- Gösterim: 2017
Deri seviyesinde hafif ya da derin çökmeler yapan "atrofik akne izlerinin" tedavisi, hastaların yüksek estetik kaygıları ve kompleks protokolleri ile zordur. Günümüzde atrofik akne izlerinde birçok yöntemin kullanıldığını görmekteyiz; dermaroller, dermapen, mikroiğneli radyofrekans, fraksiyonel lazerler, punch eksizyon, subsizyon, dermabrazyon, derin peelingler... vb. Bu yöntemler, atrofiyi hacimsel olarak doldurmakta kullanılan hyaluronik asit dolgular, otolog yağ enjeksiyonları ve otolog dermal dolgular ile kombine kullanılmaktadır. Son yıllarda bu amaçla trombosit açısından zengin fibrin (PRF) kullanılmaya başlandı. PRF, hastanın kendi kanından elde edilen (PRP yöntemlerine benzer) viskoz bir jeldir. Atrofik skarlara enjekte edildiğinde, anında hacimsel olarak dolgunluk sağlaması ve yapısında bulunan birçok büyüme faktörü ile yeni kolajen sentezini aktive etmesi sağlanmaktadır.
PRF, dermal dolgular yerine kullanılabilecek; mikroyapısı uygun, biyomekanik özellikleri (reolojileri) dolgular ile benzer olan, biyoyaralanma oranı yüksek, biyolojik olarak aktif, düşük maliyetli ve daha az yan etki riski içeren kanımızdan elde edilen doku jelidir. Bu jel, lökosit içermeyen, plateletten zengin ve platelet kaynaklı büyüme faktörleri içeren, kan plasması fibrini içermektedir. Büyüme faktörleride içerdiği için PRGF olarakta tanımlanmaktadır. PRGF jel formu dokuya uygulandığında yüksek bir volüm stabilitesi sağlamakta, mikroyapısının mekanik stabilitesi oldukça yüksek, viskoz yapısı ile doku defektlerinde volüm amaçlı rahat kullanılmaktadır. Bu nedenle, sentetik dolgular gibi yüzde kırışıklıklar ve katlantıların görünümlerinin yumuşatılması ve yok edilmesi, yüzde istenilen estetik alanlara volüm verilmesi ve özel uygulama alanları ile yüzde germe-lift etkisi içinde kullanılmaktadır. Ayrıca, içeriğinde biyolojik aktif maddeler yüksek oranda doku onarımı ve gençleşmesini sağlamaktadır. iPRF'in uygulama alanında 3-6 ay deri sebum salınımını düzenlediği, deri gözeneklerinin sayı ve boyutunu azalttığı (bu etkinlikleri ile akne, seboreik dermatit gibi cilt hastalıklarında da kullanılmakta), deride leke ve kızarma ataklarını kontrol altına aldığı gösterilmiştir.
Hastalardan uygulanacak PRGF miktarına göre 10-20 ml steril sodyum sitrat tüplere kanlar alınmaktadır. İlk santrifüj (1500 rpm, 10 dakika) sonrası tüplerdeki üst PPP katmanları toplanarak 2. santrifüj (3000 rpm, 10 dakika) uygulanır. Üst PPP katmanları 1 ml'lik anjektörlere alınarak 5 dakika 80°-100°'lik sıcak bir banyo ya da etüvde bekletilerek jel elde edilir. (PRGF jel hakkında daha detaylı bilgi için...)
Hastanın atrofik akne skarları klinik formlarına (rolling, boxcar...) göre tanımlanır ve deri üzerinde işaretlenir. iPRF öncesi uygulama alanına lokal anestezi enjeksiyonları yapılır ve derinin aseptik solüsyonlar ile hazırlanır. 1 ml enjektörlere 26.5 gauge kalınlıkta iğneler takılır. Atrofik skarın 1-2 mm kenarında iğne ile 30°-45° açıyla dermo-hipodermal katmana ulaşılır (iğne kesik sivri ucu aşağıya bakacak şekilde). Dolgu maddesi işaretli her atrofik skara enjekte edilir (atrofik skar düzgün bir şekilde yükselene kadar). Skar ve çevre dokunun konturunu korumak için bölgeye hafifçe masaj yapılır. PRF fonksiyonunu bozabileceği ve bölgeye baskı olmaması için soğuk kompresler uygulanmaz. Uygulama alanlarında geçici eritem, geçici ödem ve ağrı gelişmektedir. Bunlar uygulamadan 12-24 saat sonra kaybolmaktadır. Nadiren postinflamatuar hiperpigmentasyon gelişmektedir.
PRF aynı zamanda suçiçeği yaralarında ve travmatik ve cerrahi sonrası gelişen atrofik skarlarda, stria-cilt çatlaklarında da kullanılmaktadır. Geç çözünen fibrinden oluşan lifli bir ağ yapısına sahip olan PRF, dokuda onarım ve yenilenmeyi sağlayacak olan trombositler için bir iskele yapı sağlar. Bu özellik, atrofik skarlarda büyüme faktörlerinin lokalize olmasını sağlamaktadır. Enjeksiyon bölgesinde sıkışan trombositler sürekli olarak büyüme faktörlerinin salınımını ve doku uyarımını sağlamaktadır.
PRGF jel, kadınlarda gebelik ve süt emzirme sırasında, uygulama alanında enfeksiyon ve inflamasyon durumlarında, onkolojik öykülerde, romatizma gibi konnektif doku hastalıklarında, antikoagülan ve immünosüpresif ilaç kullanımında, yüzde uygulama alanında implant bulunmasında, kan ürünlerine karşı alerjik reaksiyonları olanlarda kullanılmamaktadır.