- Gösterim: 196
Selülit, deri yüzeyinde hafif olgularda portakal kabuğu, ilerlemiş olgularda ise çukurlar ve tümsekler şeklinde dalgalı yumrular görünümü veren deri altı yağ dokusunun metabolik ve yapısal bir bozukluğu olarak tanımlanır. Tıbbi olarak selülit yerine “jinoid lipodistrofi, nodüler liposkleroz, ödematofibrosklerotik pannikülopati, adipozis ödematosa” gibi çeşitli terimlerle anılmaktadır. Erkeklerde nadir görülür, ancak ergenlik dönemi sonunda yetişkin kadınların %80-90'ını etkiler. Kadınlar için fizyolojik bir durum olarak kabul edilmektedir. Vücut, doğurganlık dönemine hazırlık olarak hamilelik ve emzirme dönemlerinde maksimum enerji deposunun oluşturulması için deri altında yağlar depolamakta, selülit kliniği bunun sonucunda gelişmektedir. Çoğunlukla kalçalarda ve uylukta bulunur. Ayakta durma, sıkışma veya aktif kas kasılması (alttaki muskuloaponörotik sistemle iletişim nedeniyle) nedeniyle klinik görünümleri kötüleştirebilir. Kişinin özgüvenini ve yaşam kalitesini etkileyen, vücut hatlarını değiştiren ve düzensiz bir cilt görünümüne yol açan estetik bir problemdir. Daha detaylı bilgi için...
Selülitin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, deri altındaki bağ dokusu ile yağ tabakası arasındaki etkileşimde "mimari bir bozukluk" olarak kabul edilmektedir. Deri altı yağ dokusunda artış, dokularda inflamasyona bağlı gelişen ödem, yağ dokusunda artmış düzensiz fibrozis ve sklerozis gelişimi gibi durumlar söz konusudur. Daha detaylı bilgi için...
Selülitin radikal bir tedavisi yoktur. Selülit oluşumunun nasıl engellenebileceği henüz tam olarak bilinmemektedir. Tüm tedaviler, selülit klinik belirtilerinin azaltılmasını hedeflemektedir. Bu amaçla; topikal tedaviler, deri yüzeyinden yapılan şok dalgası tedavileri, lazer tedavileri, radyofrekans, subsizyon, kimyasal subsizyon, kolajen biyostimülatörleri ve dermal dolgu maddeleri gibi yöntemler kullanılmaktadır. Daha detaylı bilgi için...
Çok faktörlü bir hastalık olan selülit tedavisinin multidisipliner bir yaklaşım gerektirdiği düşünülmektedir. Bu nedenle, tedavilerin birleştirilmesinin çeşitli yolları araştırılmıştır.
Basen bölgesinde selülite ait deri yüzeyinde çökmeleri, dimple olan hastalarda minimal subsizyon ve kolajen biyostimülatörleri ile dermal dolgu maddelerinin birlikte kullanımı önerilmektedir.
Basitçe açıklamaya çalışırsak, subsizyon, selülit kaynaklı deri yüzeyinde gelişen çökmeleri yapan fibröz bantların mekanik olarak özel iğnelerle kesilmesidir. Subsizyon, deri yüzeyinin bütünlüğünü bozmadan altında yapılan cerrahi işlem olarak tanımlanabilir. Selülit alanında mekanik olarak bu bağların kesilmesiyle deriden çökmeler yükselirken, tam altında kanamalar ve doku hasarı gelişmektedir. Yaratılan kanama bir taraftan skar altında derinin yeniden alt dokulara bağlanmasını engellerken, kan ve oluşan pıhtılaşma yapısındaki onarıcı ve büyüme faktörleri, skar altındaki dokuda yeniden yapılanmaların (yeni kollajen ve destek dokuların yapılması gibi) oluşmasını sağlamaktadır. Subsizyon, günümüzde başta akne sonrası gelişen atrofik skarlar olmak üzere birçok durumda kullanılmaktadır.
Kolajen biyostimülatörleri ve dermal dolgular, tek başlarına selülit kaynaklı deri yüzeyinde gelişen çökmelerin düzeltilmesi için kullanılmaktadır. Son yıllarda büyük moleküler yapıya (800–1800 μm) ve yüksek G' reolojiye sahip hyaluronik asit (HA) içeren dolgular ve dilüsyonal PLLA, basen bölgesinde selülit kaynaklı çökmelerde septalara mini subsizyon yapacak şekilde kullanılmaya başlandı. Hyaluronik asit ve PLLA, biyouyumlu, emilebilir ürünlerdir ve güvenli dolgu maddeleri olarak kabul edilmektedir. HA'nın büyük moleküler yapısı, deformasyona karşı direnç ve yüksek kaldırma gücü sağlayarak yüzey düzensizliklerine sahip bir selülit bölgesinin tedavisine olanak tanır. PLLA'nın dilüsyonal solüsyonları, uygulama alanında daha difüz bir dağılım göstermesini sağlamaktadır.
Bu tedavi protokolü için ideal hasta, basen bölgesinde cilt gevşekliği olmayan, deri yüzeyinde çökmeleri (atrofik lezyonlar, dimple) ve yüzey düzensizlikleri bulunan hastalardır. Uygulama alanı hastaya göre bireyselleştirilmekle birlikte, yüzey düzensizliklerinin yoğun olduğu 10 cm x 10 cm'lik kare alan seçilir ve işaretlenir. Atrofik lezyonlar bu alan içerisinde tekrar işaretlenir. Alnın işaretlenmesi, ayakta rahat bir pozisyonda dururken yapılır. Bu işaretleme uygulama alanına homojen bir şekilde subsizyon ve HA-PLLA enjeksiyonlarını sağlarken, optimum çalışma alanı ile daha hızlı bir iyileşme süreci, uygulama sırasında ve sonrasında hasta için yüksek bir konfor sunmaktadır. Eğer hedeflenen alan 10x10 cm'den genişse, 2 hafta sonra bu alanlara uygulama tekrarlanmaktadır.
Aşağıda temsil resminde görüldüğü gibi her 10x10 cm kare alanın köşelerinden başlamak üzere lokal anestezi uygulanır. Anestezi sonrası 18G kalınlığında 70 mm'lik kanüller ile deri altına girilerek kanülün sadece ileri geri hareketleri ile selülit alanındaki septalara subsizyon yapılmaktadır. Subsizyonun hemen ardından aynı kanül ile deri altı yağ dokusuna HA ya da PLLA dolgu uygulanır. Subsizyon ve dolgu materyali yelpaze şeklinde tüm alana homojen olarak uygulanır. Basen bölgesinde uygulama derinliği olarak (subsizyon + dolgu için) deri altı yüzeysel yağ dokusunu hedefleyecek şekilde (maksimum 8 mm derinlik) seçilmektedir. Bu derinlik planı anatomik güvenliği de sağlamaktadır. Bu derinlikte kaslar, büyük damarlar veya önemli sinirler bulunmamaktadır. Ayrıca bu derinlik, yüksek moleküler yapıya sahip HA'nın uygulanabileceği ideal bir derinliktir.Kanüller ile subsizyon sırasında deri altında sadece ileri-geri hareketler yapılmalı ve klasik subsizyondaki kanülün lateral hareketlerinden ve fazla travmalardan kaçınılmalıdır. Selülit alanındaki septalar tam olarak parçalandığında geniş bir alan yaratılacağı için atrofik selülitin lezyonlarının başarıyla doldurulması güçleşmektedir. Kanülün atrofik lezyonlar altında sadece ileri-geri hareketi, dolgunun yaratılan boşluklara daha rahat ve homojen yerleşmesini sağlamaktadır.
Uygulama sonrası yumuşak ve basınçlı bir pansuman yapılmaktadır. 15 gün süreyle kompresyon bandı kullanılması gerekmektedir. Anatomik yerleşim nedeniyle profilaktik antibiyotikler önerilmektedir. 2-3 gün boyunca aşırı egzersizden kaçınılmalıdır. Uygulama alanında 2-3 gün eritem ve lokal ağrı olabilir. Subsizyon alanlarında doku altı kanama kaynaklı morluklar gelişebilir ve 2 hafta içinde kaybolur.