Kalıtsal hemokromatozis, aşırı demir emilimine yol açan ve başta cilt, tırnaklar ve mukozalar olmak üzere birden fazla organı etkileyen genetik bir hastalıktır. Kalıtsal hemokromatoziste hiperpigmentasyon, vücut kıllarında artış (hipertrikoz) ve dirençli kaşıntı (pruritus) gibi deri belirtilerinin ortaya çıkışı, cilt kanserleriyle ilişkili durumlar ve porfiri kutanea tardanın birlikte sık görülmesi dermatolojik açıdan önemlidir. Kalıtsal hemokromatozisin genetik yapısı göz önüne alındığında, hastalığın erken tanısı önleyici müdahaleleri önemli ölçüde sağladığı gibi, ailesinin genetik taramasının yapılmasını da sağlamaktadır. Hastalığın dermatolojik bulgularının özellikle güneşe maruz kalan bölgelerde ortaya çıkıyor olması nedeniyle, güneş ve ışık duyarlılıklarında ayırıcı tanıda kalıtsal hemokromatozise öncelik verilmelidir.

Kalıtsal hemokromatozis Avrupa kökenli her 200 kişiden yaklaşık 1'ini etkileyen otozomal resesif genetik geçiş gösteren bir hastalıktır.

Kalıtsal hemokromatozis sıklıkla 40-60 yaşları arasında teşhis edilir ve kadınlarda adet döngüleri ve gebelik sırasında fizyolojik demir kaybı nedeniyle daha geç ortaya çıkar. Bu nedenle hafif derecede bozulmuş karaciğer fonksiyon testleri ve spesifik dermatolojik belirtileri olan yaşlı hastalarda kalıtsal hemokromatozis düşünülmelidir.

Çalışmamızın ortalama yaşı da buna paralel olarak 55,88 yıldı. Ancak Hamilton ve arkadaşları ile Wolf ve arkadaşları tarafından bildirildiği gibi, hafif derecede bozulmuş karaciğer fonksiyon testleri ve dermatolojik belirtileri olan yaşlı hastalarda HH düşünülmelidir.

Vücutta demir metabolizmasını düzenleyen genlerdeki mutasyonlardan kaynaklanmaktadır. Bu mutasyonlara bağlı olarak çeşitli organlarda demir emilimi ve birikimi görülmektedir. Hastalığın en yaygın yaygın formu, HFE genindeki mutasyonlardan kaynaklanır, ancak HJV ve TFR2 gibi diğer genlerin de rol oynadığı ileri sürülmüştür. Kalıtsal hemokromatozis hakkında bilgilerimizin ilerlemelere rağmen, hastalık hakkındaki hala boşluklar bulunmaktadır. Örneğin, vücutta demir birikiminin hiperpigmentasyona ve diğer cilt değişikliklerine yol açma mekanizması tam olarak anlaşılmamıştır. Çünkü hastalıkta hiperpigmentasyonda demir birikiminden ziyade melanin artışı saptanmıştır. 

Karaciğer, kalp, pankreas ve ciltte artan demir birikimi birden fazla belirtiye yol açar. Kalıtsal hemokromatozis hastalarında en sık bildirilen eşlik eden hastalıklar şunlardır:

  • Diyabetes mellitus 

  • Gonadal yetmezlik 

  • Kalp hastalığı 

  • Osteoartrit dahil kemik ve eklem bozuklukları 

  • Hipotiroidizm 

  • PCT (Porfiri Kutanea Tarda) (%9): PCT ve Kalıtsal hemokromatozis arasındaki hem epidemiyolojik hem de patofizyolojik olarak sağlam bir ilişki bulmuştur. Klinik bir ortamda, PCT altta yatan hemokromatozis için erken bir bekçi görevi görebilir. Önemli bir çalışma, PCT ve hemokromatozis birlikte tanısı konulan hastaların büyük bir kısmında başlangıçta PCT ile ilişkili semptomlar gösterdiği ve bunun daha sonra gizli hemokromatozisi ortaya çıkardığını göstermiştir. Bu nedenle PCT hastalarında Kalıtsal hemokromatozis taraması yapılmalıdır.  

En sık bildirilen ilişkili belirti ve semptomlar sırasıyla:

  • Hepatomegali (karaciğerde büyüme)

  • Kilo kaybı veya kaşeksi 

  • İştahsızlık 

  • Karın ağrısı 

  • Halsizlik veya yorgunluk 

Hastalığın dermatolojik belirtileri yaygındır ve hastalığın ilk belirtilerinden biri olabilmesi nedeni ile önemldiir. Cilt bulguları arasında vücudun güneş be ışığa daha fazla maruz kalan bölgelerinde; özellikle yüz, boyun ve ellerde pigment artışı(hiperpigmentasyon), bronz benzeri renk değişikliği, kıllarında artış (hipertrikoz), cilt kuruluğu(kseroz) ve kaşıntı bulunur.

  • Kalıtsal hemokromatozis hastalarında baskın dermatolojik bulgu hiperpigmentasyon ve yara izlerinin hiperpigmente olmasıdır. Hiperpigmente lekeler gri ve bronzlaşmış cilt gibi özelliklerle karakterizedir. Bu bulgular ağırlıklı olarak vücudun ışığa maruz kalan bölgelerinde ortaya çıkmaktadır. Ağız mukozasında özellikle yanak mukozasında hiperpigmentasyon olabilmektedir. 
  • Yüzde hipertrikoz (aşırı kıllanma) gözlendiğinde sıklıkla PCT (Porfiri Kutanea Tarda) ile birlikteliği gözlenmekte. 
  • Kalıtsal hemokromatozis PCT (Porfiri Kutanea Tarda) ile birlikte olduğunda sıklıkla hasas ve kırılgan bir cilt ve milia lezyonları ile birliktedir. Bu durumlar tipik olarak güneşe maruz kalan bölgelerde, özellikle ellerin sırt tarafında gözlemlenmektedir. Ayrıca, özellikle ellerin sırtında veya bacakların ön yüzeylerinde olmak üzere deri atrofisi ve atrofik izlerde gözlenmektedir. 
  • Kalıtsal hemokromatoziste nonskatrisyel(yara izi bırakmayan) ve skatrisyel saç dökülmesi(Alopesi) görülmektedir. Nonskatrisyel alopesiler alopesi areata ve alopesi universalis gibi farklı klinik şiddetlerde ortaya çıkmaktadır. 
  • Kalıtsal hemokromatoziste diğer bir deri bulgusu genel yaygın kaşıntıdır(pruritus)Kaşıntı, demir eksikliğinde daha sık bildirilmektedir. Ancak, kalıtsal hemokromatozisde kaşıntıyı içeren mekanizmalarla ilgili iki hipotez vardır. Birincisi cildin demir birikimlerinin C sınıfı lifleri doğrudan uyarması. İkincisi ise demir birikimlerini uyararak doku mast hücrelerinden lokal histamin salınımıBazı vakalarda antihistaminik tedavinin etkisiz olması nedeniyle, ilk hipotez daha olasıdır. Ayrıca, kaşıntı hipotiroidizm veya kolestaz gibi kalıtsal hemokromatozis komplikasyonlarıyla ilişkili olabilir. Kaşıntı şikayetleri bağlamında demir eksikliğini veya HH'yi gözden kaçırmamak için, hastanın demir profilinin taranması da dahil olmak üzere kapsamlı bir araştırma uygulanmalıdır.
  • Kalıtsal hemokromatozis hastalarında daha az yaygın görülen diğer dermatolojik bulgular arasında şunlar yer almaktadır:
    • Başparmak, işaret parmağı ve orta parmakta koilonişi (kaşık tırnak).
    • Ön kol, bilek, ayak ve pretibial yüzeyde iktiyoz benzeri durum (balık pulu görünümü).
    • Güneş alan bölgelerde hafif eritemli kenarları olan sklerotik, bazen morumsu lezyonlar.
    • Ellerin üzerinde iyileşmenin çeşitli aşamalarında eritemli papülonodüler lezyonlar.
    • Bacaklarda ilerleyici pigmentli purpurik lezyonlar.
    • Boyun ve sırtta bulunan pigmentli keratinöz kistler (pigmentli epidermal kistler).

Bu klasik deri bulguları dışında cilt kanserinin daha sık olabileceği düşündürmektedir. Birçok çalışma cilt kanserleri, özellikle melanom ve bazal hücreli karsinom (BCC) ile kalıtsal hemokromatozis arasında olası bir ilişkiyi göstermektedir.   

Kalıtsal hemokromatoziste genellikle klinik özellikleri ile ön tanı konularak serum ferritin düzeyleri, transferin satürasyonu ve genetik testler gibi laboratuvar testleri ile kesin tanı konulmaktadır. 

Kalıtsal hemokromatoziste tedavi önerileri arasında vücut demir yükünün azaltmak için flebotomi(kan verilmesi) uygulanmaktadır. Flebotominin yapılamaycağı veya etkisiz olduğu durumlarda ise demir şelasyon tedavisi yapılmaktadır. Ayrıca Hastalığın kalıtsal yapısı nedeniyle genetik danışmanlık ve aile üyelerinin taranması son derece önemlidir. Flebotomi/veneseksiyon uygulanan hastaların cilt belirtilerinde klinik olarak ölçülebilir bir azalma sağlanmaktadır. Bununla birlikte, tırnak belirtilerinin flebotomiden sonra değişmeyebileceği bildirilmiştir. Kalıtsal hemokromatozis ve eş zamanlı PCT (Porfiri Kutanea Tarda) birlikteliğinde flebotomi ile veya flebotomisiz düşük doz hidroksiklorokin tedevileri uygulanabilir. Alopesi gösterenlerde immünoterapi , kortikosteroid kullanımı flebotomi ile birleştirilmektedir. 


Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency