Deri Rengi

Doğadaki tüm canlıların renk çeşitliliğini insanlarda da görmekteyiz. Deri, saç ve göz renklerimizdeki çeşitlilik kuşkusuz evrimsel sürecimizin sonucu. Derimizin rengi etnik kökene, ırklara, coğrafik iklim kuşaklarına, hatta aynı kişide vücudun farklı bölgelerinde bile beyazdan siyaha ve ara tonları ile değişmektedir. Derinin renkli görünümü görünür ışığın farklı dalga boylarında emilmesine ve yansımasına bağlıdır. Deri renginin görünümünde ışığın emilmesini sağlayan maddelere kromofor denilmektedir.

Rengimizi etkileyen deriye ait birçok faktörden bahsedebiliriz. Bunların başlıcaları şunlardır:

  1. Derinin melanin içeriği,
  2. Derinin hemoglobin ve hemosiderin içeriği
  3. Derinin karotenoid içeriği,
  4. Derinin kalınlığı,
  5. Derinin ışığı kırma ve emme-absorbe etme yeteneğine
  6. Derinin kan damarlarının yoğunluğu gibi.


Bunlar içerisinde deri renginde asıl belirleyici olan hemoglobin ve melanindir.

Hemoglobin kırmızı kan hücreleri-eritrositlerde bulunmaktadır ve kanda oksijeni dokulara taşımaktadır. Hemoglobin kırmızı renkli kromoforlardır. Hemoglobin oksijen ile bağlı ise “oksi hemoglobin”, aksi durumuna ise “deoksi hemoglobin” denilmektedir. Genellikle damar içinde hemoglobin % 47 oksi – hemoglobin olarak bulunmaktadır. Oksi hemoglobin deoksi  hemoglobine göre deriye daha açık bir kırmızı renk vermektedir.



Deri Rengi




Bunların içerisinde en önemlisi kuşkusuz melanin pigmentidir. Bu bölümde derinin melanin pigmenti anlatılmaya çalışılacak.

Derinin pigmentasyonu ve melanine geçmeden önce basitce derinin yapısını hatırlayalım.

Deri epidermis, dermis ve deri altı olarak üç tabakadan oluşmaktadır.



Deri Rengi




Derinin melanin içeriğine göre insanda 2 deri renginden bahsedebiliriz. Bunlar;

Yapısal deri rengi: Dış etkenlere bağlı olmaksızın genetik olarak belirlenmiş deri rengidir. Bu doğduğumuzda olan deri rengimizdir ve hiç dış etkenlere maruz kalmayan deri bölgelerinde(iç çamaşır, mayo, bikini altında kalan alanlar gibi) devam etmektedir.

Birikimle gelişen deri rengi: Yapısal deri rengine dış etkenlerin eklenerek zamanla oluşturduğu deri rengidir. Dış etkenler ile  artması veya azalarak yapısal deri rengi düzeyine inmesi mümkündür. Birikimle gelişen deri rengini oluşturan başlıca etken ultraviyole (UV)’dir.

Melanin derinin yapısal pigmentasyonunu şu özellikleri ile belirlemektedir. Bunlar; dokuların embriyonal oluşma sürecinde melanobalastların deriye olan göçlerine, melanositlerin oluşumuna ve farklılaşmasına, melanositlerin deride yoğunluğuna, melaninin yapısal enzmatik yapımı ve salınımına, melanin içerisinde feomelanin/ ömelanin oranına, melanosomların dendirtik aktivite ve melanosomların keratinositlere olan transferidir. Örneğin koyu tenlilerde melanositlerde üretilen melenin daha büyüktür, bu melanin keratinositlere tek bir seferde geçmektedir(açık tenlilerde bu geçiş kümeler halinde olmaktadır) ve ömelanin içeriği daha fazladır.



Deri Rengi




Deride melanin melanosit hücreleri tarafından yapılmaktadır. Melanositler epidermis-dermis sınırında, basal lamina üzerinde, epidermisin basal tabaka hücreleri arasında yer almaktadır. Melanositler epidermiste langenhans hücreleri gibi ahtapotun koları şeklinde uzantılara sahiptir ve bu kolsu yapılar dendrit olarak tanımlanmaktadır. Bazal tabakada her 4-10 keratinosite 1 melanosit düşmektedir. Bu oran vücudun farklı bölgelerinde değişmektedir. Örneğin, bu oran yanakta 1:4, kollarda 1:10′dur. En yoğun olarak  yüzün orta bölgesinde, en seyrek olarak da tırnak yatağının uç kısmında bulunmaktadır. Deride melanositlerin ortalama yoğunlukları 1000/mm2 dir. Deride melanositlerin tümü aktif değildir. Güneş gören yerlerde diğer yerlere göre iki kat daha fazla aktif melanosit bulunmaktadır.



Deri Rengi




Epidermiste melanosit ve keratinositlerin oluşturduğu kompleks yapıya  ”epidermal melanin ünitesi” denilmektedir. Bir epidermal melanin ünitesi, bir melanosit ile onun ile ilişki içinde olduğu belirli sayıda (36 adet) keratinositten ibarettir. Bu ünit derinin pigmentasyonu sağlamakta ve düzenlemektedir. Bu kompleks yapı dermiste fibroblastlarla ilişkili olarak  güneş gibi çevresel faktörlere, hormonlar gibi içsel faktörlere yada deride kendi otokontrolünde rol alan kimyasallara karşı hızlı cevap vermektedir.



Deri Rengi




Melanositler melanoblastlardan köken almaktadır. Embriyolojik gelişme esnasında melanoblastlar, nöral tüpün sırt kısmında bulunan nöral yarıktan mezenkim yoluyla deriye göç ederek epidermise gelirler ve melanosit haline geçerler. (nöral yarıktan sadece melanoblast değil ayrıca nöronlar, glial hücreler, böbrek üstü bezin medullası, kalp hücreleri ve baş-yüz hücreleride kaynaklanmaktadır). Bir kısmı, kıl folliküllerinin gelişmesi esnasında dermis içine sürüklenirler. Kıl folliküllerinde 2 farklı melanositler gurubu bulunmaktadır. Melanosit kök hücreleri ve bunlardan farklılaşan melanositler. Melanositler kıl ve saç renginden ve saçların grileşmesinde forumludur. Epidermal ve kıl follikülerindeki melanositler yapı ve fonksiyonel olarak benzerdir. Bununla birlikte her ikisinin farklı özellikleri bulunmaktadır. Yaşam süreleri, çevre hücreler ile ilişkisi ve UV başta olmak üzere çevresel koşullara verdikleri cevaplar farklıdır.


Aşağıdaki resimde embriyoda mavi ile boyalı alanlar melanoblastları göstermektedir.


Deri Rengi




Melanoblastlar embriyonal gelişim sırasında 2. ayda nöral crestte görülmeye başlamaktadır. Sonra bunlar nöral crestten deride dermis ve epidermise, kıl follliküllerine, gözde irise, uveaya, iç kulakta vertibular, endolenfatik yapıya ve stria vaskülarisine ve beyinde leptomeninkslere göç etmektedir. Melanoblastların deriye olan göçleri gebeliğin 10-12. haftasında dermise olmakta ve 2 hafta sonrada epidermise göç gerçekleşmektedir. Melanoblastların melanositlere olan dönüşümü ise 6. ayda başlamaktadır. Epidermiste melanostlerin çoğlaması ise doğumdan önceki 50. günde gözlenmektedir. Doğumla dermisteki melanositlerin sayısı azalmakta ve doğumla kaybolmaktadır. Melanositlerde pigment yani melanin yapımı en erken gebeliğin 4. ayında görülmektedir.

Doğumdan önce kıl folliküllerindeki ve epidermisdeki melanositlerin dışındaki melanositlerde melanin yapımı durmaktadır. Deride melanosit sayısı 30 yaşından sonra, her yıl  ortalama % 1-2 azalır. Epidermal melanositlerde, bu azalmaya karşılık, aktivite artışı olmaktadır. Foliküler melanositlerin ise  hem sayılarında hem aktivitelerinde azalma söz konusudur. (Gözde retina ve leptomeninkslerde melanositlerin sayısı sabit kalmaktadır.) Aslında diğer organlarda bulunan melaninlerin çeşitli görevleri bulunmaktadır. Örneğin nöromelanin sinirlerde bulunan melanindir. Bu melanin aktif metaller ve toksik metalleri(krom, civa gibi) bağlayarak sinir dokusundan uzaklaştırarak sinir dokusunu korumaktadır.



Deri Rengi




Melanositlerde pigment yani melanin yapımı melanozom adı verilen hücre içi organellerinde oluşur ve bu sürece melanogenezis denilmektedir. Melanin yapımını kullanılan yapısal proteinler melanosit hücre içerisinde endoplasmik retikulum tarafından yapılmakta ve sonrasındagolgi cisimciğinde melanogeneziste rol oyanayan düzenleyici enzimler olan glikoproteinler ile birlikte vezikül olarak tanmladığımız küçük yapılar içerisinde hücre içerisine geçmektedir.

Melanosomlar melnositler içerisinde 4 evrede yapılmaktadır. Evre I de melanost içerisinde fibriller amorf yapıda ve melanosomlar yuvarlak görünümdedir. Evre I de tirozinaz(TYR) aktivitesi olmadığı için henüz melanin pigmenti yoktur. Bu melanosomlarda daha sonra ağımsı yapı gelişmekte ve Evre II oluşmaktadır. Evre II melanosomlarda TYR başlamakta ve minimalde olsa melanin depolandığı görülmektedir. Melanin yapımı Evre III de melanosomda olgunlaşan fibriller arasında başlamaktadır. Evre IV te devam etmekte ve tamamlanmaktadır. Evre III ve IV de melasosomlar yuvarlaktan daha çok eliptik şekildedir. Koyu tenlilerde 0.5-0.8 mm çapında büyük ve eliptik içleri melaninle dolu( çoğunlula Evre IV de ) melanosom yapıları var iken açık tenlilerde 0.3-0.5 mm çapında daha küçük ve yuvarlar daha az ömelanin içeren(Evre II ve III) melanosomlar bulunmaktadır.



Deri Rengi




Melanositlerde başlıca iki melanin yapılmaktadır ve melanosomlar içerisinde ömelanin, feomelanin yada her ikisi bulunmaktadır.

Ömelanin; elips şeklindeki melanosomlarda yapılır ve siyah-kahverengi saç ve deri renginden sorumludur.

Feomelanin, küre şeklindeki melanozomlarda yapılır ve sarı-kırmızı saç ve deri renginden sorumludur.Bu iki melanin tipi herkesde değişik oranlarda yada bir arada bulunabilmektedir. Feomelanin ömelanine göre UV ışınımla daha kolay yıkılmaktadır. Bunun anlamı feomelanin olan deride oksidatif stresler daha kolay DNA hasarı yapmaktadır.

Melanozomlarda yapılan feomelanin ve ömelanin her ikiside tirozinden tirozinaz enzimine bağlı olarak melanositlerde dengeli olarak üretilmektedir.

Tirozin kaynakları ve vücutta kullanımı aşağıdaki resimde gösterilmektedir.



Deri Rengi




Tirozinaz enzimi melaogeneziste sınırlayıcı en önemli enzimdir. Bu üretim sırasında ilk basamak L tirozinin DOPA ya hidroksilasyonudur. DOPA nın oksidasyonu ile DOPA quinone oluşmaktadır. Eğer sistein ve glutathionin var ise bunlar DOPAquinone ile birleşerek feomelannin öncü türevleri olan sistenil-DOPA ve benzothiazine yapılmaktadır. DOPA quinone DOPA chrome tautomeraz (DCT) enzimi ile DOPA chrome çevrilmektedir. DOPA chrome TRP 1 ve 2 etkisi 5,6-dihydroxyindole-2-karboksil asite (DHICA) çevirmektedir. DHICA oksidasyonu ile DHICA-melanin ünitleri oluşmaktadır. DHICA nın oksidasyonu ile ömelanin yapılmakta ve bunda TYRP-1 katalizör olarak rol oynamaktadır.Tirozinaz enzimi melanogenezisin ilk basamağında önemli ve melanogenezisin sınırlamasını sağlayan en önemli enzimdir. Bunun dışında daha sonraki steplerde rol alan tirozinaza bağlı protein(TYRP1) melanosomlarda tirozinaz trafiğini düzenlemektedir. DOPA chrome tautomeraz (DCT) ise melasomlar içerisinde detoksifikasyonu sağlamaktadır.



Deri Rengi




Çok kompleks bir sistem ve muhteşem bir denge. Karmaşık gelsede burada asıl önemli olan bu dengede enzimatik sistemlerde kusur hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Örneğin tirozinaz enziminin fonksiyon bozukluğu yada yokluğu (sadece bu enzim değil ayrıca P gen(insanda bulunan fare pembe göz geni), TRP1, ve MATP da) Okulokutanöz Albinizme neden olmaktadır. Bu hastalıkta hastalık alanında melanositler var ancak pigment yapmamaktadır.

Melanositlerde melanosomların yapımı, olgunlaşması yanında yapılan melanosomların keratinositlere transferi pigmentasyonda önemlidir. Melanositler melanozomları dendritik uzantıları aracılığı ile keratinositlere iletirler. Melanosomlar kolsu uzantılar-dendritler içerisinde mikrotübüller olan aktin filament ve myosin ile taşınmaktadır. Daha sonra keratinositler melanozom içeren dendritik uçları, aktif fagositozla kendi sitoplazmaları içine alırlar. Derinin pigmentasyonu, ancak keratinositler içinde melanize olmuş melanozom bulunması ile mümkündür. Keratinositlerde melanozom transferinde proteazın aktive etttiği reseptör 2 (PAR2) rol oynamaktadır. Bunun artışı deride pigmentasyon artışına neden olmaktadır. Melanosomların  transferi gelişen defekt deride pigmentasyonun azalmasına yada yokluğuna neden olmaktadır. ( Hermansky–Pudlak Sendromu ve Chediak–Higashi Sendromu gibi)



Deri Rengi




Melanozomlar  keratinositler içerisinde enzimatik yıkıma uğrarlar. Bu yolla elimine olmayan bir kısım melanozom ise keratinizasyon sonucu korneositlerle birlikte stratum korneumdan atılır.

Melaninin esas görevi, UV’yi absorbe ederek deriyi UV’nin zararlı etkilerinden korumaktır. Melanin ayrıca, çeşitli inflamatuar olaylar sonucu ortaya çıkan toksik ürünlerin biyoşimik nötralizasyonunda da rol oynamaktadır. Melanozomlar, nükleusların dışa bakan yüzlerini bir perde  gibi örterek hücreleri aslında çekirdeği ışınların zararlı etkilerinden korurlar.



Deri Rengi




Derinin melanin yani pigment üretimi derinin fototipini belirlemektedir. Deri fototipi deri rengine ve güneşte bronzlaşma yeteneğine göre 1-6 arasında cilt tipleri tanımlanmıştır. Deri fototipi deri kanser riskinin ve güneşten koruyucuların seçilmesinde kullanılmaktadır.  Bunlardan tip 1 ve 2 bronzlaşamazlar, açık tenli, mavi gözlü, kızıl ve sarı saçlara sahiptirler. Bu tiplerde güneşte kolay yanıklar gelişmektedir. Deri tipi 3 olanlar bronzlaşırlar ve güneş yanıkları nadir gelişmektedir. Cilt tipi 4-6 arasında olan ise iyi ve hızlı bronzlaşırlar ve çok nadir güneş yanığı gelişmektedir. Cilt fototipleri aslında deride kanser gelişme riskinide göstermektedir. Örneğin cilt tipi 1-2 olanlarda daha kolay melanoma ve melanoma dışı cilt kanserleri gelişmektedir. Yani güneşte kolay pigmentasyon-bronzlaşma yeteneği cilt kanseri riskini azaltmaktadır. Açık tenlilerde güneş kaynaklı hücre DNA hasarı kolay gelişmektedir. Kseroderma pigmentozum hastalığında kolay cilt kanserlerinin gelişmesi buna en iyi örnektir.

İnsanda deri, kıllar, saç ve göz rengi genlerin konturolündedir. Genler ile ilgili çalışmalarda bunu sağlayan 150 den fazla gen bölgesi-lokusu saptanmıştır. Bunlardan yaklaşık 25 kadarı melanosomların fonksiyon ve yapımını etkilemektedir. Bunlarda en önemlisi MC1R gen lokusudur. Asip geni MC1R geninin antogonisti yani fonksiyonel etkisinin tersini sağlamaktadır. İnsanlarda MC1R geni saçlarda kızıl saç oluşumundan sorumludur. Bu gene sahip kişilerde deri rengi açık, asla bronzlaşmayan ve deri çilli görülmektedir. Bu genetik değişim Afrika’daki siyah derili insanın kuzey coğrafik bölgelere göçünde D vitamini sentezi için gerekli idi.

Derimizin genel rengi içsel ve dışsal faktörlerin kontrolü altındadır.


Derimizin rengini etkileyen içsel faktörler

  • Dermiste fibroblastlar, epidermiste keratinosit ve melanositlerin oluşturduğu kompleks yapı faktörleri
  • Vücutta farklı anatomik alanlarda pigment dağılımının farklı olması
  • Etnik ve genetik faktörler
  • Yaş faktörü
  • Dolaşımdaki endokrin faktörler yani hormonlar
  • Deride sinirsel uyarılar, nöroendokrin faktörler
  • Deride inflamasyonu etkileyen faktörler
  • Derimizin rengini etkileyen dışsal faktörler
  • Güneş ve yapay ışık kaynaklı UV
  • Hava kirliliği
  • Kimyasallar
  • İlaçlar
  • UV neden olduğu deri pigmentasyonu


En basit örneği bronzlaşmaktır. Bu aslında düşük dozlarda bile UV nin hücrelerde neden olduğu DNA hasarını azaltmayı amaçlar aslında derinin çevresel koşullara olan adaptasyonudur. Deride stratum korneumda keratin ve proteinler UV yi emerek yada yansıtarak önemli koruyucu bariyer oluşturmaktadır. Bu nedenle melanin kadar stratum corneumun kalınlığı son derece önemlidir. Deri güneşle ilk temasında keratinositlerde çoğalma gözlenmektedir. 2 günde bu maksimum olmaktadır. 1 hafta sonra normale dönmektedir. Derinin eski kalınlığına dönmesi 1-2 ay sürmektedir.



Deri Rengi




Güneşe maruz kalındığında birkaç dakika içerisinde deride erken pigmentasyon olmaktadır. Pigmentasyon artışı 1-2 saat içerisinde maksimum olmakta ve 3-24 saat içerisinde kaybolmaktadır. Bu güneşte bulunan UVA bağlı olarak gelişmektedir. Deride keratinositlerde zaten var olan melaninin fotoksidasyonundan ve melanositlerdeki melaninin keratinositlere erken transferinden kaynaklanmaktadır. Güneşe daha uzun süre maruz kalındığında ise 2-3 gün içerisinde kalıcı bronzlaşma yani deride melanin artışı ortaya çıkmaktadır. Bu geç gelişen pigmentasyon ise UVB başta olmak üzere UVA ile infra-redlere bağlıdır. Melanositlerde yeni melanın yapılmakta ve 2-3 günde keratinositere transfer gerçekleşmektedir. Bu 3. haftada maksimum olmakta, normale dönmesi 8-10 ay sürmektedir. Bu bronzlaşma deride var olan pigment miktarına ve cilt tipine bağlıdır.

Güneşe maruz kalındığnda melanositlerde MSH öncül yapısı olan proopiomelanokortin (POMC), bununun hücre yüzeyindeki reseptörü olan melanocortin 1 receptor (MC1-R), Tirozin, tirozin reseptör ile ilişkili protein 1 TYRP1, protein kinaz C (PKC) artmaktadır. Ayrıca UV keratinositlerdede endothelin-1 (ET-1) ve POMC yapımını arttırmaktadır. Bunlarda elanositlerde melanogenezise neden olmaktadır.



Deri Rengi




Melaninin deride UV nin neden olduğu kızarıklığa-eriteme karşı koruyucu etkisi en koyu kişilerde en açık deriye sahip kişilere göre 10-15 katdan daha azdır. Ancak melaninin bu küçük gibi görünen etkisi cilt kanserine karşı 500-1000 kat koyu tenlilerde koruyucu olmaktadır. Bu nedenle deride açık renge neden olan MC1R gen çeşitliliği melanoma ve melanoma dışı cilt kanserleri riskini göstermektedir. Diğer taraftan melanosomlarda feomelanin içeriğideki fazlalık melanoma ve malanoma dışı cilt kanserleri riskini arttırmaktadır.


Derinin pigmentasyonunda hormonların kontrolü

Deri pigmetasyonunda hormonsal etki fizyolojik yada patolojik endokrin değişikliklerde görülebilmektedir. Örneğin gebeliklerde(östrojen ile melanokortin artmakta) vücudun belli alanlarında deri pigmentasonunun artması(genital bölge ve meme çevresinde deride koyulaşma), kadın yada erkekte ergenlik döneminde genital alanda pigmentasyonun artması ve gebelikte yüzde melazma gelişimi gibi fizyolojik süreçler.

Gebelikte son 3 ayda östrojen, progestron ve MSH artmaktadır. Buda gebelikte yüzde renk koyulaşması yapan melasma gelişimini açıklamaktadır. Melasmada melanosit sayısı normal ancak melanositerde dendirtler ve melanosomlar fazla ve içeriğinde ömelanin bulunmaktadır.

Addison hastalığında böbrek üstü bezinden aşırı salınan ACTH melanositler üzerinde melanokortin gibi davranmaktadır. Buda deride pigmentasyon artşına eden olmaktadır.

α-MSH insanda deride pigmentasyon artışına neden olmaktadır. Bu böbrek bezinin yetersiz çalışma koşullarında(Addison hastalığı gibi) görülebilmektedir. Böbrek bezi yetersiz çalışdığında hipofizden daha fazla α-MSH salgılanmaktadır. Hipofizde pro-opiomelanokortinden  (POMC) α-MSH, ACTH ve  β-endorfin yapılmaktadır. POMC sadece hipofizden değil deri ve kıl folliküllerindede yapılmaktadır. Bu yapılan POMC dan deride keratinosit ve melanositlerden α-MSH yapılmaktadır. POMC da mutasyon saçta kızıl renge ve deride açık tene neden olmaktadır.


Derinin pigmentasyonunda oto kontrol

Deride fibroblast-keratinosit-melanosit kompleks yapısı bazı kimyasalar ile deri pigmentasyonunu kontrol etmektedir.

Deride epidermis ile dermisin mezenşimal hücreleri olan fibroblastlar arasındaki ilişki önemlidir. Buna Epitelial-mezenşimal ilişki EMI denilmektedir. Aslında sadece deri değil böbrek, akciğer gibi birçok organda bu ilişki görülmektedir. Bu ilişki içerisinde epitel-fibroblast ilişkisi bir çok ara madde terafından düzenlenmektedir. Bunların hepsine birden homeobox(HOX) denilmektedir. HOX içerisinde fibroblast büyüme faktörleri, sonic hedgehogs, Wnt/-catenin/Lef1, ve kemik morfogenez proteinleri bulunmaktadır. Melanositlerin fonksiyonları bunlar tarafınd düzenlenmektedir.

Keratinositlerde ve fibroblastlarda bazı sitokinler, büyüme faktörleri ve inflamasyonda rol alan maddeler yapılmaktadır. Bunlar melanositlerde melanogenezisi ve melaninin keratinositlere olan transferini arttırmaktadır.

Bunlardan melanosit büyüme faktörü melanositlerin büyüme ve pigmentasyonunu etkilerken melanositlerin şeklini, dendirtlerini ve matrix proteinlere olan yapışmasını etkilemektedir.

Alfa MSH, ACTH, temel  fibroblast büyüme faktörü(bFGF, FGF-2), sinir büyüme faktörü(NGF), endotelinler, granülosit-makrofaj koloni uyaran faktör(GM-CSF), lösemi basılayan faktör ve karaciğer hücresi büyüme faktörü (HGF) deri hücreleri olan keratinositler tarafından yapılmaktadır ve melanositlerin çoğalmasını ve farklılaşmasını sağlamaktadır.

Ayrıca fibroblastlarda NGF benzer neurotrophin-3 (NT-3) yapılamaktadır buda aynı etkileri yapmaktadır.

El ve ayaklarda fibroblastlarda yapılan dickkopf 1 (DDK1) in melanostilerin çoğalmasını baskıladığı ve melanogenezisi baskıladığı gösterilmiştir. DDK1 melanositlerin büyüme ve fonksiyonunu sağlayan Wnt/-catenin inhibe ederek bu etkisini göstermektedir. DKK1 ayrıca melanositler dışında keratinositeride baskılayarak melaninin dendiritlerden emilimini azaltmaktadır.

Prostaglandin (PG) E2 ve PGF2 keratinositlerde yapılmakta ve bunlar proteinaz ile aktive olan reseptör 2 (PAR-2) uyarmaktadır. Buda melanositlerde dendritlerin oluşumunu uyarmaktadır.

Stem cell faktör-SCF deride keratinositler ve dermal fibroblastlar tarafından yapılmakta melanosit yapımını arttırmaktadır.

Endothelin-1 keratinositlerde sentezlenmektedir ve deride melaositlerin çoğalmasını sağlamaktadır.

Calcitonin gene-related peptide (CGRP) deride keratinositler tarafında yapılmaktadır ve melanositlerin çoğalması ve melanogenezisi arttırmaktadır.

Nöroendokrin faktörler deriden keratinositler tarafından sentezlenmektedir. Nörotropinler nöron büyüme faktörü NGF ve nörotropin – 3 NT-3 dür. Melanositler için utlak gereklidirler.

Endorfin-Adrenalin epidermis ve kıl follliküllerinde melanogenezise neden olmaktadır.

Deride beta endorfin, ACTH ve α-MSH biyoaktif peptidlerdir ve  proopiomelanocortin (POMC) dan sentezlenmektedir. Corticotropin-releasing hormone-CRH hipfizde ve deriden POMC yapımına neden olmaktadır. POMC deride ve hipofizde CRH salınımını baskılamaktadır. Melanositlerde melanin yapımını uyaran peptidlere melanokortin denilmektedir. Melanokortinler ACTH, alfa-MSH, beta-MSH ve gama-MSH dır ve yine POMC dan yapılmaktadır(bu yapımda proconvertase 1 ve 2 enzimleri rol oynamaktadır).

Melanocortinlerden ACTH steroid yapımnı, ACTH ve 3 MSH melanin yapımnı uyarmaktadır. Besinlerle MSH ın alfa ve gaması alınabilmektedir. α-MSH bu gurupta en sık bilinenidir ve melanositlerde ömelanin sentezini arttırmaktadır. Bu etkilerini MC1R reseptörleri ile göstermektedir. Bu reseptörü α MSH uyarması melanositlerde çoğalmaya ve melanogenezise neden olmaktadır.

MC1R reseptörleri ACTH ve α MSH aynı, beta MSH biraz düşün ve gama MSH en düşük cevap vermektedir.MC1R reseptörleri ve bunlarla ilişkili G protein melanin kalite ve kantitesini belirlemektedir. MC1R ile aynı düzenlemeyi MSH ve ACTH yapmaktadır. Bunların etkileri karşısında ise Agouti ile yapılan proteinler (ASP) yer almaktadır. MC1R ömelanin yapımını sağlarken ASP feomelanin yapımını sağlamaktadır.


Derinin pigmentasyonunda ilaçların etkisi

Antibiyotiklerden sülfonamidler, tetrasiklinler, diüretikler, NSAI, ağrı kesiciler ve bazı psikiyatri ilaçları deride pigmentasyon yapmaktadır.

Doğum kontrol hapları melasmaya benzer yüzde pigmentasyon artışına neden olabilmektedir.

Hidantoin başta olmak üzere antiepileptik ilaçlar(sara ilaçları), chloroquine(sıtma ilaçaları), levodopa(parkinson hastalığında kullanılmaktadır) ağır metaller(arsenik, bizmut, altın ve gümüş),  kemoterapide kullanılan siklofosfamid, 5 flırourasil, doxorubicin, daunorubicin, belomycin) melanogenezie neden olmaktadır.


Deri pigmentasyonunda inflamasyonun etkisi

Deride inflamasyon sonrası gelişen hiperpigmentasyona postinflamatuar hiperpigmentasyon;PIH denilmektedir. Daha koyu tenli kişileri tercih etmektedir. Meanosit sayısı normal ancak melanosom artmıştır.Deride gelişen basit bir inflamasyon sonrasında bile iyileşme döneminde pigmentasyon artışının yaşanması deride pigmentasyonun sadece hormonsal kontrollerle gelişmediğini, deride lokal faktörlerinde etkili olduğunu göstermektedir.

Deride inflamasyonda rol alan sitokinleri eicosanodilerde etkili olmaktadır. Bunlardan sitokinlerden interlökün (IL)-1 ve 6, tümör nekroze eden faktör alfa (TNF-α) , eicosanoidlerden  prostaglandin (PG) E2, PGE1, lökotrienlerden (LT) B4, LTC4 ve LTD4, tromboksanlardan TXB2 ve histamin melanosit üzerinde melanogenezisi arttırmaktadır.


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency