- Gösterim: 39181
Keloidler yapısında yoğun fibröz doku içeren, deriden kabarık, sert, ağrılı ve kaşıntılı olabilen iyi huylu tümöral yapılardır. Derinin iyileşmesi sırasında fibroblastların aşırı çoğalma ve çalışması ile deri destek dokularının-kolajen gibi kontrolsüz üretimlerinden kaynaklanmakta. Keloidler deri hasarının şiddetinden bağımsız olarak orataya çıkabilmekte. Örneğin basit bir böcek ısırığı, akne, dövme ve piercing uygulaması, yanıklar ameliyatlar sonrası gelişebilmekte. Sıklıkla 10-35 yaş döneminde ve koyu tenlilerde daha sık görülmekte. Vücudun her anatomik bölgesinde gelişebileceği gibi sıklıkla göğüs ön kımsı, omuzlar ve sırttta daha sık görülmekte. Maalesef keloid yerleşimi konusunda kulak sık bölgelerden birisi.
Kulaklarda piercing sonrası istenmeyen yan etkiler gelişebilmekte(daha detaylı bilgi için...). Keloidler oluşumu komplikasyonların lokal olanı ve piercing uygulamalarında % 2.5 lik yüksek bir risk gurubunu oluşturmakta. Keloidler piercing uygulamlarından sonra ilk 1-2 yıl içeriiden yavaş klinik belirtiler vermekte. Başladığında durmadan ve düzelme göstermeden gittikçe büyüywen bir tümöral kiteleye dönüşmekte.
Kleoidler kulaklarda en sık kullanılan piercing alanı olması nedeni ile kulak memesinde görülmekte. Kulak memesinde piercing uygulamasında kulak memesi ön ve kımsınıda hsar geliştiği için keloid önde arkada yada her iki yöndede gelişebilmektedir:
Kulakta piercing uygulama alanları sosyal medya, moda ve trendler ile 12 farklı alanda yapılmakta. Kulakta uygulama alanları arttıkça kelodileri daha sık ve farklı yerleşim alanları ile görmeye başladık.
Klinik olarak kulakta gelişen keloidler pembe, mor, deri renginde, bazen aşırı pigmente olabilirler. Zeminde deriye geniş bir yüzey ile sabitlenirken hafif bir sap kıssımları bulunabilir. Dokunmakla gergin ve orta sertlikte yapılardır. Sıklıkla tek bir kitle olarak bazende yan yana kitleler şeklinde ortaya çıkabilmekte. Üzerleri parlak hatta kılcal damarlar-telenjektaziler belirgin olarak seçilebilir.
Görsel görüntü dışında herhangi bir şikayet vermeyebilirler. Ancak sıklıkla kaşıntı, orta-şiddetli düzeyde bir ağrı ile birlikte olabilmektedir.
Kleoidler sıklıkla normal ve esteti,k cerrahi girişimler osnrası % 60-100 oranında tekralayabilmekte hatta ilk halinden daha problemli bir keloid ortaya çıkmakta.
Kulak kelodilerinde başarılı sonuçları ile kullandığımız tedavi protokoline başlamadan önce ilk olarak her hasta için kelodin klinik sınıflaması yapılmakta. Bu yapılacak tedavi ve takip protokollerinin belirlenmesinde önemlidir.
Kulakta keloidal yapının dış yüzey alanının 2/3 den az bir yüzey alanı ile altta deriye tutunuyor ise bunlar saplı-pedinculated keloidler olarak tanımlanır. Kulakta kelodi sınıflamasında Tip I olarak sınıflandırılır. Kulağın ön yüzeyinde ise Tip IA, arka yüzeyinde ise Tip IB her iki yüzeyinde ise Tip IC olarak tanımlanır.
Kulakta keloidal yapının dış yüzey alanının 2/3 den daha fazla bir yüzey alanı ile altta deriye tutunuyor ise bunlar sesil keloidler olarak tanımlanır. Bu keloid tek bir kitlesel-nodül formda ise Tip II olarak tanımlanır.
Kulakta keloidal yapının dış yüzey alanının 2/3 den daha fazla bir yüzey alanı ile altta deriye tutunuyor ve birden fazla kitlesel-nodül formunda ise Tip III olarak tanımlanır.
Keloidal yapı 5 mm den küçük, dışarıdan zor fark edliliyor ve konturları belirsiz fromda ise (sıklıkal kulak memesinde gözlenmekte) Tip IV olarak tanımlanır.
Yukarıda tanımlanan tiplerin mikst formları ise Tip V olarak tanımlanır.
Kulaktaki kelodilerde tedavi protokolü olarak;
1. seansta
- Lokal anestezi uygulanarak keloidal yapı tabanından CO2 lazaer yada RF ile eksize edilir(çıkarılır).
- Keloidin çıkarıldığı zemine Pulsed dye lazer + 1/2-5 oranında dilue edilmiş triamcinole acetenoid enjekte edilir.
- 1-3 gün kapalı pansuman sonrasında açık pansumana geçilerek antibiyotikli kremler ile 2 haftalık iyileşme süreci sağlanır.
Sonraki seanslar
1 yıl boyunca 1-3 aylık kontroller yapılarak gerekir ise PDL ve triamcinole acetenoid enjeksiyonları tekrarlanır.
Kulak keloidlerinde başarılı klinik cevaplar ile hastalara spesifikleştirilmiş protokoller uygulanmakta.
Pentoksifilin, metillenmiş bir ksantin türevi ve spesifik olmayan bir fosfodiesteraz inhibitörü olup, antiinflamatuar ve kan akışını artırma özellikleri ile periferik arter hastalıklarında kullanılmakta. Pentoksifilinin ayrıca keloidler, skleroderma ve morfeadaki fibroblastların kollajen sentezinin çoğalmasını ve hızını baskıladığıda gösterilmiştir. Ayrıca keloid kaynaklı ağrı ve kaşıntı semptomlarını azalttığı bilinmekte. Bu etkiler ile keloid tedavilerinde cerrahi, lazer yada RF müdahaleleri sonrası sistemik olarak pentoksifilin kullanılabilmekte. Bu amaçla kulakta keloidlerin lazer yada RF alınmasından sonra; kleoid alanının zeminine 4-6 hafta ara ile triamcinole acetenoid enjeksiyonları ve sistemik pentoksifilin 6 ay boyunca kullanılmakta.