Yaşlanma, vücudun her alanını etkilerken, dış görünüşümüzde de belirgin değişiklikler meydana getirir. Ancak, yüzümüzdeki yaşlanma belirtileri genellikle daha belirgindir. Zamanla yüzümüzde bazı değişiklikler ortaya çıkar; bunların bazıları açıkça görülür ve tanıdık gelir. Alın genişlerken saç çizgisi geriye doğru çekilir, yüz yaşlandıkça daha uzun ve dar bir görünüm alır. Yüzün gençlik simgesi olan üçgen şekli tersine dönerken, estetik açıdan önemli bazı alanlar kaybolur, bazıları ise daha belirgin hale gelir. Profilde, yüzün yumuşak eğimleri kaybolur ve düzleşir; bu da istenmeyen konturların ortaya çıkmasına neden olurken, bazı anatomik yapılar uzamaktadır.

Yüzdeki yaşlanma belirtileri, öz algıyı ve çevresel algıyı değiştirdiği için özbenlik algımızı, ruh halimizi ve sosyal ilişkilerimizi olumsuz etkileyebilir. Bu belirtiler, bireyin gerçek duygularını yansıtmayan yanlış algılara yol açabilir (örneğin, öfkeli, yorgun veya üzgün görünmek gibi). Yüzün güzellik ve çekicilik algısında, uyumlu, dengeli ve simetrik özellikler genç bir yüz için tanımlanır ve genç yüzlerin daha olumlu duygular iletme olasılığı daha yüksektir. Zarif bir yaşlanma, yüzde estetik alanların dolgunluğunun korunduğu, üç boyutta dengeli oranların sağlandığı, pürüzsüz yüz hatlarına sahip ve tüm yüz bölgeleri arasında dengeli geçişlerin olduğu, yalnızca hafif çizgiler ve cilt lekeleri bulunan bir yüz ile eş anlamlı olabilir.

Yaşlanma, yüzün anatomik katmanlarını içeren karmaşık, dinamik ve iç içe geçmiş bir süreç olarak kabul edilmektedir. Zaman, cinsiyet veya ırk/etnik köken açısından benzerlik gösterse de, yaşlanmaya bağlı yüz özelliklerinin değişim oranları ve hızları bireyler arasında farklılık göstermektedir. Yaşlanma sürecinde yüz kemiklerinin yeniden şekillenmesi, fotohasar, kırışıklık oluşumu ve yumuşak dokuların yeniden dağılım oranları, farklı ırk ve etnik gruplar arasında değişiklik göstermektedir. Ancak, yaşlanmaya daha yakından bakıldığında, kemikten cilt dokusuna kadar yaşa bağlı değişikliklerin neredeyse benzer olduğu görülmektedir.


Sosyokültürel gelişmeler, insanların daha genç, güzel ve kusursuz görünme arzusunu artırmıştır. Bu doğrultuda gerçekleştirilen estetik uygulamalar, bireylerin psikolojisini, özgüvenini ve iş ile sosyal hayattaki etkileşimlerini olumlu yönde etkilemektedir. Dolgu maddesi uygulamaları, bu ihtiyaçları karşılamak amacıyla geliştirilmiş ve son yıllarda estetik işlemlerde güvenle kullanılmaya başlanmıştır.

Uluslararası Estetik Plastik Cerrahi Derneği'nin 2023 yılına ait verilerine göre, dünya genelinde cerrahi ve cerrahi olmayan tedavilerin birleşimiyle yaklaşık 34,9 milyon estetik işlem gerçekleştirilmiştir. Cerrahi olmayan uygulamalar arasında botoksun ardından en çok tercih edilen dermal dolgular, günümüzde insan vücudundaki destek dokularına benzer ve yüksek teknolojilerle üretilen maddeler içermektedir.

Cilt destek dokularının azalması, cilt altı yağ dokularının kaybı, kas ve kemik dokusundaki bölgesel değişiklikler, mimikler ve yer çekiminin etkisiyle dokuların yer değiştirmesi, yüzün yaşlanma sürecinde belirgin hale gelmektedir. Bu değişimlerin tümü, ciltteki kollajen, elastin ve hücreler arası destek maddelerinin (örneğin, hyaluronik asit) üretimindeki düzensizlik ve azalmadan kaynaklanmaktadır. Dolgu maddeleri, bu destek dokusu kayıplarını telafi etmek amacıyla geliştirilmiştir.

Bu uygulamalar, yalnızca yaşlanma belirtilerinin giderilmesinde değil, aynı zamanda ciltteki yara, ameliyat, sivilce veya çiçek sonrası oluşan çukur bölgelerin doldurulmasında, yüze ve dudaklara hacim kazandırılmasında, asimetrilerin düzeltilmesinde ve yüzün simetrik görünümünün sağlanmasında da kullanılmaktadır. Dolgu maddeleri, uygulandıkları alanlarda hacim etkisi yarattığı için yüz germe işlemlerinde de tercih edilmektedir.

İlk dolgu uygulamaları, 1893 yılında Neuber'in koldan alınan yağ dokusunu yüze uygulamasıyla başlamıştır. 1899 yılında Gersuny, sıvı parafin dolgu maddelerini kullanmaya başlamıştır. 1940-1960 yılları arasında ise sıvı silikon, Avrupa ve Amerika'da dolgu olarak tercih edilmiştir. Ancak parafin ve silikon, ciddi yan etkileri nedeniyle günümüzde kullanılmamaktadır. 1980'lerde kollajen, 1989'da ise hyaluronik asit kullanılmaya başlanmış ve 2003 yılında hyaluronik asitlerin kullanımı için FDA onayı alınmıştır. Zamanla, enjekte edildiği dokudan büyük ölçüde kaybolan ve bu nedenle geçici dolgu maddeleri arasında yer alan hyaluronik asitleri, poli laktik asit (PLLA) ve kalsiyum hidroksiapatit içeren geçici dolgu maddeleri takip etmiştir. Kalsiyum hidroksiapatitler 2006 yılında, PLLA ise 2009 yılında FDA onayı almıştır. Kalıcı dolgu maddeleri arasında yer alan polimetilmetakrilat (PMMA) ise 2006-2015 yılları arasında yalnızca akne sonrası izlerin tedavisi için FDA onayı almıştır.

Son yıllarda dolgu enjeksiyonlarının artışıyla birlikte, daha önce sınırlı sayıda bulunan dolgu markalarının yerini yüzlerce yeni ürün ve marka almıştır. Dolgu maddelerinin kimyasal içerikleri ve fiziksel özellikleri birbirinden farklılık göstermektedir. Tüm markalar, farklı ve daha gelişmiş teknolojiler kullandıklarını iddia etmektedir. Peki, hangi dolgu maddesini nasıl seçeceğiz ve doğru uygulama nasıl yapılmalıdır? Dolgu içerikleri hakkında edinilen bilgiler genellikle internet kaynaklıdır ve maalesef bu bilgilerin doğruluğu ve güvenilirliği konusunda endişelerimiz var. Hatta bazı internet kaynaklı ürünler şüpheli görünebiliyor. Bazı firmalar, yasal düzenlemelerden yararlanmak veya pazarlama stratejileri gereği aynı ürünü farklı ülkelerde farklı isimler ve ambalajlarla sunmaktadır. Bu durum, araştırma yapmayı ve doğru bilgiye ulaşmayı oldukça zorlaştırmaktadır. Dolgu maddesinin güvenliği, ürünün FDA, CE, TÜV onaylarına ve T.C. Sağlık Bakanlığı onayına sahip olmasıyla belirlenir. T.C. Sağlık Bakanlığı'nın SUT listesinde yer alan ürünleri güvenilir olarak kabul etmekteyiz. Dolgu maddesi uygulaması öncesinde, kullanılacak ürün hakkında detaylı bilgi alınması önemlidir. 

Yaşlanma süreci, yüzde ince çizgiler ve derin kırışıklıkların oluşmasına neden olur. Bu durum, yumuşak dokuların destek yapılarının azalması, yer çekiminin etkisiyle estetik anatomik alanların aşağı ve içe kayması, bazı bölgelerde (örneğin şakaklar) yağ dokusunun azalması ve diğer bölgelerde (örneğin çene altı) artmasıyla birlikte yüzün estetik konturlarının (konveks ve konkav yapılar) değişimiyle ilişkilidir. Ayrıca, kemik ve kıkırdak dokuların zamanla azalması (örneğin burun ucunun düşmesi, elmacık kemiklerinin küçülmesi) ve cildin yüzeysel estetik kalitesinin düşmesi (matlaşma, soluklaşma, lekelerin oluşumu) de bu sürecin bir parçasıdır.

Yüzeysel çizgiler ve kırışıklıklar, yaşlanmanın yanı sıra güneş ve ışık hasarı nedeniyle de ortaya çıkabilir. Bu durum, deride anormal elastin dokularının düzensiz birikimi olan elastozis ile ilişkilidir. Derideki destek yapıları olan kolajen ve hyaluronik asidin azalması, derin dermiste anormal elastin artışına yol açar. Tekrarlayan yüz mimik kaslarının kullanımı, yaşlanma ve çevresel faktörlerin etkisiyle kırışıklıkların daha derinleşmesine ve daha erken ortaya çıkmasına neden olmaktadır; bu, özellikle kaş ortası ve göz çevresindeki kaz ayakları kırışıklıklarında görülmektedir. Ayrıca, uyku sırasında yastık yüzeyinin basıncı nedeniyle yanaklar, çene ve göz çevresinde kırışıklıklar oluşur; bu tür kırışıklıklara "uyku çizgileri" denir.

yaslanma_ve_dolgu.jpg

Yaşlanma ve çevresel faktörlerin neden olduğu estetik sorunları gidermek için yüz gençleştirme ve cilt yenileme uygulamaları yapılmaktadır. Yüz gençleştirme işlemlerinin dört ana hedefi bulunmaktadır.

Yüzde kemik ve kıkırdak dokuların desteklenmesi

Kemik doku üstü greftleri, mevcut kemik dokusunun üzerine yerleştirilerek bu dokudaki kayıpları dengelemektedir. Bu greftler silastik, genişletilmiş politetrafloroetilen (ePTFE) ve Porex malzemelerinden üretilmektedir. Greftler, kemik dokusunun üzerindeki periosteum tabakasının üstüne veya altına yerleştirilmektedir. Bu yerleştirme işlemi, üstteki tüm destek dokularının hacimsel olarak desteklenmesini sağlar. Genellikle çene, mandibula köşesi ve burun sırtında uygulanmaktadır ve özellikle yüzün üç boyutlu yapısındaki konturların yeniden şekillendirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Bazı durumlarda, hastanın kalça kemiği, kulağı veya kaburgalarından alınan kemik ve kıkırdak dokuları tekrar kullanılabilmektedir. Kemik doku implantları, cerrahi yöntemlerle kemik doku sabitleyicileri veya dikişler ile yerleştirilmektedir. Son yıllarda, hastaya özel 3D yazıcılar kullanılarak da bu implantlar üretilebilmektedir. Ayrıca, kemik doku greftleri yerine dolgu maddeleri de tercih edilebilmektedir.

Baş, yüz, boyun ve dekolte bölgelerinde bulunan ve bu anatomik alanlarda sürekli bir bağlantı gösteren SMAS sisteminin desteklenmesi 

SMAS, deri altında yer alan yüzeysel kaslar, fasya ve aponeotik sistemin bir bileşenidir. Bu sistem içinde, saçlı deri altındaki galea ve boyundaki yüzeysel kas olan platysma gibi anatomik yapılar bulunmaktadır.

Yumuşak doku hacminin artırılması

Dolgu uygulamaları, yumuşak dokunun hacmini artırmak ve yüzün estetik konturlarını yeniden oluşturmak amacıyla gerçekleştirilir. Dolgu maddeleri, kemik dokusu ile deri arasında farklı anatomik seviyelere yerleştirilir.

Yer çekimi etkisiyle aşağı ve içe doğru kayan dokuların estetik anatomik alanlara asılması ve elastikiyeti artmış fazla derinin alınması işlemi

Bu yüz germe estetik uygulamaları, endolift olarak adlandırılan özel iplik sistemleri ile yapılan askılamalarla uygulanmaktadır.

Dolgular, yukarıda belirtilen hedefler için geniş bir kullanım alanına sahip olup, vücutta çeşitli oranlarda kullanılmaktadır.

Volüm Arttırma Amaçlı

  • Yüzde
    • Dudaklar
    • Alın konturları
    • Yanakların orta ve yan kısımları
    • Elmacık kemikleri
    • Şakaklar
    • Çene
    • Burunda hafif şekil düzensizliklerinde
    • Kulak memesi

volum yuz

  • Vücutta
    • Göğüs
    • Kalça
    • El üstlerinde


volum vucut
İnce Çizgilenme ve Derin Kırışıklıkların Giderilmesi İçin

  • Yüzde
    • Kaş arası(glabella) ve alın çizgilenme ve kırışıklıkları
    • Göz çevresi kırışıklıkları
    • “Nasojugal fold” (gözyaşı oluğu)
    • “Nasolabial fold”( burundan dudak yan taraflarına uzanan çizgiler)
    • “Marionette çizgileri”(ağız köşesinde aşağıya doğru inen gülümseme çizgileri)
    • Ağız çevresi ve dudaklardaki kırışıklıklar
    • Ağız köşesinde çökme
    • Çene kırışıklıkları


cizgiler yuz

  • Vücutta
    • Boyun ve dekolte kırışıklıkları
    • El üstü kırışıklıklarında kullanılmaktadır.
    • İzlerin hafifletilmesi ve düzeltilmesinde
    • Akne sonrası gelişen yüzeysel ve derin izlerde
    • Kaza veya ameliyat sonrası gelişen kötü yara iyileşmelerinde
    • Liposuction sonrası aşırı doku kayıplarında
    • Burun ameliyatı sonrası gelişen asimetrilerde

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency