- Gösterim: 70338
Cıva, sembolü “Hg” ve latince’deki hydrargyrum (sulu/sıvı gümüş) sözcüğünden gelir. Cıva için İngilizcede ise iki sözcük kullanılır: “mercury” ve “quicksilver” (akıcı gümüş).Farsça “hareketli, ele sığmaz” anlamındaki “cive” kelimesinden Türkçeye geçmiştir.
Atom numarası 80, atom kütlesi 200,59 ± 0,02 U dur. Element tablosunun 2-B grubunda yer alır.
Civa metalinin keşfi tam olarak bilinmemektedir.
Cıva, “zincifre” adı verilen ve lavların tortulaşması ile oluşan kırmızı renkli bir madenden elde edilir. Başlıca minerali HgS formülüyle gösterilen kırmızı bir sülfürdür (zencefre). Cıvayı ayırmak için, bu filiz hava eşliğinde yakılır ve buhar halinde toplanan cıva, yoğunlaştırıldıktan sonra arıtılır.
Civa, hava, su ve toprakta birkaç şekilde bulunur. Bunlar, elementel cıva, inorganik ve organik cıva bileşikleri şeklindedir. Metil cıva, çok daha zehirli bir maddedir ve organik cıva bileşiğidir. Bazı mikroorganizmalar cıvayı, metil hale dönüştürür. Hava, su ve toprakta elementel cıva, organik cıva ve inorganik cıva bileşikleri bulunur. Özellikle civa üzerinde mikrobiyal biyodeğişim suda ve toprakta civanın artşı ile sonuçlanır. Buda besin zincirinde tüm canlı biyolojik yapılarında civanın birikmesi anlamına gelmektedir. Memelilerde civaın tüm fromları 2 değerli civaya dönmekte ve buda süfidril bağları ile organik civanın oluşmasını sağlamakta.
Elemental civa 0.67 Pa ve 37°C de buharlaşmakta. Endüstri öncesi atmosferde civanın 3.7 µg/m2 kadar olduğu ancak sanayileşme ve civanın yaygın kullanımı ile bu değerin hızla artığı hatta günümzdeki değerinin bunun 4 katlarına kadar ulaştığı düşünülmekte. Örneğin ABD de sanayide kullanımı ile atmosfere her yıl salınan civa 159 ton olarak ölçülmüştür. Atmosferdeki bu civa buharı toprakta kararsız yapıdaki civa tuzları(amalgamlar), önemli oranda civa klorid(HgCl2) gibi, dönüşerek birikmekte. Toprak ve bitkilerde bu kararsız civa tekrar atmosfere salınmakta. Örneğin ormanlık alanlarda civanın ağaçlardan gaz olarak salınımı 100 ng/m2/saat iken topraklardan salınımı 7.5 ng üzerindedir.
Gümüş renkli, ağır bir metal olan cıva, oda sıcaklığında (25 C0)sıvı halde bulunan 5 elementten (galyum, brom, sezyum, cıva ve fransiyum) birisidir. Civa'nın donma noktasının çok yüksek olması nedeniyle sıvı halde bulunur. Cıva ayrıca, iyi bir ısı ve elektrik iletkenidir.
Cıva zehirli ve pahalı bir maddedir.
Civa, doğada sülfür halinde bulunurken, daha çok Meksika, İspanya, İtalya, Kaliforniya ve Peru'da görülür. Ülkemizde de bulunmaktadır.
İnorganik civa tuzları, genel olarak beyaz toz şeklinde yada kristal halde bulunur. Sadece civa sülfür bileşiği kırmızı renktedir. Isı iletkenliği kötü olmasına rağmen elektrik iletkenliği çok iyidir. Civa, diğer metallerle kolayca alaşım girer. Bu alaşımlara amalgam adı verilir.
Kullanıldığı Alanlar
- Termometre (sıcaklık ölçer) ve barometre (basınç ölçen alet) gibi bilimsel aygıtlarda kullanılır. Ancak bu uygulamadan günümüzde vazgeçilmektedir.
- Cıva, platin ve demir hariç diğer metallerle kullanılarak üretilen amalgam alaşımı dişleri doldurmakta kullanılır. Bu alaşım hazırlandığında elle şekil verilir bir durumdayken zamana bağlı olarak kısa zamanda sertleşmektedir.
- Kırmızı cıva “(2)” sülfür (HgS) vermilion adı altında kırmızı boya olarak kullanılır. Gemi teknelerinin su altındaki kısmı, bu boyayla boyanarak midye ve istiridyelerin tekneye yapışarak toplanmaları önlenir.
- Cıva buharlı lambalarda kullanılır. Cıva buharlı lambalar, beyaz parlak bir ışık verir.
- Ayrıca, aynaların sırlanmasında
- Altın ve gümüş üretiminde
- Tıpta tedavi maddesi olarak cıvadan faydalanılır.
- Bazı elektrik devre anahtarlarının yapımında da cıva kullanılır.
Civanın Toksikolojik Özelikleri
Cıva doğada metalik, inorganik ve organik civa fromlarında bulunur. Tüm fromları canlılar ve doğa için toksiktir ve bu formların toksikolojik özellikleri birbirinden farklıdır. Bu üç cıva formunda görülen zehirlenmeler, klinik özellikler bakımından birbirlerinden farklılık gösterirler. Zehirlenme durumunda klinik semptomlar cıvaya maruz kalmanın sıklığına, şiddetine, vücutta uğradığı biyotransformasyonun şekline ve dağılım oranına, birikime uğradığı veya atılıma uğradığı hedef organa göre farklılıklar göstermektedir.
Metalik civa buharının acil yaşam tehdidi oluşturan miktarı 10 mg/m3‘tür. Ortamda izin verilebilecek en yüksek civa (buhar) miktarı 0,1 mg/m3‘tür. Civa klorür en toksik inorganik civa bileşiklerindendir. Ağız yoluyla alındığında 0,5-2 g’ı öldürücüdür. Organik civanın öldürücü miktarı 10-60 mg/kg’dır. Kronik olarak 10 mikrogram/ kg/gün alındığında ise sinir sistemi ve üreme sistemi üzerine toksiktir.
Metalik civa
Metalik cıva, başka elementlerle bileşik oluşturmamış, element cıvadır. Sıvı metal halde bulunur. Metalik cıva oda sıcaklığında buharlaşabilir. Cıva buharı renksiz ve kokusuzdur. Sıcaklık arttığında buharlaşma da artar. Cıva buharı monoatomik yapıda olup lipidde çözünebilir; bu nedenle organizmada % 80 oranında birikim olur. Metalik cıva buharı akciğerden hızla emilerek santral sinir sistemine dağılabilir. Bunun yanında deriden de emilebilir.
Metalik civa formları endüstride 300'den fazla değişik şekilde kullanılmaktadır. Metalik formdaki cıva sanayide klor gazı ve soda yapımında kullanılmaktadır. Bu da ciddi bir cıva kirliliğine sebep olmaktadır. Termometre, barometre, floresan lambalar, vakum tulumbaları, aynaların sırlanması, altın ve gümüş üretiminde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Floresan lamba yapımında çalışan, idrar cıva düzeyleri takip edilen işçiler arasında yapılan bir çalışma sonucunda işçilerde hafızalarında gerileme ve karakter özelliklerinde değişikliklerin geliştiği izlenmiştir.
İnorgank Civa
Cıva; klor, sülfür ve oksijen ile birleştiğinde inorganik cıva bileşikleri oluşmaktadır. İnorganik cıva bileşikleri, cıva tuzları olarak da adlandırılmaktadır. İnorganik cıva bileşikleri genel olarak beyaz renktedir; bir istisna olarak cıva sülfit ise kırmızı renktedir. Cıva klorür en toksik inorganik cıva bileşiklerindendir. Cıva klorür ve cıva iyodür cilt rengini açıcı kremlerde kullanılmaktadır. Cıva klorür topikal antiseptik ve dezenfektan olarak da kullanılır. Antibakteriyel amaçlı kullanılan bazı kimyasallar cıva içermektedir. Bazı ilaçlarda düşük miktarda koruyucu amaçlı cıva bulunmaktadır. Akut ölümcül oral cıva klorür dozu yaklaşık 0.5-2gr'dır.
İnorganik cıva tuzları ise antiseptik kremlerin, merhem ve güneş kremlerinin içinde yer alır. İnorganik cıva tuzu olan merkürik nitrat keçe şapka yapımında keçenin tuzlanması aşamasında kullanılmaktadır. 1860 yılında şapka yapımında çalışan işçilerde deli şapka işçisi sendromu olarak adlandırılan cıvanın merkezi sinir sistemi üzerine toksik etkisine bağlı davranış bozukluklarının izlendiği bir klinik tablo tanımlanmıştır. Gübrelerde, pestisidlerde, döşeme cilalarında, boru yapımında, laksatiflerde, deri sanayisinde, klima filtrelerinde, yapıştırıcılarda kullanılmaktadır.
Organik Civa
Cıva; karbon ile birleştiğinde organik cıva bileşikleri oluşmaktadır. Doğada çeşitli formlarda yaygın olarak bulunur. En yaygın bulunan, mikroorganizmalar tarafından ve doğal proseslerle dönüşüme uğrayarak meydana gelen organik cıva bileşiği metil cıvadır ve mono metil cıva olarak da adlandırılmaktadır. Metil cıva biyolojik dönüşümlerin yanı sıra, kimyasal olarak da inorganik cıvanın metillenmesi (CH3Hg) sonucunda elde edilmektedir. İnsan ve hayvanlar için güçlü nörotoksiktir. Lipidde çözünürlük özelliği yüksek değildir, ancak proteinlere güçlü sülfhidril bağları ile bağlanması yoluyla biyolojik dokularda birikime uğrayarak toksik etkisini göstermektedir. Metil cıva ile hazırlanan tarım ilaçlarının kullanılması ile akarsu, göl ve denizlerin kontaminasyonu sonucunda içme suyunda, balıklarda ve deniz memelilerinde yüksek miktarda birikebilmektedir. 1970'lerde metil cıva ve etil cıva ile hazırlanan tarım ilaçlarının sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin görülmesi sonucu bu ilaçların kullanımı yasaklanmıştır. Fenil cıva ve dimetil cıva, endüstride kullanılan organik cıva bileşikleridir. Metil cıva ve fenil cıva beyaz renkte katı formda iken, dimetil cıva renksiz ve sıvı Tormdadır. Dimetil cıva, endüstriyel atık alanlarında saptanmış, insanlar ve hayvanlar için oldukça toksiktir. 1991'e kadar fenil cıva ile hazırlanan boyaların kullanılması, bu boyalardaki cıvanın buharlaştığının saptanması sonrasında yasaklanmıştır.
Organik cıva formu olan metil cıva, tarım ilaçlarında antifungal amaçlı kullanılmaktadır. 1972 yılında Irak'ta metil cıvayla kontamine olmuş unla yapılan ekmekten oldukça yüksek sayıda insanda zehirlenme ve ölüm vakası bildirilmiştir.
Endüstride kimyasal yollarla oluşan metil cıva ile akarsu ve denizlerin kontaminasyonu sonucunda, büyük balık türlerinde örneğin ton balığı veya kılıçbalığında cıva birikerek yüksek konsantrasyonlara ulaşabilmektedir. Amerikan Yiyecek ve İlaç idaresi (FDA), doğurganlık çağındaki kadınların ve çocukların kılıçbalığı, köpekbalığı eti, uskumru, yengeç ve ton balığını kısıtlı tüketmelerini önermektedir.
1990'lı yıllarda yine antifungal özelliğinden dolayı duvar boyalarının yapısına cıva ekleniyordu. Fenil cıva ile hazırlanan bu boyaların kullanılması, boyalardaki cıvanın buharlaştığının saptanması sonrasında birçok ülkede sınırlanmış ya da yasaklanmıştır.
Günümüzde sadece gemilerin deniz altında kalan kısımları bu boya ile boyanarak tabanlarına midye ve istiridyelerin yapışarak toplanmalarının önlenmesinde kullanılmaktadır.
Cıvanın nitrik asitte çözülmesi ve buna alkol katılmasıyla elde edilen cıva fülminat (Hg(CNO)3), top mermilerinin ateşleme kapsüllerinin yapımında yer almaktadır.
Cıva buharından elektrik geçirilirse cıva ışıl özellik kazanarak mor ötesi ışınım yayar. Mor ötesi ışınlar bakterileri yok ettiği için, cıva buharlı lambalar, hastanelerde ve hazır yemek sanayisinde kullanılan araç gereçlerin ve yiyeceklerin sterilize edilmesinde kullanılır.
Bronzlaşmak için de bu UV lambalardan yararlanılmaktadır.
Merkürokrom ve timerosal göz damlalarında, kontakt lens solüsyonlarında, burun spreyleri ve aşılarda antiseptik ve koruyucu amaçlı kullanılan cıva bileşikleridir.
Diş hekimliğinde kullanılan amalgam dolgular gümüş, kalay ve bakır alaşımının cıva ile karıştırılması ile elde edilir. Karışımın % 50 'sini oluşturan cıvanın kullanılması ile gümüş, kalay ve bakır metalleri birbirine bağlanarak dayanıklı bir dolgu malzemesi elde edilir. Amalgam dolgularındaki cıva, metalik formdadır ve akciğer mukoz membranlarından absorbe olarak sistemik dolaşıma katılır. Vücuda oldukça yavaş yayılarak kronik cıva zehirlenmelerine neden olabilmektedir. Amalgam dolgulardan açığa çıkan cıva, metalik cıva buharıdır ve solunduğunda absorbe olur. Çiğneme sırasında gastrointestinal sistemden de kolayca absorbe olur. Diğer olası absorbsiyon yolları ise oral mukoza ve pulpa dokusudur. Amalgam dolgu yaptıran bazı kişilerde; saç dökülmesi, baş ağrıları, romatizma ve eklem iltihabı, iştahsızlık, üst solunum yolu enfeksiyonu, bayılma, ağır depresyon ve psikolojik problemler saptanmıştır. Amalgam dolgu yaptıran ve bu şikayetlerle gelip tedaviye cevap vermeyen hastalar üzerinde dolgular çıkartıldıktan sonra hastaların şikayetlerinde bir düzelme olup olmadığının takip edildiği bir çalışmada amalgam dolgunun çıkartılması, şikayetlerin ortadan kalkmasını ve devamlı bir iyileşmeyi sağladığı bildirilmektedir.
Civanın İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri
Civanın tüm kimyasal formları toksik bulgulara neden olabilir. Ciddi zehirlenmelerde sinir sistemi, böbrekler, solunum sistemi, immun sistem, ağız, diş ve diş etleri ile cilt etkilenmektedir.
Civanın asıl toksik etkisi, sülfhidril grupları ile reaksiyona girmesi sonucu, hücre membranında patolojik değişikliklere, enzim inhibisyonuna, transport mekaniz- maları ve yapısal proteinlerde disfonksiyona neden olması üzerinden gerçekleşir.
Hamilelik esnasında cıvaya maruz kalma, bebekte ciddi konjenital kusurlara yol açabilir. Gebelikte annenin civaya maruz kalması yeni doğanda ciddi beyin gelişim anaomalilerine ve düşüklere neden olmakta.
Ayrıca erkeklerin civaya maruz kalması libido azalması, sperm yapımında azalmaya ve kısırılığa neden olmaktadır.
Cıva myelin oluşumunu bozabilir.
Otistik davranışların sebepleri arasında cıva zehirlenmesi de düşünülmektedir.
Yüksek düzeylerde cıva maruziyeti sonrası, ölümlerin primer nedeni akciğer hasarıdır. Pulmoner ödem, bronş epitelinde hasar sonucu asidoz, koma ve ölüm görülebilir. Öksürük, ateş, tremor, halsizlik, dispne, jinjivit, halusinasyonlar, nörolojik bulgular, ellerde ve ayaklarda eritem ve soyulma görülebilir. Karın ağrısı, kas krampları, dermatit, ishal ve ağızda metalik tat hissi oluşabilir.
Civa tuzları gastrointestinal sistemi etkilemekte ve böbreklerde ciddi renal tübüler hasara yol açmaktadırlar. Proteinüri, idrarda granüler silendir, tübüler hasara bağlı piyüri, nefrotik sendrom, oligüri ve anüriye yol açabilirler.
Uzun süreli civaya maruz kalma böbrek tümör rsikini arttırmaktadır.
Civa iyonları triodi bezinde birikmekte buda tiroid bezinde nodül ve prekanseröz lezyonlara neden olmaktadır. Civa ve tiroid kanserleri ile ilgili çalışmalar Norveç te yapılmış. Deniz ürünlerinde bulunan MeHg nin deniz ürünleri sanayinde çalışanlarda ve deniz ürünlerini tüketen kişilerde tiroid kanseri gelişm riskini ciddi düzeylerde arttırdığı saptanmıştır.
Civanın kanserojen etkisi DNA yenilenmesi, onarımı ve protein sentezi üzerindeki ekisinden kaynaklanmaktadır.
İnorganik civanın düşük lipid çözünürlüğüne sahip olmaları nedeniyle kan beyin bariyerini geçmeleri güçtür. Bununla beraber, eliminasyonlarının yavaş olması ve maruz kalma süresinin uzun olması, santral sinir sisteminde de birikimlerine yol açmaktadır.
Organik cıva bileşikleri beyin ve karaciğer hasarına yol açmaktadırlar. Lipofilik olmaları nedeniyle kan-beyin bariyeri ve plasenta dahil, bütün dokulara dağılmaktadırlar.
Dimetil cıva son derece toksiktir. Birkaç mikrolitresi deriye yayılsa ölüme yol açabilir.
Metil cıva teratojendir. Plasenta ve anne sütü aracılığıyla bebeğe geçebilir.
Merkürokrom gibi antiseptikler, ciltten çok az miktarda emilmelerine karşın nadiren omfaloselde lokal kullanımlarının ender olarak zehirlenmeyle sonuçlandığı bildirilmiştir.
Organik cıva zehirlenmelerinde hafif semptomların yanı sıra ağır parestezi, dizartri, ataksi, görme alanı daralması, işitme kaybı, körlük, mikrosefali, spastisite, paralizi ve koma gelişebilir.
Civaya kromik maruz kalınması;uzun süre sonunda nörolojik bozukluklar olarak irritabilite, deliriyum, nevrasteni ve eretizm görülür. Nevrasteni: yorgunluk, depresyon, baş ağrıssı ve konsantrasyon bozukluğudur. Eretizm: kolay utanma aşırı, çekingenlikle karekterizedir.
Civa zehirlenmesinde klinik kayıtlara geçmiş ilginç bir olgu Minamata hastalığıdır. Minamata hastalığı, 1956 yılında Japonya Kumamoto eyaletindeki Minamata şehrinde tanımlanmıştır. 1932’den 1968’e kadar devam eden Chisso Corporation’ın kimyasal fabrikasından endüstriyel atık suyun içinde metil civa salınması sebep oldu. Bu çok zehirli kimyasal biyolojik olarak sulara karışarak Shiranui Denizi’ndeki balıklar tarafından alındı. Minamata Koyunu veya çevredeki balıkları yiyen yerel halkta civa zehirlenmesi oldu. Nörotoksik etkisi ile Hayvan etkileri kedilerde yeterince şiddetli ve ‘dans eden kedi ateşi’ olarak adlandırılmaya başlandı.
Civa Toksikolojisinde Tanı
Cıva zehirlenmesinin tanısında klinik belirti ve bulgularla birlikte cıvaya maruz kalma öyküsünün bulunması da önemlidir.
Cıva zehirlenmesinde kesin tanı kan ve idrar örneklerinde cıva düzeylerinin analizi ile yapılmaktadır.
Kırmızı kan hücrelerinde birikmesi nedeniyle tam kanda cıva analizi akut zehirlenmede tanısal değer taşımaktadır. Tam kanda cıva düzeyi analizi, metil cıva zehirlenmesinin klinik takibinde; idrarda cıva düzeyi analizi ise metalik cıva ve inorganik cıva zehirlenmelerinin klinik takibinde kullanılmaktadır. Bununla beraber tam kan ve idrarda cıva düzeylerinin beraber analiz edilmesi, farklı cıva formlarına bağlı zehirlenmelerin klinik takibinde daha güvenilir ve yol gösterici olmaktadır.
Tam kanda ve idrarda cıva tayininde Atomik Absorpsiyon Spektrometri yöntemi kullanılır.
Erişkinlerde kan cıva konsantrasyonu 10 ug/L'nin altında ise normal kabul edilmektedir.
Hafif düzeyde mesleki maruz kalma öyküsü bulunanlarda (ör.diş hekimleri) kan cıva konstrasyonu 15 ug/L'nin altında ise normal kabul edilmektedir.
Tam kan cıva düzeyinin 50 ug/L'nin üzerinde olması ciddi cıva maruziyeti olarak kabul edilmektedir.
Civa Zehirlenmesinden Korunma Yöntemleri
- Aileler ve okullar, cıva ve cıvalı bileşiklere maruz kalmanın azaltılması yönünde bilinçlendirilmelidir. Okullarda ve evlerde cıvalı termometre kullanımından sakınılmalıdır. Cıvalı termometre ve malzemelerin kullanılması gereken durumlarda, bu malzemelerin güvenli bir şekilde saklanması, ailelerin ve öğretmenlerin bu konuda bilinçlendirilmeleri akut zehirlenme vakalarının azaltılmasına katkıda bulunabilir.
- Dünya Sağlık Örgütü doğurganlık çağındaki kadınların ve çocukların cıva birikimi daha yüksek olan büyük balıkları (kılıçbalığı, köpekbalığı, uskumru) kısıtlı miktarda tüketmelerini önermektedir.
- Metalik cıva içeren malzeme ve araç-gereç (floresan lamba, termostat, cam termometre, kan basıncı ölçüm aleti) kullanımında dikkatli olunmalıdır. Herhangi bir kaza olması durumunda, örneğin, cıvalı bir termometrenin kırılması durumunda ortamdan insanlar uzaklaştırıldıktan sonra dökülmüş bulunan sıvı metal cıva, eldiven giyilerek bir kağıdın üstüne diğer bir kağıtla aktarılmaya çalışılmalı veya damlalıkla çekilip, kilitli, plastik bir kutuya aktarılarak cıva atık kutularına atılmalıdır.Metalik civanın toplanması için granül biçiminde çinko ya da kükürt kullanılabilir. Oda iyice havalandırılmalı, gerekirse vantilatör yardımıyla içerdeki hava dışarıya doğru çıkarılmalıdır.
- e Antiseptik ve koruyucu amaçlı cıva içeren ilaçların (göz damlaları, kontakt lens solüsyonları, burun spreyleri ve aşılar), kazasonucu zehirlenmeleri azaltmak amacıyla, çocuklardan uzak tutularak saklanmaları sağlanmalıdır.
- Amerikan Pediatri Akademisi (AAP), önlem olarak timerasolün aşılarda kullanılmamasını önermektedir. Dünya Sağlık Örgütü ise (WHO), timerasolün aşılarda kullanılabileceğini belirtmiştir.Bu konu henüz tartışmalıdır.
- Diş dolgusunda kullanılan dental amalgam yerine cıva içermeyen dolgular tercih edilmeli, cıva içeren dolguların çıkarılması klinisyen takibinde yapılmalıdır.
- Civa ile teması olan meslek grupları çalışanları, kan ve idrar cıva düzeyleri ölçümleri yapılarak doktor kontrolünde takip edilmelidirler. Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organisation-WHO) günlük idrarla atılan cıva miktarının 50 ug/gün'ün üzerinde olmasını ciddi maruziyet olarak bildirmektedir. Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi ise (Centers for Disease Control and Prevention-CDC) kanda cıva düzeyinin 7.1 ug/L'nin, idrarda cıva düzeyinin 5 ug/L'nin altında olmasını normal olarak bildirmektedir.
Civa Tokisitisitesinde Tedavi
Gerekiyorsa temel ve ileri yaşam desteği verilmedir.
Solunum yolu ile olan zehirlenmelerde solunum sıkıntısı gelişme riski nedeniyle hava yolu açık tutulmalıdır. Bronkospazm varsa bronkodilatörler verilir.
Ağız yoluyla civa tuzu alınmasına bağlı sıvı kaybı yerine konmalıdır.
Civa zehirlenmesinde şelasyon tedavisi erken başlamalıdır. Tedavinin etkinliği başlama zamanı geciktikçe azalır. Ağız yoluyla civa tuzu alındıysa, British anti-Lewisite (BAL, dimerkaprol) 4 saatte bir 2 gün süreyle, hastanın belirtileri gerileyinceye dek 7-10 gün boyunca 12 saatte bir verilir.
Hasta ağız yoluyla alabiliyorsa Dimerkaptosüksinik asit (DMSA) 5 gün süresince 8 saatte bir, izleyen 14 gün süresince 12 saatte bir verilir.
Ağız yoluyla organik civa bileşikleri alındıysa, DMSA yukarıda belirtilen protokolle verilir. BAL, civanın merkezi sinir sistemine yeniden dağılımına neden olup sinir sistemine olan toksik etkisini artırdığından kullanılmaz.
Solunum yoluyla metalik civa alındıysa; DMSA yukarıda belirtilen protokolle uygulanır ya da penisillamin ağız yoluyla 5 güne (kadar) dek, daha uzun süreli tedavi gerekiyorsa doz aşılmadan daha uzun süre verilebilir.
Ağız yolu ile metalik civa alımında; metalik civanın emilimi çok yavaştır ve dışkı yoluyla atılmasını geciktirecek sindirim kanalı motilitesinde yavaşlama olmadıkça akut zehirlenmeye yol açmaz.
Deriden civayı uzaklaştırmak için, hastanın üzerindeki giysiler çıkarılmalı, bulaşmış alan bol sabunlu suyla yıkanmalıdır.
Gözde kornea yıkaması da yapılmalıdır.
Ağız yoluyla zehirlenmelerde, metalik civanın emilimi olmadığı için hastalar kusturulmamalıdır. Aktif kömür ve katartikler yararsızdır. Gastrointestinal fistül ya da delinme olan hastalarda civanın bağırsaklarda uzun süre kalıp atılamaması nedeniyle polietilen glikol ile tamponlanmış elektrolit solüsyonu kullanılarak tüm bağırsak yıkaması yapılır .
Böbrek yetmezliği gelişmişse hemodiyaliz yapılır.
Civanın Deriden Emilimi, Deride Reaksiyonları
Civanun elemental, inorganik ve organik tüm fromları deri ve mukazadan emilebilmektedir.
Deriden emilim oranları civanın formuna göre değişmektedir. Organik civa, civa buharı ve yağda eriyebilen civa tuzları(HgCl gibi) diğer organik dokularar geçişleri yüksek olduğu gibi deriden yüksek oaranda penetre olmaktadır.
HgCl ile yapılan deri testlerinde deri yüzeyine uygulandığında derinin en üst katmanındaki ketatinositler tarafından hücre içerisine alındıkları gösterilmiştir. Deri yüzeyinde oklüzyon(kapama) ile uygulandığında ise epdermisten, kıl-saç folliküleri ve ter bezlerinden dermise geçebildikleri gösterilmiştir.
Maalesef denetimsiz ve yasal olmayan kozmetk kullanımının olduğu günümzde halen bazı civa içeriklerinin deride renk açması ve leke tedavilerinde kullanıldığını görmekteyiz.
Bunların deride uzun süre kullanımı(mercurous chloride, ammoniated mercury, mercurous oxide vb.) deride civa tuzlarının birikime neden olmakta. Bu birikim epidermiste stratum corneum ve epidermistede olduğu için deride kurşun mavisi bir pigmentasyona neden olmakta. Bu leklerde dermiste yaygın olarak civa içeren turlzarın birikimini görmekteyyiz.
Derie emilen civa diğer dokularda olduğu gibi deride sulfidril gurubu proteinlerle ilişkiye girmekte. Bu etkileşim dokuda enzim sistemini ve hücresel yapı fonksyonlarının(hücresel emebran gibi) bozulmasına neden olmaktadır. Örneğin(geçmişten beri ve maalesef günümüzde de halen kullanılan birçok kozmetik üründe var olan civa içeriği) leke ve deri renk tonunu açmak amaçlı kullanılan kozmetik ürünlerde civa kullanılmasının amacı civanın deride melanogeneziste-pigmentasyonda rol oynayan tirozinaz enzimini inaktive etmesidir.
Sulu HgCl2 (0.1% w/v) deriye uygulandığında hızla ilk olarak stratum corneum altında birikmekte. Sonra civanın epidermiste diğer keratinositlerde, melanosit, Langerhans hücreleri ve mononüklear hücrelerde biriktiği gözlenmekte. Düşük konsantrasyonda sulu HgCl2(0.025% w/v) ise deride birikmemekte.
Deride iritasyon oluşturacak konsantrasyonlarda 1–5% w/v HgCl deriye uygulandığında civa st. corneumda hücre içerisi ve hücrelerin arasında birikmekte ancak daha derin dokulara ulaşmamakta. Cd ve Zn de olduğu gibi normal deride civa Metallothioneinler (MTs) ile birleşerek stabil kompleksler oluşturmakta. Bu birleşme deriyi civa gibi diğer ağır metal toksitisitesine karşı korumaktadır.
Ancak bu MT sistemi civanın deride iritasyon ve allerji oluşmasını engelmez.
Civanın alkil fromları zu süre topikal mantar tedavilerinde kullanılmıştır. Bunların kullanımına bağlı bildirilmiş ölümcül olmuş toksite vakaları bulunmaktadır.
Civa saçta birikmekte ve analizle seviyesi ölçülebilmektedir. Özelikle hava kirliliği ile yüksek oranda civaya maruz kalmayan kişilerde saçlarda civa seviyesi kan civa seviyeleri ile korelasyon göstermekte. Saç civa seviyesi yiyecekler yada çevresel civaya maruz kalma seviyesini göstermektedir.
Civa içeriklerinin günümüzde büyük oranda ksıtlmalar omaka birlikte bir çok hastalığın tedavisinde deriden topikal, ağız yolu ile hatta enjeksiyon şekilde kullanıldığını biliyororuz. Civanın deride teması sonrası temas duyarlılığı yaptığı ilk olarak 1895 yılında bildirilmiştir. Civa diğer geçiş elementleri ve elektropozitif metaler gibi(kurşun ve kadminyum gibi) protein, pürin ve piteridin gibi proteinlerin elektronegatif sulfidril guruplarındaki SH ler birleşmekte. Bu birleşme ile ortaya çıkan komleks yapının allerjik ponasiyeli daha yüksek olmakta. Aslıda civa vcudun kendi proteinleri ile birlşerek hapten rolü oynamakta. Anafilaktik alerjik reaksiyonlar, ürtiker, immun kompleks duyarlılığı, otoimmünite ve temas egzaması ortaya çıkmakta.
Civaya alımı ile otoimmün hastalıklar arasında ilişki saptanmıştır. Bunda genetik yatkınlık en önemli belirleyici faktördür. Civa alımı sonrası glomerilonefrit gelişimi en tpik örnekler arasında yer almaktadır.
Civa temas duyarlılıklarında civa klorid ile yapılan deri testleri 92% pozitif test sonucu vrmekte. Özellikle dişte kullanılan civa içeren amlgamlar bu duyarlılıktan sorumlu tutulmuştur. Civa bu duyarlıklık ile vücuda alındığında döküntülere neden olmakta. Ağızda diş dolgularında mukozada reaksiyonlarar, stomatitise ve likene neden olabilmektedir.
Civa tuzları duyarlılığına bağlı deri reaksiyonları civa tuzları içerien içeren dezenfektan ve kremlerin kullanımına, antifungal ve antibakteriyal olarak kullanılan civa içeriklerine(mercurochrome yada merbromin, thiomersol gibi), civa içeren bazı lens solüsyonlarının kullanımına, civa içeren bazı böcek ilaçlarının kullanımına(halen antiparaziter olarak civa içeren bazı pudralar günümğzde kullanılmakta), civa kontamine yiyeceklerin kullanımına bağlı gelişebilmektedir. Civa duyarlılığı ile ilgili ülkemizde bir çalışma olmamakla birlikte Fransa'da 3%, Japonya'da 13% ve in Japan, Avusturya'da 21% (özellikle halen thimerosal kullanıldığı için) ve ABD lerinde 5% gibi sıklılarda görülmektedir.
Civa duyarılığında civanın metalik, inorganik be organik fromları arasında çapraz reaksiyolar olduğu gibi altın gibi diğer metaller ile de çapraz reaksiyon vermektedir.
Civa içeren ilaçların oral alınması, ccanın deri ile temsı yada civa buharının solunması deride allerjik deramtititlere neden olabilmektedir. Bazı alanlarda
Dövme boyası olarak kulanılan zencefil kırmızı boyasında bulunan civa sülfid deride alerjik reaksiyon ve göneş reaksiyonlarına neden olmaktadır. Bu dövmelerin lazer ile çıkarılması sırasında alerjik eraskiyon teteiklenebilmektedir.(civa sülfidin hücre içerisinde lazer ile hücrenin parçalanarak civanın açığa çıkması ile).
Termometre gibi civa kaynaklarının kırılması sonrası civa buharının solunması alerjik eraskiyonlarar neden olabilmektedir.
Civa içeren amalgam diş dolguları ağız içerisinde ödem, ülser, gingivostomatitis hatta likene neden olabilmektedir. Ayrıca yaygın deri döküntüleri ortaya çıkabilmektedir. Dişte kullanılan amalgam sadece hastalarda değil diş hekimleri ve teknisyenlerde alerjik reaksiyonlara neden olmakta.
Civa Alerjisinde Deri Testi
Deri yama testelerinde kullanılan civa tuzları deri için iritan olduğu için(civa klorid, metalik civa, amonyum civa, fenilmerkürik asetat, thimersol ve diş amalgamı) yalancı pozitif test sonuçları verebilmektedir. Bu nedenle son yıllarda deri testlerinden çok MELISA (memory lymphocyte immunostimulation assay) kullanılmaktadır. Bu teste civa diğer metallere karşı duyarlılığı göstermektedir.
Civa Deri Alerjilerinde Tedavi
Selenyum civa alerjilerinde antagonist olarak kullanılmakta. Düşük konsanttarsyonlarda deriye uygulandığında yada sistemik alındığında reaksiyonları baskılamakta ve reaksiyonun terarını engellemektedir. Diyet ile selenyu alındığında civa buharına karşı reaksiyonları sınırlamakta.