- Gösterim: 12842
Sağlıklı bir dil görünümü uçuk kırmızı-pembe rengin dil yüzeyinde eşit dağıldığı, nemli ve pürüzlü bir yüzeye sahip dil olarak tanımlanır. Ayrıca dilde ağrı, batma, yanma, şişme veya uyuşma gibi rahatsızlıklar olmamalıdır. Dilin görünümü vücut genel sağlığımızın veya hastalıkların aynasıdır. Bu nedenle sistemik muayenede en sık bakılan organlardan birisi.
Sağlıklı bir dile dikkatle bakıldığında tüm yüzeyin küçük parmaksı-ipliksi çıkıntılar ile kaplı olduğu ve bunların arasında mantar şeklinde yüzeyleri düz-yuvarlak biraz daha büyük kabartıların olduğu görülebilir.
- "filiform papilla" ince, uzun, koni şekilli olan bu papillalar bağ dokunun çıkıntıları olup nispeten daha kalın bir keratinize çok katlı skuamöz epitel tabakası içerir. Bu kalın epitel tabakası dile mat-beyazımsı rengi vermekte. Dilin daha derin tabakalarını mekanik ve fiziksel uyaranlardan korumakta. Filiform papillalar en küçük çıkıntılar olup dilin ön üst kısmını kaplar ve tad organelleri içermezler. Yükseklikleri 2 ile 3 mm arasında değişir.
- "fungiform papilla" dilin yüzeyindeki mantar şeklinde papillalardır. Filiform papillalardan daha az olan bu papiallar filiform papilla dizileri arasında tek tek dağılmış olarak bulunurlar ve sayıları dil ucuna doğru yoğunlaşmakta. Bu papillanın üst bölümlerinde çok katlı yassı epitel ve içerisinde tad organelleri bulunmakta. üzerindeki peitel daha ince olduğu için yapısındaki zengin damarsal ağ dilin pembemsi-kırmızımsı renkte görünmesini sağlamakta. Bu papillar esas olarak tatlı ve tuzlu tat duyumlarından sorumludur.
- "circumvallat papilla" dil kökünün ön kısmında V şeklinde dizilmiş sayıları 8-12 adet olan papilalar fungiform papillalardan daha büyükler. Her bir papilla geniş kubbe şeklinde olup dil içerisine gömülmüş haldedir. Yapısında çok sayıda tad organelleri bulunmakta. Yüzeyde bu papillalar da ikincil papillalar bulunmakta.
- "foliate papilla" dilin arka yan kısımlarında yaprak benzeri katlantılar şeklinde görülürler. Gençlerde çok sayıda tad organelleri içeren bu papillalar yaşla birlikte azalmakta hatta kaybolmakta.
Dilin üzerindeki bu papilalar yapıların arasına "Ebner bezleri" adındaki özelleşmiş seröz bezlerin kanalları açılır. Bu bezler dilin kas dokusunun daha derinlerinde yerleşim gösterir. Bezlerin ince seröz salgısı papilalar yapıların dil yüzeyinde neden oldukları yarıklardaki yiyecek materyallerini yıkayarak uzaklaştırır ve tad duyusunun alınmasına izin verir. Bu salgı ve ağzı içerisinde tükrük dilin ıslak-nemli görünümünü sağlamakta.
Dilin inflamasyonu "glositis" olarak tanımlanır. Filiform papilların kaybolması gelişen glositis klinik formu "atrofik glositis-AG" olarak tanımlanır. AG de dil yüzeyinde filiform papilalar olmadığı için dil üstü olması gerekenden daha düz, pürüzsüz ve canlı kırmızı görünmekte. AG hastalarının büyük bir kısmında ağrı, yanma hissi, dilde uyuşma ve tat almada bozukluk görülebilir.
Atrofik glositis ayırıcı tanısında klinik görünümü ile karışabileceği için kandidiyazis, migratory glossitis, geographic tongue, fissured tongue.gibi hastalıklarda akla getirilmelidir.
AG nedenleri;
- riboflavin, niasin, piridoksin, folik asit, B12 vitamini , demir, çinko ve E vitamini eksikliklerinden kaynaklanabilir.
- demir eksikliğinin kan Hb seviyesinde azalmaya neden olması, eksik Hb tüm vücut dokularında olduğu gibi dilin yüzey mukozasına yetersiz O2 taşınması ile sonuçlanır. Bu süreç dil mukozasında filifprm papilaların atrofisi anlamına gelmekte.
- riboflavin, hücresel oksidasyon-redüksiyon reaksiyonları için gereklidir.
- niasin, hücresel oksidasyon redüksiyon reaksiyonları için bir koenzim görevi görür ve DNA onarım sürecine dahil olur.
- piridoksin amino asitlerin, glikozun ve lipitlerin metabolizmasını içeren çeşitli enzimatik reaksiyonlarda bir kofaktördür.
- folik asit, DNA ve RNA sentezinde ve genetik değişikliklerin önlenmesinde rol oynar.
- Vitamin B12, DNA sentezimino asit metabolizmasında görevi almakta.
- çinko, hücre büyümesi, yara iyileşmesi, normal bağışıklık işlevi ve tat alma işlevi dahil olmak üzere çeşitli insan biyolojik işlevlerinde rol oynar (tükürük tadıyla ilgili gustin, insan parotis tükürüğünde çinko içeren bir proteindir).
- yüksek kan homosistein düzeyi dilde mukozal hücreleri besleyen arteriollerinde yüksek tromboza neden olarak atrofi ile AG neden olabilir.
- yetersiz beslenme, sindirim sisteminde kandidiyazis, Helicobacter pylori enfeksiyonu, kserostomi ve diabetes mellitus bağlı olarak protein-kalori eksikliklerinde AG gelişebilmekte.
- ağızdan sıvı alımının azalması ve artmış ağız kuurluklarında AG gelişebilmekte.
- AG azalmış kas fonksiyon aktivitelerinde ortaya çıkabilmekte.
Atrofik glositisli hastalarda dilde yanma hissi, ağız kuruluğu, dilde uyuşma ve tat almada bozukluklar gözlenmekte. AG hastalarında dilde yanma hissi ve uyuşukluk dilin yüzey mukozasının filiform papilla tarafından korunmasının kaybolmasına ve dilin yüzey mukozasında sonlanan serbest sinirin kolay erişimine bağlıdır. Tat alma bozukluğu, dilin yüzeyinde ve yan kenarındaki fungiform papillalardaki tat tomurcuklarının kaybına, tükürük salgısının azalmasına ve tükürük içeriğinde gustin seviyesinin azalmasına bağlanır. Çinko takviyesi, tükürük gustin seviyesini artırabilir ve böylece tadı iyileştirebilir.
AG hastalarında yukardakiler ile ilişkili semptomlar; ağız kuruluğu, yanma hissi, uyuşma ve tat alma bozukluğu hastaların yeme ve yutma fonksiyonlarını olumsuz etkilemekte. Yeme ve yutma güçlükleri AG hastaların büyük bir bölümünde anemiye, majör besin eksikliklerine ve hiperhomosisteinemiye neden olabilir.
Tüz ağız mukoza hastalıklarında(ağızda yanma sendromu-burning mouth syndrome, oral liken planus, aftöz stomatitif, "oral submucous fibrosis" ve Behçet hastalığı gibi) olduğu gibi atrofik glositiste hastalardan tam kan sayımı ve serum demir, vitamin B12, folik asit, homosistein seviyelerine rutin olarak bakılmakta. Ayrıca mide paryetal hücre antikoru (GPCA), tiroid bezi için tiroglobulin antikoru (TGA) ve tiroid mikrozomal antikoru (TMA) gibi organa özgü otoantikor seviyeleri bakılmakta. kata. AG, yanan ağız sendromu, oral liken planus, tekrarlayan aftöz stomatit ve oral submuköz fibrozis ve Behçet hastalığı olan hastalarda anti tiroid peroksidaz antikoru veya anti-TPO antikoru olarak da bilinir) sıklıkla incelenir. Mide pariyatal hücrelerin yıklımı(GPCA pozitif olması) midede intrinsik faktör üretiminin yetersizliği ile sonuçlandığında B12 vitamini eksikliği veya pernisiyöz anemi gelişmekte. Hidroklorik asit (HCl) eksikliği geliştiğinde ise demir emilim yetersizliği demir eksikliği veya demir eksikliği anemisine (DEA) neden olabilir. B12 vitamin ve demir eksikliği AG neden olabilir. TGA ve TMA antikorlarının varlığı sıklıkla hipotiroidizmle sonuçlanan otoimmün tiroidit (Hashimoto tiroiditi) ile ilişkilidir(başlangıçta hastaların küçük bir kısmında hipertiroidizm olabilir).
AG hastalarında tedavide laboratuvar çalışmalarının sonucuna dönük olareak spesifik tedaviler başlanmakata; B12, folik asit ve demir gibi. Bunlar sıklıkla komiben olarakta başlanmakta.
Sıklıkla ağız yolu ile B + C vitamin komplekleri içeren kapsüller rutin olarak kullanılmakta (günde iki kez bir kapsül; her kapsül 10 mg B1 vitamini içerir, 5 mg B2 vitamini, 5 mg B6 vitamini, 5 mg B12 vitamini, 20 mg kalsiyum pantotenat, 50 mg nikotinamid, 150 mg C vitamini ve 60 mg kalsiyum içermekte).
B12 vitamini IM enjeksiyon şeklinde kullanılabilir(2 ay boyunca haftada bir ampul ve daha sonra ayda bir ampul; her ampul 1 ml sinde 1000 mg hidroksokobalamin içerir)
Folik asit ağız yolu ile verilmekte(2 ay boyunca günde 2 tablet ve sonra günde bir tablet ile devam edilir, her tablet 5 mg folik asit içermekte)
Demir ağız yolu ile kullanılabilir(günde bir tablet; her tablet 100 mg Fe(OH)3 polimaltoz kompleks içermekte).
Tat alma bozukluğu olan AG hastalarında ek çinko desteği (2 ay boyunca günde iki tablet ve sonrasında günde bir tablet; her tablet 10 mg çinko içerir) verilmekte.
Bu tedeviler hastanın ağızda yanma hissi, ağız kuruluğu, dilde uyuşma ve tat alma bozukluğu gibi tüm şikayeteleri ortadan kalkana kadar devam edilmekte.
Ağızda yanma ve ağrı hissi için kortikosteroid (deksametazon veya triamsinolon asetonid) içeren merhemler günde 2-4 kez ağız mukozasına ve diler ince bir film halinde uygulanabilir. Uzun süreli kortikosteroid kullanımı antifungal bir ilaçla desteklenmelidir(kandidiyazis riskine karşı).
Ağız kuruluğu-kserostomi AG de önemlidir. Kserostomi kendisi AG nedenleri arasında yer almakta ve Ag sıklıkla en önemli hasta şikayertleri arasında yer alır. İleri yaşlarda kserosotomi sık görülen bir durumdur. Ayrıca antidepresan, antipsikotik, sedatif, anksiyolitik, antihipertansif ve antikolinerjik ilaçlar yan etki olarak ksrestomiye neden olabileceksleri unutulmamalıdır. Ağız kuruluğu olan AG hastalara yapay tükürük ilaçlarının kullanımı, gün boyunca sürekli ağıza su yudumları alınması, tükürük salgısını uyarmak için şekersiz şeker alımı, laktoperoksidaz, lizozim ve laktoferrin içeren oral kayganlaştırıcı kullanımları önerilmekte.
AG li hastakların dil uç ve yan kısımlarında sıklıkla dil mukozasında uyuşma gözlenmekte. Bu hastalarda B12 vitamini kullanılmakta.
AG hastalarında sıklıkla dilde kandidiyazis sık görülmekte. AG hastalarında kandidiyazis eliminasyonun sağlanması için antifungal ilaçlar kullanılmakta.
AG hastalarda iyi bir ağız hijyeninin sağlanması ve sürdürülmesi son derece önemlidir.
AG hastaların dil ve ağız mukozasında batma-yanma hissine karşı sıcak, tuzlu, asitli veya baharatlı yiyeceklerden uzak durulması tavisiye edilmekte
AG li hastaların aşırı bedebsel, ruhsal yorgunluklardan uzak kalması, iyi bir gezersiz programı uygulaması ve uyku düzenlerine dikkat etmeleri istenmekte.
AG li hastalarda yeterli beslenme ve sıvı alımı mutlaka sağlanmalıdır.
AG hastalarına klinik belirti ve bulgular bitse bile 1 yıl içerisinde nüks olabileceği, bnu nednelşe 3-6 aylık periyodik taki,plerin gerekliliği anlatımlaıdır. ü kalmayana kadar 3-6 ayda bir yeniden değerlendirilmelidir.