- Gösterim: 3060
Binlerce yıldır insanlar çeşitli nedenlerle ciltlerine dövme yaptırmaktadır. Polinezya kabileleri ve Anadolu gibi bazı kültürlerde dövmeler dini ve sosyolojik anlamlar taşırken, Batı dünyasında genellikle düşük sosyal statü ile ilişkilendirilmiştir. Günümüzde dövme, dünya genelinde en popüler vücut süsleme sanatı haline gelmiştir. Son anketler, ülkemizde insanların yaklaşık %20-30'unun dövme yaptırdığını göstermektedir. Futbol, pop müzik ve sinema yıldızları gibi dövmeli rol modeller, dövme yaptırmanın daha geniş bir kültürel ve sosyal kabul görmesine katkıda bulunmuştur.
Dövmeler, özel salonlarda uzman kişiler tarafından uygulanmakta; ancak kullanılan yöntemler, dövme aletleri, iğneler ve mürekkepler konusunda Dünya Sağlık Örgütü'nün onayı bulunmamaktadır ve bu durum denetlenememektedir. Son yıllarda dövmelerin oldukça renkli hale geldiğini ve vücudun hemen hemen her yerinde, mukoza zarları ve gözbebekleri dahil olmak üzere, yapıldığını görmekteyiz. Ayrıca, dövmenin vücut süsleme ve ifade sanatı olmanın ötesine geçerek göz çevresi ve dudaklarda kalıcı makyaj amacıyla da kullanıldığını, derideki izlerin kamufle edilmesinde tercih edildiğini, kaş ve kirpiklerde ise kıl tekniği ile daha geniş bir uygulama alanı bulduğunu gözlemliyoruz. Bu nedenle burada bahsedilen dövme terimi, kalıcı dövmeleri, kalıcı makyajı ve kıl tekniğini kapsamaktadır. Kalıcı makyaj genellikle güzellik uzmanları tarafından, özellikle göz ve ağız çevresine uygulanmaktadır. Öte yandan, kına insan derisine enjekte edilmediği için dövme kategorisine girmemektedir.
Dövme uygulamasının çeşitli sağlık sorunlarına yol açabileceği düşünülmektedir. Bu sorunlar, dövmenin yapıldığı bölgede ciltte meydana gelebileceği gibi, diğer organlar ve sistemleri de etkileyebilecek şekilde sistemik olabilir. Yara iyileşmesinde gecikme, skar ve keloid oluşumu riski, lokal ve sistemik enfeksiyonlar, pigment içeriğinin toksik ve potansiyel mutajenik etkileri, granülomatöz reaksiyon riskleri ve dövme alerjik reaksiyonları gibi durumlar söz konusu olabilir.
Dövme, özel iğneler aracılığıyla cilde yüksek miktarda dövme mürekkebi enjekte edilerek yapılır. Bu iğneler, ciltte hasar oluşturarak cilt bütünlüğünü bozar. Dövme sonrası cildin iyileşme sürecinde, alerjik olmayan inflamatuar reaksiyonlar ve alerjik reaksiyonlar gelişebilir. Dövme mürekkepleri, renklendirici pigmentler, çözücüler, emülgatörler ve koruyucular gibi çeşitli kimyasallar içermektedir. Bu mürekkeplerin bileşenleri, bilinen ve bilinmeyen tehlikeli veya alerjenik kimyasallar barındırabilir. Alerjilerin dövme sonrası hemen ya da haftalar, aylar veya yıllar sonra ortaya çıkabilmesi, alerjik reaksiyonu tetikleyen belirli alerjen bileşenlerini tespit etmeyi zorlaştırmaktadır.
Dövme yapıldıktan hemen sonra, tattoo iğnesindeki pigmentlerin bir kısmı hasar görmüş deriden ayrılır. Epidermise yerleşen pigment parçacıkları, 3-6 hafta içinde epidermisin yenilenmesiyle deri döküntüleri aracılığıyla atılır. Dermiste bulunan pigmentler ise belirli bir spektral aralıkta ışığı emerek dövmenin rengini oluşturur. Bu dermis pigmentlerinin bir kısmı, derinin savunma sisteminde görevli makrofajlar tarafından yakalanarak lenf veya kan damarlarıyla vücuttan uzaklaştırılır. Dövme pigmentleri, en yakın lenf düğümlerine taşındıktan sonra muhtemelen karaciğer, akciğerler veya böbrek gibi diğer organlara iletilir. Farelerle yapılan deneyler, pigment parçacıklarının karaciğer içindeki Kupffer hücreleri tarafından toplandığını göstermektedir.
Dövme uygulamalarıyla ilgili yapılan araştırmalar, pigment parçacıklarının dermiste fibroblastlar ve makrofajlar gibi çeşitli hücrelerin sitoplazmasında bulunduğunu göstermektedir. Dövme pigmenti taşıyan makrofajlar öldüğünde, çevredeki makrofajlar salınan pigmentleri yeniden alır. Bu süreç, dövme pigmentinin stabilitesini ve uzun süre kalıcılığını sağlıyor gibi görünmektedir. Ancak, dövme sanatçısının deneyimi, kullanılan teknik ve aletler, iğnelerin uzunluğu ve pigment moleküllerinin boyutu gibi faktörler, uygulama sonrasında bazı pigmentlerin kaybolmasına neden olmaktadır. Domuz ve insan derisi üzerinde yapılan deneyler, dövme ile deriye yerleştirilen kırmızı pigment konsantrasyonlarının cm² başına yaklaşık 0,60 ila 9,42 mg arasında değiştiğini ortaya koymuştur. Farelerde, deri altına enjekte edilen kırmızı pigmentin yaklaşık %30'u, dövmeden sonraki altı hafta içinde kaybolmuştur. Ayrıca, farelerin dövmeli derisine güneş ışığı uygulandığında kaybolma oranı %60'a kadar çıkmıştır. Genel olarak, derideki çözünmeyen dövme pigmentlerinin konsantrasyonu yıllar içinde kademeli olarak azalırken, mürekkebin çözünen kısımlarının ise muhtemelen dövmeden sonraki ilk günlerde atıldığı düşünülmektedir.
Dövme mürekkepleri, yaklaşık 100 farklı kimyasal bileşen içerebilen süspansiyonlardır. Bu mürekkepler, renklendirici pigmentler, çözücüler, koruyucu maddeler ve çeşitli diğer bileşenlerle karıştırılmaktadır. İnsan vücuduna enjekte edilmesine rağmen, dövme mürekkepleri hâlâ tıbbi ilaçlar veya implantlar gibi insan vücuduna yerleştirilen diğer maddelerle aynı kategoride değerlendirilmemektedir. Üstelik, insan sağlığına yönelik güvenlik gereksinimlerini karşılaması için yasal düzenlemeler bulunmamaktadır. Dövme mürekkepleri, doğrudan tedarikçilerden veya internet üzerinden temin edilebilmektedir. Bu mürekkeplerdeki kimyasalların kanserojen, immünotoksik ve duyarlandırıcı özellikleri iyi bilinmektedir; buna rağmen, tehlikeli kimyasallar içeren dövme mürekkeplerinin kullanımı devam etmektedir. Yapılan araştırmalar, dövme mürekkeplerinde bulunan tehlikeli ve endişe verici maddeleri polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH; %43), birincil aromatik aminler (PAA; %14), ağır metaller (%9) ve koruyucu maddeler (%6) üzerinde yoğunlaştırmaktadır.
Dövme pigmenteleri
Dövme pigmentleri genellikle "dövme boyaları" olarak adlandırılsa da, bu terim yanıltıcıdır çünkü boyalar suya çözünebilir ve ciltte kalıcı değildir. Dövmenin ciltte kalıcılığı, suda çözünmeyen pigmentlerin kullanılmasıyla sağlanır. Bu pigmentler, genellikle organik ve/veya inorganik endüstriyel kaynaklardan elde edilen katı (çoğunlukla toz formunda) maddelerdir. Dövme ürünleri satan firmalar, bu pigmentleri geniş bir renk yelpazesiyle kullanıma hazır sıvı formda sunmaktadır. Kimya endüstrisi, 100 nanometreden birkaç mikrometreye kadar değişen çaplara sahip küçük, katı parçacıklar oluşturan pigment molekülleri sentezler. Bu moleküllerden, kullanıma hazır mürekkep süspansiyonları üretilir. İstenilen dövme rengini elde etmek için, dövme mürekkepleri farklı inorganik veya organik pigmentler ya da her ikisinin karışımını içerebilir. Son yıllarda nanoteknoloji ile üretilen yeni dövme mürekkeplerinin nanotoksikolojik etkileri nedeniyle yeni riskler ortaya çıkmaya başlamıştır; nanopartiküllerin sistemik geçişleri daha kolaydır.
Siyah pigmentler
Siyah pigmentler, genellikle hidrokarbonların eksik yanması sonucu elde edilir. Bu süreçte, polisiklik aromatik hidrokarbon molekülleri (PAH) içeren siyah inorganik karbon parçacıklarının bir karışımı oluşur. Karbon siyahı, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) tarafından insanlar için olası kanserojen (grup 2B) olarak sınıflandırılmıştır. Bu değerlendirme, karbon siyahı partiküllerinin solunmasının akciğer kanseri riskini artırabileceği ve hayvan modellerinde cilt kanseri riskini yükseltebileceği bulgularına dayanmaktadır. PAH, mürekkep süspansiyonunda serbest halde bulunabilir veya karbon siyahı parçacıklarının yüzeyine yapışabilir. PAH, DNA'ya bağlanabilen ve mutajeniteye yol açabilen diol-epoksitlerine metabolik olarak dönüşebilir. Bu durum, yalnızca kanserojen etkiler değil, aynı zamanda lenfosit aktivasyonu ve makrofaj farklılaşması üzerinde de olumsuz etkilere yol açar. Yapılan bir araştırmada, hâlâ kullanılan çeşitli siyah dövme mürekkeplerinde gram başına 201 μg'a kadar PAH tespit edilmiştir; bu miktar, Avrupa Birliği tarafından 1 gram dövme mürekkebi için önerilen 0,5 μg PAH sınırının oldukça üzerindedir.
Beyaz pigmentler
Titanyum dioksit, genellikle beyaz mürekkeplerde ve diğer dövme pigmentlerinin renk gücünü değiştirmek için uygulanan etkili bir opaklaştırıcıdır. Titanyum dioksit, rutil, anataz ve brokit kristal yapılarında bulunur, ancak yalnızca ilk ikisi pigment olarak kullanılır. Bununla birlikte, özellikle anataz olarak titanyum dioksit, ultraviyole ışınlama altında radikal değil, reaktif oksijen türleri üreterek fotokatalitik aktivite gösterir. 2010 yılında, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) titanyum dioksiti solunum yoluyla grup 2B kanserojen olarak sınıflandırdı. Kanserojenlik mekanizmasının, titanyum dioksit parçacıkların akciğerlerden yeterince temizlenemeyeceği bir seviyeye ulaştığı, aşırı yükleme etkisi olduğu düşünülmektedir.
Renkli inorganik pigmentler
Çoğu renkli inorganik pigment, sarı (FeO(OH)), kırmızı (Fe2O3) ve siyah (Fe3O4) renklerdeki demir oksitler içermektedir. Demir cevheri genellikle nikel gibi ağır metaller içerdiğinden, demir oksit pigmentleri saf değildir ve nikel içerir. Nikel bileşikleri IARC tarafından kanserojen olarak sınıflandırılmaktadır.
Başka bir pigment grubu, kadmiyum sülfür (CdS, sarı), cıva sülfür (HgS, kırmızı), krom oksit (Cr2O3, yeşil) veya kobalt spinel (CoAl2O4, mavi) gibi ağır metallere dayanmaktadır. IARC bu ağır metalleri grup 1 (insanlar için kanserojen: krom (VI), kadmiyum ve kadmiyum bileşikleri) veya grup 2B (organik cıva bileşikleri) kanserojenler olarak sınıflandırmıştır. Tehlikeli yapıları nedeniyle ağır metal bazlı pigmentlerin kullanımı azalmıştır.
Avrupa tehlikeli maddeler uyarı sisteminde (RAPEX), dövme mürekkeplerinin %28'inin Avrupa Konseyi Kararında tanımlanan eşik değerlerinin üzerinde ağır metal içeriği gösterdiği belirtilmektedir. Uyarılar özellikle arsenik, baryum, kadmiyum, krom (VI), bakır, kurşun, çinko ve nikelin varlığı ile ilgilidir. Toksik ve mutajenik etkilere ek olarak, bazı metaller (nikel, cıva, krom ve kobalt) cilt veya sistemik temasları ile alerjilere neden olan alerjenler olarak kabul edilmektedir. Nikel, kobalt ve krom ile yapılan alerji testlerinde Avrupa'daki hastaların sırasıyla yaklaşık %18'inde, %6'sında ve %3'ünde pozitif cilt yama test sonuçları ile en yaygın duyarlılaştırıcılar olarak kabul edilmektedir.
Organik pigmentler
Günümüzde renkli dövme mürekkeplerinin %80'inden fazlası endüstriyel organik pigmentler içermektedir. Organik pigmentler, geniş bir renk yelpazesi sunarak dövmelerde yüksek renk gücü ve parlaklık sağladıkları için tercih edilmektedir. Bu pigmentler arasında polisiklik olanlar, genellikle yoğunlaştırılmış aromatik veya heterosiklik halka sistemlerinden oluşur. Heterosiklik pigmentlerin önemli örnekleri arasında ftalosiyanin (yeşil, mavi) ve kinakridon pigmentleri (mavimsi kırmızı, pembe, mor) yer alır. Ayrıca, azo pigmentleri de dövme pigmentleri arasında en yaygın olarak kullanılan gruptur. Azo pigmentleri, sarıdan kırmızıya kadar bir renk aralığı sunar ve genellikle kanserojen veya hassaslaştırıcı özellikteki yoğunlaştırılmış aromatik aminlerden oluşur. Bu pigmentlerin sentezi, boyut ve dağılım özelliklerini ayarlamak için reçineler, polimerler ve yüzey aktif maddelerin eklenebileceği karmaşık kimyasal süreçler gerektirir. Elde edilen pigment, farklı yan ürünler ve diğer belirtilmemiş bileşenler içerebilir. Sentez sırasında kullanılan birincil aromatik aminler (PAA), organik pigmentlerin en önemli kirleticileri arasında yer alır ve azo pigmentleri içeren mürekkeplerde en yüksek konsantrasyona sahiptir. Bu aminler, dövme mürekkeplerinin güneş ışığı veya lazer ışınımı sonrası bozunma ürünleri olarak da ortaya çıkabilir. Bazı birincil aromatik aminler, kanserojen, mutajenik veya üreme sistemi üzerinde toksik maddeler olarak sınıflandırıldığından, dövme ve kalıcı makyaj mürekkeplerinde kesinlikle bulunmamalıdır. Ayrıca, dövmelerdeki azo boyaları, UV ışığı veya dövme silme işlemleri sırasında kullanılan lazer tedavileriyle yoğun bir şekilde aromatik amin salınımına neden olmaktadır.
Dövme pigmentlerinde kullanılan azo pigmentleri, UV ışığına maruz kaldıklarında 2-naftol türevlerine ve birincil aromatik aminlere (PAA) ayrışır (naftol için henüz bildirilmiş bir alerji yoktur). Bu ayrışan pigment bileşenleri ve p-fenilendiamin (PPD), dövme pigmenti olarak kullanılmamakla birlikte, pigment alerjileri arasında güçlü alerjik kanıtlar sunmaktadır. Bu kanıtlar, saç boyası ve kına pigmentlerindeki aromatik aminlere (PAA) karşı alerjik duyarlılığın çapraz alerjik reaksiyonlarla karışmasına neden olmaktadır.
Dövme pigmentleri arasında nikel, kobalt, krom ve esas olarak demir oksit gibi maddeler de bulunmaktadır. Nikel ve kobalt, bilinen en yaygın alerjik duyarlılık kaynaklarıdır; ancak dövme reaksiyonlarının bu maddelerden mi yoksa piercing, takı veya giysi metal aksesuarlarından mı kaynaklandığı konusunda ciddi bir belirsizlik vardır (krom içeriği, bir yabancı cisim kontaminasyonu olarak düşünülmekte ve dövme mürekkepleri içeriğinde beyan edilmemektedir).
Yukarıda bahsedilen pigmentlerin, görünür ışık, UV ışığı veya dövme silme işlemlerinde kullanılan lazer tedavileri sonrasında yapısal ve kimyasal değişimleri ile ilgili sorunları da ele alalım. Dövme pigmentleri, deride dermiste fibroblastlar ve doku makrofajları içinde veya az bir kısmı serbest olarak bulunur. Bu derinliğe ulaşabilen UV ve lazer ışınları, pigmentin rengine bağlı olarak absorbe edilir. Özellikle yüksek enerjili lazer uygulamalarında, pigmentin ışınımı absorbe etmesi saniyeler içinde yüzlerce dereceye ulaşabilen ısı ve mekanik titreşime neden olur. Bu süreç, deri içinde izole edilmiş pigmentleri taşıyan hücrelerin parçalanmasına ve pigment moleküllerinin daha küçük parçalara ayrılmasına yol açar. Yüksek ısı ve parçalanma, pigment moleküllerinin yapısını değiştirir ve deride yeni kimyasal bileşenlerin ortaya çıkmasına neden olur. Ortaya çıkan benzen ve aromatik aminler, deri ve vücut için daha kanserojen, daha duyarlılık artırıcı ve zararlı hale gelmektedir.
Dövme mürekkebinde diğer içerikler
Dövme mürekkebindeki toz formundaki pigmentler, suda çözünmemelerine rağmen, sıvı taşıyıcılar içinde emülsiyon şeklinde bulunmalıdır. Pigment süspansiyonlarının sulu veya alkollü çözücülerde hazırlanması ve çökelmesini önlemek için emülgatörler, bağlayıcılar (örneğin polivinilpirolidon, polietilen glikol), koyulaştırıcılar ve çalkalandığında köpürmeyi önleyen antifoam ajanlar (örneğin polidimetilsiloksan) gibi maddeler kullanılır. Bu nedenle, bir dövme mürekkebindeki asıl pigment içeriği, süspansiyon hacminin yalnızca %10-30'unu oluşturur.
2011 yılında yapılan bir araştırma, dövme mürekkeplerinin duyarlılaştırıcı dibütil ftalat, genotoksik hekzakloro-1,3-bütadien veya 9-florenon gibi maddeler içerebileceğini göstermiştir. 9-florenon, sitotoksik özellik taşır ve ışığa maruz kaldığında reaktif oksijen türleri üretir.
İsviçre'de, kozmetiklerde kullanımı yasaklanmış koruyucu maddelerin dövme mürekkeplerinde araştırıldığı ve dövme örneklerinin %18'ine kadarında bu maddelerin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu yasaklı maddeler arasında 1,2-benzisothiazol-3[2H]-one, 2-octyl-4-isothiazolin-3-one, fenol ve kanserojen etkisi olan formaldehit yer almaktadır. İzotiazolinonlar, güçlü alerjenlerdir ve Avrupa nüfusunda yüksek bir duyarlılık oranına sahiptir. Ayrıca, dövme mürekkeplerinde yaygın olarak kullanılan bir bağlayıcı olan gomalakın da alerjik reaksiyonlara yol açabileceği gösterilmiştir. Örneklerde ayrıca N-nitrozaminler bulunmuştur; bu maddeler, ikincil aminlerin nitrit ile tepkimeye girmesi sonucu oluşur. Birçok N-nitrozamin, hayvan deneylerinde kanserojen olduğu kanıtlanmış ve küçük konsantrasyonlarda bile zararlı etkiler gösterebilmektedir. Gomalaklar, dövme mürekkeplerinde alerjik reaksiyonların önemli bir nedeni olarak öne çıkmaktadır.
Dövme mürekkeplerinde yaygın olarak kullanılan bir bağlayıcı olan gomalaklar alerjik reaksiyonların diğer bir güçlü nedeni.
Dövme iğneleri
Son dönemde, dövme iğnelerinden kaynaklanan metal kalıntılarının deride ve yerel lenf düğümlerinde biriktiği rapor edilmiştir. Dövme iğneleri yüksek oranda nikel ve krom içerdiği için, bu metal kalıntıları hassasiyet veya alerji gelişimi açısından ek bir risk teşkil edebilir.
Güneş, UV ve Lazer dövme silme uygulamaları sonrası
Dövmeli ciltteki pigment molekülleri, güneş ışığı ve UV kaynakları tarafından parçalanmakta ve ayrışmaktadır. Bu süreç, pigment moleküllerinin emebileceği dalga boylarını yayan ışık kaynakları sayesinde sürekli ve aşamalı bir şekilde gerçekleşir. Lazer tedavileri ile dövme çıkarma işlemi sırasında, dövme pigment parçacıkları daha küçük parçalara ayrılabilir. Şu ana kadar, emilen ışık enerjisinin dövme pigmentinde ısı üretimi olarak etkili olduğu düşünülmüştür. Uygulanan yüksek ışık yoğunluğu ve kısa darbe süreleri nedeniyle, pigment parçacıkları hızla ısınır; bu hızlı termal genleşme, şok dalgalarıyla birlikte parçacıkların parçalanmasına yol açar. Güneş, UV ışınları veya lazerle pigment parçacıklarının ısıtılması ve parçalanması, pigment moleküllerindeki kimyasal bağların kopmasına ve ciltte yeni kimyasal bileşiklerin oluşmasına neden olabilir. Ayrıca, pigment moleküllerinden kanserojen aromatik aminler gibi tehlikeli ayrışma ürünlerinin salındığı bildirilmiştir.
Dövme sonrası cilt reaksiyonları
Bu olumsuz reaksiyonlar ciltte lokalize olabilir veya vücudun diğer organlarını içerebilir ve dövmeden hemen sonra başlayarak yıllar hatta on yıllar sonrasına kadar geniş bir zaman aralığında gelişebilir.
Dövme Uygulama Alanında Uzamış Yara İyileşmesi
Dövme mürekkebi, özel iğneler aracılığıyla deri yüzeyinden, epidermisten dermise açılan hollere yerleştirilmektedir. Bu hollerin derinliği ve yapısı, kullanılan ekipmana ve dövme sanatçısının becerisine bağlı olarak değişir. Ancak en önemli faktör, dövme iğnelerinin özellikleridir. Bu iğnelerin çapları 0.2 ile 0.4 mm arasında değişirken, uçlarında 1 ile 50 arasında iğne bulunur. Manuel veya motorlu ekipmanlarla deriye uygulanan iğneler, cildin iyileşme ve yeniden yapılanma sürecini başlatır. Cildin yara iyileşme süreci, yaranın mikro ortamına bağlı olarak bağışıklık hücreleri tarafından düzenlenen karmaşık bir süreçtir. Dövme mürekkeplerinin fiziksel varlığı, mürekkebin içerdiği çeşitli sitotoksik kimyasallar nedeniyle dövme yapılmış cilt bölgelerinde değişen bir bağışıklık tepkisi oluşturur. Ancak, dövme mürekkeplerinin normal yara iyileşmesini engelleyip engellemediği ve bu engellemenin ne ölçüde olduğu konusunda yeterli araştırma bulunmamaktadır. Kaşıntı, kabuklanma ve gecikmiş yara iyileşmesi gibi sorunlar, anketlerde sıkça rapor edilmektedir; bu da tahriş edici maddelerin, hassaslaştırıcıların veya mikroorganizmaların bu süreci olumsuz etkileyebileceğini göstermektedir.
Enfeksiyonlar
Dövme, ciltte mikrobiyal patojenlerin girmesine olanak tanıyan birçok delik açar. Bu durum, genellikle kolayca tedavi edilebilen hafif veya orta şiddette yüzeysel deri enfeksiyonlarının ortaya çıkmasına yol açabilir. Ancak, patojenler daha derin deri katmanlarına ulaşırsa, daha ciddi enfeksiyonlar gelişebilir ve bu da kapsamlı tıbbi müdahale gerektirebilir. Eğer patojenler sistemik dolaşıma girerse, sistemik enfeksiyonlar meydana gelebilir. Bir enfeksiyonun ciddiyeti, patojenin virülansı, dövme yaptıran kişinin bağışıklık durumu ve mevcut altta yatan hastalıklarla ilişkilidir.
Son zamanlarda gerçekleştirilen bir çalışmada, 1984 ile 2015 yılları arasında dövme sonrası "Corynebacterium diphtheriae, Pseudomonas aeruginosa veya Staphylococcus aureus" gibi bakterilerle ilgili 67 lokal deri enfeksiyonu ve sistemik komplikasyon vakası özetlenmiştir. Başka bir araştırmada ise, 1991 ile 2011 yılları arasında dövme sonrası HPV veya hepatit C gibi viral enfeksiyonları bildiren 13 vaka kaydedilmiştir. Aynı çalışmada, dövme sonrası Mycobacterium tuberculosis, Mycobacterium leprae, tüberküloz dışı mikobakteriler veya metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) gibi bakteriyel enfeksiyonları bildiren 25 yayın da listelenmiştir. 2017 yılında, yeni yapılmış bir dövme sonrası deniz suyundan kaynaklanan Vibrio vulnificus enfeksiyonu nedeniyle bir septik şok ve bir ölüm vakası bildirilmiştir.
Mikrobiyal patojen kaynakları arasında, dövme yaptıran kişinin cilt yüzeyindeki patojenler, dövme uygulayıcısının elleri, kullanılan ekipmanlardaki patojenler ve dövme sonrası cildin hijyenik olmayan ortamlara maruz kalması sayılabilir. Ayrıca, dövme mürekkeplerinin %11'e kadar mikroorganizmalarla kirlenmiş olması da önemli bir patojen kaynağıdır. Bu nedenle, bir dövme reaksiyonu yalnızca belirli bir renkte gerçekleşse ve bu durum bir alerjiye işaret etse bile, mikrobiyal enfeksiyonların her zaman göz ardı edilmemesi gerekir.
Alerjik olmayan inflamatuar reaksiyonlar
Dövme uygulamaları, zaman zaman yabancı cisim granülomları gibi uzun süreli yerel bağışıklık tepkimelerine yol açabilmektedir. Ayrıca, dövmedeki granülomatöz lezyonlar sistemik sarkoidozun bir belirtisi olabileceği unutulmamalıdır.
Kutanöz psödolenfoma, hem klinik hem de histolojik açıdan kutanöz lenfomayı andıran bir durumdur. Özellikle, bu reaksiyonun kırmızı dövme pigmentine karşı daha sık görüldüğü tespit edilmiştir. Bu durum, değişken bir iyi huylu reaktif T veya B hücreli lenfoproliferatif süreç olarak tanımlanabilir. Hastalığın patogenezi henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da, dövmelerin bu tür reaksiyonlarla ilişkili olduğu bildirilmiştir. Ayrıca, bu granulomatöz reaksiyonların sarkoidoz hastalığı ile birlikte olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Dövmeler, ciltte sedef hastalığı, vitiligo, liken planus, kutanöz lupus eritematozus ve piyoderma gangrenozum gibi bazı cilt hastalıklarının ortaya çıkmasına veya mevcut durumların kötüleşmesine yol açabilir (Koebner fenomeni).
Alerjik reaksiyonlar
Tanıları hala zor olsa da, dövmelere karşı alerjik reaksiyonlar farklı derecelerde tanısal kanıtlarla belgelenmiştir. Antikor aracılı dövme reaksiyonları, erken Tip I aşırı duyarlılık reaksiyonları olarak kabul edilir; ancak kimyasal kaynaklı aşırı duyarlılık reaksiyonlarında antikorların rolü hakkında çok az araştırma bulunmaktadır. Dövmelere karşı alerjik reaksiyonların esas olarak T hücreleri tarafından aracılık edildiği düşünülmekte ve bu reaksiyonlar gecikmiş Tip IV aşırı duyarlılık reaksiyonları olarak sınıflandırılmaktadır.
Tip IV aşırı duyarlılık reaksiyonunun gelişimi genellikle bir duyarlanma aşaması ve aynı duyarlayıcı ile bir uyarı aşamasını içerir. Cilt, bir duyarlayıcı ile temas ettiğinde, dendritik hücreler bu maddeyi en yakın lenf düğümlerine taşır. Duyarlayıcıyı tanıtan spesifik T hücreleri, çoğalarak dolaşımda ve dokuda yerleşmiş efektör ve bellek popülasyonlarına dönüşür. Uyarı aşamasında, T hücreleri çeşitli efektör molekülleri ve bağışıklık hücreleri içeren inflamatuar bir yanıtı başlatır ve düzenler. Akut temas egzamalarında, tipik olarak topikal bir duyarlayıcı kimyasal ile temastan yaklaşık 1-3 gün sonra klinik bulgular ortaya çıkar ve alerjenin ciltle temasının kesilmesiyle sona erer. Ancak dövmelerde, potansiyel alerjen kalıcıdır ve bu durum gelişen reaksiyonun kronikleşmesine yol açarak ciddi sorunlara neden olabilir. Gecikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonlarının ortaya çıkma süresi, dövme uygulamasından hemen sonra ile birkaç yıl sonra arasında değişiklik gösterebilir. Bu, kısmen bireyin belirli bir bileşiğe karşı zaten duyarlı olup olmadığına bağlıdır. Ancak bazı alerjenlere karşı duyarlılığı başlatmak için bu maddenin metabolize olması, bozunması, başka bir kimyasal ile birleşmesi veya ek (heterolog) bağışıklık uyarımının varlığı gereklidir.
Dövme sonrası alerjik reaksiyonlar, klinik olarak ürtikeryal plaklar, likenoid, hiperkeratotik veya ülseronekrotik lezyonlar şeklinde ortaya çıkabilir. Klinik tabloda kontakt ürtiker benzeri veya fotoalerjik reaksiyonlar gözlemlenebilir. Daha eski kırmızı dövme alanlarında eş zamanlı reaksiyonlar tetiklenebilir. Genellikle, alerjik reaksiyonlar tetikleyici renge sahip dövme alanında lokal olarak görülse de, daha önce duyarlılaşmış hastalarda tüm vücutta yaygın döküntü veya egzama şeklinde de ortaya çıkabilir. Bu reaksiyonlar genellikle erken dönemde (dövmeden sonraki 1-2 gün içinde) gelişir ve tedavi olmaksızın birkaç hafta veya ay içinde iyileşme eğilimindedir (çözünebilir dövme mürekkebi bileşenlerinin alerjilere katkıda bulunduğu düşünülmektedir).
Dövmelerin lazer tedavileri sırasında yaygın alerjik reaksiyonlar gelişebilir veya kadmiyum içeren sarı mürekkepli dövmelerde güneş sonrası fotoalerjik reaksiyonlar gözlemlenebilir (duyarlılaştırıcıların salınması nedeniyle). Bu fotoalerjiler, dövmenin güneş ışığına maruz kalması sırasında oluşan geçici fototoksik reaksiyonlarla karıştırılmamalıdır.
Nadir durumlarda, dövmedeki alerjik reaksiyonlar ortopedik ve diş implant malzemeleri veya piercingler tarafından da tetiklenebilir. Bu reaksiyonlar, implantın çıkarılmasıyla ortadan kalkar. Kronik dövme reaksiyonlarının çoğu, kırmızı veya kırmızımsı renklerle ilişkilidir; örneğin pembe, turuncu, menekşe ve bordo. Azo pigmentleri, kırmızımsı renklere sahip dövme alerjisi olan hastaların cilt biyopsilerinde en sık tanımlanan pigmentlerdir.
Dövmeye bağlı tip IV aşırı duyarlılığın ayırıcı tanısında, granülomatöz yabancı cisim reaksiyonları, sistemik hastalıklar (örneğin sarkoidoz veya bağ dokusu hastalıkları), mikrobiyal enfeksiyonlar ve psödo-lenfomatoid reaksiyonlar gibi diğer geç reaksiyonlar da her zaman dikkate alınmalıdır.
Dövme reaksiyonları ve bazı ilaçlarla ilişkisi
Dövme uygulamaları, bazı sistemik ilaç tedavileri sonrasında istenmeyen tepkimelere yol açabilir. Örneğin, malign melanom tedavisinde kullanılan BRAF ve MEK inhibitörleri, dabrafenib veya trametinib gibi ilaçlar, sistemik olarak uygulandıklarında dövmelerde şişlik, granülom oluşumu ve ağrı gibi yan etkilere neden olabilir. Bu ilaçlar, tümör hücrelerinin aşırı büyümesini engellerken, aynı zamanda otoimmün tepkimeleri de tetikleyebilir.
Civa içeren bir koruyucu madde olan timerosal içeren grip aşısı sonrasında, gözlerde üveit gibi belirtilerle birlikte dövmenin kırmızı alanında granülomatöz reaksiyonlar bildirilmiştir. Timerosalın alerjik reaksiyonlara yol açabileceği düşünülmekte ve bu durum, genel bir inflamatuar yanıt, akciğer sarkoidozu ve kırmızı, organik dövme pigmentine karşı aşırı duyarlılık ile sonuçlanabilmektedir. Timerosal içeren aşılara bağlı granülom oluşumu, dövmesi olmayan bireylerde de gözlemlenmiştir.
Allopurinol tedavisiyle ilişkili dövme reaksiyonları da kaydedilmiştir. Bu ilacın kullanımıyla birlikte dövmede belirgin bir döküntü ve sistemik eozinofili gelişmiştir. Allopurinol, ilaç kaynaklı aşırı duyarlılık sendromunun bir nedeni olarak bilinirken, aynı zamanda granülom ve sarkoidoz gibi durumlar için bir tedavi seçeneği olarak da kullanılmaktadır.
Genel olarak, bağışıklık sistemini etkileyen ilaçlar veya hastalıklar, dövmelerde reaksiyonlara yol açabilir. Örneğin, HIV ile enfekte bireyler, antiretroviral tedaviye başladıktan sonra dövmelerde tip IV aşırı duyarlılık reaksiyonu geliştirebilir.
Alerjik dövme reaksiyonları için tanı
Dövme mürekkeplerine karşı alerjik reaksiyonların teşhisi oldukça zordur çünkü tanı araçları ve suçlu alerjenler hakkındaki bilgi çok sınırlıdır. Dövmeyle ilişkili alerjilerin tanısı için;
- Klinik değerlendirme; hastanın dövme geçmişinin ve alerjik reaksiyonlarının sorgulanması, şüpheli alerjenin özellikleri hakkında bilgi sağlayabilir. Örneğin, lazer ya da güneş sonrası alerjik reaksiyon gelişim öyküsünde dövme mürekkebindeki pigmentler veya çözünebilir bileşenler arasında bir ilişki kurulabilir.
- Alerjik reaksiyon bölgesinde yapılacak cilt biyopsilerinden elde edilen histolojik bulgular, atipik mikroorganizmalar tarafından oluşturulan cilt enfeksiyonları, sistemik hastalıklar veya lenfomatöz tümör infiltrasyonları gibi ciddi durumların dışlanmasına yardımcı olabilir. Dövme alerjilerinde baskın histolojik örüntü, gecikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonlarına uyan T hücreleri ve Langerhans hücrelerinin artan sayılarıyla arayüz dermatiti olarak belirlenmiştir.
- Yama testleri, alerjenin kimliği hakkında bir ipucu sağlayabilir. Ancak pozitif yama testi maddesi dışında başka bir alerjenin ciltte reaksiyona neden olabileceği unutulmamalıdır. Teorik olarak, intradermal bir alerji testi, in vivo duruma daha çok benzeyeceği için bu reaksiyonlar için daha spesifik bir tanı aracıdır; ancak testin anafilaksi gibi riskleri nedeniyle fazla tercih edilmemektedir. Ayrıca, intradermal test sırasında uygulanan pigmentler testten sonra dermiste kalıcı olarak kalabilir ve kronik reaksiyonlar tetiklenebilir. Son yıllarda dövme pigmentlerine karşı temas alerjilerini araştırmak için yeni bir test paneli tanıtılmıştır. Bu panel 24 madde içerir; örneğin, o-fenilfenol, demir(II) sülfat ve gomalak gibi. 2014 yılında dövme reaksiyonları olan 90 hastada bir yama testi çalışması gerçekleştirilmiştir. Negatif yama testi sonuçları alerjeni ekarte edememektedir. Dövme reaksiyonlarına neden olan alerjenlerin çoğunun dermis içinde yavaş oluşabileceği, haftalar, aylar veya yıllar gerektirebileceği unutulmamalıdır. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada, alerjik reaksiyonların %37'si dövmeden sonraki ilk ayda meydana gelmiş ve çoğunluğu %63'ü geç reaksiyonlar ile ortaya çıkmıştır. Bu, en azından bazı alerjenlerin dövme mürekkebinde zaten mevcut olabileceğini göstermektedir. Geç başlangıçlı dövme aşırı duyarlılık reaksiyonları için dış etkenler, özellikle de cildin içinde dövme pigmentlerinin fotokimyasal olarak parçalanmasına neden olan ışık, pre-haptenlerden veya pro-haptenlerden kaynaklanan alerjen oluşumuna katkıda bulunabilir. Yama testinin dezavantajı, yalnızca duyarlılık ile hastanın temas ettiği bir madde arasında bir korelasyon sağlayabilmesidir; örneğin, dövme mürekkebindeki nikel ile ilişkili nikel duyarlılığı gibi. Dövme mürekkebinde bulunan diğer maddelerin de alerjik reaksiyon nedeni olabileceği unutulmamalıdır. Deri yama testleri, standart paneller, kullanılan dövme mürekkep içeriği ile hazırlanan paneller ya da şüpheli alerjenlerden hazırlanan paneller ile yapılabilir.
- Dövme alanından alınan deri örneklerinde ve dövme mürekkebinde kimyasal analizler yapılarak organik ve inorganik pigment kaynakları, organik diğer içerikler ve ağır metaller saptanabilir. Kimyasal analizler biyopsi veya yama testleri sonuçları ile birleştirildiğinde anlamlıdır. Ancak alerjenlerin tanısı, özellikle dövme mürekkepleri söz konusu olduğunda zordur. Yukarıda belirtildiği gibi, dövme mürekkepleri, çözünmeyen pigmentlerin çözücüler, koyulaştırıcı maddeler, yüzey aktif maddeler, koruyucu maddeler ve diğer bilinmeyen katkı maddeleri ile karmaşık karışımlarıdır. Geçici ve erken başlangıçlı alerjik reaksiyonlarda, dövme mürekkebindeki çözünen bileşikler rol oynayabilir. Bu durumlarda, dövme mürekkebi ile yapılan bir yama testinde pozitif sonuçlar alınabilir. Geç başlayan dövme reaksiyonlarında, bazen dövmeden yıllar sonra ortaya çıkar, yalnızca ciltte hala bulunan maddeler alerjiyi tetikleyebilir. Pigment kaynaklı alerjenler açısından, şüpheliler büyük olasılıkla metaller, organik safsızlıklar veya organik pigmentlerin ayrışma ürünleri ve bunların metabolitleridir. Bir alerjeni doğrulamak için, hastanın bu maddeye maruz kaldığını ve buna karşı duyarlı hale geldiğini kanıtlamak gerekir. Bu, dövmeden veya kullanılan mürekkepten alınan bir cilt biyopsisinin analiz edilmesiyle yapılabilir. İkincisi dövme müğrekkebininde nalizlerin yapılmasıdır nacak bu oldukça güvenilmezdir, özellikle dövmeden aylar veya yıllar sonra oluşan geç başlangıçlı alerjilerde, kullanılan mürekkebin olmaması veya kullanılan mürekekebin içerğinin bu geçen zaman içerisinde değiştirilmiş olması nedeni ile. Geçmişte yapılan araştırmalar, krom, cıva, kobalt ve nikel metallerini, bir yama testini cilt biyopsilerinin kimyasal analiziyle ilişkilendirerek alerjik dövme reaksiyonlarının olası nedenleri olarak tanımladı. Bu metaller sıklıkla inorganik pigmentlerde bulunabilir. Cilt biyopsilerinde veya mürekkepte metallerin analizi nispeten kolaydır ve standart yama testi preparatları mevcuttur. Organik pigmentler kimyasal sentez yoluyla birçok yapısal varyasyon ile elde edilir ve dövme için de kullanılabilir. Bugüne kadar, dövme mürekkeplerinde yaklaşık 104 organik pigmentin kullanıldığı bildirilmiştir. Bir hastanın cildine gömülmüş pigmentin tam kimliğini bilmeden, altta yatan alerjenin teşhisi samanlıkta iğne aramaya benzer. Biyolojik doku veya mürekkeplerden pigment analitiği yüksek performanslı sıvı kromatografisi (HPLC) teknikleri veya matris destekli lazer desorpsiyon/iyonizasyon kütle spektrometrisi ile yapılabilmektedir. gerçekleştirilmiştir. Dövme alerjilerine neden olduğundan şüphelenilen pigmentler kimyasal analizleri yapılabilmekle birlikte bu pigmentlerin olası alt türevleri, duyarlılaştırıcı ayrışma ürünleri ve sentezleri sırasında kullanılan yan ürünler veya polimerler de alerji gelişiminde rol oynayabilir. Bu maddelerin çoğu için, hastanın bunlara karşı duyarlı olduğunu kanıtlayacak standart yama testi formülasyonları yoktur. Hastanın cildindeki pigment önceden biliniyorsa, belirli bir madde seti test edilebilir.
- İn vitro yöntemler, alerjik olmayan kontrollerle karşılaştırıldığında hastada patojenik T hücre popülasyonları gösterebilir. Dövmede alerjene reaktif T hücre klonlarının sayısının artması, neredeyse kesinlikle biyopsi/mürekkepte bulunan bir maddeye karşı tip IV aşırı duyarlılık reaksiyonunu gösterir. Yüksek verimli teknolojilerin yardımıyla, cilt reaksiyonunun gerçekten şüpheli maddeden kaynaklandığına dair kanıt sağlanabilir. Genel olarak, kimyasalların T hücresi tepkilerini nasıl sağladıklarına ilişkin bilgi hala son derece sınırlıdır. Muhtemelen, T hücreleri antijen sunan hücrelerin majör histokompatibilite kompleksi (MHC) molekülleri tarafından sunulan alerjenle modifiye edilmiş peptitleri ve diğer olası mekanizmaları tanır.
Dövme mürekkeplerine karşı oluşan cilt reaksiyonlarının tedavisi
Her reaksiyon için farklı stratejiler kullanılır. Tedaviler, reaksiyonların yerleşim yerine ve şiddetine bağlı olarak konservatif prosedürlerden invaziv prosedürlere kadar değişmektedir.
Konservatif tedavi, topikal, oral ve/veya intralezyonel steroidler, oral antihistaminikler ve dövmenin güneş ışığından korunmasını içermektedir.
İnvaziv tedaviler, ciltte reaksiyon alanından dövmenin çıkarılmasını hedefler ancak yara izi oluşumuyla sonuçlanan cilde kalıcı hasar verebilmektedir. Bunlar arasında kriyoterapi, elektrocerrahi, cerrahi eksizyon, dermabrazyon, asitle kimyasal yıkım veya Q-anahtarlı olmayan bir karbondioksit lazerle ablasyon bulunur. Dövmelerde alerjik reaksiyon belirtileri görüldüğünde dövme silmede kullanılan klasik Q-anahtarlı lazer tedavileri tercih edilmez, çünkü bu lazerler aşırı duyarlılık reaksiyonlarını başlatabilir veya kötüleştirebilir (pigment içeren hücrelerin yok edilmesi ve pigmentin hücre dışında reaktif hale gelmesine neden olduğu için). Bağışıklık sistemi, serbest kalan pigmentlerden veya parçalanma ürünlerinden hapten oluşumundan sonra yeni alerjen kaynaklarını tanıyabilir.
Dövmenin insan sağlığı üzerindeki olası etkilerini açıklığa kavuşturmak için daha fazla farmakolojik, toksikolojik ve epidemiyolojik çalışma yapılması gerekmektedir. Bu çalışmalarla dövme reaksiyonlarındaki tanıyı iyileştirmek mümkün olabileceği gibi, dövme mürekkeplerindeki potansiyel alerjenlerin yüksek risk değerlendirmeleriyle piyasadan ürünlerin yasaklanması veya sınırlandırılması sağlanabilir.
Dövme günümüzde vücut süsleme sanartları arasında en sık tercih edilenleri ancak sonrasında birçok reaksiyonlar gelişebilmekte. Bunları kısa başlıklar haline tanımlamaya çalıştık.
Dövme sonrası;
- Tüm hastalarda dövme uygulama alanında dövme iğnelerinden dolayı kızarıklık-eritem ve hafif bir ödem gelişmekte
- Ciltte lokal ısı artışı olmakta
- Bir kaç gün-hafta sonra uygulama alanında deriden kabuklanma ile uygulanan pigmentin bir kısmı atılmakta. Böylece deri hafif-orta kuru hale gelmekte, bu dönemde nemlendiriciler kullanılmakta.
- 3-4 haftada sonrasında dövme alanı iyileşmekte
- Aylar sonra deride sertleşme, kepeklenme ve kabuklanma, kaşıntı ve ağrı olabilmekte. Bu süreçte reaksiyonlar güneşe bağlanmıştır. bu nedenle mekanik giysiler yada güneşten koruyucular ile güneşe karşı korunmalıdır.
- Dövme içerisindeki pigment partikülleri uygulama alanında yabancı cisim granulomu denilen reaksiyona neden olabilmekte. Bunlar bezelyeden fındık büyüklüğüne kadar değişebilmekte.
- Diğer bir reaksiyon ise likenoid reaksiyondur. Bu klinik tabloda deri hücre döküntüleri-skuamlarla kalınlaşmış ve dövme alanında 5-10 mm kalınlığa ulaşmıştır. Sıklıkla dövmede kullanılan "red 124" pigmentinin kullanımında görülmektedir. Klinik tabloya kaşıntı eşlik edebilmekte.
- Dövme uygulanması sırasında kullanılan tüm kimyasallar deride iritasyon ve alerjik reaksiyonlara neden olabilmekte.
- Kanserojen etki; tartışmalı olmakla birlikte dövme pigmenteleri halen güvenli değil.
- Teratojen etki riski nedeni ile gebelikte kesinlikle uygulanmamalıdı
- Dövme ve Cilt Kanseri; dövmede sonrası cilt kanserlerinin gelişim riski bulunmaktadır. Bu riskte pigmentin kimyasal içeriği, dövme yapıldıktan sonra deride reaksiyon yapıp yapmaması ve dövmenin uzun süreli yada aralıklı yoğun güneşe maruz kalması önemli faktörlerdir. Asıl soru dövmenin rengi cilt kanseri gelişme riskinde bir faktör müdür? Dövmede en sık kullanılan pigmentler kırmızı ve siyahtır. Ayrıca kırmızı en sık reaksiyon yapan pigmendir ve SCC, keratoakantoma ve pseudoepitheliomatous hyperplasi gibi cilt kanserleri ile birlikteliği gösterilmiştir.
- Dövme ve cilt kanseri gelişmesinde genetik kanser yatkınlığı ve viral enfeksiyonlarda rol oynayan faktörler arasındadır.