50 sinde terleme sonrasındada gelişebilmekte. Hastalarda tüm vücut banyosundan farklı olarak bölgesel su teması olduğunda klinik bulgular gelişmeyebilmekte. Yağmur suyu ile kaşıntıların tetiklenebildiğini ifade eden hasta sayısı oldukça anlamlıdır. 

Su teması sonrası bu kaşıntının mekanizması halen tam olarak bilinmemekte. Laktoz intoleransı(akuajenik kaşıntılı hastaların % 25 inde laktoz intoleransı görülmekte), hepetit C enfeksiyonu, JAK2 mutasyonları, polisitemia rubra vera(hastalığın tansınından yıllar önce hastada akuajenik kaşıntı görülebilmekte), akut lökoklastik vaskülit, lenfoblastik lösemi, T cell non Hodgkin lenfoma, metastatik skuamöz hücreli kanserler ve hipereosinofilik sendromlar ile birlikteliği raporlanmış.  Akuajeneik kaşıntısı olan bir hastada bunların çok iyi değerlendirilmesi gerekmekte. Bazı ilaçların; clomipramine, klorokininler ve bupropion gibi, akuajeneik kaşıntıya neden olabileceği unutulmamalıdır. Bazı hastalarda ailesel geçişlerde görülmekte.

Akuajenik kaşıntının 60 yaş üstü kadınlarda gözlenen ayrı bir klinik formuda tanımlamıştır. 

Tedavi;  hastanın duygu durumunu, psikolojisi ve sosyal ilişkilerini ciddi düzeyde etkileyen bir problem olmakla birlikte

H1 ve H2 histamin blokerleri birlikte kullanılabilir. Hastaların ancak yarısında klinik belirtileri kontrol altına alabilmekte. 

Fototedaviler özellikle UVB antihistaminlerden daha yüksek ancak sınırlı cevaplar vermekte. 

Omalizumab gibi Janus inhibitörleri etkin klini sonuçları ile yeni kullanılmaya başlandı. 

Akuajenik ürtiker,  Aquagenic urticaria, Su teması Sonrası Ürtiker, Su Alerjisi

Ürtiker aniden ortaya çıkıp bir süre sonra kendiliğinden kaybolan kaşıntılı ve ödemli papül/plaklar ile karakterize bir deri hastalığı. Belirlenebilir fiziksel veya diğer uyarıcıların varlığında ortaya çıkan ürtikerler “uyarılabilir ürtiker” olarak tanımlanır. Akuajenik ürtiker herhangi bir sıcaklıkta su ile ortaya çıkan nadir görülen bir fiziksel ürtiker tipidir. Su ile temas sonucu gelişen bu ürtiker kişinin günlük aktivitesini ve sosyal yaşama katılımını azaltan bir durumdur. Kişinin yaşamın temel unusur olan sudan korunması hemen hemen imkânsızdır.

Akuajenik ürtikerin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak suyun derinin yapısal elamanları olan yağ bezleri ile etkileşime girerek bazı antijenik bileşenleri derinin daha derin dokularına-dermise taşıması ile kliniğin ortaya çıktığı düşünülmekte. Akuajenik ürtiker gelişiminde histamin dışında kimyasal arabuluculardan asetilkolin ve metakolinin rol oynayabileceği düşünülmekte. 

Hastalık tipik olarak ergenlik ve erişkenlik dönemde başlar. Kadınlarda erkeklere göre daha fazla görülür. Henüz spesifik bir genetik mutasyon bulunmamasına rağmen, monozigotik ikizlerde görmekte ve ailsel olgular bildirilmekte.

Su temasından sonra gelişen bu ürtikerde suyun sıcaklığı,  kaynağı ve pH’ı gibi özellileri faktör değil. Su ürtikeri var ise musluk suyu, damıtılmış su, deniz suyu, yağmur suyu gibi çeşitli su türleri ve hatta ter, tükürük ve göz yaşı bile ürtikere neden olmakta. 

Su temasından hemen sonra tüm vücutta olmakla birlikte sıklıkla gövde ve kollarda(el içi ve ayak tabanında yok) kıl follikülleri çevresinde 1-3 mm ürtiker plaklaı ve bunların çevresinde kızarıklıkla gelişmekte. Bu döküntülere kaşıntı, karıncalanma ve yanma hissi eşlik etmekte. Bunlar genellikle 30-60 dk içinde kendiliğinden kaybolurken bazen birkaç saat su teması olmadan da tekrarlayan ataklar göstermekte. Akuajenik ürtiker belirtileri ile birlikte sistemik genel klinik belirtiler nadiren gelişmekte. Bazı vakalarda ataklar sırasında hırıltılı solunum ile solunum sıkınıtısı, yutma güçlüğü gibi semptomlar bildirilmiştir(su içme sonrası). 

Klinik değerlendirme sonrası akuajenik ürtiker düşünülen hastada sıcak, soğuk, basınç gibi fiziksel ürtiker nedenleri ekarte edilir ve tanının doğrulaması için "su provokasyon testi" yapılır. Bu test için oda sıcaklığında ıslak bir havlu 20 dakika deri ile temas ettirilir. 

Akuajenik ürtikerde çok nadirde olsa HIV enfeksiyonu ve tirodi bezinin papiller karsinoması ile birlikteliği görülebilediği unutulmamalıdır. 

Sadece tuzlu su ile gelişen akuajenik ürtiker ( % 3.5 ve üzeri NaCl-tuz içeren su) özelliği ile özellikle su provokasyon testlerinde unutulmamalıdır. 

Tedavi; birinci kuşak H1 antihistaminikler(akuajenik ürtiker tedavisinde kullanılan antihistaminikler etki açısından hastadan hastaya değişiklik göstermektedir, bazı vakalarda semptomlar tamamen kontrol edilebilirken, bazı vakalarda ise semptomlar yeterince kontrol edilememektedir), H2-reseptör antagonistleri (simetidin), bariyer oluşturucu kremler (su içinde yağ emülsiyonu ve vazelin içeren kremler), asetilkolin antagonistleri, anabolik steroidler, selektif serotonin geri alım inhibitörleri, fototerapi (UVA ve UVB) ve omalizumab gibi janus inhibitörleri kullanılabilir. Yağ emülsiyonları ve vazelin içeren kremler gibi topikal tedavilerin su teması öncesi kullanılmasının bazı hastalarda ürtikeriyal semptomları azaltmada veya tamamen ortadan kaldırmada etkili olduğu gösterilmiştir. Ek olarak, hastalar su ile yapılan aktivitelerden kaçınarak gün içinde suya maruz kalma süreleri en aza indirilmeli ve banyo süresi sınırlandırılmalıdır.


Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency