Koku bir duyu olmanın ötesinde sosyal etkileşimimizi ve uyarılmamızda da önemli bir role sahiptir. Kokunun az bilinen bu yönü “feromonlar”.

Doğada tüm canlıların hata bakterilerin bile “feromon” adı verilen türe özgü kimyasallar salgılamaktadır.  Feromonlar türlere özgüdür ve kendi türlerinden olan diğer bireylerin cinsel ve toplumsal  davranışı ile üreme fizyolojisi üzerinde çok önemli rol oynayan bazı özel kimyasalların genel adıdır. Bunun bir hormon olduğu da ileri sürülmektedir.

Feromonlar bazı türlerde; ergenlik-puberte zamanını ayarlar, erkek ve dişinin üreme ile ilgili davranışlarını etkiler, dişinin yavrusuna karşı davranışlarında rol oynar.

Feromonların kaynağı idrar ve bazı dış salgılardır. İnsanlarda da ter ve vajinada feromonlar olduğunu gösteren çalışmalar var.

Feromonlar ile ilgili omurgalılar ve bitkiler üzerinde göreceli olarak az çalışma bulunsa da, böceklere ait feromonlar çok net bir şekilde bilinmektedir.

Türe özgü çok farklı çeşitlerde feromonlar bulunmaktadır: Yığılma feromonları, alarm feromonları, açıklayıcı feromonlar, salıcı feromonlar, sinyal feromonları, birincil feromonlar, bölgesel feromonlar, iz feromonları, bilgi feromonları, seks feromonları, Nasonov feromonları, Asil feromonlar, sakinleştirici feromonlar, nekromonlar bunların bazılarıdır.

İlk olarak 1959 yılında Peter Karlson ve Martin Lüscher tarafından dişi bir ipek böceğinde keşfedilmiş. Yunanca “pherein” iletmek ve “hormone” hormon kelimelerinin birleşimi ile adlandırılmıştır.

Hayvanların havadaki feromonları algılamasını sağlayan “Jacobson organı” Ludwig Jacobson tarafından keşfedilmiştir. Ancak bu organ henüz insanlarda bulunamamış. Yerine farklı bir yapı kullanılıyor mu ? insanlarda feromonlar nasıl algılanıyor bu tam olarak bilinmiyor. Bu nedenle feromonlar ve insanlar üzerinde çalışmalar halen devam etmektedir.

İnsanlarda feromonların algılanmasını sağlayan, temel koku sisteminin dışında bir de aksesuar koku sistemi olduğu ileri sürülmekte ve buna “vemoronazal sistem” denilmektedir. İnsanda vemoronazal sistemin anne karnında iken var olduğu ancak gelişim sürecinde gerilediği düşünülmektedir.

Feromonlar ve insanlar üzerindeki etkisi üzerine ilk bilimsel bir çalıma 1995’te Claus Wedekind tarafından yapılıyor. Bu çalışmada erkelere daha önce kullanılmamış ve aynı fiziksel özelliklere sahip tişörtler veriliyor. Erkek deneklerden bu tişörtleri üst üste iki gece uyurken giymeleri isteniyor. Bu arada erkelerden kokulu temizlenme ürünleri, parfüm ve tıraş losyonları kullanmaları istenmiyor. Daha sonra erkelerin tişörtleri toplanarak kadınlara koklatılıyor. Claus Wedekind koku ile çekicilik arasındaki ilişkiyi yani feromonları belirlenmeye çalışılıyor.

Sonuç; kadınlar kendi bağışıklık sistemlerinden farklı bağışıklık sistemlerine sahip erkeklerin kokularını daha çekici kokular olarak belirlemekteler.

Bunun açıklaması; insan lökosit antijen sistemi (HLA) bağışıklık sistemimizin dış tehditleri algılayıp onlarla savaşmasını sağlayan protein kodlarıdır. Bunlar ne kadar çeşitlilik içeriyorsa bağışıklık sisteminiz o kadar dirençli ve esnektir. HLA’nın koku sistemine nasıl yansıdığı ve algılandığının tam mekanizması bilinmiyor.

Ancak bu deneyde kadınların seçimlerinde kokunun dışında feromon olabilecek insan lökosit antijen sistemi (HLA) algıladıkları  ve kendi HLA sistemlerinden münkün olduğunca farklı HLA sistemlerine sahip erkekleri çekici buldukları görülmüştür(temel amaç çiftleşerek oluşacak sonraki kuşakların en güçlü bağışıklık sistemine sahip olmasını sağlamaya çalışmak).

Ancak hala bu etkileşimden insan feromonların sorumlu olup olmadığının kesinleşmediğini biliyoruz. Bu deneyin benzer bir çalışmada ise kadınlara tişörtler koklatılmış, erkelerin fotoğrafları gösterilmiş ve menstüral dönemleri kaydedilmiştir. Kadınların ovülasyon-yumurtalama dönemlerinde koku yani feromonlardan daha çok yüz simetrisine göre çekiciliği belirledikleri görülmüştür. Yani üretkenliklerinin zirvesinde iken düzgün genli (simetrik yüz) erkekleri kendilerine eş olarak seçmişler.

Kadınlar koklama duyusunu eş seçiminde daha etkin kullanıyorlar. Muhtemelen daha iyi koku alabildikleri için. Yani kadınların koku hassasiyeti erkeklerden çok daha fazla.

Ama erkeklerin de koku alarak karşı cinste fark ettikleri bir şey var; kadınların yumurtlama dönemi yani ovulasyon. Yapılan bir araştırmada menstürasyon döngüleri sorularak 3 gece üst üste tişört giydirilen kadınların tişörtleri bu sefer erkeklere koklatılmış. Sonuç; erkekler kadınların yumurtalama döneminde giydikleri tişörtü “en hoş kokulu” olarak seçmişler. Bir şekilde erkekler yumurtalama dönemindeki kadınları daha çekici buluyorlar.

Ancak unutulmamalıdır ki koku ideal partner seçiminde önemli ama tek etmen ve belirleyici değildir. Görünüş, davranışlar, bakışlar, duygusallık ve kendini ifade yeteneği gibi.

İnsanlarda türümüze özgü feromonlar son yılarda hızla saptanmakta. Koltuk altımızda bulunan apoekrin bezlerinden ve cinsel organlarımızın etrafında yer alan apokrin bezlerden salgılanan homonlar saptanmıştır. Bunların özellikle üreme dönemlerinde arttıkları gösterilmiştir.

Bunlar esasında üreme açısından çok kıymetli olan feromonları da içermektedir.

Bugüne kadar koltuk altımızdan salgılanan 3 farklı feromon (androstenon, andtrostenol ve androstadiyenon), cinsel organlarımızın etrafından salgılanansa alifatik asit adı verilen bir grup feromon tespit edilmiştir. Bunlardan androstenol kadınlarda yaygın olarak görülen feromondur. Bu feromonu salgılayan kadınlar ile temasta olan kadınların bu kişiyi daha “sıcakkanlı” ve “arkadaş canlısı” buldukları, bu kokuyu alan erkeklerin ise bu kadınları daha çekici bulmakta ve daha fazla arzulamaktadır.

Androstenon ise iki cinsiyette de ilginç bir fizyolojik değişime neden olmaktadır. Bu feromona maruz kalan bireylerde sempatik sinir sistemi tetiklenir, birey terlemeye ve heyecan duymaya başlar. Bu da, derinin nemlenmesine ve elektrik iletkenliğinin değişmesine neden olmakta. Androstenon, seks ve aşk sırasında yaşanan duyguları tetikleyen temel kimyasallardan birisi olabilir.

Koltuk altından salgılanan son feromon ise androstadiyenon isimli kimyasaldır. Bu feromonun, dişileri uyardığı ve duygularını tetiklediği tespit edilmiştir. Bu feromona maruz kalan kadınlarda acıya toleransları yükselmekte; hatta acı algıları değişmektedir. Son olarak, androstadiyenona maruz kalan dişilerin, karşılarındaki erkek cinsel olarak negatif yaklaşımlar sergilese bile, daha duygusal ve anlayışlı hale geldikleri gözlenmiştir. Bu da, popülasyon içerisindeki olumsuzlukların çözülmesinde katkı sağlayacak bir adaptasyon olarak görülmektedir.

Son olarak, insan feromonlarından alifatik asitler (kopulinler); bu kimyasallar, kadınlarda vajina etrafından salgılanan ve 6 farklı türü tespit edilmiş olan feromonlardır. Ne var ki insanlarda evrimsel değişim sürecinde bu salgılar körelmektedir. Rhesus maymunlarında bu 6 feromon da bulunuyor olmasına rağmen, insan popülasyonlarının sadece %33 civarında bu feromonların tamamının salgılanabildiği düşünülmektedir. Bu kimyasallar, vajinal sıvı içerisinden yayılırlar ve tahmin edilebileceği gibi, cinsellik açısından önemli feromonlardır. Ancak insan evrimsel gelişimi ve sosyalleşmesi ile üremeyi kültürel bir boyutta ele almakta ve üreme organları gizlendiği için kopulinler daha da körelecektir.

İnsanlarda feromonlar ile ilgili ilginç bir önerme ise şudur. İnsanlar feromonlar açısından körelmeyi “salgılanma” açısından değil, “algılanma” açısından yaşamıştır. Yani bizde tüm canlılar gibi feromonları halen salgılıyoruz ancak burnumuzun buna hassasiyeti oldukça azalmıştır. Burnumuzda yer alan vomeronazal organ, oldukça ufalmıştır ve reseptörlerinin tamamı çalışmamaktadır. Vomeronazal organ ile merkezi sinir sistemi arasında hiçbir nöral bağlantı olmadığının görülmüştür.

Feromonlar ile ilgili anlaşılması gereken en önemli nokta, bu hormonların biz insanlarda doğrudan değil, dolaylı olarak işlev gördüğüdür. Yani bir dişi, bir erkek feromonu kokladığı diye birbirini çekici bulmayacak. Bu nedenle kimi zaman piyasada görebileceğiniz “afrodizyak ve feromon içerikli parfümler” iddiası tamamen saçmalık ve birer para tuzağıdır.


Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency