Göz Altı Morlukları ve Tedaviler

Vitamin D toksisitesinin gelişme ihtimali gıdalar yoluyla olmaktan çok gıda takviyesi olarak D vitamini alımı nedeniyle olur.

1 yaş altında Vitamin D toksisitesi gelişmesi için günlük 25 mikrogram (1.000 IU)’ın üzerinde alınması gerekirken daha büyük yaş grubunda bu değer günlük 50 mikrogram(2.000 IU)’dir.

Aşırı vitamin D tüketimi serum kalsiyum düzeyinde artışa yol açarak toksisiteye neden olur.


Serum kalsiyum düzeyinde artışa bağlı olarak da;

  • Kalsinozis (Kalsiyumun böbrekler, kalp ve akciğerler gibi çeşitli organlarda birikmesi)
  • Hiperkalsemi ve buna bağlı olarak; kalp ritm bozuklukları, mental durum değişiklikleri(konfüzyon gibi), konjuktivit, ağrı, anoreksi, ateş, kusma ve kilo kaybı gelişebilir.

 

VD eksikliği veya yetersizliği (yoksunluk) olduğunda bunun tedavisi önemli olduğu kadar bu tabloların oluşmaması için ne yapılması gerektiği de önemlidir.

VD eksikliği, insanlar yeterli UVR’ye maruz kalmadıkları veya yeterli şekilde gıda ile VD almadıklarında oluşur. Yüz, kollar eller, bacaklar veya sırtın haftada en aşağı iki kez 10-15 dakika güneş ışığına maruziyeti optimal serum VD düzeylerini sağlar. Güneş koruyucuların kullanımı (SPF-8 %9.5 ve SPF-15 %99) VD sentezini azaltır.



Vitamin D Eksikliğinin Tedavisi




Cilt rengi koyu olanlarda UVR melanin tarafından absorbe edildiği için VD sentezi %99 azalır. Yaşlanma ile VD reseptör sayıları ve VD’nin VDR’ye afinitesinde azalma meydana geldiğinden 70’li yaştakilerde VD sentezi %25 kadar azalır. Bu nedenle esmerlerin veya yaşlıların diyetlerinde daha fazla VD almaları gereklidir. Güneş kış aylarında yeteri kadar yükselemediği için yüksek enlemlerde yaşayanların diyetlerinde daha fazla VD almaları gerekir.

Güneş ışınları yoluyla yeterli Vitamin D’yi alabilmek için el ve yüz bölgesinin günde yaklaşık 15 dakika kadar güneşe maruziyeti gerekmektedir.

Ayrıca unutulmaması gereken önemli bir husus güneşe maruziyetin aynı zamanda cilt kanserine yol açtığı gerçeğinin bu güneşe çıkış zamanlarında göz ardı edilmemesi gerektiğidir.


Bu nedenle;

  • Yüzün maruziyeti mümkün olduğunca engellenmeli,
  • Eller omuzlar ve sırt aracılığıyla gerekli ışının alınması sağlanmalı,
  • Tip 1 ve Tip2 yani hassas cilde sahip olup kolay güneş yanığı olabilenler günlük 20 dakikadan fazla güneşe çıkmamalı (Bu sürenin üzerinde güneşlenme D vitamini sentezini arttırmaz ayrıca cilt kanserine zemin hazırlar)
  • Kızarıklık ve olası yanıklar açısından dikkatli olunmalı, bunlar engellenecek şekilde güneşe çıkılmalı
  • Hassas cildi olanlar D vitamini kaynağı olarak güneş ışınlarından çok D vitamini içeren preparatları kullanmalıdır.


Bazı ilaçlar VD’nin emilimini önler (antiasitler) veya metabolizmasını hızlandırır. Antikonvülsanlar, tiazid diüretikler, kortikosteroidler, nikotin, simetidin kolesterol düşürücü ilaçlar, heparin, zayıflatıcı ajanlar (Xenical) bunlar arasında sayılabilir.

Klinik uygulamalarda yağlı balıklar (somon, sardunya) yumurta sarısı dışında doğal yiyeceklerden VD’den zengin olanlar azdır. Bazı ülkelerde VD ile güçlendirilmiş süt ürünleri ve gevrekler bulunmaktadır. Yağlı balıklardan çiftlik somonları, açık deniz balıklarına göre daha az VD içerir.

Gıda hazırlama sırasında VD kaybına neden olan en önemli pişirme şekli, bitkisel yağlarla kızartmadır.

D vitamin eksikliğine karşı bazı besinlere D vitamini eklenmiştir. Süt ve süt ürünleri, tahıl unları ve ilgili ürünler, soya bazlı gıdalar, meyve suları Vitamin D eklenebilen gıdalardır. ABD’de sütlere ilave edilen vitamin D miktarı genellikle bardak başına 2.5 mikrogram (100IU)’dir.

Birçok insan için günlük önerilen VD miktarı 1000 IU/gündür. Günlük vitamin preparatlarının diyete ilavesi ile günlük ihtiyaç sağlanabilir.

Ortalama günlük multivitaminler 400 IU VD içerir. Çocuk vitaminlerinde 200-400 IU/tablet veya tatlı kaşığı olarak verilir.

Hastalarda ileri bir VD eksikliği varsa (serum düzeyleri 10 ng/mL’den az) o zaman hastalar haftada bir 50,000 IU/gün, 6-8 haftalık bir tedaviye alınır ve serum 25OHD düzeylerinin 32 ng/mL’ye ulaştırılması hedeflenir.

Vitamin D gıdalar veya gıda takviyeleri yoluyla alındığı taktirde ise;

  • Yenidoğan, çocukların, ergenlikte, 50 yaş üstü yetişkinlerin, hamilelerin, emziren kadınların günde 5 mikrogram,
  • 51-65 yaşındaki yetişkinlerin günde 10 mikrogram ve >65 yaştakilerin günde 10 mikrogram D vitamini almaları gerekmektedir.( 10 mikrogram 400 IU)
  • Son araştırmaların ışığında her yaşta ortalama günlük 1000 IU vitamin herkes için önerilmelidir.
  • VD toksisitesi olması için serum 25OHD düzeylerinin 150 ng/mL veya üstündeki değerlere ulaşması ve bunun da 10,000 IU’dan daha yüksek değerlerin günlük verilmesi ile oluşabildiği anlaşılmıştır.

Vücudumuz için optimal VD önemlidir. İnsan vücudunda kalsiyumun  normol seviyesini devam ettirebilmek, kemik, bağırsak diğer dokularda kalsiyum seviyelerinin korunması için vitamin D yeterli sevierlerde olmalıdır. Bu tanım göz önüne alındığında VD yoksunluğu veya yetersizliği, dünya üzerinde 1 milyar insanda bulunmaktadır.


Vitamin D Eksikliği

VD eksikliği yaşlılarda, özellikle bakım evlerinde yaşayanlarda %70-100 civarındadır, 25OHD3 düzeyleri normal sınırların yarısı kadar düşüktür.

Deride VD’nin doğal olarak bulunmasına karşın VD eksikliği veya yoksunluğu, bazen beklendiğinden daha sık meydana gelmektedir.

Güneşe maruziyetin çeşitli nedenlerle azalması, endüstriyel kirlenme, hava kirliliği (fabrika ve egzoz dumanları), sisli havaların sık oluşu, geleneksel giyim tarzları (tesettür tarzı kapalı giyim), yaşlanma, kutuplara yakın yerlerde yaşama (örn. İsveç’te), yüksek rakımda bulunma, güneşin dünya ile olan konumundaki değişiklikler (mevsimsel değişiklikler, kış ayları), güneş ışınlarının gerekli dalga boylarının deriye yeterli ulaşamamasına neden olur. Güneş ışınlarının etkisi ekvatordan uzaklığa bağlıdır, kuzey ülkelerinde 40° enlemde ultraviolet radyasyonu 7DHCC’yi VD3’e yedi ay boyunca dönüştürmekte etkilidir, örneğin 50-55° olan İsveç’te beş ay süreyle UVB etkili olmaktadır.

Etkin UVR’ye maruziyetin süresi güneşin hangi açıdan geldiği ve atmosferik kirlilikle ilgilidir, güneşin etkili olması için enlemin 35° üzerinde olması gerekir, dolayısıyla coğrafi olarak kuzey küre yakın olma bu olasılığı artırır. Bütün bu nedenler VD eksikliği veya yetersizliği yapabilir.

Serum 25OHD3 düzeyleri genel olarak VD durumunun bir belirleyicisi olarak kabul edilmektedir. Kanda serumda ölçülen 25OHD3 düzeyinin < 20 ng/mL (50 nmol/L) olduğu haller, birçok uzman tarafından VD eksikliği olarak tanımlanır. Serum parathormon-PTH düzeyleride vitamin D nin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Vit D yetersizliğinde PTH artmaktadır. Ancak son verilerin ışığında, serum PTH düzeylerinin, serum 25OHD3 düzeyinin 30 ng/mL (veya 75 nmol/L) olduğunda önemli derecede yükseldiği kabul edilir. 21-29 ng/mL (50-75 nmol/L) 25OHD3 düzeyleri, göreceli VD yetersizliği olarak kabul edilir. 25OHD3 düzeylerinin 20 ng/mL (veya 50 nmol/L) altında olması aşikar VD eksikliği olarak kabul edilir ve bu durumda bu eksikliğe ait iskeletle ilgili sorunlar klinik olarak belirgin hale gelir. VD yeterlilik düzeyi ise > 30 ng/mL olan 25OHD3 değerleri ile tanımlanır.

Genelde 60-120 ng/mL (100-200 nmol/L) 25OHD3 değerleri VD yeterliliği diye kabul edilmektedir.

Yenidoğanlarda ve çocuklarda 25- Hidroksi Vitamin D düzeyinin 11 ng/mL ’nin altında olmasına “Vitamin D yetersizliği” denilmektedir.

VD fazlalığı-intoksikasyonu 25OHD3 düzeylerinin 150-200 ng/mL olduğu durumdur.


Vitamin D ve Deri

Deri, D vitamininin hem UV ışınlarının etkisi altında sentez ve aktive edildiği hem de D vitamini için otokrin ve parakrin olarak hedef olduğu tek organdır. Diğer yandan deride bulunan 24 hidroksilaz enzimi deride yapılan D vitamini ve metabolitlerini inaktif hale getirebilmektedir.

Deri keratinositleri kültürlerinde yapılan çalışmalarda aktif D vitamininin keratinosit çoğalmasını baskıladığı ve bu hücrelerin farklılaşmasını sağladığı gösterilmiştir.

VS reseptörler-VSR keratinositler dışında sebase glandlarda ve saç folikülerinde de bulunmaktadır. VSR saç siklusu için esansiyel görev yapmaktadır ve saç foliküllerinin gelişimi, mezodermal dermal papilla hücreleri iletimi ile gerçekleşmektedir.

Psöriasis, deride epidermisteki keratinositlerdeki farklılaşmada azalma ve çoğalmada artma ile karakterize ve muhtemelen Th1 ve Th17 hücrelerinin yönlendirdiği immün aracılıklı kronik bir hastalıktır. Osteoporozlu ve uzun süredir psöriazisi olan bir hastaya osteoporozun tedavisi için D vitamini verilmiş ve hastanın deri lezyonlarında beklenmedik bir iyileşme sağlanmıştır. Böylece, psoriazisli olgularda D vitamininin etkisi tesadüfen ortaya çıkarılmıştır. Bu hastalığın tedavisinde aktif D vitamini analogları (Calsipotriol, Tacalsitol, Maxikalsitol) ve kalsitirol güncel olarak kullanılmaktadır. Bu tedavide aktif D vitamininin T hücreler üzerinden enflamasyonu önleyici olmasının ( IFN gamma, IL-2, IL-4, IL-5, IL8 azaltır, IL-10’arttırır) yanısıra ve keratinositlerde proliferasyonu inhibe, diferansiyasyonu uyarıcı (involukrin, transglutaminaz 1, keratin 1 ve 5 üzerinden) olarak görev almaktadır.

Yine aktif D vitamini veya analogları vitiligo, morfea, dev verru, Grover hastalığı, bazı hiperkeratozlar (hiperkeratotik palmoplantar egzama, areolanın nevoid hiperkeratozisi, akantozis nigrigansla birlikte meme başı hiperkeratozisi, seberoik keratoz) ve oral lökoplaki gibi dermatolojik hastalıkların tedavisinde kullanılmakla birlikte başarı oranları değişkenlik göstermektedir.

D vitamini, UVB’nin derideki zararlı etkilerini bir antioksidan olan metallothioneni üretimini arttırarak önleyici olabilmektedir.

Vitamin D ve Bağısaklar

VD bağırsaklarda kalsiyum emilimini %30-40 ve fosfor emilimini %80 artırmaktadır.


Vitamin D ve Kemik

Kanda serum 25OHD3 düzeyleri 40 ng/mL civarında iken kemik mineral dansitesi (KMD) normal, 30 ng/mL altına düştüğünde, kemiklerde kalsiyumun azladığı yani KMD düştüğü gösterilmiştir. Bunda parathormonun artışı, 1,25(OH)2D3 yapımının böbrekte uyrarılması ve böbrekten kalsiyum emiliminin arttırılması, kemiklerde kalsiyumun salınmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu sürecin uzun sürmesi kemiklerde osteopeni ve osteoporoza neden olarak kemikte kırık riskini artırmaktadır.

Yaşlı erkeklerde yapılan bir araştırmada 25OHD3 düzeyi 16 ng/mL’den düşük olanlardan kalça kırık riskinin daha yüksek bulunmuştur.

Kemikten mineral kaybıyla birlikte olan osteoporozda kemik ağrısı fazla gözlenmezken osteomalazide genel kemik ağrısı gözlenmektedir. Osteomalazide kemik ağrıları başparmak ile sternum veya pretibial bölgeye bastırmakla oluşan ağrı ile tanınabilir.

Kalsiyum ve Vitamin D eksikliğinde çocuklarda raşitizm oluşmaktadır.

VD eksikliği ve buna bağlı kalsiyum eksikliği en belirgin olarak çocuklukta görülmektedi ve raşitizme neden olmaktadır. Son zamanlarda raşitizmin özellikle Afrikalı- Amerikalı koyu tenli çocuklarda çok yüksek oranda görüldüğü fark edilmiştir.Siyah ırktan olanlar melanin pigmentleri nedeniyle VD eksikliğine daha yatkındır. Ancak ilginç olan yönü zenci kadınların kemik mineral dansitesi beyaz kadınlardan daha yüksektir ve kalça kırıkları daha az gelişmektedir. Bu siyah ırktan olanlardaki kemikten kalsiyum kayıplarına rağmen kemiklerinin beyazlardan daha güçlü olabileceği şeklinde yorumlanabilir.

Bir yenidoğan bebeğin 25OHD3 düzeyleri genelde annenin yarısı kadardır. Erken gebelik döneminde annenin VD eksikliği ile anneden bebeğe yetersiz VD transferi ile bebekte düşük vitamin D depolarına neden olur.


Vitamin D ve Kaslar

Kas dokusu VD’ninde hedef organıdır. VD, kasın hücre Ca düzeylerinin kontrolünde rol oynar. Osteomalazide kas zaafiyeti olduğunu ve VD tedavisine yanıt vermektedir.

Osteomalazideki kas problemleri sıklıkla vücudun üst kısmındaki kas zayıflığı şeklindedir. Merdiven çıkmakta, oturulan yerden veya yatar pozisyondan kalkma sırasında zorluk, kol ve elle objeleri kaldıramama, ördek vari yürüyüşle karakterizedir. Fizik muayenede güçsüzlüğün en fazla gövde omuz ve kalça kuşağında olduğu saptanır, kas güçsüzlüğü ile orantılı his kusuru yoktur, kas erimesi vardır, fakat dikkati çekecek kadar fazla değildir.

VD kasların kasılması ve gevşemesinde kalsiyum üzerinde etkili olmaktadır. VD eksikliği vücudun ayakta iken salınmasını artırır ve düşme riskini artırır. Kasların performans hızı ve proksimal kas gücü 25OHD3 düzeyleri 4 ng/mL’den 40 ng/mL’ye yükseltildiğinde artar ve düzeyler 40 ng/mL’den daha da artırılırsa, daha da iyileşir. VD düşmeleri de sadece kalsiyum alanlara göre daha fazla oranda önler.

Düşmelerin önlenmesinde 400 IU VD yeterli olmamaktadır, 800 IU VD, kalsiyumla birlikte verildiğinde düşme riskini plaseboya göre %72 daha azaltmaktadır.


Vitamin D ve Vücut Savunma Sistemi

D vitamini veya onun aktif metabolitlerinin immün fonksiyonların düzenlenmesi üzerine olan etkileri yaklaşık 25 yıl öncesine uzanan üç önemli keşifle ayrıntılandırılmaya başlamıştır. Bunlar; (a) İnsan aktif enflamatuvar hücrelerde VD reseptör varlığı; (b) Aktif D vitamininin T hücre proliferasyonunu inhibe etme yeteneği; (c) Sarkoidoz gibi hastalıklarda aktive olan makrofajların 1-alfa hidroksilaz yapımı ile aktif D vitamini üretimini sağlamasıdır.

D vitamini ve immün sistem arasındaki ilişki başlangıçta gözlemsel klinik çalışmalara dayandırılıyordu. Örnek olarak; multiple skleroz (MS) ve enflamatuar bağırsak hastalıkları ve tip 1 diyabetes mellitus (tip 1 DM) gibi bazı kronik sistemik hastalıklar; Kanada, Kuzey Amerika ve Avrupa’da yani kuzey yarım kürede sık görülmektedir. Bu bölgelerin ortak özelliği özellikle kış aylarında güneş ışınlarının D vitamini yapımı için yetersiz olmasıdır. Yeni çalışmalarda; güneş ışığı dikkate alınmaksızın ağızdan yüksek doz D vitamini alımının tip 1 DM, MS ve romatoid artrit (RA) riskini azalttığı hipotezini desteklemektedir.

1,25(OH)2D3 güçlü bir immünmodülatördür. En güzel örneği düşük 25OHD3 düzeyleri olanların tüberküloz gibi infeksiyonlara daha hassas ve hastalığı daha ağır geçiriyor olmalarının fark edilmesiyle gündeme gelmiştir. Bu zenci Amerikalıların neden sıklıkla VD eksikliği nedeniyle, tüberküloza daha yatkın olduklarını izah edebilir.

Diğer mikrobiyal hastalıklarda da 25OHD3 düzeylerinin etkileri araştırılmıştır. Örneğin; üst solunum yolu infeksiyonlarının yılın hangi mevsimi olursa olsun serum 25OHD3 düştüğünde veya 25OHD3 düzeylerinin daha fazla düştüğü kış aylarında en sık görüldüğü gösterilmiştir.


Vitamin D ve Otoimmün Hastalıklar

Romatoid artrit, multipl skleroz ve inflamatuvar bağırsak hastalıkları gibi otoimmün hastalıkları olan kişilerdeki VD serum konsantrasyonlarının düşük olduğu gösterilmiştir.

İlginç olarak VD yeterli olsa bile, D hormonu verilmesinin, hayvanlarda otoimmüniteyi inhibe ettiği gösterilmiştir.

Vitamin D eksikliği ve SLE birlikteliği ve Vitamin D desteği gereklidir.


Vitamin D ve Astım

Son yıllarda yapılan çalışmalarda gebelikte anne diyetinde yüksek VD düzeylerinin astıma karşı koruyucu olduğu görülmüştür.


Vitamin D ve şeker hastalığı-diabetes mellitus-DM

Tip 1 DM önlenmesinde VD’nin etkin olduğu gösterilmiştir. Hayatlarının ilk yılında 2000 IU VD verilen çocuklarda Tip 1 DM oluşma riskinin %78 azaldığı, 31 yıllık takip sonucu anlaşılmıştır.Tip 1 diyabetli çocuklarda 25OHD3 düzeylerinin düşük olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, tropik ve subtropik bölgelerde, rakımı yüksek olan yerlerde Tip 1 DM’ye daha yüksek oranda rastlanmaktadır. Tip 1 DM’nin görülme sıklığının, mevsimsel olarak değiştiği, kış ve sonbahar aylarında fazla, yaz aylarında düşük olduğu bilinmektedir. Bu mevsimler ise D vitamini yetersizliğinin daha belirgin olduğu mevsimlerdir.

Tip 2 DM’li hastalarda hipovitaminoz D ile CRP, fibrinojen, HbA1c artışı, hipovitaminozu olmayanlara göre daha fazladır.


Vitamin D ve Şişmanlık

Şişmanlığın VD yetersizliğine de neden olduğu saptanmıştır. Obezlerin fiziksel görüntüleri nedeniyle güneşe fazla çıkmadıkları veya aktif vitamin D metaboliti olan 1,25 (OH)2D3’ün arttığı ve bunun da 25OHD3’ün karaciğer sentezi üzerine negatif etki yapmasından ya da fazla olan yağ dokusunda VD’nin fazla tutulmasıyla metabolik olarak kandan arındırıldığı ileri sürülmüştür. Obezlerde düşük 25OHD3 düzeyleri vardır ve yükselmiş PTH düzeyleri ile birliktedir.
Bir çalışmada beden kitle indeksi (BKİ) < 25 ve > 30 olan sağlıklı bireyler bir fototerapi ünitesinde bütün vücut UVR ışınlamasına tabi tutulmuş, bazal ve 24 saat sonra VD3 düzeyleri ölçülmüştür. Bazal düzeyler farklı olmamasına karşın UVR sonrası her iki grupta VD3 düzeyleri artmış; fakat vücut yüzeyi daha fazla olan obezlerin VD3 düzeyi yüksek olacağı beklenirken, kontrollere göre %57 daha az bulunmuştur.

Birçok araştırma erişkin obezitesinin 25OHD3 düzeyleri ile ters orantılı olduğunu göstermiştir ve adipogenezin 1,25(OH)2D3 ile inhibe olduğu ileri sürülmüştür.

VD yetmezliği veya eksikliği ile insandaki metabolik sendromun bütün elementleri ile 25OHD3 düzeyleri arasında ters bir ilişki olduğu anlaşılmıştır.

Düşük 25OHD3 düzeylerinin obezite ile birlikteliğinin nedeni; yağda eriyen VD’nin deride sentez edildikten sonra mevcut olan aşırı yağ dokusundaki yayılımı nedeniyle dolaşımdan arındırıldığını, kısmen de VD’nin bu depolarda tercihan yerleşmesi nedeniyle olduğu düşünülebilir.

Vitamin D Eksikliği ve Kalp - Damar Hastalıkları

Koroner kalp hastalığı, hipertansiyon gibi hastalıkların ekvator bölgesinden uzaklaştıkça arttığını görmekteyiz. Miyokard infarktüsü, inme, kalp yetmezliği, diyabetik kardiyovasküler hastalık ve periferik arter hastalığı olanlarda, düşük VD düzeyleri saptanmıştır.

Yakın zamanda yapılmış bir meta-analizde günlük > 500 IU VD verilmesinin bütün nedenlere bağlı ölümlern, kısmen de kardiyovasküler ölümleri düşürdüğü saptanmıştır. Bu etki direkt kalsiyumla ilişkili değildir ve kalsiyum verilmesine göre, VD verilmesi daha etkin olmaktadır. Hatta kalsiyum verilmesinin özellikle kronik böbrek hastalığı olanlarda, kardiyovasküler riski olumsuz yönde etkilediğine dair veriler vardır.

Son yapılan klinik araştırmalar VD ile plazma renin aktivitesi ve/veya kan basıncı arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiştir.

İnsan çalışmaları 1,25(OH)2D3’ün renin sentezini inhibe ettiğini ve kan basıncını düşürdüğünü göstermiştir.

Deri rengi koyulaştırma amacıyla, UV ışınlarına maruz kalmış (üç ay süreyle haftanın üç günü) bireylerde 25OHD3 %180 artmış ve hem sistolik hem de diyastolik kan basınçlarında 6 mmHg azalma meydana gelmiştir.


Vitamin D Eksikliği ve Kanser

Kanser araştırmalarında güneş ışığının deri kanserlerini arttırdığı ancak deri kaynaklı olmayan kanserlerin oluşunu engellediği Amerika denizcilerde fark edilmesiyle olmuştur.

Prostat kanseri ile UV dolayısı ile VD arasındaki ilişki gözden geçirilmiştir. VD yoksunluğunun prostat kanserinin ilerlemesine katkıda bulunduğu hipotezi ileri sürülmüştür. Bu fikir, prostat kanserinin, VD eksikliğinin de sık görüldüğü ileri yaş, siyah ırk ve kuzey enlemlerinde yaşayanlarda sıklıkla görülmesi nedeniyle oluşmuştur. Buna karşılık, Japonlar dünyada en yüksek kan VD düzeyine sahip millet olmakla birlikte Japonya’da prostat kanseri sık görülmemektedir.

25OHD düzeylerinin 20 ng/mL’nin altına indiğinde kolon, pankreas, prostat, meme kanseri insidansının %30- 50 ve bu kanserlere bağlı mortalitenin de arttığını göstermiştir.

VD alımı ile erkeklerde kolorektal kanser arasında direkt bir ilişki vardır ve risk VD alımı arttıkça azalmaktadır.

Çocuklar ve genç erişkinlerde gün ışığına fazla maruz kalanlarda non-Hodgkin lenfoma hastalığı riski %40 azalmış bulunmuştur.

Aynı şekilde, malign melanom oluştuğunda gün ışığına maruziyetleri en az olanlardaki ölüm riski, gün ışığı maruziyetleri yüksek olanlara göre daha fazladır.


Vitamin D ve Beyin İşlevleri

VD reseptörleri ve D vitamini metabolizmasında görev alan enzimler fare beyninin hemen tüm bölgelerinde bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarda D vitamininin aktif nöronal glial hücre kültürlerinde, glial hücre kökenli nörotropik faktör (GDNF), nerve growth faktör (NGF) ve nörotropin–3 sentezlendiği gösterilmiştir.Erken bebeklik dönemindeki basit D vitamini eksikliğinin nöro-davranışsal problemlere yol açtığı ve D vitamini eksikliğinde dokusunun ve ventriküllerin daha büyük olduğu, beyin hücre proliferasyonunda artmanın ve korteks kalınlığında azalmanın olduğu gösterilmiştir. D vitamini eksikliği hipokampal ve prefrontal bölgede hücresel fonksiyonlara karışan 30’a yakın proteinin sentezinde disregülasyon geliştiği gösterilmiştir. Bu disregüle proteinlerin yarısının şizofreni, otizm, depresyon ve multipl skleroz gibi hastalıkların etiyopatogenezinde etkili olabileceği bildirilmiştir. Yine D vitamini eksikliğinin uzun dönemde kalıcı öğrenme ve hafıza bozukluklarına yol açtığı gösterilmiştir. Erişkinlerde yapılan çalışmalarda D vitamini eksikliği olanlarda MMSE skorlama sistemine göre kognitif fonksiyonlarda bozukluk saptanmıştır. Yine depresyon, depresyonun ciddiyeti ve D vitamini eksikliği ve hiperparatiroidizm arasında güçlü ilişkinin olduğu yapılan çalışmalarda bildirilmiştir. Hayatın ilk yıllarında düzenli ve aralıklı olarak 2000 U/gün veya üzerinde D vitamini uygulanan erkeklerde şizofreni riskinin azaldığı bir çalışmada saptanmıştır. D vitamini eksikliği ile yaşlılarda Alzheimer hastalığı çocuklarda otizm arasında arasında ilişki olduğu klinik çalışmalarda bildirilmiştir.


Vitamin D ve Üreme sistemi

D vitamininin fertilite üzerine olan etkisinin dolaylı olmaktan çok doğrudan olduğu düşünülmektedir.


Günlük VD ihtiyacının %80-90’ı deride güneş ışınları ile elde edilmekte olup besin ve gıdalardan oldukça düşük bir miktar alınmaktadır.Besinlerden vit D3 (kolekalsiferol) ve vit D2 (ergokalsiferol) olarak alınmaktadır. Vitamin D2 bitkilerde bulunmaktadır. Vitamin D 3 ise morine balık karaciğerinde bulunmaktadır.

Vitamin D eksikliklerinde genç hastalarda dışarıdan vit D2 ve D3 alınması yeterli olmaktadır(Vitamin D 3 ün daha etkin olduğunu biliyoruz). Yaşlılarda dışarıda diyetle bu destek maalesef yeterli olmamaktadır.

Derimizde ergosterol, previtamin D2, Vitamin D ve bunların yıkım ürünleri UV emerek deri hücreleri olan keratinostlerin DNA, RNA ve proteinlerini UV den özelliklede 230-330 nm dalga boyundaki UV ye karşı korumaktadır.

Vitamin D yağda eriyebilen, aslında hormon öncül yapısındadır.

Deride epidermiste hücre membranında bulunan 7-dehidrokolekalsiferol (7DHKK) den UV nin 290-320 nm dalağa boyundaki UVB maruz kalınması ile provitamin Vit D3 oluşmaktadır(ProVD3). ProVD3 biyolojik olarak aktif değildir. Bu alanda 30 dakika içerisinde bu alanda bulunan ProVD3’ün, PreVD3’e fotokimyasal dönüşüm gerçekleşmektedir. PreVD3 de biyolojik olarak aktif değildir. UVB ayrıca PreVD 3 ü biyolojik olarak inaktif olan tachysterol ve lumisterol dönüştürmektedir.

Deride dermiste epidermis kadar ProVD3 bulunmakla birlikte UVR 290-315 nm boyutundaki ışınları epidermis tarafından absorbe edilmektedir. Bu nedenle dermiste çok az miktarda PreVD3 yapılabilmektedir.

Deride dermis-epidermis birleşme bölgesinde fizyolojik vücut ısısında PreVD3 VD3’e dönüşmektedir. Fizyolojik vücut ısısında, bu dönüşümün gerçekleşmesi 2-3 gün sürmektedir. Dermis epidermis birleşiminde ısı oldukça sabittir ve vücut dışı çevre ısısı değişimi nedeniyle değişebilen deri yüzeyinin sıcaklığından, bu olay etkilenmez. Dolayısıyla kışın ya da yazın güneşe maruz kaldığında, deri yüzeyinin ısısı birkaç derece değişse bile, PreVD3’ün, VD3’e dönüşümü sabit kalmaktadır.

Dünya yüzeyine bakıldığında insan yerleşim yelerinin daha çok kuzey yarım kürede olduğunu görmekteyiz. Kuzey yarım kürede özellikle kışın UVB yoğunluğu azalmaktadır.



Vitamin D'nin Yapısı




VD3 epidermiste yapııldıktan sonra dermis -epidermis birleşme alanından kan dolaşıma taşınır. Kanda VD nin büyük bir kısmı VD ye özgü bağlayıcı proteine (VDBP) az bir kısmıda albumine bağlanmaktadır.

Eğer ortamada yeterli UV yok ise PreVD3 UV emerek biyolojik olarak lumisterol ve takisterol dönüşmektedir. Bu dönüşüm aslında sürekli UV maruz kalıdığında (uzun süre güneşlenme halinde olduğu gibi), PreVD3 ün sürekli deride artmamasını sağlamaktadır.

Açık yani beyaz tenlilerde bütün vücudunun güneşte minumum yanık gelişme süresinden(MED) 1.5 kat fazla güneşe maruz kalınması ile serum VD3 düzeyleri 24-48 saat içerisinde 60 kat artmaktadır. Ancak bu düzeyde UV ye koyu tenli kişiler maruz kaldığında VD3 düzeyleri artmaz. Bunun nedeni koyu tenlilerde mevcut melanin UV emerek ProVD3 in oluşumunu engellemesidir. Bunun anlamı koyu tenlilerin VD3 yapabilme kapasiteleri beyaz tenlilerle aynı olmasına karşın çok daha yüksek dozda veya sürede UV’ye maruz kalmaları gerekmektedir.

Serum VD3 karaciğerde 25(OH)D3 e dönüşmektedir. Kanda VD3 güneşe sonrası 1-2 günde artmaktadır ancak 25(OH)D3 düzeyleri daha yavaş 7-14 gün sonra %50 artış göstermektedir. Bu mekanizmalar, uzun süreli güneşlenme sonrası VD fazlalığını hatta intoksikasyonunu önlemektedir.

Kanda VD3 düzeyi güneş ile ilgilidir. Burada önemli olan güneş yani UV etkin maruz kalabilmektir. Erkin UV maruz kalma tanımı; güneşte kalma süresi, güneşin hangi açıdan geldiği ve atmosferik kirlilikle ilgilidir.

Deride yapılan VD3, beslenme ile sindirim sisteminden alınan VD2 ve VD3 biyolojik olarak inaktiftir. VD2 ve VD3 kan dolaşımı ile öncelikle karaciğere gitmektedir. Burada karaciğer tarafından 25 hidroksilaz enzimi ile 25 hidroksivitamin D3 (25OH D3)’e dönüşürler. 25OHD3 karaciğerden kana verilmektedir. Kanda yarılanma ömrü 12-19 gündür. 25OHD3 serumda ölçülebilir ve bu değer VD’nin serumdaki en iyi göstergesidir.

25OHD3, daha sonra böbrekte 1α hidroksilaz enzimi ile aktif hormon olan [1,25 dihidroksi VD3 (1,25(OH)2D3 = Kalsitriol)]’e, gıdalarla alınan VD2 (ergosterol) 1,25 dihidroksi VD2 [1,25(OH)2D2= Kalsidiol]’ye dönüşür. Böbrekteki 1 alfa hidroksilaz enzimi paratiroid bezleri tarafından yapılan parathormon kontrolü altındadır. Parathormunda kanda kalsiyum ve fosfor seviyesi ile dengelenmektedir. Ayrıca parathormon büyüme hormonu-GH ve prolaktin- PRL ilede kontrol edilmektedir. Kemik hücreleri olan osteositlerden salgılanan fibroblast büyüme faktörü-23 (FGF-23) a alfa hidroksilaz üzerinden 1,25(OH)2D3 yapımını baskılamaktadır.

Dolaşımdaki kalsitriol serum konsantrasyonları kaba olarak 25OHD3’ün %0.1’i kadardır ve böbrek ve bağırsaktan kalsiyum ve fosforun emilimini arttırmaktadır.

1,25OH2D3 ve 25OHD3 25 ile 24 hidroksilaz enzimiyle, biyolojik olarak inaktif olan 24,25(OH)2D3 dönüştürülür, suda eriyen kalsitroik asite parçalanır. Dolaşımdaki 25OHD3 düzeyleri, serum 24,25OH2D3 düzeylerinin 10 misli daha fazla ve ortalama serum kalsitriol düzeylerinden 500-1000 defa daha yüksektir.

Böbreklerin kan süzme yetenekleri(Glomerüler filtrasyon) 50 mL/dakika’nın altına inerse böbrekten 1,25(OH)2D3 yapımı azalır ve kalsiyum emilim buzklukları ve buna bağlı sekonder hiperparatiroidizm ve sonuçta kemik eremesi-osteoporoz ve osteomalazi meydana gelmektedir.

Bağısaklarda yeretsiz kalsiyum emiliminde kanda serum kalsiyumunda belli br oranda düşme olmaktadır. Bu düşme paratiroid bezi hücrelerindeki kalsiyum algılayıcı reseptör (Ca sensing receptor= CaSR) tarafından fark edilir ve bezden parathormon salınmaktadır. Bu böbrekten 25OHD3’ün 1,25(OH)2D3 dönüşümünü artırmaktadır. 1,25(OH)2D3 kana geçmektedir. VDBP’ye bağlanır. Bağırsak ve kemiklere taşınır. Bağırsaktan kalsiyum ve fosfor emilimini arttırmakta ve kemikten kalsiyum ve fosforun serbest kalmaısına neden olmaktadır. Bu şekilde serum kalsiyumundaki eksiklik düzeltildiğinde 1,25(OH)2D3/PTH sistemi normale dönmektedir.


Vitamin D Metabolitleri

Kalsitriol en güçlü olan metabolitidir. Kalsitriol, kalsiyumun bağırsaktan emilimini, böbreklerden kalsiyumun tekrar emilmesini aktif olarak sağlar. VD olmadığında diyetteki kalsiyumun sadece %10-15’i ve fosforun %60’ı bağırsaktan emilmektedir.

Yakın zamanlara kadar VD hedef organlarının sadece bağırsak, böbrek ve kemik olduğu sanılıyordu. Ancak son çalışmalar VD nin dokularda etkisini sağlayan vitamin D reseptörlerinin (VDR)’nün bugün 30’dan daha fazla dokuda bulunduğunu göstermektedir. Damarlar, düz kas, kalp kası-miyokard, beyin, prostat, meme, kalınbağısak-kolon hücreleri, immün hücreler vb.VDR hücre içerinsnde nükleusta yer almaktadır.

Kalsitriol böbrekten renin, pankreastan insülin, makrofajlardan katelisidin yapımını, lenfositlerden sitokin salınımını, kardiyomiyositlerle vasküler düz kas hücrelerinin proliferasyon ve büyümesini düzenlemektedir.

Günümüzde 1α hidroksilasyonunun sadece böbrekte yapılmadığı çeşitli dokularda hürelerin kendileri yada çevre hücreler tarafından (otokrin veya parakrin şekilde) yapıldığını bilmekteyiz. Özellikle deri hücreleri olan keratinositler, kalın bağırsak hücreleri, prostat hücreleri, solunum sisteminin epitel hücreleri gibi.


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency